23.07.2006

İsrail "Tanrının İşini" Görüyormuş!

Aşağıda Radikal Gazetesi yazarı Ceyda KARAN!ın bugünki [24.07.2006] Radikal Gazetesinde çıkan yazısı var. İsrail'in sadece 2 askeri kaçırdı diye işgale kalkıştığı,bu yüzden Beyrut'u yerlebir ettiğini düşünenler varsa hala Ceyda'nın yazısını okusunlar K.M

Amerika'daki etkili neocon'lardan Larry Kudlow'a bakılırsa İsrail ordusu, Filistinli ve Lübnanlı sivillerin katledildiği bombardımanlarıyla 'Tanrı'nın işini görüyor.' Yine etkili neocon David Horowitz'e göre İsrail, 'Medenileşmiş dünyanın yapması gereken işi yapıyor.'
İsrail'e destek için 19 Temmuz'da Washington'da düzenlenen mitinge katılan konuşmacılar, savaşın ardındaki dinamiği ve ideolojik perspektifi gözler önüne seriyor. Washington Post'tan öğreniyoruz ki, senatörler ve Maryland valisi Robert L. Ehlich'in de katıldığı mitingde, İsrail Büyükelçisi Daniel Ayalon "Bu sadece İsrail'le ilgili değil. Dünyamızın neresi olacağı, kaderi ve güvenliğiyle ilgili. İsrail ön cephede. İran'ın bu küçük dallarını budayacağız" demiş. San Antonio merkezli Conrenstone Kilisesi'yle Amerika'da onbinlerce müride sahip Evanjelist Rahip John C. Hagee'ye gelince... O da İncil'den alıntılarla ABD'nin Tanrı'nın İsrail ve Batı için planlarını yerine getirmek için İran'a karşı önleyici askeri saldırıda bulunması gerektiğini anlatmış. Zira Mesih'in yeryüzüne inebilmesi için İran'la bir çatışma gerekliymiş!
Kendisi bu mitinge katılmamış, lakin namlı neocon'lardan olan ABD'nin BM Daimi Temsilcisi John Bolton, Ortadoğu'da yaşanan insani dramdan bahsederken, ahret meselelerine girmiyor. Ona göre, öldürülen İsrailli ve Lübnanlı siviller arasında ahlaki açıdan eşit karşılaştırma yapılamaz: "Masum sivilleri hedeflemek, onların ölümlerini arzulamak, roketler ateşlemek, patlayıcılar kullanmak yahut adam kaçırmalara başvurmakla, kendi kendini savunmanın üzücü ve talihsiz sonuçlarının aynı şey olduğu söylenemez." Hem İsrail Başbakanı Ehud Olmert, 'Dünyanın en ahlaki ordusu bizimkisi' demiyor mu? İsrail bombardımanlarında evleri başlarına yıkılan, okulları, hastaneleri, elektrik santralları, su tesisleri, otoyolları, havaalanları vurulan Lübnanlı siviller, İsrail'in 'kendi kendini savunuyor olmasının' talihsiz kurbanları, o kadar!
Yıllardır toprakları Yahudi devleti tarafından çalınan, evleri ve zeytinlikleri tahrip edilen, çocukları sokak ortasında öldürülen, gettolara tıkılan, tarla, okul, hastanelerine ulaşmaları engellenen Filistinliler için de aynı şey geçerli. Köyleri 'Buraları bize tanrı verdi, zaten 3 bin yıl önce de bizimdi' diyen Siyonist yerleşimciler tarafından zapt edilen, adil olmayan bir barış dayatılan, işgale direnince 'terörist' etiketi yapıştırılan Filistinliler... Ama işte bunlar başlarına İsrail 'kendi kendini savunduğu için' geliyor!
Yaşananlara ırk ve din ayrımı yapmadan bakıp gördüklerinden hoşlanmayanlar da anti-Semitik olmak zorunda! Yahudi asıllı Fransız yazar Alain Finkielkraut 1998'de Le Monde'da yayımlanan makalesinde ne güzel söylemiş: "Oh, 20. yüzyılın sonunda Yahudi olmak ne kadar güzel! Bizler artık tarihin suçladıkları değil, sevgilileriyiz. Zamanın ruhu bizleri seviyor, onurlandırıyor ve koruyor, çıkarlarımızı gözetiyor. Hatta bizim onayımıza ihtiyacı var..."
Neocon Bush yönetiminin desteğini arkasına almış İsrail'in, Gazze'den başlattığı ve Lübnan kanalıyla bölgeye yayacak gibi göründüğü bu savaşın, kaçırılan birkaç askeri karşılığı hapiste tuttuğu 9 bin 600 Filistinli esirden kadın ve çocuklardan oluşan 400 kadarını bırakmasıyla ilgisi olmasa gerek! Zira daha önce de BM kararlarıyla yasadışı olduğu sabit işgal gücüne mensup İsrail askerleri kaçırıldı. Hepsinde esir değiş tokuşu yapıldı.
ABD ve İsrail yönetimlerinin derdi günü, 11 Eylül sonrası, militarist politikalarıyla radikalleşmeye ittikleri İslamiyet. Suriye'yi filan boş verin! Amerikan parası ve korumasına muhtaç Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve diğer petrol emirliklerindeki Sünni rejimler kıllarını kıpırdatmazken, İslamiyet'in bayraktarı konumuna sokulan Şii İran asıl hedefleri. Hizbullah da İran'ın 'ilk budanacak kolu'. Uluslararası yasaları ya çiğneyerek yahut da eğip bükerek Irak savaşına giriştiler. Ama nükleer yetkinliğine ulaşması önünde engel görünmeyen İran'a öyle aynı nakaratlarla dokunulamayacağı anlaşılalı beri taktik değiştirdiler.
11 Eylül sonrası çekinmeden 4. Dünya Savaşı çağrısı yapan (zira üçüncüsünü Soğuk Savaş'a sayıyor) neocon'ların ağababası Norman Podhoretz, hedefi açıkça ilan etmişti: 'İslamiyet'i Ortadoğu'dan kazımak' ve salt 'seküler bir ritüele' indirgemek. Lakin İsrail ve Amerikan bombaları bunu sağlar mı, işte orası şüpheli. Kıyamet güçleri, nafile bir kumar oynuyor. Militarizm ve işgalin sonu ya neocon'ların pek arzuladığı Armageddon yahut da İslami kâbus olabilir ancak... Benim merak ettiğim şu ki, acaba hangisi daha fundamentalist? Hizbullah ve İran mı, yoksa İsrafil'in borusunu öttürmeye meraklı Eski Ahitçi neocon'lar mı?

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...