31.03.2006

İran'da 6 Büyüklüğünde Deprem (ilgili haberler)

İRAN'DA ÖLÜ SAYISI 50'YE ÇIKTI!
İran'ın batısında yerel saatle sabaha karşı şiddetli iki deprem meydana geldi.

İran televizyonu Loristan eyaletini etkileyen depremlerin 6,0 büyüklüğünde olduğunu duyurdu.

Depremde ilk belirlemelere göre yaklaşık 50 kişi hayatını kaybetti.

Yerel saatle 04.47'de meydana geldiği duyurulan deprem sonucu 700'den fazla kişinin yaralandığı haber veriliyor.

En fazla Durud ve Burujerd kentlerini etkilediği bildirilen deprem sonucu bölgedeki telefon hatları kesildi. Bölgedeki hastanelerin tıka basa dolduğu bilidriliyor.

Civardaki yaklaşık 300 köyde ciddi hasar meydana geldiği haber veriliyor.

Bu nedenle ölü sayısının artmasından endişe ediliyor.

İran haber ajansı İRNA, bu deprem öncesinde 4,7 ve 5,1 büyüklüğünde iki sarsıntı yaşandığını bildiriyor.

Ajansa göre bu sarsıntılardan ürken halk pek çok noktada evlerini terketmişti.

İran fay hatları üzerinde bulunduğundan sıklıkla şiddetli sarsıntılar yaşıyor.

2003 Aralık ayında Bem kentini vuran bir deprem sonucu yaklaşık 30 bin kişi hayatını kaybetmişti.

2004 Kasım ayında güneydeki Kirman eyaletini etkileyen deprem de yaklaşık 400 kişinin hayatını kaybetmesine yol açtı.
http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2006/03/060331_iran_quake.shtml
::::::::::::::
İran'ın Luristan eyaletinde meydana gelen şiddetli depremde ölenlerin sayısının 50'ye çıktığı bildirildi.


Luristan Genel Valisi Muhammed Rıza Muhsini-Sani, 6 büyüklüğündeki depremde 800 kişinin de yaralı olduğunu açıkladı. Vali, depremin vurduğu Burucerd ve Dorod şehirlerindeki hastanelerin kapasitelerinin dolduğunu belirterek, yakındaki şehirlerden yardım istedi.

29.03.2006

Amerika, hazır ol!

Salı, 28 Mart 2006
http://2012.burakeldem.com/content/view/589/69/
ABD İç Güvenlik Bakanlığı, bir süre önce yeni bir web sitesinin yayınına başladı biliyorsunuz. İçerik ve ana tema, her an, ülkenin her yerinde gerçekleşebileceği belirtilen, büyük çaplı bir "terör saldırısı" olasılığı üzerine kurulmuş. Bakanlık, bu sitenin değişik bölümleri içinde, terörist saldırıların türlerini, bunların ne gibi etkiler ve riskler içerdiğini, güvende olmak için neler yapılması gerektiğini grafiklerle açıklıyor ve ABD yurttaşlarını "hazır olmaya" çağırıyor. Sitenin adı da, zaten "Be Ready" (Hazır Ol!) Sayfalar arasında dolaşırken ucuz bir "korku tüccarlığı"nın ve insanlar üzerinde oluşturulmaya çalışılan ideolojik ve psikolojik baskının izlerini görüp, kendi kendinize soruyorsunuz: "Hayırdır, bu adamlar yine bir şeylere mi hazırlanıyor?"

Bilindiği üzere İç Güvenlik Bakanlığı, yeni bir birim. 2003 yılında, Irak savaşıyla birlikte kuruldu ve "terörist saldırı" olasılıklarına karşı önlem alıp "bilinç yaratma" amacını güttüğü belirtildi. "Be Ready" web sitesi projesi de, aşağı yukarı aynı günlerde devreye sokuldu. Ama Bakanlık, son dönemde yine bir hayli "aktif" çalışıyor ve art arda raporlar, uyarılar, araştırma sonuçları sunmanın yanı sıra, bu siteyi de bol bol kullanarak, "terör korkusu"nun ya da "olağanüstü hal" tedirginliğinin yeniden tüm canlılığıyla gündeme yerleşmesi için elinden geleni ardına koymuyor. "Be Ready" adlı ayrıntılı web sitesi, elektronik doküman ve broşürleri de devreye sokarak, okullara, iş yerlerine ve evlere yönelik yapılan tanıtım çalışmalarıyla bu kampanyanın etkin bir parçasını oluşturmakta.

Site, temelde üç ana bölüme ayrılıyor: İş dünyası, aileler ve çocuklar için, ayrı ayrı terörden korunma önlemleri ve yapılması gereken hazırlıklar anlatılıyor. "Sunuş" sayfasında şunlar yazılı:

"Teröristler, biyolojik, kimyasal, nükleer ve radyolojik silahlar ele geçirmeye çalışıyorlar ve bir saldırı tehdidi son derece ciddi. Bizler burada İç Güvenlik Bakanlığı'nda, federal hükümetler ve Amerika içindeki örgütler aracılığıyla, ulusumuzun güvenliğini güçlendirmeye çalışıyoruz."

Yeterince ürkütücü bir uvertür. Sitenin değişik bölümlerinde, çeşitli saldırı biçimleri ve tehditler, grafikler yardımıyla o denli çarpıcı anlatılıyor ki, "korku filmi" sahnelerini çağrıştıran bu uyarıları okuduktan sonra normal bir insanın sinirleri ciddi biçimde gerilebilir, uykular kaçabilir, her an herkesten ve her şeyden kuşku duyar hale gelinebilir.

Site, "ciddi olasılık" olarak gördüğü biyolojik, kimyasal, nükleer ve radyolojik saldırılar karşısında hazırlıklı olmak için yapılması gerekenleri açıklarken, bu terörist tehditlerin yanı sıra, "doğal afetleri" de başlı başına bir bölüm olarak kapsam içine alıyor. Bakanlığın düzenlediği, "hazır olunması" gereken afetler listesi şöyle: Deprem, aşırı sıcak hava, yangın, sel, kasırga, toprak kayması, fırtına, hortum, tsunami, volkanlar, orman yangınları ve aşırı soğuk.

Terörist saldırıların her türü ve güçlü doğal afetler karşısında hazırlıklı olunması için, ilkyardım kitleri, yiyecek ve su içeren hazır paketler, temiz hava ihtiyacını sağlayacak gereçler, her yaştan insanın ihtiyaç duyacağı tıbbi yardım malzemeleri ve ilaçlar listelenmiş. En çok üzerinde durulan nokta, bir "plan yapmış" olmak ve olay anında soğukkanlılıkla bu planı yaşama geçirmek. Sitede, ABD içindeki eyaletlerde nerelere başvurulabileceği ve yardım alınabileceğinin bir listesi de veriliyor.

Bütün bölümleri gezip yazıları ve grafikleri dehşet içinde inceledikten sonra, ister istemez "Dikkatli ol Amerika" diyorsunuz içinizden, "Bunlar yine bir şeylerin hazırlığında!"

Bu Yaz Türkiye Sıcaktan Kavrulacak!!

Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, 2006 yazının şimdiye kadar görülmemiş aşırı sıcaklarla geçeceğini öne sürerek, 'Türkiye'yi kuraklık, ani seller ve deniz suyu seviyesinin yükselmesi gibi üç büyük afet bekliyor' dedi.

‘Dünya Meteoroloji Günü’ nedeniyle düzenlenen ‘Küresel İklim Değişimi ve Türkiye’ konulu konferans Bodrum'da yapıldı.

Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, konferenta yaptığı konuşmada, ‘Küresel İklim Değişimi ve Türkiye’ başlıklı konuşmasında iklim değişimlerinin nedenlerini, uzmanların küresel iklim değişim senaryolarını, küresel iklim değişimlerinin oluşturduğu sonuçlar, küresel ısınmanın turizm mevsimlerine etkileri, birey olarak neler yapılabileceği ve küresel ısınma sonucunda Türkiye'yi bekleyen afetler konusunda bilgi verdi.

Prof. Dr. Kadıoğlu, iklim değişimlerinde sera gazlarının artmasının, güneş lekelerinin yok olmasının ve insan faktörünün etkili olduğunu belirtti.
TÜRKİYE'Yİ BEKLEYEN ÜÇ FELAKET
Türkiye'yi kuraklık, ani seller ve deniz suyu seviyesinin yükselmesi gibi üç büyük afetin beklediğini öne süren Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu şunları söyledi:

“Dünya 120 bin yılda bir buzul çağına girmektedir. Bu zaman zarfında sıcak ve soğuk dönem evreleri yaşanmaktadır. Dünyanın soğuma devresine girmesi gerekirken, insanların etkisiyle bu döngü bozuldu ve dünya ısınmaya devam ediyor. Karbondioksit, ozon, metan gibi sera gazlarının doğal yaşamda insanlar tarafından fazla kullanılması doğal dengeyi bozuyor. Sera gazları olmasaydı güneş ışınları atmosfere gelip geri dönecekti. Sera gazları atmosfere gelen gazları tuttuğu için ısınıyoruz. Bu gazların artması daha çok ısınmayı beraberinde getiriyor. Atmosferin sıcaklığı 2 derece yükselmiş durumda. 1998 yılı dünyadaki en sıcak yıl olarak belirlenmişti. Ancak 2006 yılının daha sıcak geçmesi bekleniyor.”

Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, gelişmekte olan ülkelerde ormanların yok edilerek tarım alanlarının açıldığını ve yağmur ormanlarının giderek yok olduğunu belirterek, “Dünyada bir döngü var ve bu döngüyü ormanlar sağlıyor. İnsanlar bunun farkında değil, hep aynı suyu içiyoruz” dedi.
Kaynak : Hürriyet Gazetesi

Antartika'dan Bir Kent Büyüklüğünde Buzul Koptu

Antarktika’dan dev bir buzul parçası koparak bir buz dağı oluşturdu. Buzdağına D-16 adı verildi.



NEW YORK - Kopan buz parçasının 12 kilometre eninde 25 kilometre uzunluğunda olduğu belirlendi. ‘Beyaz Kıta’yı görüntüleyen uydular, Fimbul Buzulu’ndan kopan parçanın okyanusa doğru süzülürken görüntülerini çekti.

SOLAR ECLIPSE!



ANTALYA - Yüzyılın ilk Güneş tutulması, Antalya, Karaman, Konya, Aksaray, Nevşehir, Kırşehir, Kayseri, Yozgat, Sivas, Tokat, Amasya, Ordu ve Giresun’dan tam, diğer illerde de değişen örtülme oranlarına sahip parçalı tutulma olarak gözleniyor.

Türkiye’de ancak 54 yıl sonra 30 Nisan 2060 yılında yeniden görülecek tam tutulma, bu özelliğiyle gökyüzü meraklılarının heyecanını arttırdı. Tam tutulma hattındaki 13 ilde valilikler ve üniversitelerin gerçekleştirecekleri programlarla tutulma tam bir şenlik havasında izleniyor.

Yaklaşık 4 dakika süren tam Güneş tutulması, Brezilya’nın doğu kıyısında Güneş’in doğuşu ile başladı ve Atlas Okyanusu boyunca ilerledi. Gana’dan, Afrika kıtasına çıkan tutulma gölgesi Nijerya ve Libya boyunca Sahra Çölü’nü geçerek Akdeniz’e ulaştı.

Antalya kıyısından (Manavgat’tan) saat 13.56’da Türkiye’ye giren tutulma, saat 14.05’de Kayseri ve Yozgat’a ulaştı. Tutulma gölgesi 14.10’da Ordu’dan Türkiye’yi terk etti.

Tarihte ilk kez Thales tarafından hesaplanan ve ünlü matematikçinin bu öngörüsüyle, MÖ 585 yılında Medlerle Lidyalılar arasındaki savaşı engelleyen Güneş tutulması, çeşitli kültürlerde farklı efsanelere yol açtı. Çin’de ejderhanın Güneş’i yemesi olarak düşünülen Güneş tutulması, Mısır’da kötü kalpli yılanın Güneş tanrısı Ra ile kavgası olarak açıklandı.
TUTULMA EFSANELERİ
Vietnam’da bir kurbağanın marifeti olduğuna inanılan tutulmaya, Güney Amerika’da kara bir jaguarın, İskandinavya’da ise bir kurdun neden olduğu düşünüldü. Kızılderililerde tutulma, ay ile Güneş’in savaşı olarak tanımlanırken, Mezopotamyalılar tutulma anında yaktıkları meşalelerle Güneş’i tekrar parlatmaya çalıştılar.

26.03.2006

Yeryüzü’nde niçin buzul dönemleri yaşanır

Buzul çağları dönemseldir. Her 100.000 yılda bir sıcaklığın arttığı bir dönem yaşanır.

Bu dönemde kutuplardaki buzullar erir ve deniz seviyesi yükselir. Daha sonra buzul dönemi başlar ve bu süreç böyle devam eder.

Bir sıcak bir soğuk dönemin yaşanmasının nedenleri üzerine 30’dan fazla kuram geliştirilmiştir. Son günlerde en doyurucu yanıtı MIT’den bir grup klimatolog veriyor. Peter Huybers ve Carl Wunsch adındaki bilim adamları son 7 ısınma dönemi ile Ğtortul kayaların incelenmesi sonucu elde edilen kayıtlara dayanarak- Dünya’nın yörüngesindeki hesaplanmış değişiklikleri karşılaştırdılar.

Sonuçta gezegenin ekseninin eğimli olmasının çok önemli etkileri olduğuna karar verdiler. "Dünya kendi ekseni etrafında yan yatmıştır, ancak bu eğim her zaman aynı değildir" diye konuşan Huybers, "Eksen her 40.000 yılda bir birkaç derece aşağı yukarı oynar. Eğimin en fazla olduğu dönemde daha fazla güneş ışığı daha yüksek enlemlere düşer ve buzulları eritir" diyor.

Peki bu durum her 100.000 yılda bir ortaya çıkan buzul dönemini nasıl açıklar? "Buzulların artan güneş ışığına karşı direnebilmek için olabildiğince genişleme eğiliminde olduğunu tahmin ediyoruz. Bu durumda buzullar her ikinci veya üçüncü döngüde erir.

Bu da ortalama 100.000 yıldır" diye konuşan Huybers, "Bu mantıklı bir sonuç, çünkü bin yıl geriye giderseniz, buzul çağlarının her 40.000 yılda bir ortaya çıktığını görürsünüz. O tarihten sonra Dünya soğuduğu için devirler bir atlayarak devam etmiştir" diyor.

Bu kuram bugünkü küresel ısınmayı açıklayabilir mi? Huybers bunu "Hayır" diye yanıtlayarak şöyle konuşuyor: "Küresel ısınma çok yeni bir olay ve en son büyük erime 20.000 yıl önce meydana geldi. Bugün bir yöne doğru ilerliyorsak bunun ısınmaya doğru değil, bir diğer buzul çağına doğru olduğunu söyleyebiliriz."

Denizlerin yükselmesi riski giderek artıyor

Bilim adamlarına göre kutuplardaki buzulların erimesi, küresel ısınma baskısı altında beklenenden çok daha hızlı gerçekleşebilir.

Sera etkisi yaratan gazların salınımına acil sınırlamalar getirilmezse, buzul tabakaları 2100 yılına kadar, 130 bin yıl önce bulundukları duruma gerileyecek ve deniz seviyeleri yükselecek.

Jonathan Overpeck başkanlığındaki Arizona Üniversitesi ekibi ve Ulusal Atmosfer Araştırmaları Merkezi'nden Bette Otto-Bliesner, buzulların eridiği son tarih olan 130 bin yıl öncesini inceledi.

130 bin yıl önce, dünyanın yörüngesinde yaşanan değişimler Kuzey Kutbu'nun 3-5 santigrat derece ısınmasına neden olmuş ve deniz seviyeleri yaklaşık 5 metre yükselmişti.

Ekip, dünyanın geçmişte yaşanan ısı değişikliklerine nasıl tepki verdiğini inceledi ve aynı değişimlerin gelecekte ne zaman olacağını sordu. Ve tehlikeli bir cevap aldı: Çok yakında..

Denizler 130 bin yıl önce olduğu kadar yükselecek mi?

Overpeck, "130 bin yıl önce yaşananlarla aynı şeylerin olacağını söylemiyoruz. Böyle bir şey yapsaydık, gelecekte olabilecek şeyler için fazlasıyla tutucu bir tahmin olurdu" diyor.

130 bin yıl önce yaşanan ısınma, dünyanın yörüngesinin değişmesi ve Kuzey Kutbu'nun Güneş'e yaklaşmasından kaynaklanıyordu. Şimdi ise ısınmanın ana nedeni sera etkisi yaratan gazlar.

Bu da, ısınma etkisinin, sadece Kuzey Kutbu'yla sınırla kalmayıp her iki kutupta da yaşanacağı anlamına geliyor. Overpeck, bu seferki darbenin daha büyük olacağını ve tüm dünyayı saracağını söylüyor.

Neler olabilir?

2001'deki Hükmetlerarası İklim Değişimi Paneli'nde (IPCC), deniz seviyelerinde 2100'e kadar beklenen yükselişin 88 santimetre olacağı öngörülmüş, 3000 yılına kadar 5 metrelik bir artış beklendiği açıklanmıştı.

Fakat Overpeck ve meslekdaşlarının 'Science' dergisinde yayımlanan çalışması, metrelere ulaşacak yükselişin çok daha yakın zamanda, hatta 100 yıl içinde olacağını ortaya koyuyor.

Buz tabakaları hala eriyor mu?


Kesinlikle evet. Küresel ısınma, Grönland ve Antarktika'nın bazı bölgelerinde buz tabakalarını kalınlaştıran kutup karı yağışını artırıyor. Fakat yapılan araştırmalar kutup karının erimeyi hızlandırdığını gösteriyor.


Karşıya karşıya kalacağımız en büyük problem erime mi?


Çoğunluk öyle olduğunu söylüyor. NASA'nın Goddard Uzay Uçuşları Merkezi'nden Antarktika araştırmacısı Robert Bindschadler, "değişim kimsenin takdir edemeyeceği bir oranda gerçekleşiyor" diyor.

"IPCC tarafında tahmin edilen ve bu yüzyıl içinde olması beklenen deniz seviyelerindeki yükselmenin yarısı, geçtiğimiz 10 yıl içinde zaten gerçekleşti bile."

Sanayi devriminden önce ısısı sadece birkaç derece değişen atmosfer, denizlerden çok daha hızlı ısınıyor. Fakat okyanus akıntıları da, sıcak suları kutup bölgelerine götürerek alt buz tabakalarını tehlikeye sokuyor.

Dünya haritasında değişiklik olacak mı?

Kutuplarda eriyen buz tabakaları yüzlerce kilometre içeri çekilecek; Tuvalu ve Maldivler gibi rakımı düşük adalar yok olacak; sahil kentleri bataklık haline gelecek ve yer değiştirmek zorunda kalacak.

Bristol Üniversitesi'nde iklim değişikliğinin ekosistemler üzerine etkisi üzerine çalışan Colin Prentice, "deniz seviyelerindeki yükselme çok büyük bir tehdit" diyor:

"İnsanlar olarak tek yaptığımız istikrarlı bir iklime ihanet etmek.Deniz seviyesinin birkaç metre üzerinde kentler kurduk ve bir gün bu kentlerin sulara gömüleceğini hiç düşünmedik."

Felaket önlenebilir mi?


Overpeck ve meslekdaşlarının deniz seviyelerindeki yükseliş tahminleri, atmosferde 560 ppm karbondioksite göre yapıldı. Sanayi devrimi öncesi atmosferde karbondioksit miktarı 275 ppm idi. Bugün ise bu sayı 375 ppm'ye ulaştı.

"Karbondioksit seviyesini 560 ppm'nin altında tutmak zor, ama imkansız değil" diyor Overpeck: "İnsanların savaşlara ve Ay'a çıkmak için harcadıkları para miktarına bakarsanız, çözüm hiç de zor değil."

21.03.2006

Cezayir ve Endonezya'da Deprem

Cezayir'de meydana gelen Richter ölçeğine göre 5.8 büyüklüğündeki deprem sonucu en az 4 kişinin öldüğü, 36 kişinin de yaralandığı bildirildi.
İngiliz yayın kuruluşu BBC, Cezayir Radyosu'na dayanarak verdiği haberde, depremin Cezayir'in başkenti Cezayir'in 300 kilometre doğusunda, Bejaia kentini vurduğunu duyurdu. Haberde, deprem sonucu Laalam Köyü'nde 4 binanın da yıkıldığı belirtildi.
::::::::::::::

ABD Jeoloji Araştırma Merkezi, Pakistan'ın Keşmir bölgesinde 5.5 şiddetinde bir deprem meydana geldiğini bildirdi.

ABD Jeolojik Araştırma Ulusal Deprem Bilgi Merkezi, Pakistan'ın Keşmir bölgesinin 5.5 şiddetinde bir depremle sarsıldığını bildirildi. Merkez, orta büyüklükteki depremin, Hindistan Keşmir'i sınırındaki Gilgit kentinin 125 kilometre güneybatısında meydana geldiğini belirtti. Depremin, 145 kilometre uzaklıktaki başkent İslamabad'da da hissedildiğini ifade edildi.

Avusturalya'yı Kasırga Vurdu!

Avustralya'nın kuzey doğu kesimlerini etkileyen tropikal kasırga, geniş çaplı hasara yol açtı.

Saatte 300 kilometre hızla esen rüzgarlar özellikle Büyük Okyanus kıyısındaki Queensland bölgesinde etkili oluyor.

Larry kasırgası kıyıya yaklaşırken şiddeti beşten dörde inmişti. Ancak karaya ilk ulaştığı bölgelerdeki yerleşimleri yine de şiddetle dövdü.

Babinda kasabasında binaların yüzde 80'inin yıkıldığı ekili alanların da büyük zarar gördüğü belirtiliyor.

Daha güneydeki Innisfail yöresinde de binaların yarısının hasar gördüğü veya yıkıldığı haber veriliyor.

Onbinlerce eve elektrik verilemiyor.

Sokaklar ise çatılardan kopan metal ve ahşap parçaları ve yıkılmış ağaçlarla dolu.

Şu ana dek kasırga sonucu ölen olmadı, ancak 30 kişi yaralandı.

Yöre halkının büyük bölümü daha önce bölgeyi terketmiş veya sığınaklara gitmişti.

Ekinler Yokoldu

Ancak muz bahçeleri ve şeker kamışı tarlaları kasırga etkisiyle neredeyse tamamen yokoldu. Bu iki ürün bölgenin başlıca geçim kaynaklarıydı.

Polis ve kurtarma ekipleri ise kasırganın şiddetinden kendilerinin de uzun süre müdahalede bulunamadığını bildirdi.

Yetkilileri evsiz kalanların şimdilik çadırlara ve kamuya ait binlara yerleştirileceğini belirtiyorlar.

Avustralya hükümeti, kasırgadan etkilenenlere yardımcı olunacağını duyurdu ve bölgede olağanüstü hal ilan edildi.

Başbakan John Howard'ın da önümüzdeki günlerde bölgeye gitmesi bekleniyor.

Kasırganın etkisiyle bölgenin en önemli doğal zenginliklerinden olan Büyük Mercan Bariyeri de zarar gördü.

http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2006/03/060320_australia.shtml

19.03.2006

18 Mart Eylemlerinde Anarşistler

ANKARA : 40-45 kişilik anarşist grup kara bayraklar ve çember A'lı pankart taşıdı."Bütün Devletler Katildir!" sloganı özellikle tekrarlandı. Miting alanına ulaşıldıktan sonra polis barikatının önüne gelinerek sloganlar burada da tekrarlandı. Miting birkaç saat içinde "olaysız-çatışmasız" sona erdi.
www.anarsi.org
İSTANBUL : İstanbul´da Kadıköy´de düzenlenen mitinge katılım düşük oldu. Anarşistler üçfarklı kortejde yaklaşık 60 kişi katıldılar mitinge. Anarşist Blok adı ilekatılan grup "İşgalcilerle uzlaşma yok", Anarşist Komünist İnisiyatif "İşgaleKarşı Küresel Direniş", otonomA´nın çağrısı ile oluşan anarşist kortej"Guernica Hanoi Hartum Halepçe Sivas Kabil Gazze Felluce Samarra Kaç KATLİAMdaha?" pankartı ile katıldılar.

ANARŞİST BLOK :
Irak işgalinin 3. yıldönümünde dünyanın dört bir yanında işgallere karşıöfkesini dile getirmek için milyonlarca insan sokaklardaydılar. Bizler deİstanbul'da anarşistler/anti-otoriterler/isyancılar arasında oluşturduğumuzAnarşist Blok'la öfkemizi "İŞGALCİLERLE UZLAŞMA YOK PANKARTI" dile getirdik.

Kara bayraklarıyla, İŞGALCİLERLE UZLAŞMA YOK! ve YAŞATTIĞIN DEVLET ÖLDÜRÜRpankartlarıyla, bir yandan çevredeki insanlara yüzlerce bildiri dağıtan vekendi kortejlerini oluşturan anarşistler, Kameralara karşı mücadele edenNOBESE grubu ve hayvan zulmüne ve Savaşlara karşı çeşitli dövizler taşıyanHAYVAN ÖZGÜRLEŞMESİ grubuyla ortak dayanışma göstererek dünyadaki işgal vesavaşlara karşı öfkelerini dile getirdiler. Ayrıca NOBESE grubu dagerçekleştirdiği dinamik ve hareketli eylemci duruşuyla alanda yoğun ilgigördü.
Eylemde:UZLAŞMA YOK! İSYAN VAR!
KAPİTALİZME KARŞI DOĞRUDAN EYLEM!
KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA! YA HEP BERABER! YA HİÇ BİRİMİZ!
BÜTÜN DEVLETLER KATİLDİR!
TOPRAK KOMÜN ÖZGÜRLÜK! KAHROLSUN KAPİTALİST DİKTATÖRLÜK!
KATİL DEVLET YIKILACAK ELBET!
REDDET DİREN HAYIR DE! ASKERE GİTME!
İSYAN EYLEM ANARŞİ!SEATTLE! İSYAN! PRAG! İSYAN! CENOVA! İSYAN! KÜRDİSTAN! İSYAN! IRAK! İSYAN!İSTANBUL! İSYAN HER YER İSYAN! HER YER ANARŞİ!
MİLYONLAR AÇ! İŞGAL ALTINDA!YAŞASIN KÜRESEL AYAKLANMA!
BİJİ SERHILDAN!AZADİYA KURDİSTAN!İ
NSANA, HAYVANA, GEZEGENE ÖZGÜRLÜK!
HER YER MEZBAHA! HER YER KATLİAM!
DEVRİM YAPILMAZ, SATIN ALINMAZ, YA RUHUMUZDA, YA HİÇ BİR YERDE!
KIŞLALAR YIKILSIN! ASKERLERE ÖZGÜRLÜK!
MEZBAHALAR YIKILSIN! HAYVANLARA ÖZGÜRLÜK!
KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA! HEM İNSANA HEM HAYVANA! gibi sloganlar atıldı.
www.uzlasmayok.net
ANARŞİST KOMÜNİST İNİSİYATİF :
Anarşist Komünist İnisiyatif olarak 18 Mart 2006 tarihinde Irak'takiişgal'e karşı küresel eylem mitingi'ne katıldık.Eylemde yoğunlukla attığımız sloganlar şu şekilde idi.
Irak Halkı Yanlız değildir.
Kapitalizm işgaldir, Devletler işgalci
Emekçiler-Birleşecek, Emekçiler-Savaşacak, Emekçiler-Kazanacak; Komünistbir Dünya Kuracağız.
Newroz Özgürlük Ateşidir.
İşgale Karşı Sınıf Savaşı
Başka bir Savaş Mümkün.
Savaşa Karşı Sınıf Savaşı
www.anarsistkomunizm.org/aki

18.03.2006

Küresel Isınma Kasırgaları Tetikliyor

Bilim insanları, geçen yıl ABD’nin New Orleans kentini yerle bir eden Katrina gibi kasırgaların küresel ısınmadan kaynaklandığını ifade ediyor.

ATLANTA - ABD’nin önde gelen araştırma kurumlarından Georgia Institute of Technology uzmanları, deniz suyunun ısınması sonucu, kasırga sayısının son 35 yılda iki kat arttığını savunuyor. Araştırmayı yürüten Dr. Peter Webster ve Dr. Judy Curry küresel ısınmanın kasırgaların şiddetini artırdığını da vurguluyor.

Kaynak : NTVMSNBC
ŞİDDETLİ KASIRGA SAYISINDA ARTIŞ
Araştırmaya göre, 1970’li yıllarda şiddetli ve çok şiddetli kategorisindeki kasırga sayısı yılda 10 iken, bu rakam 1990 itibarıyla 18’e çıktı. Kategori 4 olarak tanımlanan şiddetli kasırgalar saatte 210 ila 250 km hıza ulaşıyor. New Orleans’ı yaşanmaz hale getiren Katrina kasırgasının hızı ise saatte 250 kilometre’yi geçiyordu. Şimdiye dek kaydedilen en şiddetli kasırga olan Wilma 280 km/saat hıza ulaşmıştı.

DENİZ SUYUNUN ISINMASI
Georgia Institute of Technology uzmanları, kendi araştırmalarında küresel ısınmanın etkisini diğer faktörlerin payına göre sınandığını ve deniz suyu ısısındaki artışın diğer faktörlere nazaran daha etkin olduğunun istatistiksel olarak gözlemlendiğini vurguluyor.

Bu senaryoya göre, ısınan hava okyanusların yüzeyini de kavuruyor ve buharlaşmayı artırıyor. Böylece atmosferde daha çok su birikiyor. Atmosferde biriken su buharı da, okyanus semalarında oluşmakta olan kasırgalara ek güç katıyor.

Araştırmacılar dört ayrı faktörü ele aldı; yüzeydeki nem oranı, rüzgâr, ısınan deniz suyu, bölgesel hava sirkülasyonu. Bu faktörler arasında sadece deniz suyundaki ısınmanın diğer faktörlere oranla uzun vadede kasırga oluşumuna sürekli bir katkı sağladığı belirlenirken, diğer fiziksel güçlerin sadece dönemsel olarak etkili olduğu gözlendi.

KASIRGALAR ‘DÖNEMSEL’DİR
Araştırmanın yayımlanmasını müteakip bazı bilim çevrelerinden eleştiriler de dile getiriliyor. Kimi bilim insanları, kasırgaların dönemsel olarak tetiklenebileceğini ileri sürüyor. Uzmanlar, Atlas Okyanusu’nda her 20 ila 40 yılda bir şiddetli kasırgaların oluşumuna uygun meteorolojik koşullar meydana geldiğini savunuyor. Bu teorilere göre, 1920-1970 aralığında kasırgaların zirve noktası 1950 yılı civarıydı; son yıllarda ise yeni bir dönemsel kasırga döngüsü 1995’te başladı.

Kaynak: Araştırmayı konu alan makale Science dergisinde yayımlanmıştır.

Pasifikte bir yanardağ patladı

Pasifik'te bulunan bir adada, bir yanardağın faaliyete geçerek taş, kül ve buhar püskürtmeye başladığı, 1 kişinin de kayıp olduğu belirtildi

Yeni Zelanda yakınlarındaki Raoul Adası'nda bulunan yanardağın, pazar akşamı meydana gelen şiddetli depremlerin ardından bu sabah saat08.21'de (TSİ perşembe gecesi 23:21) faaliyete geçtiği bildirildi. Yeni Zelanda jeoloji grubu GNS, faaliyetin, yanardağın Yeşil Göl olarak bilinen 3 kraterinden birinde olduğunu ve henüz lav püskürtmeyebaşlamadığını duyurdu.

Yerel yetkililer de gölün ısısını kontrol etmek için olay yerine giden bir görevlinin kaybolduğunu açıkladılar. Ekipte kaybolan dışında5 kişinin daha olduğu ve bu kişilerin adadan tahliye edilmeyi beklediği kaydedildi.

Canlılar Bering Boğazın'ndan kaçıyor

Asya ve Amerika kıtalarının birbirlerine en yakınlaştıkları Bering Boğazı’nda su ve hava ısısının yükselmesi doğal yaşamı tehdit ediyor.

İSTANBUL - Pasifik Okyanusu’nun kuzeyinde bulunan Bering Denizi, yaklaşık 1.8 milyon kilometre kare’lik bir alana yayılıyor. Bering Boğazı, dünyanın en zengin balık havzalarından sayılıyor. Kuzey kısımlarında deniz ördekleri, gri balinalar, foklar ve diğer soğuk su canlıları yaşıyor. Ancak suyun ısınmasıyla, milyonlarca yıldır bölgede yaşayan canlılar da yerlerini terketmek zorunda kalacak.

Kuzey Kutbu’nun güney kısımlarındaki buzul erimesi nedeniyle, soğuk su canlıları daha da kuzeye doğru göç etmek zorunda kalacak. Bu da doğal yaşamın dengesinin bozulması demek. Uydu gözlemleri Bering Denizi’ndeki deniz buzlarının hızla inceldiğini gösteriyor.
Kaynak : NTVMSNBC

17.03.2006

2007 Küresel Isınmanın Günü Olacak

Bilim dünyası, 2007’de küresel ısınmanın Dünya’da bıraktığı hasarı kayda geçirmek için 50 bin uzmanın katılımıyla uluslararası bir araştırma ve bilinçlendirme seferberliği düzenleyecek

LONDRA - Dünyayı ekolojik felaketleri beklediğinin bilincindeki binlerce bilim insanı, gelecek yıl iddialı bir projeyle küresel ısınmanın varlığını kanıtlamaya ve bilinci artırmaya çalışacak. Dünyanın çeşitli üniversitelerinden uzmanlar, son 50 yılda kutuplardaki buzul erimesinin bütünsel kayıdı çıkaracak.
Bilim dünyası, gelecek yılı Uluslararası Kutup Yılı (International Polar Year-IPY) olarak ilan ederek, küresel ısınma konusunda gelecek kuşaklara kapsamlı bir miras bırakmayı hedefliyor. Bilim insanlarının hedefi, dev çapta bir kampanyayla küresel bir bilinç yaratmak.

50 BİN BİLİM İNSANI
Gelecek yıl Mart ayından itibaren 60 ülkeden 50 bin bilim insanı ortak projelerle kutuplardaki buzul erimelerini test edecek. Onlarca branştan yüzlerce proje üretilerek bunlar toplumlarla paylaşılacak. Kamunun sergiler, filmler, internet uygulamaları yoluyla interaktif olarak katılımı
sağlanacak.
YÜZLERCE PROJE
Tasarı aşamasındaki projeler arasında, Dünya’nın 1 milyon yıl önceki buzul kütleleri ve son yıllardaki buzul erimesinin haritaları, kutup hayvanlarının incelenmesi, petrol ve doğal gaz rezervlerinin gelişimi ve çeşitli uydu gözlemleri bulunuyor.
TEST ALANI KUTUPLAR
Programın öncülerinden Dr. David Carlson, kutupların, küresel ısınma açısından gerçek bir test alanı olduğunu; karbon döngüsü, küresel deniz akıntıları gibi birçok doğal olaydaki bozulmaların kutuplarda hissedildiğini vurguluyor.
Daha önce de 1957 yılı Uluslararası Jeofizik Yılı ilan edilmiş ve uzaya çıkan Sputnik uydusuyla Güney Kutbu’nun buzul kütlesinin gözlemlenmesi sağlanmıştı. Bu kampanya sayesinde, Antarktika’nın bugün de temel alınan buzul haritası çıkarılmış ve ‘Beyaz Kıta’yı uluslararası barış bölgesi yapan Antarktika Anlaşması’ için lobi yapılmıştı.

Kaynak: BBC

Nükleer Santrale Karşı Eylemler


Nükleere İnat Yaşasın Hayat!

ANC, iktidarların nükleer ölüm santrali dikme planlarına karşı ilk eylemini yaptı

Anti-Nükleer Cephe (ANC), iktidarların yaşadığımız topraklarda yapmaya çalıştığı nükleer ölüm santrallerine karşı yürüttüğü mücadelenin ilk eylemini yaptı. ANC, bir gün önce nükleer saldırıya karşı bildiri dağıtarak anti-nükleer kampanyasını başlatmıştı. 18 Şubat Cumartesi günü, Beyoğlu Galatasaray Meydanı'nda eylem yaparak, nükleer santral konusunda yavaş yavaş "kamuoyu oluşturma" hamlelerine başlayan iktidarlara karşı anti-nükleer mücadelenin de sessiz kalmayacağı mesajını verdi.
Galatasaray Meydanı'na "Nükleere İnat Yaşasın Hayat" sloganlarıyla giren 40 kişilik nükleer karşıtı grup meydana geldiğinde de slogan atmaya devam etti. ANC'liler, iktidarların nükleer santral dikmesini engellemezsek muhtemelen günlük hayatımızın bir parçası olacak (tabii, hayatta kalırsak!) gaz maskeleri taktılar.
Meydanda "Nükleere İnat Yaşasın Hayat", "Nükleer Gelecek Engellenecek" sloganlarını atan ANC'liler, okudukları basın açıklamasını da sloganlarla güçlendirdiler. Aynı zamanda pankartı da açılan "Nükleere Hayır Lan!" sloganını da mutlaka vurgulamalıyız. Nükleer santralden rantını kapmaya çalışan ağzı 'lan'lı başbakana, daha öfkeli başka 'lan'lar da olduğu hatırlatılmalı!
ANC'nin açıklamasında, "Biz, yaşları 50'nin üstünde olduğu için olası bir nükleer felaketten etkilenme ihtimali az olup da, bu nükleer belasını başımıza saranlara, nükleerci teröristlere karşıyız. Biz nükleere karşıyız. Bombasına da karşıyız, santraline de, ondan gelecek iş-ekmeğe, güya odamızı aydınlatacak ışığa da, her yerde, her zaman karşıyız. Biz doğmamış çocuğun cephesiyiz. Biz hayatı gasp edenlere karşı özgürlüğün cephesiyiz. Biz anti-nükleer cepheyiz. Ve söylüyoruz: Asla, ama asla yaptırtmayacağız!" dendi.
Anti-nükleer açıklama okunduktan sonra, Nükleere Hayır Lan!, Nükleere Karşı Hayalgücü Eyleme!, Şimdi Değilse Ne Zaman! Biz Değilsek Kim!, Nükleer Gelecek Engellenecek! sloganlarıyla eylemi sürdüren nükleer karşıtları, yapılan eylemin sadece başlangıç olduğunu, küresel gaspçı iktidarların nükleer ölüm santraline karşı mücadelenin her zaman her yerde süreceğini açıklayarak eylemi bitirdiler.
Eylem, yağmura rağmen basından büyük ilgi gördü. Eylemin coşkulu ve güzel geçtiği, bundan sonraki anti-nükleer mücadele için ilham verici olduğunu söyleyelim.
İktidarların yaşadığımız topraklara nükleer santral dikme hevesleri yeni başlamadı; bu kez yapma hırsları da bizlere, hayatımıza, geleceğimize, doğaya, henüz doğmamış çocuklarımıza uzun yıllar acı verecek bir süreç olacak. Bizim mücadelemiz de uzun soluklu bir mücadele; uzun bir yürüyüş için güçlü bir soluk alıyoruz. Galatasaray Meydanı'nda gerçekleştirdiğimiz bu eylem, eylemli anti-nükleer mücadele sürecimizin ilk adımı olarak anlam kazanıyor.
http://www.ozgurhayat.org/manset.php?m=mn47.php
::::::::::::::
Nükleer santral istemiyoruz!
ANKARA- İnsan ve çevre sağlığını tehdit eden nükleer santraller, aralarında TTB'nin de bulunduğu sivil toplum örgütleri, meslek odaları ve bazı siyasi partilerce protesto edildi. Ankara'da Kızılay'da yapılan eylemde, "Türkiye Çernobil olmayacak", "Nükleer santral istemiyoruz", "Nükleer çöplük istemiyoruz" sloganları atılarak, üzerinde "Nükleer lobilerine teslim olmayacağız", "MAI, MIGA, kahrolsun emperyalizm", "Ulusal ötesi şirketler içimizde, nükleer felaket yanıbaşımızda", "Nükleer santral vatana ihanettir" yazılı dövizler taşındı.
Yapılan açıklamada, ucuz, güvenli ve dışa bağımlılığı azaltan bir Türkiye eneji politikası yerine ABD, IMF ve çok uluslu şirketlerin çıkarları paralelinde politikalar izlendiği belirtilerek, "Son günlerde yaratılan yapay enerji krizi üzerinden nükleer santral yapılması kararının alınması bu senöryonun bir parçasıdır. Nükleer santrali bir mecburiyet gibi göstermek için elektrik kesintilerinin istismarı çirkin bir tarzdır" denildi. Gelişmiş ülkelerin nükleer enerjiden vazgeçmekte olduğuna dikkat çekilen açıklamada, Türkiye gibi ülkeleri nükleer lobilerin ilgi odakları haline getirdiği belirtildi ve nükleer enerjiye karşı mücadelenin süreceği vurgulandı.
http://www.ttb.org.tr/TD54/santral.html
::::::::::::::
İçel Tabip Odası, nükleer karşıtı eyleme katıldı

Dr. Necdet Tamamoğulları

İçel Tabip Odası , Akkuyu'daki nükleer santrale karşı protestolara destek vermek üzere Büyükeceli köyüne giderek çevreciler ve Bergama'dan gelenlerle birlikte "Nükleer Lobi Akkuyu'dan Defol" eylemine katıldı. Yerel ve uluslararası grupların yıllardır karşı çıkmasına rağmen hükümetin inatla nükleer enerjiye yatırım yapma planları, Akkuyu'da protesto yağmuruna tutuldu. Türkiye'nin dört bir yanından gelen nükleer karşıtı grup ve bireyler, yerel yöneticiler, bilim insanları, Rodos Eyalet Vali Yardımcısı ve Basın Sözcüsü Thanakis Anapolitanos, TMMOB ve sendika temsilcileriyle birlikte, İçel Tabip Odası Temsilcileri; Ankara'daki enerji yetkililerinin 21. Yüzyılın eşiğinde nükleer enerjiye geçmeye yönelik akıl dışı planlarından vazgeçmelerini talep ettiler. Bu yıl 7'ncisi yapılan nükleer karşıtı şenliklere katılan dikkat çekici bir grup da, kendilerine "Şafağın Bekçileri" adını koyan ve çevre direnişlerinin artık simgesi durumundaki Bergama köylüleriydi. Siyanürlü Altın Arayıcıları'na karşı direnişi zaferle sonuçlandıran Bergama köylüleri, Türkiye'nin her noktasının Bergama olduğunu, anti-demokratik her türlü uygulamaya karşı direnişin her yerde ve her zaman uygulayıcıları olacaklarını coşkuyla dile getirdiler. Rodos Eyalet Vali Yardımcısı ve Basın Sözcüsü Thanakis Anapolitanos "Temiz ve nükleersiz bir Akdeniz bütün dünyanın sorunudur. Nükleersiz bir dünya hepimizin dünyası olmalıdır. Nükleer Santrallere elbette ben de karşıyım" dedi. Gündüz yapılan protesto yürüyüşü sırasında Büyükeceli köyü eski belediye başkanının provakatif davranış-larına karşı köylülerin sağduyulu ve dikkatli davranmaları yürüyüş kortejinin eylemlerini sorunsuz tamamlamalarını sağladı.
Akşam, Prof. Dr. Tolga Yarman, Prof. Dr. İnci Gökmen ve diğer bir çok değerli bilim insanının katılımıyla bir forum gerçekleştirildi. Köylülerin ve diğer katılımcıların soruları yanıtlandı. Özellikle tahkim yasası ile nükleer santral arasındaki bağlantı vurgulanarak nükleer santrallerin özellikleri ve zararları anlatıldı. Köylülerin ciddi katılımı büyük sevinç yarattı. Ayrıca gecede, Tarsus Gölge Sanat Tiyat-rosu Topluluğu'nun ortaoyunu türünde sahnelediği nükleer santralleri yeren oyunu ile Antakya Çevre Dostları Derneği'nin "Nükleer santral ve radyoaktif sızıntı" yı anlatan gösterisi büyük beğeni topladı.
Ertesi gün eyleme katılan tüm gruplar ve bilim adamlarıyla eylemi değerlendirme toplantısı yapıldı. Çözüm önerileri tartışıldı. İçel Tabip Odası'na Anti - Nükleer Platformun İçel Sekreteryası görevi verildi. Tahkim yasasıyla birlikte Nükleer santrallerin kurulmasının kolaylaşacağı ve 15 Ekim'e kadar ihale süresinin dolacağı da göz önüne alınarak sürekli eylem kararı alındı.
http://www.ttb.org.tr/TD47/icelto.html
:::::::::::::::
Anti Nükleer Kampanyaya Destek!
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Türkiye'de 2014'e kadar 3 adet 5 bin megavatlık nükleer enerji tesisi kurmayı planladıklarını söyledi.

ABD'den dönüşünde nükleer santralin yeri konusunda da bazı tespitleri olduğunu ifade eden Güler, sonucun kısa zamanda bir paket halinde açıklanacağını, nükleer santralin yeri konusunda özel sektörün de tercihinin söz konusu olduğunu ifade ederek: "bizim görüşümüz kamu olarak belli bir yerde aşağı yukarı şekillendi ama onlarla da görüşerek bunu netleştirelim diyoruz'' dedi.
Yetkililer, genelde nükleer santrallerin 'su kenarında' kurulmasının tercih edildiğini ve çevre, turizm, güvenlik, ulaşım, nakliye vb. konulardaki kıstaslara uyan yerler arasında Sinop'un ön plana çıktığını belirtiyor.

SORU: HÜKÜMET KİMLERLE GÖRÜŞEREK YAŞADIĞIMIZ TOPRAKLARDA NÜKLEER SANTRAL YAPIMI KARARI ALIYOR?

CEVAP: BIZ VATANDAŞLARLA DEĞİL, ŞİRKET VE LOBİLERLE!

"Nükleer Enerji Lobileri"ne mesajımız: Nükleer sizin olsun, Sinop bizim! http://www.sinopbizim.org/Bildirimizi okumak nükleer karşıtıi imza kampanyasına destek olmak isterseniz:http://www.sinopbizim.org/kampanya/imza.asp

SÜRDÜRÜLEBİLİR, UCUZ VE TEHLİKESIZ ENERJİ YATIRIMLARINA FIRSAT İSTİYORUZ

HEMEN ŞİMDİ !
http://www.sinopbizim.org/

16.03.2006

NÜKLEER DOSYASI!

Kapitalistler sınırsız bir açgözlülükle yaşamlarımızı ve yaşam alanlarımızı gasp ediyor. Hayvan hayatını hiçe sayan insan-merkezci zihniyetin,doğayı,ekolojiyi "börtü-böceği" ciddiye alacağını mı sanıyordunuz. Sömürülenler de,işçiler de,emekçiler de,ezilenler de doğanın talan edilmesini çokça da garipsemiyor,onun önderliğini yaptığını iddia eden sol hareketlerde veya aynı saflarda çarpışmak isteyen anarşistler de.. Bu bana hep garip gelmiştir. Ted Kaczynski'nin "Ahmaklar Gemisi" ndeyiz. Gemi hızla yoklurken üstünde bambaşka şeyler için debeleniyoruz... Enerji kaynaklarının tükendiği ve artık geri dönülemez bir noktaya geldiği söyleniyor. (Konu ile ilgili Richard Duncan'ın "Energy,Population and Industrial Civilization" yazısının çevirisi yakında bu sitede yer alacak) Şimdi dünyanın efendileri nükleer santraller planlıyor. Sadece Türkiye'de değil,her yerde Blair artık küresel ısınmada geri dönülemez noktaya gelindiğini itiraf ettikten sonra nükleer santrallerin,nükleer enerjinin kaçınılmaz olduğunu söyledi. Aynı bokun içinde boğulmamazı istiyorlar ama biz bu bokun içinde boğulmak istemiyoruz. Nükleer Dosyası haberleri ve eylemleri bu sitede ara ara devam edecek daha sonra gerek duyulursa ayrı bir başlık altında broşürleştirilecektir. NÜKLEERE HAYIR!! [Kemal Mete]

Nükleer Katliam Kapıda! YAPTIRMAYACAĞIZ!
Geçen haftalarda anarko-sendikalist bir nükleer karşıtı eylemcinin (Sebastien
Briat) Fransa’^daki La Hague’deki (Normandy) plütonyum fabrikasında işlenmiş
olan 12 varil (175 ton) nükleer reaktör atığın bulunduğu Kuzey Almanya
köylerinden Gorleben’e giden trenin altında kalarak öldürülmesinden ve T.C.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler’in Küçük Çekmece’deki (İstanbul)
Nükleer Araştırma Merkezini ziyaretinde 2011 yılına kadar 3 adet nükleer
santralin faaliyete geçeceği açıklamalarından sonra esasen sistemin
gündeminden hiç çıkmamış olan Nükleer Tehlike yeniden kamu önüne çıkmış oldu.

En son Rus zorbası Putin terörizme karşı barış ve demokrasi mücadele çağınıfırsat bilerek dünyanın en büyük atom bombasını yaptıklarını açıklayacak kadar kendisini dünyaya karşı rahat hissetmiştir. Yuh! diyoruz başka bir şey demiyoruz. Muhalefet nükleer tehlikeye karşı yine seferberliğe geçecek gibi görünüyor. Kamu oyu nükleer felaketler kehanetleriyle yeniden bilinçlendirilecek ve “nükleer enerjiye hayır!” gibi “kısmi” uyanışlar gerçekleşecek fakat asla “neden enerji?” sorusu sorulmayacaktır. Bu uygarlığı yanılsamasıdır. Hastalığın nedenini ortadan kaldırmak onu tedavi etmek, “savaşmak yerine uzlaşmak” vs. uygarlığın muhaliflerine bile kabul ettirdiği yanılsamalarıdır. Bu şekilde kendi varlığını daha da kemikleştirmektedir.
DEVAMI İÇİN : www.uzlasmayok.net (Bu makale 27.11.2004 tarihli Uygarlığa Karşı Haftalık Haber Bülteni'nden alınmıştır.)

ÇERNOBİL BİTMEMİŞ
Britanya Sağlık Bakanlığı, bir soru üzerine açıkladı: 20 yıl önce, yaklaşık 24 bin kilometre uzaklıkta meydana gelen Çernobil faciasının etkileri hâlâ sürüyor...

Bakanlıktan yapılan açıklamada, Ukrayna'nın Çernobil kasabasındaki nükleer tesiste 26 Nisan 1986'da meydana gelen patlama ile atmosfere yayılan radyoaktif zerreciklerin Galler'deki Cumbria bölgesinde bulunan 375 çiftlikteki 200 bin koyunu etkilediği vurgulandı.

Hayvanların açıkta otlatıldıkları için yağan radyoaktif zerreciklerden etkilendikleri belirtilen açıklamada, 1986 yılında Galler'de 355, İskoçya'da 11 ve İngiltere'de dokuz çiftliğe getirilen 'olağanüstü durum uygulamaları'nın sürdüğü hatırlatıldı.

Haberi, 'zehirli miras' başlığıyla yayımlayan The Independent gazetesi, Sağlık Bakanlığı'nın bu gerçeği, Avam Kamarası'nda yöneltilen bir soruyu cevaplarken açıklamak zorunda kaldığını yazdı.
:::::::::::::::
Bush, 2010'a kadar yeniden nükleer santral inşa edecek
Bush, Wisconsin eyaletindeki Milwaukee'de yaptığı bir konuşmada, ''Sanıyorum yeniden nükleer santral inşa etmeye başlamamız lazım'' dedi.Geçen yıl sadece 2 şirketin nükleer santral inşa etmek istediğini, bu yıl ise bu sayının 9'a yükseldiğini söyleyen Bush, adını açıklamadığı bu şirketlerin 19 civarında nükleer santral planladığını kaydetti ve ''Bu da bizim önemli bir hedefe ulaşmamıza olanak sağlıyor. Bu hedef, 2010 sonuna kadar nükleer santral inşasına yeniden başlayacak olmamızdır'' ifadesini kullandı.Bush, ''Petrol ya da doğalgaz gibi enerjiler konusunda yabancı kaynaklara daha az bağımlı olmak istiyorsak, nükleer enerji gibi alternatif kaynaklarla ileri gitmeliyiz'' ifadesini kullandı.Nükleer enerjinin güvenli ve temiz bir enerji olduğunu belirten Bush, bununla birlikte hassas malzemelerin yayılması konusunda bir risk bulunduğunu da kabul etti.100'den fazla nükleer santrale sahip ABD'de 70'li yıllardan bu yana yeni santral inşa edilmediğini biliniyor. Kömürün ardından ikinci sırada gelen nükleer enerji, Amerikalılar tarafından tüketilen elektriğin yüzde 20'den biraz fazlasını karşılıyor.Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez, ''haddini aşması halinde'' ABD'nin petrol musluğunu kısacaklarını söylemişti.Dünyanın beşinci petrol üreticisi Venezüella, 1,5 milyon varili ABD'ye olmak üzere günde yaklaşık 3,2 milyon varil petrol ihraç ediyor.
::::::::::::::
Türkiye'nin nükleer projesi hazır
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) tarafından hazırlanan 'Nükleer Teknoloji ve Enerji Geliştirme Projesi' Bakanlar Kurulu kararı için Başbakanlık'a sunuldu.
TAEK, proje çerçevesince nükleer elektrik santrali için teknik kriterleri dikkate alarak sekiz yer önerdi. Bakanlar Kurulu şimdi santral yapımı için önerilen bu yerlerden birini veya birkaçını seçecek. Kurulacak nükleer santral, uluslararası standartlar ve taahhütler dikkate alınarak ileri teknoloji ile yapılacak. Proje;
Nükleer santrallerin yanısıra nükleer enerji üretim tesislerinde yerli katkının en yüksek düzeye çıkarılması
Yerli tasarım ve üretime dayalı araştırma ve güç reaktörleri ile parçacık hızlandırıcılarının kurulması
Tıp ve endüstrinin radyoizotop ihtiyacının yerli olanaklarla karşılanması
Uranyum zenginleştirme dahil yakıt çevrimi tesisleri kurulması
Uranyum ve toryum aranması
Nükleer Teknoloji Merkezi kurulması gibi faaliyetleri de kapsıyor.
Santral yerleri nasıl belirlendi?
Santral yerini belirlerken, 'soğutma suyu temini, taşımacılığın kolaylığı, sivil hava uçuşlarının olup olmadığı, sosyal çevre, deprem, tsunami olasılıkları, uluslararası güvenlik' gibi konular başta olmak üzere, 40'ın üzerinde parametreye dikkat edildi. Nükleer santral malzemelerinin çok büyük boyut ve ağırlıkta olduğunu, bu nedenle ulaşımın önemine işaret eden yetkililer, ''örneğin bir anda 700 tonluk parça taşınabilecek. Bu yüzden yüklerin hangi liman aracılığıyla, hangi yoldan, hangi viyadük üstünden, hangi köprüden yapılacağı değerlendirildi'' dedi. Santral lisansını TAEK verecek Projeye göre, nükleer santral lisansı TAEK tarafından verilecek, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) nükleer santral işine karışmayacak. İleri dönemde konuyla ilgili mevzuat hazırlanarak lisans verme işi TAEK'ten ayrılıp, bu konuyla ilgili başka bir kurum açılabilecek. Nükleer program çerçevesinde Maden Tetkik Arama (MTA) Genel Müdürlüğü ile TAEK ortaklaşa uranyum arama faaliyetlerine başlayacaklar. Konuyla ilgili olarak öncelikle bir harita hazırlanacak ve uçakla tüm Türkiye taranacak, ardından detaylı taramaya geçilecek. 'Atıklar nereye gidecek?' endişesi TAEK Başkanı Okay Çakıroğlu da, günümüzde nükleer santraller için çok geniş güvenlik tedbirleri alındığını, bu tedbirler alındıktan sonra nükleer santrallarden korkmanın gereksiz olduğunu söyledi. Çakıroğlu, nükleer atık konusunda Türk kamuoyunda çok yanlış yargılar olduğunu ve 'nükleer atık' dendiği zaman herkesin korkuya kapıldığını anlattı. Nükleer atıkların içerisinde platinyum gibi çok değerli materyaller olduğunu ve bu atıkları Rusya ve Fransa gibi ülkelerin istediğini de belirten Çakıroğlu, ''bu atıklar ihraç edilebilir. Çok büyük bir program olursa da atık deposu kurulur, atıklar depolarda saklanabilir. Atıkların içlerinde kıymetli materyaller olduğu için yeniden kullanılabilir'' diye konuştu

Yeniyüzyıl Felaketlerle Gelecek

Küresel iklim değişikliği senaryolarına göre 2100 yılına gelindiğinde sıcaklıklar 1-3 santigrat artacak, deniz seviyesi ise 15-95 santimetre arasında yükselecek.
Küçük gibi gözüken bu değişiklik, ekosistemde önemli tahribatlara yol açacak, kolera, malarya artacak, tatlı su değer kazanacak .
Doç. Dr. Murat Türkeş, Utku Sümer ve Gönül Çetiner’in "İklim Değişikliğinin Bilimsel Değerlendirilmesi" başlıklı çalışmalarına göre sanayi devriminden bu yana fosil yakıtların yakılması, ormansızlaştırma, tarım ve arazi kullanımı değişiklikleri gibi insan etkinlikleri, küresel olarak sera gazlarının ve bazı bölgelerde de sülfat aerosollerin atmosferdeki birikimlerini arttırıyor. Sera gazlarının birikimlerindeki artış atmosferi ısıtma eğilimi gösterirken, aerosollerdeki artış soğutma eğilimi ortaya koyuyor.
Sıcaklık artacak
Intergovermental Panel on Climate Change (IPCC)’in değişik sera gazı emisyon senaryoları için çalıştırılan iklim modelleri, iklimdeki değişikliğin gelecekte de süreceğini gösteriyor. Buna göre; aerosollerdeki artışların gelecekteki etkilerini içeren ve iklim duyarlılığının en iyi kestirme değerini kabul eden orta vadeli emisyon senaryosu için, küresel ortalama yüzey sıcaklığında 2100 yılına kadar 1990’a oranla yaklaşık 2 derecelik bir artış öngörülüyor. Küresel ortalama sıcaklıkta 2100 yılına kadar 1 ve 3.5 santigrat derece arasında bir artış olması bekleniyor.
Deniz seviyesi yükselecek
En iyi kestirme değerlere göre, küresel ortalama deniz seviyesinde 2100 yılına kadar yaklaşık 50 santimetrelik yükselme öngörülüyor. Düşük ve yüksek kestirmelere göre 2100 yılına kadar beklenen yükselme, 15 ve 95 santimetre arasında olacak.
Orman yangınları artacak
Küresel ortalama sıcaklıktaki 1 derecelik artış, bölgesel iklimlerde birçok bölgedeki ormanların büyüme ve yenilenme becerisini etkileyecek düzeyde değişikliklere yol açabilecek. Türkiye’nin de yer aldığı ılıman ve subtropikal kuşaktaki ormanlar, iklimdeki değişikliklerden olumsuz yönde etkilenecek.
Kıyı ekosistemleri tahrip olacak
İklim değişikliği ve deniz seviyesindeki bir yükselme ya da fırtınalardaki değişikliklerin, kıyı erozyonuna, tatlı sularda tuzluluk artışına, nehirlerdeki ve körfezlerdeki gel-git genliğinde değişime, kirlilik değişikliklerine ve kıyı taşkınlarında artışa yol açması öngörülüyor. Kıyı ekosistemlerindeki değişikliklerin başlıca olumsuz etkileri, turizm, tatlı su havzaları, balıkçılık ve biyolojik çeşitlilik üzerinde olacak.
Bulaşıcı hastalıklar artacak
İklim değişikliğinin, insan sağlığı üzerinde ölümlere de neden olabilecek düzeyde olumsuz ve geniş bir etkiye sahip olabileceği de öngörülüyor. Bu etkiler doğrudan ve dolaylı yollardan ortaya çıkabilecek. Kalp-damar ve solunum hastalıklarından kaynaklanan ölümler ve sıcak dalgalarının şiddetindeki ve süresindeki artışlar nedeniyle oluşan hastalıklar, dolaylı etkilerin başında geliyor. Taşkınlar ve fırtınalar gibi uç hava olaylarındaki artışlar, ölüm, yaralanma ve psikolojik hastalıkları da artırabilecek. İklim değişikliğinin dolaylı etkileri, malarya, humma, sarı humma ve bazı virüs kökenli beyin iltihapları gibi enfeksiyon salgınlarının taşınma potansiyelindeki artışları da içeriyor.Modeller, dünya sıcaklığında 2100 yılına kadar 3-5 derecelik bir artış olması durumunda, malarya taşınımın gelecek yüzyılın ikinci yarısına kadar, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 45-60’lık bir bölümünü etkileyeceğini öngörüyor. Bu ise, yılda 50-80 milyon hasta artışı anlamına

Nükleer Santrale Kuş Gribi Karantinası

Romanya’nın Cernavoda kentinde H5N1 tipi kuş gribi virüsü tespit edildi. Kuş gribine karşı çeşitli önlemler alınırken, kentte bulunan nükleer santralin karantinaya alınmasına karar verildi.

BÜKREŞ - Romanya Tarım Bakanı George Flutur, “Bükreş’teki laboratuvarın, Cernavoda’dan alınan örneklerde H5N1 tipi kuş gribi virüsünün olduğunu doğruladığını” söyledi.
Flutur, hastalığın yayılmasını önlemek amacıyla Cernavoda’ya giriş ve çıkışlarla bu kentte bulunan ülkenin tek nükleer elektrik santralinin karantinaya alınacağını söyledi. Dezenfeksiyon sistemlerinin kent giriş-çıkışlarıyla santral çevrine yerleştirileceği, ancak nükleer reaktörün çalışmaya devam edeceği kaydedildi.
Önlemler çerçevesinde, kent sakinlerinin giriş-çıkışlarının yasaklanacağı, bunun da Cernavoda ve komşu bölgelere gidip gelen yüzlerce kişinin çalıştığı nükleer santral için büyük bir sorun teşkiledeceği belirtiliyor. Yerel yetkililer, nükleer santralde çalışanların bir kısmının fabrika yakınlarındaki bir kampusta konaklayabileceklerini söylüyor.
Romanya’da 7 Ekim’de ilk kuş gribi vakasına rastlanmasından bu yana, 300 binden fazla kanatlı hayvan itlaf edildi.

15.03.2006

Radikal Gazetesi : Buda Balkan Katrina'sı

Balkanlar üzerinden bu kez önce sel, sonra kar geldi. Sular altında kalan Bulgaristan baraj kapaklarını açtı, Edirne bir yılda üçüncü kez taşkın yaşadı. Yollar iki metre su altında kaldı
EDİRNE - Balkanlar'ı etkisi altına alan taşkınlar, 'domino taşı' etkisiyle Edirne'ye ulaştı. Bulgaristan baraj kapaklarını açınca, Tunca, Meriç ve Arda nenirleri taştı. Nehirler, DSİ'nin taşkın seddelerini aşınca mahsur kalan Karaağaç halkı ve öğrenciler, askeri araçlarla kurtarıldı, bazı okullar hafta sonuna kadar tatil edildi. Karaağaç'taki yatılı öğrenciler kent merkezindeki sosyal tesislere yerleştirilirken Trakya Üniversitesi'nin 'rektörlük binasına ulaşılamadığı' için LES başvuruları Ayşekadın Yerleşkesi'ne alındı. DSİ, Meriç'in kışın ortalama 600 metreküp olan debisinin dün 1800 metreküpü aştığını açıkladı. Edirne'yi Karaağaç ve Yunanistan'a bağlayan Lozan Caddesi'nde su yüksekliği dün yer yer iki metreyi aşınca 3. Mekanize Tümen Komutanlığı'na bağlı zırhlı personel taşıyıcılar güçlükle ilerledi. Kır evlerine bırakılan onlarca otomobil ve traktör de sularla sürüklendi. Vali Fahri Yücel Okçuluk Salonu yarım metre su içinde kalırken Kapıkule'den küçük araç geçişi durduruldu. Bu arada Trakya'da dün başlayan karla karışık yağmur yerini kara bıraktı. Dün önce Bulgaristan sonra Yunanistan'a giden Edirne Valisi Nusret Miroğlu, Yunanistan'da Edirne, Haskova ve Evros valileriyle birlikte taşkın zirvesine katıldı.
Bakanlar devrede
AKP Edirne Milletvekili Ali Ayağ, "Dışişleri Bakanımız Bulgaristan Dışişleri ile temasa geçerek, su taşkınlarının artmaması için barajlardan su bırakılmaması yönünde görüş bildirdi. Enerji Bakanımız da Türkiye'nin Bulgaristan Büyükelçisi ile temasta. Bayındırlık Bakanımız da kısa süre sonra Edirne'ye gelecek. Bulgaristan'ın uygulaması uluslararası anlaşmalara uygun değil. Bulgaristan Türkiye'nin konumunu da dikkate alarak, barajlarında taşkın hacmi bırakmalı. Suakacağı Barajı'nın yapılması için de Bulgaristan şartları kabul etmeli" dedi. Bu arada, Sofya Büyükelçisi Mehmet Gücük'ün Bulgaristan Dışişleri Bakanlığı nezdinde girişim başlattığı öğrenildi.
Baraj pazarlığı hızlandı
Bulgaristan'da baraj kapaklarının açılması sonucu, son bir yıl içinde Edirne üç kez taşkınlardan etkilendi. Bulgaristan'ın Arda Nehri üzerinde iki, Meriç üzerinde ise üç barajı var. Tunca üzerinde, Suakacağı Köyü yakınlarına Türkiye-Bulgaristan ortaklığıyla bir baraj yapılması için teknik heyetler görüşmelerini sürdürüyor. DSİ, Meriç çevresine 1965 yılında seddeler yaptırmıştı. Zamanla zarar gören seddeler, DSİ tarafından onarılsa da aşırı su gelince yeterli olmuyor.
Kar, toz, çamur
Adana'ya çamur yağdı: Kuzey Afrika'dan gelen toz fırtınası Akdeniz'de nemli havayla birleşince, Adana'ya çamur yağdı. Adana Meteoroloji Bölge Müdürlüğü yetkilileri, anormal olmayan bu durumun hafta sonuna kadar süreceğini, sıcaklığın düşmesinin beklenmediğini söyledi.
Antalya'da hortum: Kumluca ilçesi Beykonak Beldesi'nde önceki gece hortum meydana geldi. Vatandaşlar, hasar gören seralarını kendi imkânlarıyla onarırken, tarım ilçe müdürlüğü ekipleri de hasar tespit çalışmalarına başladı.
Mevsimler karıştı: Muğla'da dün iki mevsim birden yaşandı. Kavaklıdere ilçesinde dün kar kalınlığı 15 santimetreye ulaştı. İlçeye 1 kilometre mesafedeki köyler ise rengârenk çiçeklerle kaplandı.

Üç Azeri Kuş Gribi Kurbanı

BAKÜ - Kuş gribi Azerbaycan'da üç kişinin ölümüne yol açtı. Azeri Tarım Bakanlığı ülkeye tavuk ithalini kesin olarak yasakladı. İthal yasağı, hastalığın bölgede yayılmasından sonra sadece, Rusya, Türkiye, Romanya, İran ve Güneydoğu Asya ülkelerine uygulanıyordu. Bu arada kuş gribine hazırlanan ABD'de Sağlık Bakanı Michael Leavitt, halktan olası bir salgında kullanılmak üzere erzak stoklamalarını istedi. Leavitt, "Yataklarınızın altında, ton balığı konservesi ile süt tozu hazır bulunsun" dedi.
Kaynak : http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=181345

14.03.2006

Arjantin'de Buzul Paramparça

Arjantin’in güneyinde Ulusal Buzul Parkı’ndaki ülkenin en büyük buzullarından Perito Moreno parçalanarak denize karışıyor.

İSTANBUL - Arjantin’nin güney ucundaki dev buzul kütlelerinden bazı parçaların çözülerek kopması, küresel ısınmanın bir sonucu olarak değerlendiriliyor.
Yüzlerce kişi, dev buzuldan parça kopmasını izlemek için buzul parkına akın etti. Meraklı insanlar buzulun kopuşunu kameralara çekti. Alanı 2 bin 600 kilometrekare’ye yayılan park, içindeki buzuldan kopmaların önümüzdeki günlerde de devam edeceği tahmin ediliyor.


Kaynak : NTVMSNBC

Kasırga ABD'yi Yıkıp Geçiyor

ABD'nin orta batı bölgelerinde etkili olan kasırgada 10 kişi öldü, çok sayıda bina zarar gördü.

Missouri'de, evlerin enkazının altından 4 cesedin çıkarıldığı, bölgenin güneybatısında etkili olan hortum nedeniyle 63 yaşında bir adamın hayatını kaybettiği belirtildi.
Sedalia ve Henry County'de etkili olan fırtınada 2 kişinin öldüğü bildirilirken, St. Louis ve Indiana'da da hortum ve fırtına nedeniyle 3 kişi hayatını kaybetti.
Illinois eyaleti başkenti Springfield'in Belediye Başkanı Tim Davlin, kentin bütün bölgelerinin kasırgadan etkilendiğini söyledi. Fırtına ve hortumların Kansas, Missouri, Illinois, Indiana, Oklahoma ve Arkansas'ta, dün ve bugün etkili oldukları bildirildi.

12.03.2006

İnsandan İnsana Geçen Kuş Gribi Şüphesi!!

İnsandan insana geçen kuş gribi şüphesi

11 yaşındaki Sakuntala tavuklardan H5N1 virüsü kaptı, kuş gribinden öldü. 100 kilometre uzakta yaşayan ve tavuklarla hiç ilişkisi olmayan annesi de kızını görmeye geldikten sonra aynı hastalıktan hayatını kaybetti.

Şimdi doktorlar insandan insana geçen kuş gribi şüphesiyle Taylandlı bu aileyi inceliyor.

Tayland'ın bir köyünde yaşayan Pranom Thongchan'ın önce tavukları öldü. Sonra kendisiyle beraber yaşayan 11 yaşındaki yeğeni Sakuntala hastalandı. Kızının hastaneye kaldırıldığını öğrenen Pranea Sodchoen, yaklaşık 100 kilometre uzaklıkta bulunan Bangkok'taki evinden köye geldi. Ama kızının kolları arasında kan kusarak ölmesini engelleyemedi.
Birkaç gün sonra Pranea'nın da kuş gribine yakalandığı ortaya çıktı. 28 yaşındaki kadın da altı gün içinde hayatını kaybetti. Fakat Pranea tavuklar hastalandığında uzakta olduğundan ve onlarla temas etmediğinden doktorların ve bilim adamlarının dikkatini çekti. Ya doğrudan kızından ya da onun hastanedeki yatağından H5N1 virüsü kapmış olma ihtimali üzerinde duruluyor. Ve şimdi bu olaya, kuş gribinin insandan insana geçtiği ilk vaka olarak bakılıyor.
Kendisi de kuş gribine yakalanan ama hastalığı yenmeyi başaran Pranom Thongchan (38) artık tavuklara dokunmak bile istemediğini belirtirken, "Geçirdiğim günleri anlatmam mümkün değil. Çok korkunçtu" diye konuşuyor.

"Ciğerleri yok olmuştu"
Bir hastane köşesinde günlerce yaşam savaşı verdiğini anlatan Pranom, Tayland'ın orta kesiminde, yemyeşil pirinç tarlalarıyla ve dağlık bölgeleri ormanlarla kaplı Kampeheang bölgesindeki Srisomboon köyünde oturuyor.
H5N1 virüsü, geçen yıl Thongchan'ın aile bütçesine katkısı olsun diye beslediği 10 tavuk da dahil olmak üzere, bölgenin tavuk nüfusunu yok etti.
Hastalığın önce evdeki çocukları etkilediğini, yeğeni Sakuntala'nın birdenbire ateşlendiğini belirten Pranom, "Görüntü önce her çocuğun zaman zaman başına gelen bir ateşlenme gibiydi. Ona ilaç verdik. Köy doktorunun yazdığı ateş düşürücü başka bir ilaçla küçük kız beş gün daha okula gidip geldi" diyor. Ardından sözlerini şöyle sürdürüyor: "İlk başlarda endişelenmedik. Ama sonra durumu çok ciddileşti. Doğru dürüst nefes alamıyordu. Ertesi gün onu bölge hastanesine götürdük. Çekilen röntgen sonucunda ciğerinin birinin neredeyse yok olduğu söylendi. Onu daha daha büyük bir hastaneye naklettirdik. Hastaneye vardığımızda iki ciğeri de yok olmuştu. Bu arada annesi Bangkok'tan kızının yanına geldi."

"Ölümü hissediyordum"
Yeğeninin ölümünden sonra kız kardeşinin tekrar Bangkok'a döndüğünü ve hastalandığını anlatan Pranom aynı anda kendisini de iyi hissetmemeye başladığını belirtiyor: "Biraz ateşim çıktı ve vücudum ağrımaya başladı. İki gün sonra baş ağrıları ortaya çıktı. İlaç aldım, ateşim düştü. Beş gün sonra tekrar yükseldi. O kadar yüksekti ki beş günlük ilacı bitirdim. Bana ne oluyordu? Dayanamıyordum. İşkence çekiyordum. Bu arada Bangkok'ta hastanede olan kız kardeşimin durumu kötüye gitmeye başlamıştı. Ben ateşimi düşürmek için ilaç almaya devam ettim. Ancak durumum daha da kötüleşiyordu. Ellerim bembeyazdı. Vücudumda kan kalmamış gibiydi. Kuruduğumu hissediyordum. Yataktan sürünerek çıkıp bölge hastanesine gittim.
Grip ilacı verip gönderdiler. O gece şiddetle öksürmeye başladım."
Bu arada Bangkok'ta hastanede ölen kız kardeşine yapılan kan testinin H5N1 virüsünün varlığını kanıtlaması üzerine uluslararası otoriteler ertesi gün Bangkok'tan gelip kendisini de muayene etmişler. Pranom yaşadıklarını şöyle anlatıyor: "Herkesi benden ayırdılar. Hep ateşim vardı. Bir üşüyor, bir titriyor, daha fazla dayanamayacağımı hissediyordum. Doktora 'Ne isterseniz yapın öleceğimi hissediyorum' dedim." Pranom ardından bölge hastanesinde hazırlanan karantina ünitesine alınmış.

Tavuk yerine köpek besliyor
Pranom hastalığın ileriki aşamalarını da şöyle anlatıyor: "O kadar halsizdim ki ayağa kalkmam mümkün değildi. Kalbimin duracağını hissediyordum. Dikkatimi hiçbir şeye verecek ve konuşacak enerjim yoktu. Vücudumda hiç kuvvet kalmamıştı. Cehennemde gibiydim. Oksijen maskesi ve serum takılı olarak her dört saatte bir, çok kuvvetli ilaçlar verildi. Bu durumda altı gün kaldım. Yedinci gün ateşim biraz düştü ve azıcık meyve yiyebildim. İlk olarak derin bir nefes aldım. Üç gün sonra ayağa kalktım, biraz yürüdüm ve gülümseyebildim. Birkaç gün sonra eve döndüm. Üç ay sonra eski halime dönmeye başlamıştım."
"Bundan sonra tavuk beslemek istemiyorum. Fakirim ama aynı şeyleri tekrar kesinlikle yaşayamam" diyen Pranom, şimdi o günleri anmak bile istemediğini, hayata bakışının değiştiğini söylüyor. Evinin bahçesindeki tahta kümesinde hiç tavuk yok, onların yerine bahçesinde dört köpek yavrusu oynuyor.

9.03.2006

Dikkat! Apofis dünyaya doğru geliyor

İngiltere'nin prestijli gazetelerinden The Guardian'da yer alan bir haber, dünya güvenliğine çok farklı bir açıdan -uzaydan- bakıyor. İşte tam sayfa haberin başlığı: 'Adı Apofis. Eni 390 metre. Ve 31 yıl sonra, dünyayı vurabilir'.

Guardian, Mısır mitolojisinde kötülüğün simgesi tanrı Apofis'in adı verilen göktaşının dünyayı vurması riskinin bilim adamlarını harekete geçirdiğini bildiriyor.

Gazetenin alıntıladığı Nasa bilim adamlarına göre Apofis'in dünyaya çarpışı, Hiroşima'ya atılan atom bombasından 100 bin kat daha büyük bir güç ortaya çıkartabilir. Araştırmacılara göre böyle bir olasılığın yerle bir edeceği binlerce kilometre kare alan ve üzerinde yaşayanların durumu bir yana, asıl tehlike atmosferi kaplaması beklenen toz bulutunda yatıyor.

Guardian, bilim adamlarının bu tip bir göktaşının dünyaya çarpmadan yönünün değiştirilmesini sağlayacak teknolojinin geliştirilmesi için acil çağrılar yaptıklarını yazıyor. Bu çağrılarda özellikle vurguladıkları nokta ise; 'Zaman daralıyor

8.03.2006

WHO : En Büyük Tehdit Kuş Gribi

Dünya Sağlık Örgütü, kuş gribinin, AIDS de dahil olmak üzere tüm enfeksiyon hastalıklarından daha büyük tehdit oluşturduğunu açıkladı.

WHO, kuş gribinin tüm dünyada şimdiye kadar 300 milyon çiftçiye 10 milyar doların üzerinde maddi zarara neden olduğunu açıkladı.

Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) kuş gribinden sorumlu yetkilisi Dr. Margaret Chan, Cenevre'de yaptığı açıklamada, öldürücü H5N1 kuş gribi virüsünün şubattan bu yana Afrika, Asya, Avrupa ve Ortadoğu'da 17 ülkede yayıldığını belirtti.

Dr. Margaret Chan, ''endişe artıyor ve son haftalardaki gelişmeler bu endişeyi doğruluyor'' açıklamasında bulundu.

Dünya Sağlık Örgütü'nün 30 uzmanına hitaben yaptığı konuşmada
Dr. Chan, öncelikli hedeflerinin öldürücü H5N1 virüsünün mutasyona uğramasını engellemek olduğunu belirterek, ''önlemlerimizin etkinliğinden emin olmalıyız'' dedi.

Dünya Sağlık Örgütü'nün, ilk kez küresel bir salgın başlamadan durdurmak için harekete geçtiği belirtiliyor.

Chomsky : Nükleer Savaş Tehditi Arttı


Massachusetts Institute of Technology'de dil bilimi profesörü olan, anarşist düşünürlerinden Noam Chomsky 2005 yılını BBC'ye değerlendirdi.

BBC muhabiri George Arney'in sorularını yanıtlayan Noam Chomsky, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere'nin Irak politikasına sert eleştiriler yöneltti.

Chomsky'nin, George Arney'nin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

George Arney: 2006 yılında dünyayı bekleyen en büyük tehlike sizce ne?

Noam Chomsky : İnsanlığın artık varlığını tehdit eden bir düzeye gelen ve ne yazık ki kimsenin pek fazla tartışmadığı en büyük tehlike, bir nükleer savaş olasılığı. Robert McNamara gibi bir kişi 'Kıyamet Yakında' başlığıyla bir makale yayınladı. Amerika'nın önde gelen askeri stratejistleri, ülkenin en muhafazakar dergilerinde felaket riskinin arttığını tartışıyorlar. Bu tartışmaların hızlanmasına neden olan, ABD silahlı kuvvetlerinde görülen dönüşüm. Silahlı kuvvetlerin saldırı amaçlı silahlanma kapasitesinde büyük bir artış var. Buna uzayın askerileştirilmesi de dahil.
Önde gelen uzmanların da işaret ettiği gibi, bu dönüşüm, Amerika'nın potansiyel karşıtlarını da saldırı amaçlı silah kapasitelerini güçlendirmeye itiyor. Ruslar, Bush yönetiminin Washington'da iktidara gelmesinden bu yana, nükleer yeteneğini büyük ölçüde arttırdı. Çin de aynı şeyi yapıyor. Ve, bu yeni nükleer silahlar büyük ölçüde otomatik uyarı sistemlerine bağlı. Stratejik analiz yazılarında her an bir kaza olabileceğine işaret ediliyor. ABD'deki sistemlerin sürekli yanlış alarm verdiğini ve bir füzenin otomatik olarak ateşlenme tehlikesinin insan müdahalesiyle önlendiğini biliyoruz. ABD'nin karşıtlarının sistemleri ise daha az güvenli ve bir kaza çıkma olasılığı yüksek. Bütün bunlardan dolayı nükleer savaş tehlikesinin giderek büyüdüğünden bahsetmek hiçbir şekilde felaket tellallığı değil

George Arney: Bir nükleer savaş tehlikesinden kaygı duyuyorsunuz. Fakat aynı zamanda, Irak savaşına da en güçlü şekilde karşı çıkanlardan birisiniz. Bu bir çelişki değil mi? Çünkü, istihbarat raporları belki yanlış çıktı ama, George Bush ve onu destekleyen Tony Blair'in, Saddam Hüseyin'in eline nükleer silah geçirebileceği korkusuyla Irak'a saldırdığından da kimse kuşku duymuyor.

Noam Chomsky: Evet bu, onların iddiaları. Fakat işgalden birkaç ay sonra bu iddialarından vazgeçmek zorunda kaldılar. Irak işgalinin nükleer silahların yayılması tehdidini, terör tehdidini arttıracağı önceden tahmin edilmişti. Bu tahminlerin şimdi doğru çıktığı görülüyor. Nükleer silahların yayılması açısından bakacak olursak, işgal, herhangi bir potansiyel ABD karşıtına birşey öğretti: Onların da nükleer silah geliştirmesi gerekiyordu. Aksi takdirde, ABD ve İngiltere onları da savunmasız görerek, bu karşıtlara saldırabilirdi. İşte Irak'ın işgalinden bazıları bu dersi çıkarttılar.

George Arney: O zaman, acımasız bir diktatörün eline nükleer silah geçirmesini önlemek için askeri güç kullanılması hiçbir koşul altında haklı görülemez mi?

Noam Chomsky: Sorunuz, işgal amacının acımasız bir diktatörün eline nükleer silah geçirmesini önlemek için düzenlendiği varsayımına dayanıyor. En baştan itibaren buna işaret eden bir kanıt yoktu. Şimdi de biliyoruz ki, bu gerekçe tamamen uydurmaydı. Bu acımasız askeri işgal bambaşka nedenler yüzünden gerçekleştirildi.
Şimdi medya Bush'un Irak'a demokrasi götürme misyonu nedeniyle Irak'ı işgal ettiğimizi söylüyor. Batı'nın ezberi bu. Ama başka yerlerde insanlar bu ezberi kabul etmiyor. Örneğin, Bush Washington'da kutsal misyonunu açıkladığı sırada Bağdat'ta bir anket yapıldı. İnsanlara ABD'nin Irak'ı neden işgal ettiği soruldu. Ankete katılanların sadece yüzde 1'i 'Irak'a demokrasi getirilmesi' yanıtını verdi. Yüzde 5, 'Iraklılara yardım etmek için' yanıtını verirken, geri kalanların verdiği yanıt, bizim komplo teorisi yapmak suçlamasıyla karşılaşmamak için söylemeye çekindiğimiz, fakat beyni normal çalışan herkesin bildiği birşeydi
ABD ve İngiltere, Irak'ın büyük enerji kaynaklarının kontrolunu ele geçirmek ve dünyanın en önemli enerji kaynakları bölgesindeki hakimiyetlerini güçlendirmek amacıyla Irak'ı işgal etti

George Arney: Fakat, öyle hedeflenmemiş olsa da, Irak işgalinden bazı olumlu sonuçlar çıktığı söylenemez mi? Örneğin, bütün kesimlerin katıldığı başarılı bir seçim yapıldı. Irak şimdi, Saddam Hüseyin döneminden daha iyi bir yer haline gelmedi mi?

Noam Chomsky: Bu konuda makul bir tartışma yapabilmek için, herşeyden önve kendimizi katı Batı doktrininden kurtarmamız gerekir. Irak iki acımasız rejim altında eziliyordu. Bir değil, iki...Bunlardan biri, hakkında konuşmamıza izin verilen, Saddam Hüseyin'in diktatörlüğü.
İkinci acımasız rejim ise, ABD ve İngiltere tarafından yıllarca uygulanan yaptırımlar rejimidir. Bu uygulama, yüzbinlerce insanın ölümüne, toplumun yıkıma uğramasına, tiranın güçlenmesine ve halkın, yaşayabilmek için Saddam'a bağlı olmak zorunda kalmasına neden olmuştur.
Eğer yaptırım rejimi olmasaydı, Saddam da büyük bir olasılıkla, ABD ve İngiltere tarafından desteklenen diğer eşit derecedeki cani ve acımasız diktatör gibi devrilip gitmiş olacaktı.

Endonezya'da Doğu'nun Pompei'si


Yakın geçmişte yaşanan en büyük yanardağ patlamalarından birisini inceleyen bilimadamları Endonezya'nın kayıp bir medeniyetini bulduklarına inanıyor.
1815'te Sumbawa Adası'ndaki Tambora Dağı'nın patlaması sonucu 100 binden fazla kişi ölmüştü.
Bu patlama 1883 yılında yine dünyanın en büyük doğal afetlerinden olan Krakatoa Dağı'nın patlamasından dört kat daha şiddetliydi.
Yanardağ çevresinde yaşayan Tambora halkının kültür ve dilinin patlama sonucu tamamen yokolduğuna inanılıyordu.
Ancak Amerikan üniversitelerince yürütülen kazılarda ulaşılan son bulguların, bu medeniyeti ortaya çıkardığı öne sürülüyor.
Lavın örttüğü köy
Yanardağın eteklerinde kazı yapan uzmanlar, bir evin kalıntısında kül altında gömülmüş iki kişinin cesetlerine ulaştı.
Bu bulgu Doğu'nun Pompei'sinin bulunuşu olarak ifade ediliyor. İtalya'daki Pompei yanardağının patlaması, civardaki kasabayı tamamen lav ve kül ile örterek günümüze taşımıştı.
Çok sayıda araç gerece ulaşıldı
Bilimadamları burada buldukları bronz kaseler, seramik çömlekler ve benzeri araç gereçlerin yöredeki eski Endonezya kültürüne de ışık tutabileceğine inanıyorlar.
20 yıldır bölgede araştırmalar yapan ABD Rhode Island Üniversitesi'nden Profesör Haraldur Sigurdsson, "Tüm insanlar, evleri ve kültürleri 1815'teki halleri ile adeta bir zaman kapsülüne konmuş. Bu nedenle kapsülü açarken zarar vermemek için çok dikkatli davranmamız gerekiyor" diyor.
Kayıp köyün izleri ilk olarak 2004 yazında bulundu. Ancak bilimadamlarını heyecanlandıran bulgulara ulaşılması için yaklaşık 3 metre derine inilmesi gerekti.
Şu ana dek ortaya çıkarılan objeler Tambora halkının Vietnam ve Kamboçya ile bağlantısı olan zengin bir halk olduğunu düşündürüyor.
Sigurdsson şimdi burada olduğuna inanılan eski bir ahşap sarayı bulmayı hedefliyor.
Kayıtlara bakılırsa Tambora Yanardağı'nın patlaması insanlık tarihinde yaşanan en büyük afetlerden biriydi.
10 Nisan 1815'teki patlama, geniş bir alana yayılan Endonezya takım adalarının hemen hemen tamamını etkiledi.
10 bin kişinin yayılan zehirli gazların, kül ve lavın etkisiyle öldüğü, salgın hastalıklar ve ürünlerin yokolmasıyla ortaya çıkan açlığın etkisiyle sayının 100 bini bulduğu düşünülüyor.
1816 yılı, atmosfere yayılan külün etkisiyle serin geçtiğinden "yazı olmayan yıl" diye anılıyor

7.03.2006

Vezüv Yeniden Patlarsa?



Jeologlar İtalya'daki Vezüv yanardağı yeniden patlarsa İtalyan yetkililerin planladığı önlemlerin çok yetersiz kalabileceğini söylüyor

İtalyan ve Amerikalı araştırmacıların ortak çalışmasına göre geçmişte Vezüv'ün patlayışı sırasında yanardağın ölümcül etkileri sadece Napoli şehrinde değil çok daha geniş bir çevrede hissedildi.
İtalyan yetkililer yanardağda olası bir patlamada Napoli'den 600 bin kişinin tahliyesi için hazırlık yapmış durumda.

Fakat yeniden risk değerlendirmesi yapan araştırmacılar bu sayının 3 milyon kişi dolayında olması gerekebileceğini belirtiyor.

Vezüv yanardağının tarihe geçen en önemli patlaması İS 79 yılında Pompeii kentini lav katmanları altına gömdüğü zamandı.
İ
talya'da yetkililerin son hazırlık planları Vezüv'ün 1631 yılında meydana gelen görece sınırlı etkideki patlayışını temel alıyor.

Ancak uzmanlar bundan önceki yüzyıllara gidilirse Vezüv yanardağının sekiz defa çok daha ölümcül etkide canlandığını söylüyor.

Amerikan Doğal Bilimler Akademisi tarafından yayımlanan son araştırmaya göre bir defasında Bronz Çağı'nda patlayan Vezüv'ün havaya püskürttüğü sıcak lav dalgası kuzeybatı istikametinde 25 kilometre uzaklara akarak günümüz Napoli şehrini ve çok daha ötesini etkisi alanında bıraktmıştı.

Uzmanlar yanardağa 12 kilometre uzaklıkta olan herşeyin lavların altında kaldığını ve Vezüv'ün doğusuna onlarca santimetrellik bir tabaka oluşturan süngertaşı yağdığını belirtiyor. Birçok modern binanın çatısı bu ağırlığı kaldıracak güçte değil.

Bilimadamları, Vezüv'ün patlayış döngüsündeki belirsizlik nedeniyle, bir sonraki patlamanın belki 1631'dekine, ya da Bronz Çağı'ndaki dev felakete benzeyebileceğini düşünüyor.

Araştırmanın yazarlarından Michael Sheridan, geçen yıl ABD'de yetkililerin gayet iyi bilinen bir atmosfer olayı karşısında yenik düştüğünü söyleyerek, Katrina Kasırgası'ndan çıkarılan derslerin İtalya için de geçerli olduğunu vurguluyor.

Vezüv, dünyanın en yakından izlenen yanardağlarından biri. Bilimadamları, olası bir patlamanın önceden tahmin edilebileceğini vurguluyorlar.
http://www.bbc.co.uk/turkish/europe/story/2006/03/060307_vesuvius.shtml

Avrupa'da Kuş Gribi Hızla Yayılıyor!

Türkiye dahil birçok ülkede ölümlere neden olan kuş gribi Avrupa'da hızla yayılıyor.

Hastalığın son zamanlarda görüldüğü ülkeler ve bu ülkelerde alınan önlemler şöyle:
Avusturya: Graz'da 2 tavuk ve 3 ördekte ölüme yol açabilen H5N1 virüsü saptandı. H5N1 testleri pozitif veren 5 kuştan alınan örnekler de AB laboratuvarına gönderildi.

Bosna: İki kuğuda H5N1 virüsüne rastlandığı açıklandı. Yabani kuşların avlanması yasaklanırken, tüm çiftliklere, hayvanları kapalı alanlarda tutmaları talimatı verildi. Bosna Veterinerlik Enstitüsü Başkanı Jozo Bagaric, kuğuların bulunduğu bölgede, 12 köydeki 4420 kümes hayvanının itlaf edileceğini söyledi

Bulgaristan: Romanya sınırı yakınlarında, yabani bir kuğuda H5N1 virüsü tespit edildi. AB, bu ülkeden kümes hayvanı ve ürünü alımını yasakladı. Bulgaristan, vatandaşlarına, kuş gribi saptanan ülkelere gitmemeleri tavsiyesinde bulunuldu.

Hırvatistan: Ciovo adasındaki bir kuğuda H5N1 virüsü bulundu. Hükümet, hayvanlarda kuş gribi vakalarının ortaya çıktığı Almanya, Avusturya ve Macaristan'dan kümes hayvanı ithalatını yasakladı.

Fransa: Avrupa'nın en büyük kümes hayvanı üreticisi Fransa'nın güneyindeki Bouches-du-Rhone bölgesinde ölen bir yabani kuğuda H5N1 virüsü saptandı. Kuş gribi vakalarının ardından 43 ülke, bu ülkeden kümes hayvanı alımını tamamen veya kısmen durdurdu.

Almanya: Almanya Federal Tarım ve Tüketicileri Koruma Bakanı Horst Seehofer, 140 yabani kuşta kuş gribi virüsü tespit edildiğini söyledi. Ölü kuşların bulunduğu bölgeler 3 kilometre mesafeye kadar “yasak bölge”, 10 kilometre mesafeye kadar da “gözlem bölgesi” ilan edildi. Köpeklere tasma zorunluluğu getirildi, kedilerin dışarıya bırakılması yasaklandı.

Yunanistan: Ülke genelinde 17 H5N1 vakası olduğu bildirildi. Selanik kenti yakınlarında 2 gün önce leşleri bulunan 3 yabani kuğunun kuş gribi virüsü taşıdıkları belirlendi

Macaristan: İlk vakanın görüldüğü geçen aydan bu yana 10 kadar yabani kuşta virüs tespit edildi. Tuna Nehri'ninSlovakya sınırından Budapeşte'ye kadar uzanan bölümü karantinaya alındı, nehrin bu bölümünde kuş gribinden ölen birçok kuğu bulunduğu belirtildi.

İtalya: Ülkenin güneyindeki bir kuğuda H5N1 virüsüne rastlanmasının ardından, tavuk eti talebinde yüzde 70 oranında düşüş oldu. Sağlık Bakanı Francesco Storace, Sicilya'da ölen 2 kuğunun yanı sıra ülkenin çeşitli yerlerinde başka kuşların da kuş gribi virüsü taşıdığını doğruladı.

Hollanda: Fransa ile birlikte, göçmen kuşların kümes hayvanlarına kuş gribi hastalığı bulaştırmasının engellenmesi için hazırladığı aşılama programını AB'nin onayına sundu. Kanatlı Hayvan ve Yumurta Üreticileri Birliği (PVE) Başkanı De van de Riet, hastalık nedeniyle ihracatta tıkanıklık yaşanmaya başladığını belirtti ve ekonomik açıdan ortaya çıkan tehdidin, kuş gribinin kendisinden daha tehlikeli olduğunu savundu.

Polonya: Kuzeydeki Torun kentinde, Vistula Nehri kıyısında leşleri bulanan iki kuğuda hastalık tespit edildi. Örnekler, H5N1 virüsü bulunup bulunmadığının açığa çıkarılması için İngiltere'ye gönderildi.

Romanya: Ekim ayındaki ilk vakadan bu yana Karadeniz kıyılarındaki 40 kadar köyde kuş gribine rastlandı. On binlerce kümes hayvanı telef edildi.

Rusya: Geçen hafta sonuna doğru bir gün içinde 7 bölgede 24 bin tavuğun kuş gribinden dolayı telef olduğu bildirildi. Dağıstan, Kabardin-Balkariya, Kalmikia, Adige, Krasnadar, Çeçenistan ve Stavropol bölgelerinde H5N1 virüsüne rastlandığı belirtildi. Virüsün bulunduğu bölgelerin karantinaya alındığı, bu bölgedeki hayvanlardan örnek alındığı, virüs bulaşanların imha edildiği kaydedildi.

Slovakya: Ölü kuşlara yapılan testlerde kuş gribi virüslerine rastlandı. Bir şahinle bir dalgıçkuşunda yapılan ilk testlerde, kuş gribinin H5 türü tespit edildi.

Slovenya: Ülke genelindeki H5N1 virüsü taşıyan yabani kuş sayısı 20'ye ulaştı. Tüm vakaların Avusturya sınırı yakınlarındaki Maribor kenti civarında olduğu belirtildi.

İsveç: Oskarsahmn liman kendi dışındaki tüm ölü kuşlar incelemeye alındı. Çiftliklerdeki tavuk ve hindilerin kapalı alanlarda tutulması istendi.

İsviçre: Cenevre yakınlarındaki bir ölü kuşta H5N1 virüsü saptandı.

Ukrayna: Rusya ile birlikte, havaların ısınmasıyla daha fazla yayılabileceğinden endişe edilen kuş gribiyle mücadele için ortak komisyon kurdu. H5N1 virüsünün tespit edildiği geçen yıldan bu yana 200 binden fazla kuş telef edildi

5.03.2006

44 Yıl Sonra Dünya!

Bazı günler sıcaklık 40 dereceye yaklaşıyor, yaz ayları sekiz ay sürüyor. Kar, dört ay süren ne kışa ne de bahara benzeyen tuhaf bir mevsimde ancak bir-iki gün yağıyor. İçme suyu az, barajlar bir türlü dolmuyor. 80 milyonun üzerindeki nüfus yarı yarıya azalan akarsularla idare etmek zorunda. Topraklar kuraklık yüzünden yok olduğu için milyonlarca insan şehirlere akın ediyor! Kıyı bölgelerinde deniz seviyesinin altındaki kentler sulara gömülmüş. Tuzlu sular yer altı kaynaklarına karışıyor... Bu kasvetli tablo, küresel ısınma yüzünden yarım asır sonra Türkiye'nin karşılaşacağı manzarayı gösteriyor.. İstanbul Teknik Üniversitesi Uzay ve Uçak Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Orhan Şen atmosferdeki sera gazlarının, özellikle de karbondioksitin bu hızla artması durumunda yaşanacakların bunlar olduğunu ısrarla söylüyor..

Dünyanın bir takım bölgelerinde iklim değişecek. Akdeniz'e kıyısı olan bölgelerde kuraklık meydana gelecek, çölleşmeye doğru gidecek. Çöller genişleyecek. Anadolu yarımadası çölleşmeye gidecek. 50 derecenin üzerindeki enlemlerde daha ılıman bir iklim meydana gelecek. Şu anda hissedilebilir şekilde diyebileceğimiz şey 50 yıl içinde meydana gelir. Asıl korkulacak sonuçları ise 100 sene sonra meydana gelir. Bazı bilim adamları 'Bu şekilde gidersek üç nesil ömrümüz kaldı' diyor. Çünkü atmosferdeki karbondioksitteki eşik değer milyonda 400. Bu değerin aşılmasından sonra Şu anda milyonda 379 düzeyindeyiz ve bu geçen 420 bin yılın en yüksek düzeyi. . Her yıl milyonda 1 artıyor.
- Eşik değer ne anlama geliyor? - Karbondioksit milyonda 400'ü geçince artık dünya üzerindeki meteorolojik sistemlerin değişimi kalıcı bir hal alacak. Mesela bize kış aylarında Balkanlardan soğuk hava gelir. Bu değişecek ve tekrar geri döndürmek imkansız hale gelecek. Yani artık Balkanlardan soğuk hava gelmeyecek. Ayrıca Gulf Stream akıntısı. Batı Avrupa'yı ılıman iklime sokan bu akıntıdır. Bu akıntı yön değiştirebilir ve değiştirirse Avrupa buzul çağına girer.
Deniz seviyesi neden yükseliyor - Öncelikle buzullar eriyor. Sadece kutuplardaki buzullar değil, dağlardaki buzullar da... Everest tepesi her yıl 7 santim kısalıyor. İkinci neden ise okyanusların ısınması. Büyük su kütleleri ısınmadan dolayı genişleyecek, ve yükselecek. Hollanda, Danimarka, Florida gibi bölgeler deniz seviyesinin altında kalacak. Yer altı suları tuzlanacak. Yüz yılın sonunda en önemli madde su olacak. Su kaynaklarına yakın bölgeler savaşlara sahne olacak.
- Kuraklık açlık da getirecek... - Şu anda dünyada 500 milyon insan açlık sınırının altında. Küresel ısınmadan dolayı 2050'de açlık sınırı altındaki insan sayısı 2.5 milyar olacak... Anadolu'daki insanlar da açlık sınırı içinde olacak. Sanayileşmiş ve açlık sorunu olmayan ülkelere doğru göçler yüzünden çatışmalar meydana gelecek. Pakistan'dan, Hindistan'dan batıya ya da Çin'e doğru büyük göçler olacak

2050 Türkiye
*Ortalama sıcaklık en az 3-4 derece artacak...
*Ortalama düşen yağış azalacak.
*Tarım nüfusu kentlere ve kuzeye göc edecek.
*Kıyı kesimlerinde deniz seviyesi 1 metre kadar yükselecek. Pek çok bölge sular altında kalacak.
*Yeraltı suları tuzlanacak. İçme ve kullanma suyu sıkıntısı yaşanacak
*Kuraklığa bağlı olarak tarım üretimi azalacak.
*Suriye ve Irak ile su konusunda anlaşmazlıklar yaşanacak...
*Su kıtlığı yaşanacak.
*Akarsuların akışkanlığı % 20-50 azalacak.
*Açlık ve susuzluğa bağlı göçlerle karşılaşılacak.

Cengiz Erdinç

4.03.2006

"Beyaz Kıta" Yok oluyor

ABD Başkanı Bush'un küresel ısınmayı inkar politikası sürerken, bilim insanları Antarktika'da 2005'te ortalama 150 kilometre küp buzun erimiş olabileceğini hesaplıyor.

Küresel ısınma içten içe Antarktika’yı eritiyor. Bilim insanları, ‘Beyaz Kıta’nın her yıl en iyi ihtimalle 72 kilometre küp, en kötü olasılıkla da 232 kilometre küp buz yitirdiğini vurguluyor. Bir karşılaştırma yapmak gerekirse, İstanbul yılda 0.75 kilometre küp su tüketiyor. Eriyen buzlar okyanuslara karışarak küresel su seviyesinin yükselmesine neden oluyor.

Dünyadaki tüm buzul kütlesinin yüzde 90’ı, tatlı suyun da yüzde 70’i Antarktika’da bulunuyor. Dolayısıyla kıtadaki erime dünya su kaynaklarındaki binlerce yıllık dengenin bozulmasına yol açacak.

ABD’li University of Colorado-Boulder uzmanları, şimdiye dek hiç denenmemiş yeni bir yöntem kullandı ve ‘Beyaz Kıta’ üzerindeki yerçekimini son derece hassas aletlerle ölçtü. Gözlemler NASA’nın Gravity Recovery ve Climate Experiment adlı uydularıyla yapıldı.

BUZUL ERİMESİ DENİZLERİ YÜKSELTİYOR
Eriyen buzların deniz seviyesinde 0.4 milimetre’lik bir artış yaptığı düşünüldüğünde buzul erimesinin sonuçları cüzzi görülebilir. Ancak her yıl artarak ilerleyen bu durum karşısında, insanoğlunun bu gidişi geri döndürmek için herhangi bir önlem almaması işin ciddiyetini artırıyor.

Gelecek yıllarda daha da ısınması beklenen Dünya atmosferinin, daha çok buzulun erimesine neden olacağı, bilim insanları tarafından sık sık dile getiriliyor. Dünya denizleri yılda 1.8 mm yükseliyor. Antarktika ve Grönland’daki erimenin birkaç yüzyıl zarfında küresel su seviyesini 7 metre yükseltmesi bekleniyor. Antarktika’daki buzullar ortalama 2 kilometre kalınlığında.

BUHARLAŞMA ‘BEYAZ KITA’YI KURTARAMAYACAK
Bilim insanları, son yıllarda Antarktika ve Grönland’dan buzul erimesini kanıtlayan bir çok araştırma yayımladı. Antarktika’da en tehlikeli erime kıtanın batısında gerçekleşiyor. Bilim insanları küresel ısınmanın bir yandan buzulları eritirken, diğer yandan da buharlaşmayı artırarak daha fazla yağmura neden olacağını öngörüyor. Artan buharlaşmanın Antarktika’da buzullaşmaya yol açacağı da yapılan tahminler arasında.

Bilim insanları, ancak buzullaşmanın ‘Beyaz Kıta’nın iç kısımlarında artacağını, buna karşılık kıyılarda ise ısınmayla erimenin devam edeceğini ileri sürüyor. Ancak uzmanlar bilgisayar modellemelerine göre, buzullaşma ile erime arasındaki dengenin, kıtanın aleyhinde işlediğini, buzullaşmanın erimeyi tamamlamadığını vurguluyor.

Kaynak: Araştırmayı konu alan makale Science dergisinde yayımlanmıştır.

2.03.2006

Küresel Isınma Doğal Bir Süreç Değil

Sonuçlar, küresel ısınmanın doğal bir iklim süreci olduğuna dayanan tezi çürütmekte.

İngiliz bilim adamlarının Science dergisinde yayımladıkları son araştırmalarına göre en az 1200 yıldan bu yana, 20.yy’ın ortalarında görüldüğü kadar uzun ve yaygın bir sıcaklık dönemi yaşanmamış.

Sonuçlar, küresel ısınmanın doğal bir iklim süreci olduğuna dayanan tezi çürütmekte. Doğu Anglia Üniversitesi’nden Timothy Osborn ve Keith Briffa, 800 yılından bu yana kuzey yarımküredeki on dört bölgede meydan gelen hava sıcaklıklarını değerlendirmişler. Ancak ortaçağa ait iklim verileri bulunmadığından, ağaç halkaları, buz karot örnekleri veya fosil midye kabukları gibi "iklim arşivlerinden" yararlanılmış.

Bilim adamlarının sonuçlarına göre orta çağın ilk dönemlerinde yani 890 ila 1170 yılları arasında çok sayıda olağanüstü sıcaklıklar söz konusu. Çok soğuk dönemler ise 1580 ila 1850 yılları arasında yaşanmış.

Araştırma, ortaçağda bir sıcaklık dönemi ve "küçük bir buz devrinin" yaşanmış olabileceği tahminini kanıtlamakta. Fakat en uzun süreli ve en geniş alanda etkili olan sıcaklık dönemi 20.yy’ın ortalarında yaşanmış. 1990’lı yılların başına ait verilerin %70’i ise bir sıcaklık artışına işaret etmekte.

1.03.2006

Küresel ısınmadan insan sorumlu

Küresel ısınmadan insan sorumlu
İklim değişiminden sorumlu küresel örgüt, insanın iklimde yaşanan değişikliklerden kısmen değil bütünüyle sorumlu olduğu görüşüne vardı.






Birleşmiş Milletler arafından oluşturulan Hükümetlerarası İklim Değişimi Kurulu (IPCC) daha önceki raporlarında değişikliklere "muhtemelen" insan faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan sera gazlarının yol açtığını belirtmişti.

Yeni rapor için hazırlanan taslakta ise sera gazlarının iklimdeki değişiklikleri açıklamanın yegane yolu olduğundan söz ediliyor.

Bu taslak rapor, gelecek ay hükümetlere sunulacak.

Taslakta, karbon dioksit gibi zehirli gazların atmosferde fazla yoğunlaşmasının "buzullarda tuhaf değişiklikler, kıtlıklar, seller, okyanusta asitlenme ve hayvan topluluklarının göçü" gibi sonuçlar yarattığından söz ediliyor.

Raporu hazırlayanlardan bir kaynak, "Son on yılda toplanan veriler tabiatta anormal değişiklilere işaret ediyor. Bunlardan bir kaçı garip olsaydı çok kaygılanmazdık ama neredeyse hemen hepsinde durum böyle" dedi.

Bu kaynak raporda, sera gazlarında iki kat artış olursa bunun 2 ila 4,5 derecelik bir ısınma yaratacağından söz edileceğini aktarıyor.

Karbon dioksitin bu yüzyılın ortalarında sanayi öncesi döneme göre iki kat artmış olacağı tahmin ediliyor.

Söz konusu raporun kurulun Mauritius Adaları'nda Nisan ayı sonundaki toplantısına sunulması bekleniyor.

Ancak Amerika Birleşik Devletleri'nin başını çektiği bazı ülkelerin ise bu savları kabul etmesi hiç olası değil.

ABD küresel ısınmayla mücadele konusunda kapsamlı hedefler ortaya koyan Kyoto Sözleşmesi'ne de alternatif çözümler bulunmasından yana.

Dünyayı Bekleyen Su Savaşları

Independent, giderek tükenen su kaynaklarının gelecekte ‘su’yu savaş nedeni yapacağını savunuyor. Gazetenin belirlediği risk bölgeleri arasında Türkiye de var.


LONDRA - İngiltere’nin önde gelen gazetelerinden Independent gazetesi, paylaşılamayan su kaynakları nedeniyle çıkabilecek çatışmaları manşetine taşıdı. ‘Su savaşları’ başlıklı yazıda, dünyanın gelecekte karşı karşıya kalacağı çatışmalara dikkat çekildi.

Küresel ısınma, hızla artan nüfus ve kirlenme nedeniyle dünyanın kullanılabilir su kaynaklarının giderek azaldığına dikkat çeken Independent, gelecekte suyun petrol ve altın kadar değerli olacağını vurguluyor. Gazeteye göre, gelecekte devletler su yüzünden birbirleriyle savaşa girmekten kaçınmayacak. Gazete, su kaynaklarının kullanımı konusunda büyük bir adaletsizlik olduğuna, bu durumun ihtilafları artıracağına dikkat çekti. Bir ABD’li günde ortamala 500, bir İngiliz ise 200 litre su kullanırken, bazı Afrika ülkelerinde kişi başına düşen günlük su miktarı 10 litreyi bile bulmuyor. Su da petrol gibi küresel olarak adaletsiz dağılmış durumda. Kimi ulus devletler su zengini iken, kimileri ise kuraklık bölgesinde.

TÜRKİYE DE RİSKLİ BÖLGEDE
Gezegenin üçte ikisini oluşturan suyun yüzde 97.5’i tuzlu olduğu için insanlar tarafından kullanılamıyor. Tuzlu suyu içilebilir suya çevirmek son derece maliyetli. Kullanılabilir su bu kadar az olunca, su kaynaklarının bulunduğu noktalar daha da kritik hale geliyor. Independent, çatışma riski taşıyan su havzaları arasında Türkiye’yi sayıyor.Türkiye’nin, Fırat Nehri üzerinde inşa ettiği baraj nedeniyle geçmişte Suriye ile sıkıntılar yaşadığını hatırlatan gazete, gelecekte de benzer sorunlar yaşanabileceği öngörüsünde bulunuyor.
ÜRDÜN, BRAMAPUTRA, GANJ VE NİL IRMAKLARI
İsrail, Ürdün ve Filistin arasındaki Ürdün Irmağı problemi, dünyanın en kalabalık nüfusü ve ordularına sahip ülkeleri Çin ve Hindistan’ın Bramaputra Nehri üzerindeki anlaşmazlıkları; Ganj Nehri nedeniyle Hindistan ve Bangladeş’in uzlaşmazlıkları; Etiyopya ve Mısır’ın Nil Nehri ihtilafı da gazetenin çatışma tehlikesine dikkat çektiği yerler arasında buluyor.

Kaynak : http://www.ntvmsnbc.com/news/363198.asp
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...