30.11.2006

"Uzaydan Yüksek Enerjili Sinyal"

Avrupalı astronomlar, uzaydan gelerek dünyayı projektör gibi tarayan çok yüksek enerjiye sahip sinyal keşfetti.
Bugüne kadar tespit edilen sinyalden 100 bin kat daha yoğun olan bu gama ışınımı, LS 5039 adı verilen yıldız çiftinden geliyor.

Çift, güneşten 20 kat büyük bir yıldızla nötron yıldızı ya da kara delik olabilecek fazlasıyla yoğun bir gökcisminden oluşuyor.

Bu sinyalleri, genellikle kendi çevrelerinde çok hızlı dönen 'pulsar' adlı minik yıldızlar yayıyor. Bu yıldızlar, kutuplarından elektromanyetik parçacık saçıyor.

Yıldız kendi etrafında döndüğü için, bu enerji demeti, uzayı tıpkı deniz feneri gibi tarıyor ve dünyadan da belli aralıklarla tespit edilebiliyor.

'Pulsar' sinyallerinin aralığı birkaç saniyeyle birkaç milisaniye arasında değişiyor. Buna karşılık LS 5039'un yaydığı sinyal aralığı ise 3.9 gün. Uzmanlar, bu durumu anlamaya çalışıyor.
CNN Turk
Signal From Space in High Energy

New observations of LS 5039, a High Mass X-ray Binary comprising a massive star and compact object, were carried out with the High Energy Stereoscopic System of Cherenkov Telescopes (H.E.S.S.) in 2005 at very high energy (VHE) gamma-ray energies. These observations reveal that its flux and energy spectrum are modulated with the 3.9 day orbital period of the binary system. This is the first time in gamma-ray astronomy that orbital modulation has been observed, and periodicity clearly established using ground-based gamma-ray detectors. The VHE gamma-ray emission is largely confined to half of the orbit, peaking around the inferior conjunction epoch of the compact object. For this epoch, there is also a hardening of the energy spectrum in the energy range between 0.2 TeV and a few TeV. The flux vs. orbital phase profile provides the first clear indication of gamma-ray absorption via pair production within an astrophysical source, a process which is expected to occur if the gamma-ray production site is situated within ~1 AU of the compact object. Moreover the production region size must be not significantly greater than the binary separation (~0.15 AU). Notably, these constraints are also considerably smaller than the collimated outflows or jets (extending out to ~1000 AU) observed in LS 5039. The spectral hardening could arise from variations with phase in the maximum electron energies, and/or the dominant VHE gamma-ray production mechanism.

29.11.2006

"Volkanın Yarattığı Domino Etkisi"


İzlanda’da 1783’de meydana gelen volkan patlamaları, atmosferde birbirine tetikleyen bir etki yaratarak Mısır ve Nil deltasında kuraklığa neden olmuştu.
Doğada donimo efektinin etkilerin araştıran bilim insanları, insanı hayrete düşüren bir sonuç buldu. Araştırmacılar, volkan patlamalarının küresel iklim üzerinde binlerce kilometre uzaklıkta etki yaratabileceğini vurguluyor. İzlanda’da 1783’teki patlamanın Mısır’da iklimi olumsuz etkilemesi, gelekte meydana gelecek volkan patlamalarının küresel iklim üzerindeki etkilerinin öngörülmesi için bir örnek oluşturacak
KÜKÜRT DİYOKSİT GÖLGE YARATIYOR
Söz konusu volkan patlaması Haziran 1783’te başlamış, Şubat 1784’e kadar devam etmişti. Patlamanın yaklaşık 12 milyar metre küp lava ve 100 milyon ton’dan fazla kükürt dioksit ve benzeri toksik gaz çıkardığı tahmin ediliyor. Patlama yaklaşık 9.000 İzlandalı’nın da ölümüne neden olmuştu.

1783’teki patlamanın ardından Mısır’ın Nil deltasında bulanan Fransız gezgin Constantin Volney günlüğüne şu gözlemleri yazmıştı: “Nil bu yıl hiç olmadığı kadar kuru, sulama yapılamadığı için tarım üretimi düştü. 1784’te , Nil eskisi gibi çoşmadı, bu sene kuraklık başgösterdi.”
...Devamı... Ntvmsnbc
Giant eruptions in Iceland led to Nile famine

A series of large volcanic eruptions in Iceland in 1783, an unusually cold winter in the northern hemisphere and a severe famine in Egypt were all linked by an atmospheric "domino effect", say researchers.
The scientists believe they could use the data to predict the climatic effects of large volcanic eruptions in the future, allowing people to prepare for them.
Luc Oman, Alan Robock and colleagues at Rutgers University in the US and the University of Edinburgh, UK, used computer models to simulate the gases released by the Laki fissure in Iceland, how they were carried by winds and how they interacted with the climate.
The eruptions began in June 1783 and lasted until February 1784, producing 12 billion cubic metres of lava and more than 100 million tonnes of sulphur dioxide and toxic gases. They are estimated to have killed 9000 Icelanders
Journal Referance : Geophysical Research Letters (DOI:10.1029/2004JD005487, 2005)

Endonezya'da 6.2'lik Deprem


Endonezya'nın Celebes adası açıklarında Richter ölçeğine göre 6,2 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi.
Cakarta Sismoloji Enstitüsüne göre, Celebes adasının açıklarında meydana gelen depremde can ya da mal kaybı olmadı.
Depremin merkez üssünün Manado bölgesinin 376 km güneybatısında deniz tabanının 74 km altında olduğu tespit edildi.
Depremin ardından tsunami alarmı verilmedi.
ÜLKENİN KUZEYİNDE BİNALAR YIKILDI

Endonezya’da meydana gelen şiddetli depremde ülkenin kuzeyinde binaların yıkıldığı bildirildi.
Antara ajansının haberinde, Maluku Adalarının kuzeyini vuran depremde, Morotai adasında yer alan Sopi köyünde 10 evin, bir cami ve bir okulun yıkıldığı belirtildi.
Depremde ölen ya da yaralanan olup olmadığı ise henüz bilinmiyor.
ABD Jeolojik Araştırma Dairesi büyüklüğünü Richter ölçeğine göre 6.1 olarak açıkladığı depremin merkez üssünün, Kuzey Maluku’nun başkenti Ternate’nin 216 kilometre kuzeybatısında, denizin 70 kilometre dibi olduğunu bildirdi.
Milliyet
Strong earthquake jolts Eastern Indonesia

A strong undersea earthquake jolted Indonesia's eastern islands Wednesday morning, but there were no immediate reports of casualties or structural damage done, officials said.
Measuring 6.2 on the Richter scale the quake rocked Ternate and nearby islands on eastern Indonesian province of North Maluku at 0132 GMT, an official at Jakarta's Meteorology and Geophysics Agency was quoted by DPA as saying.
The quake's epicentre was in the sea, about 228 kilometres northeast of Ternate, the provincial capital of North Maluku, and occured about 72-kilometres beneath the sea bed, according to the official, who identified herself as Eva.
There were no immediate reports of injury or structural damage from the latest earthquakes to jolt Indonesia in recent weeks.

28.11.2006

Kongo'da Nyamulagira Yanardağı Patladı


Afrika ülkesi Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki Nyamulagira volkanı, dün akşam faaliyete geçti.
Goma Volkanoloji Enstitüsü uzmanları, yanardağdan akan lavların 22 km mesafedeki Goma'yı tehdit etmediğini bildirdi. Yetkililer, şehir üzerinde gökyüzünün kızıla döndüğünü, lavların volkanı çevreleyen Virunga parkına aktığını belirtti.
Nyamulagira, son olarak 2004 mayısında püskürmüştü. Nyamulagira'nın birkaç km kuzeyinde bulunan Nyiragongo yanardağı ise 2002 ocağında Goma'nın yüzde 80'ini harap etmişti.
Gomalılar, yanardağın patlamasını sakin karşıladı. Şehirde panik veya telaş havası yaşanmadı.
Milliyet
NYAMULAGIRA VOLCANO ERUPTED

Nyamulagira volcano has erupted near the eastern Congolese city of Goma. The latest eruption did not threaten the town, a senior vulcanologist at the scene said. "This seems like a big eruption. It is on the northwest side. The lava will be flowing to the north and not the south, where the town is." The Nyamulagira volcano last erupted in July 2002, hurling lava 200m into the air. Goma is not in the path of lava flows from Nyamulagira because its sister volcano, Mount Nyirangongo, protects the city. "Nyirangongo constitutes a barrier." Nyirangongo is about 13 miles northeast of Goma, while Nyamulagira is another 10 miles further to the northeast. They are the only two active volcanoes in the region. The larger Nyiragongo volcano erupted in January 2002, pouring lava over much of Goma and sending hundreds of thousands of people fleeing for their lives. The eruption of Nyirangongo destroyed about a fifth of the residential areas of Goma. About 100 people died as lava flows as deep as 10 feet overtook parts of the city of 500,000. Nyamulagira erupted later the same year, spewing plumes of lava 300 feet into the air, but without threatening Goma

23.11.2006

"Türkiye Kuruyacak"

Bilimsel tahminlere göre, Samsun'dan Adana'ya bir hat çizildiğinde, 2071-2100 yılları arasında bu hattın batısında kalan bölüm 3-4 derece, doğusunda kalan bölüm 4-5 derece ısınacak. 2030'da Türkiye'nin büyük kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girmiş olacak. Deniz seviyesi yükselerek tatlı su kaynaklarını ve deltalarındaki tarım alanlarını yok edecek...

Önay Yılmaz'ın araştırması devamını okumak için : "Türkiye Kuruyacak"

Felaket Erken Geldi


Araştırmacılar, küresel ısınmanın olumsuz etkilerini öngörülenden çok daha çabuk göstermeye başladığını vurguluyor. Yüzyıl sonra yok olacak denen birçok canlının soyu şimdiden tükenmeye başladı.

University of Texas biyoloğu Camille Parmesan, son aylarda yayımlanan 866 adet bilimsel araştırmayı saygın Annual Review of Ecology, Evolution and Systematics dergisi için özetledi. Parmesan’ın çizdiği tabloya göre küresel ısınmanın şimdiye dek görünen maliyeti Dünya’nın başına gelmiş en büyük felaketin habercisi.

Araştırmalar, yüzlerce hayvan ve bitki türünün şimdiden yok olmaya başladığını gösteriyor. Bunların başında kurbağalar geliyor. Yeryüzünün yüksek kesimlerinde yaşayan ve alternatif habitatlara göç edemeyen 70 kurbağa türünün soyu tükenmek üzere. Soğuk iklimlerde yaşayan penguen ve kutup ayıları gibi yaklaşık 200 hayvan türü de yüzyıl sonuna dek yok olacak.

KÜRESEL ISINMADAN KAÇIŞ MÜMKÜN DEĞİL
Hayatta kalmak için bazı bitki ve hayvan türleriyse, doğal davranış değişikliklerini değiştiriyor. Bazı tropik hayvan türleri ılıman bölgelerde yaşamak için daha kuzeye göç ederken, kiraz ağaçları ve üzüm bağları daha erken çiçek açıyor. Kuşlar ise, 35 yıl öncesine kıyasla, 9 gün daha erken yumurtlamaya başladı. Hayvanlar hareketli oldukları için habitat değiştirebiliyor, ancak bitkiler sabit oldukları için küresel ısınmadan kesinlikle kaçamıyor.

Dünyanın en önemli evrim biyologlarından State University of New York-Stony Brook profesörü Douglas Futuyma, küresel ısınmanın canlıları üzerindeki etkilerini şöyle özetliyor; “Ciddi bir krizle yüz yüzeyiz, ancak bu kriz uzak gelecekte gerçekleşecek diye sanırken, 50 yıl içinde bizim hayatımıza girecek.”
Global Warming Increases Species Extinctions Worldwide

Global warming has already caused extinctions in the most sensitive habitats and will continue to cause more species to go extinct over the next 50 to 100 years, confirms the most comprehensive study since 2003 on the effects of climate change on wild species worldwide by a University of Texas at Austin biologist.

Dr. Camille Parmesan’s synthesis also shows that species are not evolving fast enough to prevent extinction.

“This is absolutely the most comprehensive synthesis of the impact of climate change on species to date,” said Parmesan, associate professor of integrative biology. “Earlier synthesis were hampered from drawing broad conclusions by the relative lack of studies. Because there are now so many papers on this subject, we can start pulling together some patterns that we weren’t able to before.”

Parmesan reviewed over 800 scientific studies on the effects of human-induced climate change on thousands of species.

“We are seeing stronger responses in species in areas with very cold-adapted species that have had strong warming trends, like Antarctica and the Artic,” said Parmesan. “That’s something we expected a few years ago but didn’t quite have the data to compare regions.”

22.11.2006

Jeolojide 120 milyon yıllık düzeltme


ABD’nin doğu kıyısında kuzey-güney hattında uzanan
Appalaş Dağları’nın deniz tabanından Meksika’ya ulaştığının keşfedilmesiyle, bilim insanları Dünya’nın jeolojik tarihinin güncellenmesini tartışıyor.


Appalaş Dağları, kuzeyde Kanada’nın doğusundan güneyde ABD’nin güney kıyısına kadar uzanan dağ sıraları. Bu dağ sırasının bir uzantısının Meksika’da Acatlan’da olduğunun görülmesi, jeolojik paradigmaların yenilenmesini gerektirdi. Okyanus tabanındaki araştırmalar, kayaların tahmin edildiğinden çok daha geç olduğunu ortaya koyuyor.

Araştırmayı yürüten Ohio Üniversitesi profesörü Damian Nance’e göre Amerika kıtasının jeolojik tarihinde değişiklikler yapılması gerekebilir. Bu bulgu, Appalaş’ların oluşumu ve dolayısıyla da gezegenimizin erken oluşum dönemiyle ilgili bilgilerin yenilenmesine neden olabilir.

DEV KITA GONDWANA
Bilim insanları, 420 milyon yıl önce Dünya’da iki dev kıta olduğun ve bu iki kara parçasının Rheic adlı bir okyanusla birbirinden ayrıldığını varsayıyor. Güneyde bulunan Gondwana kıtası, bugünkü Güney Amerika, Afrika, Hindistan, Avustralya ve Antartika’yı kapsıyordu. Kuzeydeki Larusya kıtası ise, bugünkü Kuzey Amerika, Grönland, Avrupa ve Asya’yı içeriyordu.

KUZEY AMERİKA VE MEKSİKA ÇARPIŞTI
Genel olarak kabul gören görüşe göre, Meksika’daki Acatlan bölgesi Gondwana dev kıtasının bir parçasıydı, ancak bu bölüm dev kıtadan 500 milyon yıl önce koptu.
Kopan Acatlan, kuzeye doğru kayarak o zaman geniş bir okyanus olan Iapetus’un önünü tıkadı. Acatlan kara parçası nihayetinde Kuzey Amerika ile çarpıştı. Çarpışmanın etkisiyle dev bir kara kütlesi olan Kuzey Amerika bir büzüşme meydana geldi, Appalaş Dağları’nın bu şekilde oluştuğu tahmin ediliyordu.

120 MİLYON YIL GEÇ
Buna karşılık yeni bulgular, Acatlan bölgesindeki kayaların varsayıldığı gibi Iapetus Okyanusu’nda değil, daha yeni olan Rheic Okyanusu’nda oluşmaya başladığını gösteriyor. Appalaş Dağları’nın 120 milyon yıl geç oluştuğu ortaya çıkıyor. Yeni senaryoya göre, Acatlan bölgesi Gondwana kıtasının bir parçasıydı. Kuzey Amerika’yla çarpışınca Rheic Okyanusu kapandı, Appalaşlar yükseldi ve dev kıta Pangea ortaya çıktı.
Ntvmsnbc
GEOLOGIST FIND NEW ORIGINS OF APPALACHIAN MOUNTAINS

Geologists have developed a new theory to explain how and when the Appalachian Mountain range was created. Their research redraws the map of the planet from 420 million years ago.

The scientists recently discovered a piece of the Appalachian Mountains in southern Mexico, a location geologists long had assumed was part of the North American Cordillera. The Cordillera is a continuous sequence of mountain ranges that includes the Rocky Mountains. It stretches from Alaska to Mexico and continues into South America.

For the past decade, geologists have collected information from Mexico’s Acatlán Complex, a rock outcropping the size of Massachusetts. As they uncovered each new piece of data from the complex, evidence contradicting earlier assumptions about the origins of that part of Mexico emerged.

“It was a story that had the Appalachians written all over it,” said Damian Nance, Ohio University professor of geological sciences and lead author of an article detailing the findings, which was published in the October issue of Geology. “This will change the way geologists look at Mexico.”

Yeni Zellanda'da Dev Buzullar


Yeni Zelanda’nın dondurucu sularında akıntıyla sürüklenen dev buzul kütleleri yarattıkları manzarayla nefes keserken denizciler için büyük tehlike oluşturdu.
Yeni Zelanda Hava Kuvvetlerine ait helikopterden çekilen görüntülerde dalga ve rüzgarın etkisiyle sürüklenen ve her biri bölgede bulunan evler kadar büyük olan buzul kütleleri gri denizin üzerinde erirken yaydıkları buz mavi çizgilerle olağanüstü görüntüler verdi.
Fotoğraflar için TIKLA
Milliyet
ICEBERG WARNING TO SHIPS OFF NEW ZEALAND

New Zealand's Maritime Safety Authority has issued a warning to shipping after an iceberg 200 metres long and 50 metres high was reported only 43 nautical miles off the Otago Peninsula and heading towards the coast, it was reported on Wednesday.

An iceberg that size could be picked up on radar but others as big as a house travelling with it were less easy to spot and posed a danger to ships, fishing boat skipper Gavin Pope told the Otago Daily Times.

Air force pilots on fisheries surveillance patrols last week reported about 100 icebergs from the Antarctic floating 260 kilometres off southern New Zealand, the closest the frozen masses have been to the country for 75 years.

Later reports said the icebergs, one said to be nearly two kilometres long and 1.3 kilometres wide, were breaking up as they drifted north.
CLICK for Photo Galery

21.11.2006

Küresel Isınmada 2012'den Sonrası Belirsiz

BM’nin Kenya’da düzenlediği çevre konferansına, katılan İklim Değişikliği Proje Yöneticisi Yunus Arıkan, “Konferansta küresel ısınmanın bir insan hakları sorunu olduğu belirtildi ama sorunun aşılması için somut adım atılmadı. 2012 sonrası belirsiz” dedi.

"... Biliyorum 2012 tarihini duyunca gülümsediniz..." K.M.

Konferansa katılan 200 ülkeden yaklaşık 6000 uzman, küresel ısınmanın birinci kurbanının Afrika olacağı endişesini dile getirdi.

2012 SONRASI BELLİ DEĞİL
Küresel ısınmayla savaşım konusunda ise, iki kritik noktanın ön plana çıktığını belirten Arıkan, “Kyoto Protokolü sorumluluğu öncelikli olarak, gelişmiş ve sanayileşmiş ülkelere veriyordu. Ancak bu ülkelerin 2012 yılından sonraki sorumlulukları henüz belli değil. Görüşmelerden somut sayısal bir sonuç çıkmadı, ancak gelişmekte olan ülkelerin yoğun baskısı sonucu bu konuda ciddi adımlar atılması ve 2007 sonrası için bir eylem planı hazırlanması kararlaştırıldı” dedi.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İNSAN HAKKI SORUNUDUR
Arıkan’a göre, Nairobi’de üzerinde durulan önemli konulardan biri de, iklim değişikliğinin çevre sorunu olmasının ötesinde, bir insan hakları ve kalkınma konusu olduğu yönünde idi. ABD ve Avustralya başta olmak üzere, Kyoto’ya imza atmayan ülkelerin tartışıldığı konferansta alınan kararlar, çevre örgütlerince olumlu ancak yetersiz bulundu. Sivil Toplum Kuruluşları, bu konudaki gecikmenin uzun vadede geri dönülmez sonuçlar doğurduğunu ve bunun için çok acil önlem alınması gerektiğini vurguluyor.

KENYALI ÇEVRECİDEN ‘İKLİM TURİSTİ’ PROTESTOSU
Arıkan, Kenyalı çevre örgütü temsilcisi Shoron Looremtto’nun konuşmasının bu açıdan dikkat çektiğini ve ayakta alkışlandığını belirterek; Looremtto’nun konuşmasını şöyle özetledi: “Ben Afrikalı bir anneyim, siz buraya bizim çevre sorunlarımıza çözmeye geldiğinizi söylüyorsunuz. Ama görüyorum ki, burada Safari’lere katılıp seyahat etmek, alışveriş yapıp fotoğraf çektirmekten başka bir iş yapmıyorsunuz ve ben sizi ‘iklim turistleri’ olarak değerlendiriyorum. Yarın çocuğum, ‘anne toplantıda ne kararlar alındı’ diye sorduğunda, ‘yavrum gelecek seneyi bekle’ demek istemiyorum. Ama sizler ne yazık ki, somut kararlar almadınız ve ben bunu protesto ediyorum.”
Ntvmsnbc
AFTER 2012 IS NOT EVIDENT

In respect of fighting with Global Warming, Arıkan who indicated that two break even points appeared in the foreground said "Kyoto Protocol was firstly delegating responsibility to developed and industrialized countries. But the responsibilities of those countries after 2012 are not evident yet.
Meetings have not yielded concrete numeric results, but by the result of intensive pressure of developing countries taking serious steps about this topic and preparing an action plan after 2007 were decided."

Küre Isınıyor Denizler Yükseliyor


Uluslararası ekoloji platformu Intergovernmental Panel on Climate Change, yeryüzündeki sıcaklıkların son 12.000 yılın en üst seviyesine ulaştığını ve denizlerin her yıl 3 milimetre yükseldiğini açıkladı.

BM şemsiyesinde faaliyet gösteren Intergovernmental Panel on Climate Change, Şubat ayında açıklayacağı kapsamlı küresel ısınma raporunun satırbaşlarını Nairobi’de yapılan BM çevre konferansında açıkladı. Raporda, küresel sıcaklığın artması, buzulların erimesi ve deniz seviyelerinin yükseldiğine vurgu yapıldı.

Birleşmiş Milletler’in Kenya’nın başkenti Nairobi’de düzenlediği konferansta, Kyoto sonrası için alınacak önlemler tartışılırken Intergovernmental Panel on Climate Change Başkanı Hintli bilim insanı Rajendra K. Pachauri de bir konuşma yaptı. Pachauri, 2012 sonrası için çeşitli kota ve süre tanımları getirdi

RAPORDAN SATIRBAŞLARI
Kurum Şubat 2007’de de Dördüncü İnceleme Raporu’nu açıklayacak. Pachauri bu raporda açıklanacaklarla ilgili bazı ipuçları verdi. Rapor kısaca, iklimlerde görülen düzensizliğin insan eliyle gerçekleşen küresel ısınmadan kaynaklandığını savunuyor. Pachauri’nin “Dünya toplumları üzerinde büyük etki yapacak” diye tanımladığı raporda yer alan bazı başlıklar şöyle:
* Buzul erimesi ve deniz seviyesinin yükselmesine dair yeni ve güçlü kanıtlar ortaya çıkarıldı.
* İçme suyu kaynakları güç yitiriyor.
* Son 30 yılda meydana gelen ısınmayla, küresel sıcaklık 12.000 yılın en üst seviyesinde.
* Grönland’daki buzul kaybı toplam kar yağış miktarının en az 3 katına denk düşüyor.
* Dünya denizleri 1961-2003 aralığında yılda 2 millimetre, 1993-2003 aralığında ise yılda 3 milimetre yükseldi.
Ntvmsnbc
REPORT TO OFFER CLIMATE CHANGE EVIDENCE

A long-awaited report by an international scientific network will offer much stronger evidence of how man is changing Earth's climate, and should prompt balky governments into action against global warming, the group's chief scientist said Monday.

The upcoming, multi-volume U.N. assessment — on melting ice caps and rising seas, with authoritative new data on how the world has warmed — "might provide just the right impetus to get the negotiations going in a more purposeful way," Rajendra K. Pachauri said in an interview midway through the annual two-week U.N. climate conference

The 1997 Kyoto Protocol requires 35 industrialized nations to reduce their greenhouse emissions by 5 percent below 1990 levels by 2012.

He said the heavily detailed document will offer significantly more evidence on sea-level rise, the melting of glaciers and the growing scarcity of water. He didn't discuss those details, since the Fourth Assessment Report is still in the draft stage. But it may likely cite such recent research findings as:

_World temperatures have risen to levels not seen in at least 12,000 years, propelled by rapid warming the past 30 years.

_Greenland's ice mass has been melting at what
NASA calls a "dramatic" rate of 170 cubic kilometers (41 cubic miles) per year, far surpassing the gain of 58 cubic kilometers (14 cubic miles) per year from snowfall.

_The levels of oceans, expanding from warmth and from land-ice runoff, have risen at a rate of about 2 millimeters a year between 1961 and 2003, and by more than 3 millimeters a year in 1993-2003.

Afrika'da Seller Can Alıyor


Afrika'nın doğusunda birkaç ülkeyi birden etkileyen sel felaketi, binlerce kişiye ölüm ve sefalet getiriyor. Bölgede birkaç haftadır süren tufansı yağışlar sonucu nehirler taştı, en az 80 kişi öldü, köyler ve onbinlerce hektar tarım alanı sular altında kaldı.

BM, bunun bölgede son 50 yılın en büyük sel felaketi olabileceğini söylüyor.

BBC Doğu Afrika muhabiri Adam Mynott, en zor durumdaki ülkenin Somali olduğunu söylüyor:

Somali'de rakip milis gruplar arasındaki çatışmalar ve altyapı yetersizliği yüzünden, durum vahim. Haftalardır neredeyse aralıksız süren yoğun yağışlar onlarca kişinin ölümüne, binlercesinin de evlerini terk etmesine yol açtı.

Bunlar arasında dokuz kişinin, sel sularıyla birlikte köylerine gelen timsahlar tarafından yendiği söyleniyor.

Komşu Kenya'da da 25'i aşkın kişi sel sularına kapılarak boğuldu. Garissa kentinin çoğu sular altında; kent sakinlerden bazılarının yükselen sulardan kaçmak için ağaçlara tırmanmak zorunda kaldığı haberleri geliyor. Etiyopya'da da işler kötüye gidiyor.

Birleşmiş Milletler ve diğer yardım kuruluşları, sellerin Afrika'nın kuzeydoğusunda yaşayan 1 milyon 800 bin kişiyi tehdit ettiğini, bu bölgelerin daha birkaç ay önce büyük kuraklık geçirdiğini belirtiyor. Yağmurlar şimdilik devam ediyor - üstelik meteoroloji yetkililerine göre bir ay daha da sürecek.

Bölgede durum kaçınılmaz olarak kötüye gidecek.

Uzmanlar kuraklığın, yağmur suyunun alt tabakalara geçişini zorlaştırmış ve sel felaketinin büyümesine yol açmış olabileceğini kaydediyor.
BBC Turkish
FLOODS IN EAST AFRICA

Kenya gets most of its rainfall in two doses: a long rainy season that runs from March or April through July or August, and a short rainy season that starts in September or October and usually tapers off in December. As if trying to make up for lack of rain during the 2005 short rainy season,which failed entirely, the rainy season that started in October 2006 proved to be unusually heavy. Some locations in Kenya received as much as 200 millimeters more rain than average in October. The heavy rain fell on drought-baked ground, triggering extensive flooding in northern Kenya. The East Africa Standard, a Nairobi newspaper, reported on October 28 that 10 people had died in the flooding and more than 75,000 were made homeless.

20.11.2006

"Kuzey Kutbunda bir 'Türkiye' Eridi"


NASA, Kuzey Kutbu’ndaki buzulların son 2 yılda geçmişe göre görülmemiş bir hızla eriyerek 730.000 km2 küçüldüğünü, bu erimenin okyanusların dengesini bozacağını açıkladı.

NASA uydularının gözlemlerine göre, Kuzey Buz Denizi’ndeki buzul tabakasından 2004-2005 döneminde Türkiye’nin yüzölçümü kadar buz eriyerek yok oldu. Yine NASA uydularının gözlemlerinde, Kuzey Kutbu buzullarının her yıl yüzde 0.7 oranında eridiği ortaya çıktı. Hızlı erimede rüzgar rejimindeki değişikliğinde de etikili olduğu düşünülüyor, ancak uzmanlar, gerçek neden olarak küresel ısınmayı gösteriyor, çünkü Kuzey Kutbu’ndaki erime Dünya’nın herhangi bir noktasında daha hızlı.

Gözlemlerde buzulların 1978’den bu yana Eylül 2005’te en düşük seviyeye ulaştığı saptandı. Buzul erimesine neden olan birinci süreç, deniz suyunun ısınması, ikincisi de kış mevsiminin süresinin azalması.

Araştırmayı yürütüen NASA Jet Propulsion Laboratory uzmanı Son Nghiem, Geophysical Research Letters dergisinde yayımladığı makalesinde, yaz buzulları kadar sürekli buzulları da gözlemdiklerini ve bu tabakada da ciddi erime bulunduğu belirtti. Sürekli buzullar, genellikle 3 metre kalınlığında olup en az 1 yıl yüzeyde kalabiliyor. Daha kolay eriyen mevsimsel buzullara göre sürekli buzullar daha güçlü olduğu için daha önemli bir ölçüt kabul ediliyor. Sürekli buzul tabakası mevsimsel tabakaya göre daha az tuzlu, daha çok tatlı su özelliği taşıyan bu tabakanın içinde daha çok hava baloncuğu bulunuyor.

YAKLAŞIK TÜRKİYE KADAR BİR ALAN
NASA uydularının gözlem yaptığı Ekim 2004-Mart 2006 döneminde sürekli buzullardan 730.000 kilometre’lik alanın eriği ortaya çıktı. Özellikle Rusya ve Avrupa’nın kuzeyine düşen bölgede erime üst düzeydeydi. Bilim insanları sadece Kanada’nın kuzeyinde minimal bir buzul gelişimi saptadı. NASA uzmanları buzulların erime oranınını 10 yıllık süreçte yüzde 6.4 ila 7.8 olarak tahmin ediyor; 2005’te ise erime yüzde 14 olarak gerçekleşti.

ERİMEDEN OKYANUSLAR DA ETKİLENECEK
Araştırmaya katılan NASA uzmanı Josefino Comiso, durumun doğa için bir alarm niteliğinde olduğunu, sürekli buzulların erimesindeki hızlanmanın sera etkisi, dolayısıyla küresel ısınmayla ilgili olduğunu belirtiyor. Buzullar Güneş ışınlarını geri yansıtırken, denizler emiyor. Bir gezegende buzulların yüzölçümü azalırsa, ısınması da hızlanıyor. Buzulların erimesiyle okyanuslardaki tuzluluk oranı değişecek, deniz canlıları ve besin zincirinde olumsuz değişimlere neden olacak.

Kaynak: Araştırmayı konu alan makale Geophysical Research Letters dergisinde yayımlanmıştır
Ntvmsnbc
ARCTIC MELTDOWN IS SPEEDING UP

One, from the Jet Propulsion Laboratory in California, shows that Arctic perennial sea ice, which normally survives the summer melt season and remains year-round, shrank by 14 per cent in just 12 months between 2004 and 2005.
The overall decrease in the ice cover was 720,000 sq km (280,000 sq miles) - an area almost the size of Turkey, gone in a single year.
The other study, from the Goddard Space Flight Centre, in Maryland, shows that the perennial ice melting rate, which has averaged 0.15 per cent a year since satellite observations began in 1979, has suddenly accelerated hugely. In the past two winters the rate has increased to six per cent a year - that is, it has got more than 30 times faster.
The changes are alarming scientists and environmentalists, because they far exceed the rate at which supercomputer models of climate change predict the Arctic ice will melt under the influence of global warming - which is rapid enough.
If climate change is not checked, the Arctic ice will all be gone by 2070, and people will be able to sail to the North Pole. But if these new rates of melting are maintained, the Arctic ice will all be gone decades before that.

KUZEY KUTBUNDA TEHLİKE ÇANLARI


Bilim insanları son yıllarda Kuzey Kutbu’nda süregelen buzul erimesinin etki alanının güneye doğru genişlediği uyarısı yapıyor.
ABD’de okyanusbilimlerinde uzmanlaşan Pasifik Deniz Çevre Laboratuvarı’nın rakamlarına göre, Kuzey Kutbu bölgesi son 5 yılda 1 santigrat derece ısındı. Kuzey Kutbu’nda deniz yüzeyinde yer alan buzul hacmi 1970’lerden bu yana en düşük seviyesine geriledi. Esas dikkat çekici olan ise, yaz ayları için olağan bir durum olan buzul gerilemesinin kış aylarında da sürmesi.
Pasifik Deniz Çevre Laboratuvarı (Marine Environmental Laboratory) tarafından hazırlanan rapor, 2001-2004 tarihleri arasında sıcak deniz suyunun Bering Boğazı’ndan kuzeye doğru yayıldığını ve bu sürecin kıyısal buzul edimesini hızlandırdığını vurguluyor. Raporu kaleme alan James Overland, bu süre zarfında kıyısal buzulların hiç görülmedik düzeyde gerilediğini tespit etti. Overland, yıllar içinde periyotlar halinde döngüsel buzul erimelerinin gerçekleştiğini, ancak son yıllarda Kuzey Kutbu’nda net buzul kaybı yaşandığını vurguluyor.
Alaska Üniversitesi uzmanı Vladimir E. Romanovsky, Kuzey Kutbu’nda bitki örtüsünde değişimler meydana geldiğini, ırmak yataklarında bozulmalar olduğu, debilerin düzensizleştiğini vurguluyor. Örneğin, tundraların yeşillenmesi Ren geyiklerini göçe zorluyor. Bazı bölgelerde ise ırmak yataklarındaki düzensizlik kimi bölgelerde deniz suyunun yükselmesini de tetikliyor.

Öte yandan, bilim insanları, Kuzey Kutbu’ndaki ekolojik değişimlere dikkat çekmek ve araştırmaları özendirmeki için 2007’yi ‘Uluslararası Arktik Yılı” ilan etti.

Ntvmsnbc
BERING SEA ALTERED by WARM CONDITIONS

Rising air and water temperatures are altering the environment of the Bering Sea, a new study finds.

The Bering Sea covers more than 700,000 square miles and is demarcated from the North Pacific Ocean by the Alaska Peninsula and Aleutian Islands. The sea is considered one of the world’s most productive fisheries; its northern portions house sea ducks, gray whales, bearded seals and walruses, all of which feed on cold-water critters.

But warming temperatures of recent years have caused the environment to change from Arctic to sub-Arctic conditions in the region and have created an inviting haven for animals that were previously confined to the warmer waters of the south.

These warmer waters are bad news for animals adapted to cold-water environments, however. These creatures have to move north in search of cooler waters, which in turn is causing problems for people who live off of them.

"We're seeing that a change in the physical conditions is driving a change in the ecosystems," said study team member Jackie Grebmeier of the University of Tennessee.

Observations and satellite images reveal that the sea ice is thinning and shrinking. This affects two important regions of the Bering Sea

Buzdağı Yeni Zellanda Kıyılarında


Güney Kutbu'ndan kopan dev 2 buzdağı Yeni Zelanda kıyılarına yaklaştı.
Buzdağlarından birisi, ülke tarihinde 1931'den bu yana ilk kez kıyıdan görülebilecek mesafeye kadar yaklaştı.
Buzdağlarından kopan parçalar da deniz trafiğinde tehlike yaratıyor.

Güney Kutbu'nun en uzak bölgesi olan Ron platosundan gelen buzdağlarının yolculuğu, boyu 167 kilometre, genişliği 32 kilometre olan dev bir buzulun ikiye ayrılmasıyla 6 yıl önce başladı.

Biri 500 diğeri ise 300 metre uzunluğundaki buzdağlarından bir tanesi kıyıdan görülebilecek uzaklığa kadar yaklaştı.

Bilimadamları ve yetkililer bilimsel incelemelerde bulunarak gerekli uyarıları yaparken, bazı firmalar ise buzdağı turizmine başladı.

Bazı firmalar buzdağlarının heybetini yukarıdan da görmek isteyen meraklılardan 500 dolara kadar ulaşan ücret talep etmeye başladı.

Buzdağlarından kopan bazı parçaların ise deniz trafiğinde tehlike yaratabileceği uyarısı yapılırken, bilim adamları yüzen buzullardan alınan örnekleri inceleyerek, bu doğa olayında küresel ısınmanın rolünü mercek altına yatırdı.
TRT

"Küresel ısınmaya cılız inkâr"

"...İklim değişikliğinin, iklim yıkımının, dünyanın ısınmasının, adı üstünde küresel olaylar olduğunu.. milli iklim, milli ısınma diye bir şey olamayacağını, milli yol haritalarıyla yeryüzünde iklim yıkımı mücadelesi yapılamayacağını birisinin onlara söylemesi gerek..."

yazının devamı için : Yıldırım Türker

14.11.2006

Küresel Isınmanın Sosyoekonomisi

İstisnasız her şeyin paraya endekslenebildiği bir ekonomik sistemin tarihte eşi benzeri yok. Böylesine yoğun bir üretim-tüketim sistemi için en uygun ve kolay enerji kaynağı hazır fosil yakıtlardır

Küresel ısınma sorununun, insanlığın bir ölüm-kalım meselesi olduğu artık iyice anlaşıldı. Şimdi, petrol, kömür, doğalgaz gibi fosil yakıtların yoğun kullanımı sonucu atmosferere püskürtülen karbondioksit vd. gazların atmosferde oluşturduğu sera etkisiyle küresel ısınmaya neden oldukları, karbondioksit emisyonu hızla düşürülmezse bunun insanlık ve yeryüzündeki yaşam koşulları için tam bir kıyamet anlamına geleceği biliniyor. Küresel ısınmanın asıl nedeni, derin bir anlam krizi yaşayan, geleceğini ve sürdürülebilirliğini yitirmiş olan modern kapitalist yaşam biçimidir.
Modernizmin en büyük kazanımlarının başında demokrasi gelmesine rağmen ve insanlar, demokratik bir şekilde yöneticilerini seçebilmelerine rağmen, hayatlarının üçte birini geçirdikleri işyerlerinde neyi ne kadar üreteceklerine karar veremezler. Bu nedenle, insanlar için yaptıkları işin muhteviyatı/içeriği değil, sadece amacını başkalarının belirlediği bir işi ücret karşılığı yapmak önemlidir, çünkü modern toplumda sosyal hayata katılmak ve yaşamını idame ettirmek için için tek yol 'para' kazanmaktır; o da ancak çalışmakla (ve çalıştırmakla) mümkündür. Parasız yaşamak artık köylerde bile imkânsız hale gelmiştir. Böyle bir durum kapitalizmin son yüzyılına özgü bir gelişmedir ve insanlık tarihinde tam bir istisna teşkil etmektedir. Çalışma zorunluluğu sayesinde ve kâr dürtüsüyle, insanlara, onların geleceğini ve dünyadaki yaşam koşullarını yok edecek her şey gene bizzat insanlar eliyle ürettirilebilmektedir.

Marx, temel eseri 'Das Kapital'in ilk cümlesinde, kapitalist toplumun kök hücresinin 'parasal değeri olan mal' (die Ware) olduğunu söyler. Örneğin kapitalist sistemde bir çift ayakkabı 100 ekmeğe bedel ise ve bir litre su da bir ekmeğe bedel ise, bir çift ayakkabı 100 litre suya bedel demektir. Tarihte sadece kapitalist topluma özgü olan bu kantitatif değer sisteminde esas olan malın ne olduğu değil, malların birbirleriyle eşitlenebildikleri o kantitatif sayısal değer sistemidir. Bu da 'para'da ifadesini bulur. Dünyada istisnasız her şeyin paraya endekslenebildiği böyle bir sistemin tarihte eşi benzeri yoktur. Marx, kapitalist sistemde toplumu belirleyen asıl yüksek değerin para olduğunu ve paranın kendisinin üzerinde ondan daha yüce hiçbir değere hoşgörü göstermediğini anlatır. Nitekim bu sistemde kantite asıl olduğundan; Tanrı ve kutsal değerler gibi, gelenek, cesaret, sevgi, erdem gibi kalitatif değerlerin sisteme entegre edilebilmeleri için sayısal/parasal değerlerle ifade edilebilir hale getirilmeleri gerekir.

Eski Mısır'da binlerce yıl boyunca bugünkü anlamda para kullanılmamıştır ve paranın faiz getirmeyip faiz götürdüğü negatif faiz uygulamasıyla tarihin en köklü uygarlıklarından biri kurulmuştur. Durduk yerde para para kazanamaz. Bu sistem parayı sadece değiş-tokuş aracı olarak kullanır, para akümülasyonuna izin vermez. Kapitalist ekonominin temel ifade biçimi ise, paranın üretim yoluyla 'parasal değeri olan mal'a ve oradan daha fazla paraya çevrilmesidir. 'Parayı değerlendirmek' işlemi için yeryüzünün bütün yeraltı/yerüstü/insan kaynakları seferber edilmiştir. Bu işlemin yaygınlaşma eğiliminin yan ürünü; dünyanın ısınması, hayvanların ve bitkilerin neslinin tüketilmesi, okyanuslarda bile balıkların tükenmesi, toprağın kirletilip çölleştirilmesi, açlık, susuzluk, dünyanın adeta beton ve asfaltla kaplanmasıdır.

Böylesine yoğun bir üretim/tüketim sistemi için en uygun/kolay enerji kaynağı hazır fosil yakıtlardır. Kapitalist sistemde kullanılan ve Marx'ın kısaca 'Para yumurtlayan para' diye adlandırdığı para cinsi, sadece mal değiş-tokuşu için kullanılan bir araç değil, sürekli çoğalma özelliğine (faiz/kâr) ve trendine sahip bir amaçtır. Bu vasfını koruyabilmesi için de sürekli daha fazla mala dönüşmesi ve o malların da daha fazla satılıp daha fazla paraya çevrilmesi ve bunun gittikçe daha geniş alanlara yayılarak sürüp gitmesi gerekir. Temel bileşkeni böyle bir para cinsi olan sistemin petrol enerjisini terk edip -ki sistemin niteliği değişmeden terk etmesi zaten mümkün değildir- petrol yerine atom veya rüzgâr enerjisi kullanması da bir şey ifade etmez. Gene durmadan daha fazla üretip tüketmek, bu işlemin bir yan ürünü olarak da mecburen doğayı ve atmosferi kirletmek zorundadır. Sistemin motoru kâr olmadan sistem de işlemez, işlemeyince çalışılamaz ve para kazanılamaz. Nitekim bu yüzden sistem dünyanın bazı bölgelerinden ve halk kesimlerinden çekilmiştir. Yani insanların kapitalist para ve üretim/tüketim sistemine saplanıp kaldıkları, onu sistemli bir şekilde barış içinde değiştirmedikleri sürece çevre kirliliği ve küresel ısınmayı azaltmaları şöyle dursun, çoğalmasını engellemeleri bile kolay olmayacaktır.
Selçuk Salih Caydı: Araştırmacı, yazar

13.11.2006

Ekosistemin Geleceği Karanlık!

İnsanlık doğayı hiçbir zaman olmadığı kadar hızlı bir şekilde bozmaya devam ediyor.

Omurgalılardaki tür çeşitliliği 1970 ila 2003 yılları arasında üçte bir oranında azalmış. Dünyamız dinozorların yok oluşundan sonra en büyük tür tükenişini yaşıyor diye açıkladı WWF.

Ayrıca bu zaman zarfında rezervler de yenilenmeyecek şekilde kullanılmış. Rapordan üç senaryo çıkıyor. Birinci senaryoya göre ekosistem 2050 yılına dek çökecek.

En büyük tehdit altında bulunan ekosistemler nehirler ve göller. Bu tatlı su yaşam alanları,kirlenme ve barajlar yüzünden bozulmakta. Tropikal bölgelerde özellikle tatlı su yunusları, Avrupa’da ise somonlar ve Mersinbalıkları tehlikede.

Londra Zooloji Birliği ve "Global Footprint Network" tarafından hazırlanan rapor, ekosistemlerin durumu ("Living Planet Index") ve besin, su, kara ve ağaç gibi rezervlerin kullanımı ("Ecological Footprint") gibi iki göstergeyi analiz ediyor. "Living Planet report" ilk olarak 1998 yılında açıklanmıştı.
Hürriyet
GLOBAL ECOSYSTEM COLLAPSE - WWF


Every other year, the World Wildlife Fund publishes the Living Planet Report, which charts trends in the world’s ecosystem biodiversity and the human ecological footprint. The most recent report update released Oct 24th, 2006 warns of a worldwide ecosystem collapse within 50 years. The WWF report urges that we must reduce global consumption by at least half of current trends in order to avoid a serious global catastrophe. The world’s natural resource depletion is currently escalating “at a rate unprecedented in human history”. Growth in demand for raw materials, food and energy is having a devastating impact on the earth’s ability to sustain natural biodiversity and clean air.

The WWF began its Living Planet Reports in 1998 to show the state of the natural world and the impact of human activity upon it. Since then we have continuously refined and developed our measures of the state of the Earth...
Go on Here : Peak Oil News

Saturn'de Kasırga!


Satürn’ün yörüngesinde bulunan uzay aracı Cassini, dev bir kasırganın gezegenin güney kutbunu kasıp kavurduğuna ilişkin görüntüler gönderdi.

Cassini’nin gönderdiği görüntüler Cuma günü NASA’nın internet sitesinden yayınlanırken, NASA tarafından yapılan açıklamada, böyle bir olaya Dünya dışındaki bir başka gezegende daha önce ilk kez rastlandığına da dikkat çekildi.

NASA uzmanları tarafından yapılan açıklamada, Satürn’de saptanan kasırganın dünyada görülen kasırgalara benzer özellikler gösterdiğini, buradaki rüzgarların hızının saatte 550 kilometreyi bulduğu kaydedildi. Açıklamada, ayrıca Satürn’deki kasırganın dünyadakilerden farklı olarak yer değiştirmediğini ve ayrıca, gazdan oluşan bir gezegen olan Satürn’deki kasırganın dünyadakiler gibi okyanuslar üzerinde oluşmadığı belirtildi.

Cassini’nin kameralarının olayı, 11 Ekimde Satürn’ün güney kutbu üzerinde 340 bin kilometre irtifada uçtuğu sırada 3 saat boyunca kaydettiği de ifade edildi. Cassini, 1997’de fırlatıldıktan sonra Temmuz 2004’te Satürn’ün yörüngesine girmişti
Ntvmsnbc
Radikal
Milliyet
COLOSSAL HURRICANE - LIKE STORM SEEN ON SATURN

A colossal, swirling storm with a well-developed eye is churning at Saturn's south pole, the first time a truly hurricane-like storm has been detected on a planet other than Earth, NASA images showed on Thursday.

The storm on the giant, ringed planet is about 5,000 miles

wide, measuring roughly two thirds the diameter of Earth, with winds howling clockwise at 350 mph (550 kph).

Jupiter's Great Red Spot, which swirls counterclockwise, is far bigger, but is less like a hurricane because it lacks the typical eye and eye wall.

Hayvansal Virüslere 50 Milyon Hasta


Bilim insanlarına göre, 2000-2005 döneminde 50 milyon insan köpek, büyükbaş hayvanlar, tavuk ve sineklerden virüs kaptı ve 78.000 kişi de hayvansal virüslerden öldü.

Araştırmacılar hayvandan insana bulaşan virüslerde ve buna bağlı ölümlerde görülen artışın alarm verici olduğunu vurguluyor. Ancak madalyonunu öbür yüzü daha da düşündürücü, zira hayvandan insana bulaşan hastalıkların bir çoğu için aşı geliştirilemedi. Uzmanlar, bu tür hastalıklara karşı doktorlarla veterinerlerin birlikte hareket etmesi gerektiğini vurguluyor.

Hayvandan insana geçen virüslerin en önemlilerinden biri Kuş Gribi (H5N1). Türkiye’de de etkili olan Kuş Gribi göçmen kuşlar, tavuk ve benzeri kanatlı hayvanlardan bulaşıyor. Kuş Gribi’ni esas tehlikeli yapan ise, hayvandan insana bulaşmasında mutasyon (dönüşüm) geçirerek insandan insana bulaşır hale gelmesi ve bu yolla kitlelere yayılma riskinin olması.

TEHLİKE MUTASYONLA BAŞLIYOR

Journal of Internal Medicine bilimsel dergisinin Kasım sayısında yayımlanan makalede Deli Dana, SARS, Nil virüsü, Ebola ve sıtmanın da gelecek yıllarda insanlar için risk unsuru olduğuna dikkat çekildi. Yılda 700.000 ila 2.7 milyon kişi sıtmadan hayatını kaybediyor. Bir diğer potansiyel tehlikede Dengue virüsü, maymunlarda bulunan bu virüs sinekler yoluyla insanlara geçiyor.

SİHİRLİ ÇÖZÜM AŞI
Hayvanlarda bulunan virüsler insanlara geçişte, insan metabolizmasına tutunmayı başarırsa insandan insana da geçebilir hale geliyor. Kitlesel ölümlere neden olabilecek bu tip hastalıklara karşı, aşı geliştirmek yıllar alabiliyor. Şimdiye dek insansal virüslerden kaynaklanan kabakulak, kızamık, çiçek gibi hastalıkların aşıyla önlenmesinde başarılı olundu. Ancak, hayvansal hastalıkların aşısının üretilmesi biraz daha uzun bir süreç.

ÜLSER İNSANDAN HAYVANA GEÇTİ

İnsanlardan hayvanlara geçen virüsler de hayvanlarda tehlikeli oluyor. Örneğin, ülser ve mide kanseri nedeni Helicobacter pylori virüsünün insandan hayvana geçtiği ortaya çıkarılmıştı. Aynı şekilde insanlarda bulunan bazı mantar türleri, deniz foklarında kansere, Toxoplasma gondii paraziti ise beyin tümörüne yol açabiliyor.
Ntvmsnbc

50 MILLION SICK FROM ANIMAL VIRUS

translated by Oner Dalgic

According to scientists 50 million people infected because of animals and 78.000 of people died because of the virus coming from animals.


The most important virus which causes death is avian influenza.


Danger begins with mutation


According to science periodical Journal of Internal Medicine sars nile virus constitutes risk factor for human being in future. Another potential danger is dengue virus. This virüs passes through flies from monkeys to human.

Magical solution is vaccination.

If these animal viruses adapt themselves to human metabolısm they become infectious between humanbeing and they cause mass fatality.

Until now. It is a succes finding vaccination human virues like measles, smallpox, mumps but finding vaccination for animal viruses seems that will take a longer time.

Pasifikte Volkanik Ada Doğdu


Denizci şahitlere göre Pasifik Okyanusu, Tonga yakınlarında yeni bir volkanik ada doğurdu. 'Maiken' adlı yatın tayfası blog sitelerine bir volkanik adanın doğuşuna tanık olan ilk insanlar olduklarını yazdı. Ekibin gözüne önce suda yüzen 'ponza taşları' ilişti, fotoğraf çekmeye dalmışlarken yat bu geniş taş tarlasına doğru birkaç yüz metre yol aldı. Taşların su filtresini tıkamasıyla duran ekip, olanları şöyle anlattı: "Denizci inancına göre cuma günü asla yola çıkmamalısınız. Biz çıktık ve deniz taşa döndü. Elimize alınca bunların ponza taşı haline gelmiş volkanik kül olduğunu anladık." Adanın doğuşu henüz resmi olarak açıklanmadı.
Radikal
NEW ISLAND BORN OFF TONGA


Crew members of the yacht “Maiken” fought their way through rafts of floating pumice and are believed to be the first to see the mile wide volcanic island complete with four peaks and lava and ash plumes.

For those interested in purchasing red hot real estate the island is located about a day sailing out of Tonga towards Fiji. The sea around the island is filled with pumice making travel hazardous.
A fishing boat captain, Siaosi Fenukitau, has verified the sighting.

Afyon ve Manyas'ta Ürküten Yarıklar

AFYON :
Afyonkarahisar'ın Dinar İlçesi'ne bağlı Tatarlı Beldesi'nin çevresindeki tarım arazilerinde oluşan çatlaklar, vatandaşlar arasında deprem korkusuna neden oldu.

Yaklaşık 2 hafta önce oluştuğu belirlenen çatlakların araştırılması için Afyonkarahisar'daki Valilik Acil Durum Yönetimi ve Bilgi İşlem Merkezi (ADUYBİM) ile Bayındırlık İl Müdürlüğü ekipleri, bölgede inceleme yaptı. Şu ana kadar yapılan çalışmalarda, çatlakların nasıl meydana geldiği konusunda net bir sonuca ulaşılamazken, korkudan araziye gidemeyen vatandaşlar ise oldukça tedirgin günler geçiriyor.
Mynet Haber
MANYAS :
BALIKESİR`in Manyas İlçesi`ne bağlı Kuşcenneti Köyü`nde 20 Ekim`de meydana gelen 5.2 büyüklüğündeki depremin ardından artçı sarsıntılarla birlikte arazide 2 metre derinliğinde ve yaklaşık 60 metre uzunluğunda yarıklar oluşması, bölgede korkuya neden oldu.

Bazı köylüler, MTA uzmanlarının gelip inceleme yapmasını istedi.
Manyas`a bağlı Kuşcenneti Köyü`nde, 20 Ekim`de meydana gelen 5.2 büyüklüğündeki depremin ardından yaşanan artçı sarsıntılarla köy merasında yarıklar oluştu. Derinliği 2 metreyi bulan yarığın, yaklaşık 60 metre uzayarak göle kadar ulaştığını belirten köylüler, burada bir fay hattı olduğunu ileri sürdü. Göl içinde de yer yer yükseltiler meydana geldiğini ileri süren Ali Orhan, “Depremden sonra göle açılan balıkçılar, yer yer gölde yükseltiler olduğunu ve kayıklarının ise bu yükseltilere takıldığını belirtiyorlar. Köy merasındaki yarıklar, göle kadar uzanıyor. Burasının bir fay hattı olmasından endişe ediyoruz. Maden Teknik Arama Enstitüsü`nden uzmanların gelip, burada inceleme yapmasını bekliyoruz`` dedi.
Milliyet

10.11.2006

İnek yumurtasında insan DNA’sı


İngiltere’nin Newcastle ve King’s College üniversiteleri, insan DNA’sı ve inek yumurtalarını birleştirerek melez embriyon yaratmak için İngiliz hükümetinden izin aldı.

... Ve Bilim Minotauros için düğmeye bastı.. K.M.

İngiltere’de DNA ve genetik çalışmalarında en yüksek otorite olan Human Fertilisation and Embryology Authority, Newcastle ve King’s College üniversitelerine hayvan yumurtalarına insan DNA’sı yerleştirilmesi deneyi için 3 yıllık izin verdi. İnsan ve hayvan melezi olacak embriyonlar, kök hücre çalışmalarında değerlendirilecek. Bu embriyonların fazla gelişmemesi için 1 hafta içinde imha edilecekler. Kök hücreyi elde etmenin tek yolu, anne rahminden ameliyatla alınması. İşte bu nedenle bilim insanları, inek yumurtalarını kök hücre çalışmalarındaki potansiyelini araştırıyor.

Yapılacak deneyde insan DNA’sı inek yumurtalarına enjekte edilecek, bir anlamda insan DNA’sı inek yumurtasında saklanacak. Söz konusu inek yumurtasının genetik materyeli çıkarılarak, ineğin genetik birikiminin insan DNA’sına ‘bulaşması’ engellenecek. Deneyin son aşamasında da, klonlama yapar gibi embriyonlar büyütülecek.

HAYVAN YUMURTALARI ‘TAŞIYICI’ OLACAK
Ortaya çıkacak olan embriyon yüzde 99.9 insan olacak. Bu embriyonun inekten gelen tek bölümü hücre çekirdeğinin dışındaki DNA olacak. Ancak bu embriyon teknik olarak ‘yarı hayvan yarı insan’ olacak. Bilim insanları, daha sonra kök hücreleri, 6 günlük olunca embriyondan çıkaracak, inceleyecek ve sonra da imha edecek. Bilim insanları inek yumurtasına konmalarının kök hücrelerin evriminde ne gibi değişikliklere yol açacağını merak ediyor.

Araştırma ekibi başkanı Lyle Armstrong, nihai amaçlarının “kök hücreleri inek yumurtasında büyütmek derdi” olmadan bir şekilde laboratuvar ortamında yetiştirmek vurguluyor. King’s College London profesörü Stephen Minger, mevcut teknolojilerde tek bir kök hücre dizisi üretmek için anne karnından yüzlerce yumurta çekmek gerektiğini, bunun yerine hayvanların yumurtalarını taşıyıcı olarak kullanmanın yollarını aradıklarını ifade ediyor.

GELECEĞİN TEDAVİ YÖNTEMİ
Vücudun tüm hücreleri, embriyonda bulunan kök hücrelerden türüyor. Embriyonlarda çok sayıda bulunan kök hücreler, insan büyüdükçe bedendeki çok çeşitli hücreleri oluşturuyor. Gelecekte kişide çıkması muhtemel Parkinson, Alzheimer gibi hastalıkların tedavisinin anahtarı da, bu hücrelerde yatıyor. Kişiler doğduklarında kök hücreler alınarak saklanacak ve yaşlılıkta bir hastalık baş gösterdiğinde kök hücreler hastalıklı hücrelerin yerine konacak.

ETİK TARTIŞMALAR GÖLGESİNDE
Kök hücre çalışmaları, bilim dünyasının en çok yenilik vaad ettiği kadar, bir o kadar da tartışmalı bir alanı. Araştırmaya birçok çevre etik olmadığı gerekçesiyle karşı çıkıyor. Kimilerine göre, hayvan yumurtalarının kullanılması, zorluklar göz önüne alındığında rasyonel bir karar, kimilerine göre ise insanla hayvanın sınırlarını karıştırdığı için kabul edilemez bir fikir.

Etna Yanardağı Patladı!


Avrupa'nın en yüksek yanardağı lav püskürtüyor.

İtalya'da geçen ay yeniden faaliyete başlayan Etna yanardağı, lav püskürtmeye devam ediyor.

Avrupa'nın en büyük yanardağı olan Etna, önce 300 metre yüksekliğe varan kül püskürttü, ardından güney yamaçlarından lav akıntısı başladı. Yanardağın püskürttüğü kızgın lavlar, çöl olan Bove vadisine doğru ilerliyor.

Yetkililer, çevredeki yerleşim birimlerinin tehlike altında olmadığını belirttiler.

3300 metre yüksekliğindeki Etna yanardağında, en son 1992 yılında büyük patlamalar olmuştu.
TRT

Yerküre Nasıl Kurtulur?

Bilim adamları küresel ısınmanın önüne geçmek için kolları sıvadı. Güneş ışınlarını yansıtmaları için uzaya yerleştirilecek dev aynalardan, atmosfere kükürt püskürtülmesine kadar çeşitli projeler üzerinde çalışmalar sürüyor

Dünyamız sanayileşmenin etkisiyle uzun yıllardır ısınıyor. Atmosferdeki karbondioksit miktarının hızla artması, küresel ısınmanın en önemli faktörleri arasında gösteriliyor. Bilim adaları atmosferdeki karbondioksit seviyesini düşürecek yeni projeler geliştiriyor. ABD Arizona Üniversitesi öğretim görevlilerinden Roger Angel tarafından geliştirilen proje, kısaca “güneş şemsiyeleri” olarak adlandırılıyor. Projede dünya yörüngesine devasa ölçülerde altı adet ayna yerleştiriliyor. Bunlar istenen ölçüde güneş ışınının yerküreye ulaşmasını önleyerek ısınmanın önüne geçmeyi amaçlıyor. Dünyadan 1,5 milyon kilometre uzaklıkta kurulacak ayna sisteminin toplam 2 bin kilometre uzunluğuna ulaşması ve yerküreye ulaşan güneş enerjisini yüzde 2 oranında azaltması planlanıyor.

Atmosferde ozon tabakasının deformasyonu ile ilgili yaptığı çalışmalardan ötürü 1995 Nobel Kimya Ödülü'ne layık görülen Paul Crutzen de küresel ısınmanın önüne geçmeyi hedefleyen bir proje geliştirdi. Almanya’nın önde gelen bilim ve araştırma kuruluşlarından Max Planck Enstitüsü’nde görevli Paul Crutzen’in projesi, güneş ışınlarını geri yansıtan kükürdün atmosfere püskürtülerek, yeryüzündeki ısınmanın azaltılabilmesi esasına dayalı. Fosil yakıtların kullanılması atmosferdeki karbondioksit oranını artırıyor. Artan karbondioksit ise daha çok güneş ışınının atmosferde hapsolması ve yeryüzünün daha çok ısınması sonucuna yol açıyor. Fosil yakıtların saldığı bir diğer gaz olan kükürt ise karbondioksidin aksine güneş ışınlarını geri yansıtıyor ve böylece yeryüzünün ısınmasını önüne geçiyor. Kükürdün bu etkisinden yola çıkan Paul Crutzen, atmosfere yapay yollarla kükürt salarak karbondioksidin etkisini dengelemeyi öneriyor.

NASA'nın ilgisini çekti

Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), Paul Crutzen’in projesiyle yakından ilgileniyor. NASA, Ekim ayında Crutzen’den pojesinin ayrıntılarını talep etti. Paul Crutzen, projenin maliyetinin 3 trilyon doları bulacağını tahmin ediyor. Bu rakam, dünya genelinde elde edilen yıllık gayrı safi hasılanın yüzde 2’sine denk geliyor. İsviçre’de yapılan bir araştırma ise küresel ısınma ve bununla bağlantılı doğal felaketlerin 2050 yılına kadar en az 300 milyar dolar hasara neden olacağını ortaya koyuyor. Crutzen, “Kükürt projesinin yine de diğer projelere kıyasla maliyeti düşük bir çözüm olarak görülmesi gerektiğini” belirtiyor.

Crutzen’in kükürt projesinde atmosfere kükürt taşınıyor. Bunun için dev balonlardan yararlanılıyor ve kükürt, uygun irtifada atmosfere salıveriliyor. Paul Crutzen, atmosfere bırakılan kükürt taneciklerinin ilk olumlu sonuçlarının 6 aydan itibaren görülmeye başlamasını, atmosfere bırakılan kükürdün havada en az iki yıl etkin kalmasını bekliyor.

Yanardağ patlaması ilham oldu


Hollandalı bilim adamı Crutzen kükürt projesini geliştirmeye, 1991 yılında Filipinler’deki Pinatubo yanardağının patlamasının yol açtığı etkileri gözetleyerek başladı. Patlama, milyonlarca ton kükürdü açığa çıkardı, bu da güneş ışınlarının geri yansımasına neden oldu ve nihai aşamada yeryüzünde sıcaklığın yarım santigrat derece düşmesine yol açtı. Paris’teki Fransa Yüksek Okulu öğretim görevlilerinden Edouard Bard ise Pinatubo Olayı’nın kesin nedeninin henüz netleşmediğine ve genelleme yapmanın doğru olmayacağına dikkat çekiyor. Bard’a göre sıcaklık ortalama düşmesine rağmen bölgesel düzeyde önemli farklılıklar saptandı. Aynı dönemde Atlantik’in kuzey batısında ısı önemli oranda gerilerken Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da sıcaklar uzun süre normalin üzerinde seyretti. Fransız bilim insanı Edouard Bard, ısı dağılımında ortaya çıkan bu tür bölgesel değişikliklerin doğal bitki örtüsü ve hayvanlar açısından önemli sonuçlara yol açmasından kaygı duyuyor. Mercan kayalıklarını öldüren yosunların hızlı gelişimi, muhtemel sonuçlar arasında sayılıyor.

Riskli plankton projesi

Riskli olarak değerlendirilen bir başka proje, sera gazının planktonlar tarafından emilip deniz dibine indirilmesini öngörüyor. Okyanusların derinliklerinin hala keşfedilmemiş olması, pek çok akıntının aydınlığa kavuşmamış olması ve deniz dibinde yaşayan canlı türlerinin bütünüyle ortaya çıkarılamamış olması, projenin riskini daha da artırıyor. Uzmanlar karbondioksiti emen planktonun deniz dibinde kalacağı ya da karbondioksiti deniz dibinde tutmaya devam edeceğine dair güvence veremiyor. Karbondioksitin yeniden yüzeye doğru yükselip denizlerin doğal dengesini alt üst edebileceğine dikkat çekiliyor.
DW World/Turkish

ABD'yi sel bastı somonlar yola taştı


Taşkınlar nedeniyle başkente bağlı 16 bölgede olağanüstü hâl ilan edildi.

ABD'de, özellikle başkent Washington'ın batısında aşırı yağışlardan ötürü oluşan sellerde bir kişi hayatını kaybetti, birçok kişi de mahsur kaldı.

Taşkınlar nedeniyle başkente bağlı 16 bölgede olağanüstü hâl ilan edildi. Sel sadece insanlar değil hayvanları da vurdu. Nehirdeki su seviyesinin aşırı yükselmesi nedeniyle balıkların da yönü şaştı ve bir somon yolunu bulmak isterken otobana çıktı.
Sabah

Yeni Zellanda'da 77 Balina Karaya Vurdu


Yeni Zelanda`nın doğusunda karaya vuran 77 balina kurtarılamadı.
Çevre koruma yetkilileri, ülkenin doğusundaki Marsden Point`de karaya çok yakın yüzen 77 küt burunlu balinadan oluşan bir grubun bir süre sonra karaya vurduğunu belirttiler.
Karaya vuran balinaların kurtarılamadığını kaydeden yetkililer, bölgeye gönderilen teknelerin hala hayatta ve karaya vurmak üzere olan 40 kadar balinayı açığa taşımaya çalıştığını bildirdiler.
Hürriyet

9.11.2006

Los Angeles 38 Derece!

Mevsim sıcaklarındaki anormalliklerin ilginç bir örneği de Los Angeles'ta yaşanıyor. Bölgede hava sıcaklığı dün 38 dereceyi aşarak tarihi bir rekor kırdı.
Amerikan Meteoroloji Servisi, Los Angeles'ın kuzeybatısındaki Woodland Hills'ta sıcaklığın 38.33 derece, kent merkezinde ise 36.11 derece olarak ölçüldüğünü açıkladı.
Amerikan Meteoroloji Servisi yetkilileri, kasım ayı itibariyle şimdiye kadar bölgede saptanan en yüksek sıcaklığın 1956 yılında ölçülen 32.8 santigrat derece olduğunu belirtti.
Milliyet

"Yükselen Denizler Antik Kentleri Yutacak!"


Dünyadaki birçok antik kent yıllarca savaşlara, doğal afetlere karşı ayakta dimdik durdular. Ancak son yıllarda ortaya çıkan bir felaket, yüzyıllara direnen insanlık hazinelerini tehdit ediyor: Küresel ısınma.

İlginç Bir yazıya rastladım internette sizinde ilginizi çekecektir umarım, bu yazıyı okumadan önce bir göz atarsanız iyi olur : Dev Dalgalar : Efsane mi? Gerçek mi?

Birleşmiş Milletler’in Kenya’nın başkenti Nairobi’de düzenlediği Çevre Konferansı’nda konuşan Stockholm Çevre Enstitüsü uzmanı Tom Downing, arkeolojik alanların küresel ısınmadan nasıl olumsuz etkileneceğine dair bir rapor sundu. Küresel ısınmaya bağlı denizlerin su seviyesindeki yükselme, kıyılarda yer alan birçok antik harabenin sular altında kalmasına yol açacak.

Sular altında kalacak antik alanların başında Tayland’daki 600 yıllık Sukhothai tapınağı geliyor. Tayland’taki Sukhothai tapınağı, kentin bir zamanlar Tayland Krallığı’nın başkenti olduğu dönemde 1238’de yapılmıştı.

KENYA’DA DA TEHLİKE ÇANLARI
Downing, Kenya’nın Lamu adasında UNESCO Dünya Mirası üyesi 12’inci yüzyıldan kalma antik bölgenin de sular altında kalacağını öngörüyor. Lamu adasında, Doğu Afrika’ya yerleşen ilk Müslüman kabilelerden kalma kalıntılar bulunuyor; bölge Kenya’nın en önemli turistik alanlarından biri.

BM Çevre Programı Direktörü Achim Steiner, küresel ısınmayla mücadelede kültürel ve antik alanların korunmasına da özel önem verilmesi gerektiğini dile getiriyor. Küresel ısınmanın sonucunda iklim bölgeleri alt üst olurken, buzulların erimesi su seviyesini yükseltecek ve birçok kıyı şeridi sular altında kalacak.
Ntvmsnbc

8.11.2006

"İklim Dönüyor, Dünya Seyrediyor"

Haftalık Alman Der Spiegel dergisi de iklim değişikliğini son sayısında 'Dünyanın sonu' başlığıyla kapak konusu yaptı.

Kenya’nın başkenti Nairobi’de Pazartesi günü başlayan BM İklim Konferansı’nda binlerce diplomat, bilim adamı ve çevre örgütü temsilcisi, küresel ısınmanın sonuçlarını ve alınabilecek önlemleri görüşüyor. Haftalık Alman Der Spiegel dergisi de iklim değişikliğini son sayısında “Dünyanın sonu” başlığıyla kapak konusu yaptı. Uzmanlar Nairobi’de küresel ısınmanın etkilerini görüşedursun bu etkiler bugünden hissedilmeye başlandı bile.

Kenya’nın başkenti Nairobi’de Pazartesi günü başlayan BM İklim Konferansı’nda binlerce diplomat, bilim adamı ve çevre örgütü temsilcisi, küresel ısınmanın sonuçlarını ve alınabilecek önlemleri görüşüyor. Haftalık Alman Der Spiegel dergisi de iklim değişikliğini son sayısında “Dünyanın sonu” başlığıyla kapak konusu yaptı. Uzmanlar Nairobi’de küresel ısınmanın etkilerini görüşedursun bu etkiler bugünden hissedilmeye başlandı bile. DW’den Mechthild Brockamp’ın yorumu…

İklim, ağır sonuçlar doğurarak değişiyor ve dünya izliyor... Politikacılar ve sanayinin önde gelenleri küresel ısınmanın çağın en önemli doğa sorunu olduğunu çok uzun süre görmezden geldi. Geçtiğimiz yüzyılda küresel yaklaşık bir derece, tam olarak binde sekiz oranında arttı ve bunu etkileri şimdiden hemen her yerde hissedilmeye başlandı. Grönland’ın ebedi diye nitelenen buzları, tahmin edilenden çok daha hızlı eriyor. Kuraklık artıyor. Şiddetli fırtınalar ağır sonuçlara yol açıyor, aşırı sıcak ve soğuklar normal hale geliyor. Ve tüm bunlar sadece birer başlangıç.

Peki politikacılar şimdiye kadar iklim değişikliği konusunda ne tür girişimlerde bulundu? Sera etkisine yol açan karbondioksit gazlarını sınırlayan tek uluslararası sözleşme Kyoto Protokolü, hazırlandıktan yılar sonra geçen Şubat ayında yürürlüğe girdi. Ancak protokol yine de yetersiz. Üstelik süresi yedi yıl içinde doluyor ve sonrası ile ilgili yeni bir düzenleme de mevcut değil. Küresel ısınmayı iki derecelik katlanılabilir düzeyde tutabilmek için sanayi ülkelerinin 2050 yılına kadar zehirli atık gaz oranını yüzde 60 ila 80 oranında azaltması gerekiyor. Kyoto Protokolü ise imza koyan ülkeleri, 2012’ye kadar bu orandan çok daha az bir düzeyde, 1990’daki zehirli gaz oranın yüzde 5.2 oranında altında kalmaya zorunlu kılıyor. Yine de pek çok ülke bu hedef dahi ulaşamayacak gibi görünüyor. Zehirli atık gaz oranları son dönemde Japonya’da yüzde altı buçuk, Finlandiya’da yüzde 14 buçuk, hatta Kanada’da yüzde 25 oranında arttı. En büyük çevre günahkarı ABD ise Kyoto Protokolü’ne dahil olmamakta ısrarlı. Ekonomik süper güç olma yolunda ilerleyen Çin ve Hindistan ise protokolün karara bağlandığı 1997’de sanayi ülkesi sayılmıyordu. O yüzden de bugün atık gaz oranını azaltma konusunda yükümlülük üstlenmeye zorunlu kılınamıyor. İnsanlık Kyoto’dan 9 yıl sonra dahi Dünya’yı, sera etkisinden kurtarma hedefine bir cm bile yaklaşmış değil.

Nairobi’deki BM İklim Konferansı katılımcılarının 2012 sonrası için yeni bir iklim koruma sözleşmesini müzakere etme misyonu yok. Bu çok sinir bozucu. Burada Avrupa’ya görev düşüyor: Avrupalıların en önemli hedefi tarafları masaya oturtma olmalı. Avrupa’daki atık gaz oranı, neredeyse Çin ile aynı düzeye yükseldi . Bu nedenle Avrupa toplantıda, ileriye dönük bir sinyal ortaya koymalı...

Avrupa, Nairobi’de müzakere misyonu üstlenmeyi başaramaz ise bir yıl daha boşu boşuna geçecek demektir. Almanya Çevre Bakanı Sigmar Gabriel bu nedenle ülkesinin AB dönem başkanlığı sırasında Avrupalı diğer meslektaşları ile gelecek yılki BM İklim Konferansı’na kadar, yeni bir protokolün ana hatlarını belirlemeye uğraşacak. Alman Çevre Bakanı’nın hedefi, sanayi ülkelerini daha faza emisyon indirimine zorlamak, gelişmekte olan Çin, Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika’yı çevre koruma önlemlerine dahil etmek. Gerçekten de dünya geneli için geçerli ve bağlayıcılığı olan hedefler olmadıkça tehdit edici boyutlara ulaşan çevre felaketlerinin önüne geçilemez.

Dünya Bankası’nın eski başekonomisti Nicholas Stern’e göre sanayi ülkeleri daha fazla çaba göstermeli. Yoksa küresel ısınmanın yaratacağı ekonomik zarar iki büyük dünya savaşının yarattığından daha ağır olabilir. Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA’daki iklim bilimcilere göre de insanlığın hakkıyla iklim korumaya eğilmek için sadece 10 yılı var. Hala bir umut var, ama geriye kalan süre çok az...
DW-World.De

"Küresel Isınma 2 Dereceyi Aşarsa Tehlikeli"

Avrupa Komisyonu, küresel ısınmanın ortalama 2 dereceden fazla olmasının dünya için 'tehlikeli ve geniş çaplı' sonuçlar doğurabileceği uyarısında bulundu.

12'nci Uluslararası İklim Değişikliği Konferansı'na katılmak üzere Kenya'nın başkenti Nairobi'de bulunan Avrupa Komisyonu'nun iklim değişikliği uzmanı Lars Müller, AB'nin küresel sıcaklık artışını sanayi öncesi düzeylerine göre en fazla 2 derece olmak üzere bir hedef belirlediğini hatırlattı.

Müller, küresel ısınmadaki artışın hızlandığını, artışın 2 derecenin üzerine çıkması durumunda küresel ısınmasının sonuçlarının tehlikeli ve geniş çaplı olabileceğini belirtti.

1900'den bu yana 0.7 derece artışın olduğunu vurgulayan Müller, hedefe ulaşmak için gaz salımının 1990 seviyesine göre 2050'ye kadar yüzde 15-50 azaltılması gerektiğini söyledi.

AB'nin tek başına küresel ısınma sorununu çözemeyeceğini belirten Müller, başta en fazla gaz salımına neden olan ülkeler olmak üzere geniş çaplı uluslararası katılıma ihtiyaç duyulduğunu kaydetti.

Doğal hazineler yok olma tehlikesinde

BM Çevre Programı tarafından konferansın ikinci gününde yayımlanan raporda, "okyanus suları seviyesindeki, sel ve fırtınaların sayısındaki artış nedeniyle paha biçilemez doğal hazinelerin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu" belirtildi.

Cami, katedral, anıt gibi mirasların da ikilim değişikliği nedeniyle tehdit altında olduğunun belirtildiği raporda, acil önlem alınması çağrısında bulunuldu.

BM Çevre Programı'nın Başkanı Achim Steiner, yayımladığı bildiride, 'önemli kültürel alanlardaki yetkililere yardım etmek amacıyla bilimsel bilgilerin kullanılması gerektiğini, iklim değişikliğinin neden olduğu kayıpların, başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere, yerel halkın yaşam olanaklarını etkileyebileceğini ve en fazla kirlenmeye neden olan fakirliği artırabileceğini' vurguladı.

Steiner, "Küresel ısınmadan korunmak için değerli varlıkları müze ya da hayvanat bahçesine koyamayız" dedi.
CNN Turk

"Büyük Felakete Hazır Olun!"

Güneydoğu`da yaşanan sel felaketi bir başlangıç. Küresel ısınmanın sonucu olarak bu felaketler her yıl biraz daha artacak.

Küresel ısınmanın selleri tetiklediğini söyleyen uzmanlardan uyarı: Daha büyük felaketlere hazırlıklı olmalıyız. Seller her geçen yıl biraz daha artacak

Türkiye'yi sular altında bırakan, Güneydoğu Anadolu'da 42 kişinin ölümüne neden olan yağışlar için 'Beklenen oldu' yorumunu yapan uzmanlar, küresel ısınmanın tetiklediği sellerin her geçen yıl artacağını söyledi.
Uzmanlara göre, Güneydoğu Anadolu'da yaşanan sel felaketleri, bundan sonraki afetlerin de habercisi. Son yağışların kendisini şaşırtmadığını belirten İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Şen, Güneydoğu'da yer sıcaklığı yüksekken Balkanlar'dan soğuk hava akımının geldiğini belirterek, "Soğuk ve sıcak hava karşılaşınca, bulutlar hızlı ve büyük damlalı yağmur bıraktı. Bu seller her geçen yıl daha da artacak" dedi.
Şen, İstanbul'un yıllık yağış toplamının metrekarede 700 kilogram olduğunu, ancak geçen hafta metrekareye 100 kilogramla yıllık toplamın yedide birinin birkaç günde düştüğünü söyledi.

Kriz değil, risk merkezi

Bu değişime küresel ısınmanın neden olduğunu kaydeden Şen, bundan sonra sadece aşırı ve hızlı yağmurlarda değil, kar yağışında da anormallikler yaşanacak" uyarısında bulundu.
İTÜ Meteoroloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu da iklim değişikliklerinin yağışların hızını artırdığını söyleyerek, yanlış yapılaşmanın felaketin boyutunu büyüttüğünü vurguladı. Türkiye'de kriz merkezleri kurulduğunu, ancak sorunun oluşmadan engellenmesi için risk merkezleri kurulması gerektiğini belirten Kadıoğlu, "İnsanları kurtarmak başarı değil. Testi kırılmadan çare bulmalı" dedi.

Tahmin sistemine geçilmeli

Seli basit formüllerle engellemenin mümkün olduğunu söyleyen Şen ve Kadıoğlu çözüm önerilerinde de bulundu:
# Yerel yönetimler sel tahmin sistemine geçmeli. Aşırı yağış uyarısı yapıldığında hangi derelerin taşabileceği belirlenmeli, toprağın yağışı çekip çekemeyeceği tespit edilmeli.
# Olası sel öncesi tehlikeli yerlerde yaşayanlar 2-3 gün toplama alanlarında barındırılmalı.
# Sel tehlikesindeki bölgeler kum torbalarıyla çevrilmeli.
# Kriz değil, risk yönetimi oluşturmalı, selden canlı kurtarmak yerine, sele hazırlıksız yakalanmamak için çalışmalar yapılmalı.
SERHAT OĞUZ/MİLLİYET

Danimarka ve Fransa'da Salgın Hayvan Hastalığı

Dünya Hayvan Sağlığı Teşkilatı ( OIE )’ndan alınan hastalık bülteninde Danimarka’da Scrapi ve Fransa’nın Deux Sevres Bölgesinde Newcastle Hastalığının görüldüğü bildirilmektedir...
Ayrıntılı Bilgi : Veterinary Tech

7.11.2006

Makedonya'nın Vahşi Kedisi Tehlikede


Makedonya’nın ulusal sembolü kabul edilen, ulusal parada yer alan vahşi Balkan kedisinin soyu tükenmek üzere.

Çevre örgütleri Balkan dağlarında sadece yaklaşık 100 adet vahşi Makedon kedisinin hayatta kaldığı uyarısını yapıyor ve yetkilileri acil hareket çağrıyor. Vahşi Makedon kedisi, Balkan dağlarının kayalık yamaçlarında, Karadağ, Arnavutluk ve Sırbistan’da da yaşıyor. Makedonya, 30 adetle bu ükeler arasında en yüksek vahşi Balkan kedisi nüfusuna sahip. Ancak çevreciler bu rakamın kedilerin kurtarılmasına yetmeyeceğini vurguluyor.

Boyu 1 metre 30 cm’e kadar çıkabilen vahşi kedilerin ağırlığı, 36 kilogram’a çıkabiliyor. Vahşi Balkan kedileri, isimlerinin aksine birbirlerine karşı saldırgan tavır takınmıyor; kediler genellikle kendi başlarına yaşamayı tercih ediyor.

Çevre örgütleri, vahşi Makedon kedilerinin bulunması için dağlık köylerdeki ahaliyle işbirliği yapıyor. Ancak köylüler henüz kediye rastlamadıklarını, sadece kışın karda ayak izini bulabildiklerini belirtiyor.

Avrupa’da birçok vahşi kedi türü yok olmaya yüz tutmuş, ancak daha sonra soylar çiftleştirilerek yeniden doğaya salınmış ve popülasyonun artması sağlanmıştı. Ancak aynı durum Makedonya’da henüz geçerli değil. Alman Euronatur, Norveç Doğa Araştırmaları Enstitüsü ve İsviçreli KORA, Makedonya’ya destek veriyor.
Ntvmsnbc

Küresel Isınma Böcekleri Çoğaltacak

Bilim insanlarına göre, küresel sıcaklıkların artması böcek popülasyonunun artmasına yol açabilir. Bu sürecin insanların yaşamını tehdit edeceği öngörülüyor.

Yeni bir araştırmaya göre, küresel ısınmayla artan sıcaklıklar özellikle tropik bölgelerdeki böceklerin metabolizmasını hızlandıracak ve çiftleşme oranlarını yükseltecek. Bu durumda böcek türlerinde hızlı bir nüfus artışı yaşanacak. Bilim insanları böcek popülasyonundaki ani artışın besin zincirini ve diğer canlıları olumsuz etkileyeceğini vurguluyor.

Seattle’da bulunan University of Washington uzmanı Melanie Frazier, böcek popülasyonunun artmasının tarım ürünlerine büyük zarar getireceğini, böceklerin önlemek için kullanılacak ilaçların da insan sağlığını tehdit edeceğini vurguluyor. Ancak, tek sorun bu değil. Böceklerden insanlara bulaşan sıtma, Lyme hastalığı gibi hastalıklar küresel çapta sağlık sorunları yaratacak.

The American Naturalist dergisinde yayımlanan makaleye göre, örneğin sineklerin yayılma alanları da genişliyor. Sineklerin yayılma alanlarının genişlemesi, sıtmanın daha çok insanı tehdit edeceği anlamına geliyor.

Frazier, sinek türleri arasında hangilerinin çoğalıp hangilerininse olumsuz etkileneceğini öngörmek için henüz erken olduğunu vurguluyor, ancak birçoğunun yayılma alanını genişleteceğine kesin gözüyle bakılıyor. Frazier’a göre, bu sorunun yanıtını almak için çok beklemeye gerek yok
Ntvmsnbc

6.11.2006

Küresel Isınmaya Karşı Küresel Konferans

Yükselen sıcaklıklar, eriyen buzullar ve tüm ekolojik felaketleriyle birlikte küresel ısınma Kenya’nın başkenti Nairobi’de masaya yatırılıyor.

Birleşmiş Milletler, küresel ısınma sebebi sera gazlarının kontrolü ve ekolojik değişimlere karşı hazırlıkları Kenya’nın başkenti Nairobi’de düzenlediği geniş katılımlı bir konferasta tartışacak. Bilim insanları küresel ısınmanın gerçekliğini kanıtlayan çalışmalarını sunacak, kimi devlet temsilcileri de kendi ülkelerinde uyguladıkları çevre politikalarını tanıtacak. İki hafta sürecek konferans boyunca, çevreciler ABD’nin Kyoto Protokolü’na dahil olması için lobi faaliyeti yapacak. Ancak Bush hükümetinin küresel ısınmayı inkar ısrarı sürüyor.

Nairobi’de taraflar fakir ülkelerin küresel ısınmayla mücadelede karşılaşacakları, denizlere barikatler kurulması, kuraklığa karşı önlemler gibi birçok konuyu ele alacak.

BİLİMSEL GERÇEKLER
Araştırmacılar Nairobi’de birçok bilimsel veriyi dünya basınıyla paylaşacak. Bunların birçoğu bilim sayfalarının sürekli okurlarının aşina olduğu gerçekler:
* Küresel sıcaklıklar son 30 yılda geçmiş 12.000 yılda olmadığı kadar yükseldi.
* NASA’nın yeryüzünü izleyen uyduları, Grönland’da eriyen buz kütlelerinin hacminin kar yağışının 2.5 katına ulaştı.
* İngiltere’de küresel ısınma konusunda uzmanlaşan Hadley Center for Climate Prediction and Research, küresel kuraklığın dünya nüfusunun 3’te birini etkileyeceğini açıkladı.
* Bilim insanları, son 1 yüzyılda küresel ısınma nedeniyle yeryüzünde sıcaklıklıkların yaklaşık 0.7 derece arttığını vurguluyor.

KOYOTO PROTOKOLÜ
BM çerçevesinde 1997 yılında imzalanan Kyoto Protokolü, 35 endüstriyelleşmiş ülkenin sera gazı salınımlarını 2012 yılına dek, 1990 düzeyinin yüzde 5 gerisine çekmelerini öngörüyor. BM’nin yaptığı son ölçümlere göre, gelişmiş ülkelerin sera gazı salınımları 1990’dan sonra artışa geçti; özellikle Rusya ve benzeri eski komünist ülkelerin ve özellikle Çin’in ekonomik kalkınması sera gazı salınımını tetikliyor. Ölçümlere göre, küresel sera gazı salınımı 2000-2004 arasında yüzde 2.4 arttı.

BUSH’UN İNADI DÜNYAYA MAL OLUYOR
Dünyadaki sera gazının yüzde 21’ini ABD tek başına üretiyor. Bush hükümeti iktidara gelir gelmez, önceki dönemin Başkan Yardımcısı Al Gore’un imza attığı Kyoto’dan çekilmişti. Bush, küresel ısınmanın bilimsel olarak tartışmalı olduğunu savunuyor ve Kyoto’ya imza atmıyor.
Ntvmsnbc

Küresel Isınma'ya Karşı Eylem

Küresel Eylem Grubu, 48 ülkeyle aynı anda İstanbul’da bir miting düzenledi. Kadıköy’de biraraya gelen iklim değişikliğine karşı çıkan çeşitli siyasi görüşlere sahp eylemciler ‘Küresel Isınmayı Durdurun!’ diye seslendi.

Kadıköy Başöğretmen Atatürk Meydanı’nda toplanan grup, “Nükleer yasaya karşı yürüyorum”, “İklim değişikliğini durdur yaşamı sürdür” ve “Rüzgar bedava-rüzgar güvenli-rüzgar yeterli-rüzgar yaşam, yaşama evet nükleere hayır” yazılı pankart ve dövizler taşıdı.
Ntvmsnbc
Anarşistler
İstanbul Kadıköy´de 4 Kasım´da küresel ısınmaya karşı miting düzenlendi. Miting saat 13:00´de Haydarpaşa Garından Kadıköy otobüs duraklarına yapılan yürüyüşle başladı. Miting alanında toplam katılımcı sayısı 400´e ulaştı.

Mitinge 15 kişilik bir anarşist kortejde katıldı. Kara, kara-kızıl bayraklar ve trampetle, kendi sloganları ile anarşistler en aktif gruplardan biri oldular. "Nuhun gemisi hepimizi almaz", "toprak komün özgürlük", "bütün devletler katildir", "katil devlet yıkacağız elbet", "isyan devrim anarşi" sloganları yürüyüş boyunca ve alanda atıldı. Kürsüde konuşmalardan önce anarşistler müzik ile birlikte bir oyun sergilediler.

Miting konuşmalar ve dinletilerden sonra sona erdi.
Anarşi.Org

"Kıyamete Ne Kaldı?"

20 yıllık 'sera gazı bilimi'nin en önemli ismi, dünyanın en büyük iklimbilimcisi James Hansen, tedbir almak için en fazla 10 yılımız kaldığını herkese duyurdu. Yani, atmosferdeki karbon akışını tersine çevirmek için sadece 2015'e kadar vaktimiz kaldığını,

Geçen yıl 3 Aralık'ta yeryüzünde ilk kez "İklim Değişikliğine Karşı Küresel Eylem Günü" yapıldı. Dünyanın dört bir yanındaki kentlerde pek çok insan, muhtemelen gezegenin yüzyüze bulunduğu en büyük tehlikeye, yani küresel ısınma tehlikesine karşı bir an önce harekete geçilmesi için yürüdü o gün. Bu dünya şehirleri arasında İstanbul da vardı. Haydarpaşa Numune Hastanesi önünden Kadıköy Meydanına kadar binbir renkli maket, nesne ve sloganlarla yürüyen ve orada eş-dost, çoluk-çocuk (hatta benim gibi torun-torba) gösteriye katılan, konuşan, konuşmaları ve müzisyenleri dinleyen insanların sayısı binden fazla, belki iki bine yakındı. Bunun, küresel ısınma konusunda Türkiye Cumhuriyet tarihinin muhtemelen en büyük kitlesel protesto gösterisi olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca, olayı örgütleyen uluslararası kuruluşlardan alınan bilgi doğrultusunda, İstanbul'un dünyadaki en büyük ikinci katılıma sahne olduğunu da ekleyebiliriz (birinci Londra). Rakamlar acıklı görünebilir. Ama, öte yandan, dünyada gerçek bir değişikliği ateşleyebilmek için aslında ne kadar az insana ihtiyaç duyulduğunu göstermek açısından hiç de önemsiz sayılmaz doğrusu.
Bu gösterilerin yapıldığı sırada, dünya hali açısından hayli kaygı verici bir durum vardı zaten ortalıkta. Arada geçen 10 aylık süre içinde ise gelişmeler besbeter oldu: 20 yıllık "sera gazı bilimi"nin en önemli ismi, dünyanın en büyük iklimbilimcisi James Hansen, tedbir almak için en fazla 10 yılımız kaldığını herkese duyurdu. Yani, atmosferdeki karbon akışını tersine çevirmek için sadece 2015'e kadar vaktimiz kaldığını, bir kez eşik aşılırsa ondan sonrasını kimsenin kestiremeyeceğini, çünkü artık "başka bir gezegen"den bahsediyor olacağımızı yazdı Hansen. Yeryüzünün nasıl davrandığı konusunda en bütünsel (ve sezgisel) bakışı getiren bilim insanlarından biri olan James Lovelock da, "vasiyetname" niteliğinde bir kitap yayımladı. Bu kitapta, okyanusların ısınmasıyla yosunların ölümü, dünyanın yansıtma gücünün değişmesi, tropik ormanların yokolması, birçok yerde muazzam ölçüde metan gazı açığa çıkması gibi süreçler sonucunda dünyanın birkaç onyıl içinde çok sıcak hatta daha ileride Mars gibi tamamen kavrulmuş bir gezegene dönüşeceğini, milyarlarca insanın öleceğini ve en fazla 200 milyon insanın kuzey kutbu civarında belki hayatta kalacağını anlattı.

Öncüler
Bu iki bilimsel "anlatı"ya ilaveten, son aylarda mesela şunlar da oldu:
H Yeryüzü son bir milyon senedir gördüğü en yüksek sıcaklığa yaklaştı (NASA); Kuzey Buz Denizi'nde bir yılda Türkiye büyüklüğünde buz eriyip gitti, kutba kadar yarık açıldı (ESA);
H Kuzey kutbunda ortalama yüzde 0,15 olan yıllık buz erimesi, son iki kışta yüzde altıya çıktı, yani 30 kat hızlandı (NASA); Güney kutbunda 2002'de aniden dağılarak yokolan Lüksemburg büyüklüğündeki buz kütlesinin insan faaliyetine bağlı küresel ısınmadan çöktüğü kanıtlandı (British Antarctic Survey); dünyadaki nehirler ve yeraltı su kaynakları kurumaya başladı (British Met Office); taleplerimiz dünya kaynaklarını aştı ve "ekolojik borç" yemeye başladık (Global Footprint Network); özellikle K. Amerika'nın batısı, Akdeniz ülkeleri ve Brezilya'da aşırı kuraklık, sıcak dalgaları ve seller yaşanacağı saptandı (NCAR); Türkiye'de neredeyse tüm göl ve barajlarda suların çekildiği, Van gölü seviyesinin küresel ısınma yüzünden düştüğü açıklandı (Beyşehir Belediyeler Birliği, 100. Yıl Üniversitesi, vb.)
Kısacası, ey okur, insan yapısı kıyametin yaklaştığına dair kıyamet kadar haber var ortada: Küresel ısınma konusunda dünyayı ilk uyaranlardan gazeteci Bill McKibben'ın deyişiyle: "Medeniyeti yerle bir edecek büyüklükte bir dev dalga oluşuyor; hayattaki tek gerçek mesele, bu dalganın gücünü kırabilmek için bir şey yapıp yapamayacağımız. Ne var ki, pek azımız derinlemesine kavrayabiliyor bunları." (New York Review of Books, Kasım 2006)
Algılamanın yanı sıra etik bir yanı da var meselenin: Dev dalganın altında ilk boğulacaklar, her zamanki gibi, yoksullar olacak tabii: Hem yoksul ülkeler hem de tüm ülkelerin yoksul kesimleri. Dolayısıyla bu, bir küresel adalet mücadelesi de aynı zamanda. İklim değişikliği ile baş etmenin tek yolu, bunu tüm ülkelerde öncelikli siyasi gayret konusu haline getirmek. Karar alıcıları etkilemek yani.
"Fazla şansımız yok!" mu diyorsunuz? "Alternatifimiz, sahilde oturup tsunaminin gelmesini beklemek o zaman!" derim ben de. "Birilerinin bir şeyler yapıp bizi kurtarmasını bekliyorsak, daha çok bekleriz!" derim.
İyisi mi, yürüyelim arkadaşlar: Önümüzdeki hafta, 4 Kasım, "Küresel İklim Değişikliğine Karşı Eylem Günü". Haydarpaşa'dan Kadıköy Meydanına. Sevdiklerimiz, çoluk çocuğumuzla, onlar için yürüyelim. Bütün dünyadaki 45 şehirle beraber yürüyelim...
ÖMER MADRA: Açık Radyo, İstanbul Bilgi Üni.

3.11.2006

Brad Will'in öldürülmesi ve Oaxaca'daki şiddet İstanbul'da protesto edildi


Meksika, Oaxaca’da, öğretmenlerin ve halk meclislerinin yürüttüğü mücadeleyi dünyaya duyurmak, iktidarın halkın üzerine paramiliter güçler vasıtasıyla uyguladığı şiddeti belgelemek için bulunan New York Indymedia muhabiri, belgeselci, anarşist Brad Will 27 Ekim 2006 tarihinde belgelemek istediği güçler tarafından vurularak öldürülmesini protesto etmek ve Oaxaca halkıyla dayanışmak için İstanbul Indymedia gönüllülerin yaptığı bir çağrıyla İstanbul’da bir basın açıklaması düzenlendi .

Brad Will’in öldürülmesi ve Oaxaca’da süren devlet destekli şiddeti protesto etmek için bugün (2 Kasım 2006) Meksika Konsolosluğu önünde İstanbul Indymedia’nın çağrısıyla bir basın açıklaması yapıldı. Indymedia ve Ya Basta pankartlarının açıldığı basın açıklamasına Indymedia gönüllüleri dışında OtonomA, Anarşist Blok ve Anarşist Komünist İnisiyatif de destek verdi. Indymedia adına okunan basın açıklamasının ardından “Bütün devletler katildir”, “Katil devlet yıkılacak elbet”, “Ya Basta, Viva Oaxaca”, “Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez”, “El pueblo unido jamás será vencido”, “İsyan, devrim, anarşi” sloganları eşliğinde basın açıklamasına katılanlar konsolosluğu yumurta yağmuruna tuttu.

Basın açıklamasının ardından orada bulunan polislerin katılanların düşüncelerini öğrenmek için basın açıklamasına katılanlardan bir kişiyi karakola davet etmeleri nazikçe reddedildi. Eylem, katılımcıların Teşvikiye Caddesinde bir süre daha sloganlarla yürünmesinin ardından sona erdi.

Oaxaca halkının ve Indymedia gönüllülerinin direnişlerinde asla yalnız kalmayacakları, Meksika devletine İstanbul'dan da, bir defa daha hatırlatıldı. Brad Will'in öldürülmesini protesto etmek ve Oaxaca halkıyla dayanışmak için protesto eylemleri Yeni Zelanda, Paris, Helsinki, Viyana, Liege, Atina ve daha bir çok yerde düzenlendi, tüm dünyada artarak sürüyor
Eylemde okunan basın açıklaması ve haber için İstanbul Indymedia

"Uygarlık, Felaketin Ta Kendisi"


Yazan : Elfun K [Yabanıl Sitesi'nden]

15 milyon yıl önce; Miyosen Çağı, Yer Afrika.. Afrika’nın Avrasya’yla çarpışmasından birkaç milyon yıl sonrası. Günümüzde Rift vadisinin batısında son bulan ormanlar, Miyosende (20-5 milyon yıl arası) Hint Okyanusuna kadar gidiyordu. Ancak Doğu Afrika’daki Rift Vadisindeki jeolojik hareketlilik, yer kabuğunu yukarıya doğru itiyordu ve müthiş bir basınç altında çatırdamasına yol açıyordu. Basınç karşı konulamaz bir hal aldı ve kuzeydoğudan güneybatıya doğru kırıklar açılmaya başladı. Fay hatları açılırken tonlarca kaya parçası yuvarlandı. Bölgede, kızgın lav ve gazlar çatlaklar boyunca yüzeye çıkarak krater ve dev volkanları oluşturdular. 12 milyon yıl önce (insanın atalarının ortaya çıktığı zamanlarda) bu volkanlar 6500 metre yüksekliğindelerdi. Bu yükseklikler öyle bir noktadaydılar ki, doğuya düşen yağmuru engellediler ve böylece tropikal ormanların yerini, savana denilen çayırlarla, ağaçlıklar aldı."

Böylesi bir jeolojik devinim, dev boyutta ekolojik değişime yol açtı ve yeni oluşan bu ekoloji şartlar, orada yaşayan hayvanlar için az bulunur çeşitlikte bir doğal çevre yarattı. Bu, Doğu Afrika’da insan türünün evrimini hızlandıran önemli bir çevresel etkendir.”

Depremler yaşamın döngüsü için gereklidir. Tabiat Annemizin kurduğu dengede yaşamı sağlayıcı, hayatı başlatan bir etkidir.. Bir hayatın sona ermesi, aslında bir hayatın da başlamasıdır. Geçmişte ölenler olmasaydı, bugünün bizleri olmazdı ve bugünün bizleri ölmeden geleceğin canlıları olamazlar. Önce gelmiş her şey ve sonradan gelecek her şey bir ve aynıdır. Geçmiş, şimdi, gelecek aynı nehrin farklı uzamıdır. Bir nehirdeki suyun molekülleri gibi, geçmişte kalan canlı varlıklar, şimdiki canlı varlıklar boyunca geleceğin canlı varlıklarına bağlıdır.

Son derece kusursuz güzellikteki bir olayı, depremi, felakete dönüştüren nedir peki? Kapitalizmin bir oyunu mu? Nükleer deneyler mi? Deprem bombaları mı? Fakir insanların ölmesi mi? Ya da belki de bizim bilmediğimiz komplo teorilerinden sadece biridir sebebi. Halbuki depremler yeryüzünü o kadar eski zamanlardan beri sallamaktadırlar ki..

Hep insanın ilgisini çeken doğa olaylarından biri olmuştur deprem. Uygar insan için eskiden Tanrıların öfkesi olmuş, şimdi ise sıkışma ve gerilme basınçları altında bir plakanın diğerine göre fay düzemli boyunca hareketiyle oluşmuştur. Ama nedense sadece insan yerleşik hayata geçince felaket demiştir bunun adına. Mal ve mülkleri zarar görmüştür insanın, tahıl ambarları yerle bir olmuş, bir zamanların bereketli ormanlarını yakarak elde ettiği alanlardaki ekinleri savrulmuştur etrafa; yerleşik yaşantısını sağlayan ne varsa yıkmıştır yerin sallanması. Belki de, annesi bir şeyler anlatmaya çalışıyordu çocuklarına. “Yürüyün gidin buralardan, ne yapıyorsunuz tırmıklarla bedenime; sizin yeriniz, özünüz yaban. Yemeğinizi serptim ormanın derinliklerine, neden uğraşıp çalışıyorsunuz tek bir ürün için, sadece toplayarak ulaşabilirsinize binlercesine.. Yürüyün gidin buralardan, sizin yeriniz, özünüz yaban..”

İnsan toprağa yerleşti ve üremeye başladı son hızla; Tabiat içersinde hiçbir canlı kendi çeşitlerini diğer herkesi alanın dışına itecek noktaya kadar üretmezdi oysa. Öyle üredi ki insan, tüm canlıları dışarı itti yaşadığı alandan. Öyle sahiplendi ki toprağı insan, bir zamanlar herkesin olan toprak, şimdi bir kişinin oldu. İnsan yayıldı toprağına ve ne zaman yaşam kendi devamlılığını sağlamak için bir hamle yapsa, ölmesi gerekenler hep insanlar oldu.. Ve her insan öldüğünde felaket saydı doğanın ihtişamını Bencil Kral! Zapt ederken toprakları, öldürdükleri için üzülmemişti hiç bu kadar; Nankör Kral!

Fikirlerimi bilenler binlerce insanın ölümüne sevinebileceğimi düşünüyorlar, ama yanılıyorlar. Herhangi bir canlının ölmesine sevinmem, çoğu zaman üzülmeyeceğim gibi. Şöyle bir soru sorayım kendimize : “ Deprem sonrası ölen yüz binler mi, bir kerestecinin gürültülü motoruyla devrilen milyonlarca canlının evi olan yüzlerce yıllık ağaçlar mı? Yoksa dev bir trolün yuttuğu milyonlarca balık mı, ya da fabrika bacasından çıkan gazlar yüzünden zehirlenen tüm yaşamın yavaş ve acı dolu ölümü mü daha çok üzer? Ben kendi cevabımı biliyorum… Peki ya siz ?

Bizi felakete sürüklediği gibi , doğa olaylarını da felaket yapan uygarlıktır..! Henüz okudum, Sri Lanka ulusal Yaban Hayat Departmanı başkan vekili H.D. Ratnayake, Reuters’e aynen şunları söylüyor. “Garip olan bir şey var ki, her hangi bir hayvanın öldüğünü tescil edemedik. Hiçbir fil ölmemiş, hatta hiç ölü yabani tavşan ya da ada tavşanı yok. Bence hayvanlar felaketi hissettiler. Onlar altıncı hisse sahipler. Olaylar olurken biliyorlardı.

Garip, doğa kanunlarının vahşetliğinden bahsederdi hep insanlar, demek ki doğa kanunlarına uyan tavşanlar için vahşet yaşamak..!
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...