22.06.2006
Küresel Isınma ve Kapitalizm
Küresel ısınmanın böyle gitmesi durumunda geleceğin karanlık tasarımlarına bir yenisi daha eklenmeye ve büyük bir alan edinmeye başlıyor.
Yazar:Mikail BOZ
Dünya her ne kadar güneşten gelen ışınlarla (ısı ışınları/kısa dalgalı ışınlar) beslenen bir gezegen olsa da, aynı bir ayna gibi üzerine gelen ışınların % 70’ini geri yansıtıyor. Atmosferdeki metan, ozon, klorofkarbon ve karbon dioksit gibi gazlar ısı tutan gazlardır ve dünyadan geri yansıyan ışınları üzerlerinde tutarak atmosferin sıcak kalmasını sağlar. Atmosferin ışığı geçirme, ısıyı tutma yeteneği sayesinde suların sıcaklığı dengede kalır. Böylece nehirlerin ve okyanusların donması engellenmiş olur. Ama kapitalizmin ve ağır sanayinin gelişmesiyle birlikte atmosferde karbondioksit miktarı giderek artıyor ve bu atmosferimizin daha sıcak olması anlamını taşıyor. Dünya daha yalıtılmış, daha sıcak bir gezegen halini alıyor. Kutuplardaki ve yüksek dağların üstündeki büyük buzul kütleleri bahsettiğimiz küresel ısınmayla eriyor.
Küresel ısınmaya insan edimlerinin katkısı şöyle; Enerji kullanımı %49, Endüstrileşme %24, Ormansızlaşma %14, Tarım %13. Özellikle yağmur ormanları pervasızca kesiliyor ve esasta atmosferi karbondioksitten temizleme aracı da olan ağaçlar yok olup gidiyor. Enerji santrallerinden, araçlardan çıkan gazlar hava kirliliğine ve ısınmaya sebep oluyor. Tarım topraklarının düzensiz kullanımı ve ekinde kullanılan birçok gübre küresel ısınmada tetikleyicilerdir. Endüstrileşme her ne kadar küresel ısınmaya sebebiyet vermede ikinci sırada bulunsa da, her geçen gün artışını sürdürüyor. Fabrikalardan çıkan ve her zerreciğinde işçilerin emekçilerin alınteri olan ve kapitalistlere kar olan gazlar bir süre sonra da bizim ölme sebebimiz oluyor.
Gün geçmiyor ki, sel baskınları, aşırı sıcaklardan ölümler, selle tahrip olan topraklardan ve toprağın verimsizleşmesinden dolayı kıtlık, çeşitli cilt, akciğer ve anatomik hastalıkların fazlalaşması haberleriyle karşılaşmayalım. Yaşadığımız topraklar olan Türkiye’de mevsimlerin giderek iç içe geçtiğini, kimi zaman aşırı sıcaklarla boğuşurken kimi zamanda sel felaketleri ve soğuklarla boğuşuyoruz. Küresel ısınma 2050’ye kadar bitki ve hayvan türlerinin dörtte birini ya da bir milyondan fazlasını yok edecek. Okyanuslardaki su döngüsü bozulacağı için dünyanın kuzeyini buzul çağ beklerken güneyini kahredici sıcaklar bekliyor. Dünyadaki kullanılabilir su miktarı giderek azaldığı için “hijyen” açık bir sorun halini alıyor ve gelecekte su yoluyla bulaşan hastalıklarda patlama bekleniyor. Diğer yandan giderek daha sık ve şiddetli yaşanan fırtına ve sel felaketlerinin kolera tehlikesine yol açtığı görülüyor.
Küresel ısınmaya sebep olanları kimler olduğu tabii ki çok net biçimde biliniyor. Dünya nüfusunun yüzde dördünü barındıran ABD, kirleticilik bakımından bunun yüzde yirmisine sebep oluyor. Asıl kirleticiler gelişmiş ülkeler ve Çin, Rusya ve Avustralya gibi ülkelerdir. Aslında adı çokça telaffuz edilen Kyoto sözleşmesi, “son derece alçak gönüllü” hedefler ortaya koyuyor. 2012’ye kadar atmosfere karbondioksit salınımında 1990 yılındakinin %5’i veya biraz fazlası kadar indirime gitme yükümlülüğüne öngörüyor. Bu ise sorunun giderilmesi değil, “hafifletilmesi” anlamını taşıyor. Diğer yandan bütün ülkeler Kyoto Sözleşmesi’nin gereklerini yapsa bile dünya 100 yıl daha küresel ısınmaya ve onun getirdiği felaketlere teslim yaşamaya devam edecek.
Bilim adamları “geç” kalınmış olsa bile, yenilebilir enerji kaynaklarına yönelmenin, orman arazilerinin düzenli kullanımı ve yeni ormanlık alanlarının yapılmasının, arabalardan ve fabrikalardan çıkan zehirli gazların (ki aslında olayın en ekonomik ve kar çatışmaları buralarda yaşanıyor) azaltılmasının ve daha temiz bir dünyanın inşa edilmesinin, sorunların çözülmesinde yardımcı olacağını ve daha güvenli ve güzel bir geleceğin yaşanmasında şart olduğunu belirtiyor.
Peki, bu temennilere kapitalist emperyalist sistem ne kadar yapıcı yaklaşabilecek? Çözümlerin birçoğu sermayenin çıkarları açısından “zararlı” şeyler. Zaten giderek düşmekte olan kar oranlarının üstüne bir de bu tüm şeyleri “ıslah” etmenin çok büyük ekonomik külfetlerinin olduğunu söylüyorlar, ama nedense bu külfetleri yoksul insanların her geçen gün açlık, felaket, hastalık ve geleceksizlikle ödediğini görmek istemiyorlar. Sermayenin çıkarına olan şey insanlığın zararına işliyor. Mümkün olduğunca bunun külfetini emekçi halka ödetmek konusunda hem fikirler; öyle ki yakında “küresel ısınma vergisi”yle tanışırsak şaşırmamamız gerek. Kapitalizm küresel ısınmanın bedellerini ödemek istemeyecek ve birisinin ödemesi artık zorunluluk halini alınca da bunu direkt işçilere ve emekçilere ödetmekte çekinmeyecektir. Bu yüzden küresel ısınma sorunu bir çevre sorunundan çok, kapitalizmi yok etme sorunudur.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder