22.06.2006

Dilovası'nda Kapitalizm Kanser Ediyor


Tuzla’da bulunan zehirli atık dolu variller gözlerin ister istemez Dilovası’na da çevrilmesine yol açtı. Yaklaşık 50 bin kişinin yaşadığı bir belde olan Dilovası, yıllardır büyük bir çevre sorunuyla yüz yüze. Yoğun bir fabrika dumanı ve kesif bir kimyasal madde kokusu altında yaşayan bölgede kanser vakaları genel ortalamanın çok üzerinde, ciddi solunum yolu hastalıklarıysa son derece yaygın. Beldede özellikle bu sorunla ilgili olarak 2005 yılında kurulmuş olan Ekoloji ve Sağlık Derneğini ziyaret ederek dernek başkanı Ercan Teker ile görüştük
Kaynak :Marksist Tutum
MT: Dilovası’nda ve genel olarak çevre bölgelerde Tuzla’daki zehirli atıkların ortaya çıkışından önce bir çevre sorunu olarak kirlilik problemi yok muydu?

Ercan Teker: Elbette vardı. Özellikle son beş yıl gerçekten bu sorun açısından katlanılamaz hale gelmişti. Son dönemlerde bölge halkı çevre kirliliği kaynaklı münferit tepkiler ortaya koyuyordu. Ve insanlar gerçekten bize ne oluyor sorusunu sormaya başladılar. Niye bu kadar kanser var? Neden bu kadar bronşit hastası var? Neden bu kadar astım hastalığı ortaya çıkıyor? Bizler de işte bu nedenlerle Dilovası Ekoloji ve Sağlık Derneğini kurduk.

MT: Deniyor ki, Dilovası ve çevresindeki kanserden kaynaklı ölümlerin oranıyla Türkiye genelindeki kansere bağlı ölüm oranları arasında ciddi bir fark var. Biraz bundan bahseder misiniz?

Ercan Teker: Tabii böyle ciddi bir fark var. 2004 yılı içinde Sağlık Bakanlığının yayınladığı kanserden ölüm vakalarında Türkiye ortalaması %11, yine aynı şekilde Dünya Sağlık Örgütünün kanserden ölüm vakalarının oranına ilişkin verdiği rakam da %11. Fakat Kocaeli Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanlığının verilerine göre, Dilovası’nda kanserden ölüm oranı %33.

MT: Medyada bu bölgedeki çevre sorunu çoğunlukla yoğun bir duman görüntüsü eşliğinde verildi. Meseleye yüzeysel bakıldığında bu böyle, ama bölgedeki sorunun sadece dumandan ibaret olmadığını biliyoruz. Sizce irdelenmesi gereken konu sadece görünen hava kirliliği midir?

Ercan Teker: Tabii ki hayır. Bu bölgede 167 tane büyük fabrika var. Bunların büyük çoğunluğu “ağır kimya” ve “ağır metal” fabrikaları. Sizin de ifade ettiğiniz gibi, Dilovası’nda fabrikalardan çıkan ve simsiyah bir görüntü veren, dönem dönem genzi yakacak kadar yoğunlaşan dumanların yol açtığı bir hava kirliliği meselesi var ve bu çok ciddi bir sorun. Fakat bunun yanında gözle görülemeyen ve hissedilemeyen birçok tehlikenin olduğunu da biliyoruz. Örneğin Dil deresinin görüntülerini çekebilmişseniz göreceksiniz. Dil deresinin suyunun rengi aslında her şeyi anlatıyor. Bu derenin bu hale gelmesinin tek nedeni dere etrafındaki fabrikalardır. Çünkü hiçbiri arıtma tesisi kurmuyor ve atıklarını doğrudan bu dereye bırakıyor. Şöyle bir ek yapalım. Biz bazen çocukların bu dereye girdiğini görüyoruz. Diğer bir problem; Dilovası’nda az da olsa hayvancılıkla uğraşanlar var, bu hayvanların bu derenin etrafındaki bölgelerde otlatıldığını biliyoruz, görüyoruz.

Ayrıca, dünyada özel izinle kullanılan asbest buradaki fabrikalarda gelişi güzel, hiçbir denetim olmadan kullanılıyor.

Ercan Teker: Böylesi bir sanayi bölgesinde arıtma tesisleri muhakkak ki çevre sağlığı için çok büyük önem taşıyor. Peki arıtma tesislerine ilişkin durum nedir?

MT: Şöyle bir örnekle başlayalım isterseniz. Burada bir organize sanayi bölgesi var. Fakat bilirsiniz, organize sanayi siteleri, mantıkları gereği, esas olarak altyapı yatırımı yapılmış, yani elektrik, su, kanalizasyon ve arıtma tesisleri tamamlanmış yerler olmak durumundadır. Burada ise önce fiilen bir “sanayi sitesi” kuruldu, daha sonra resmi bir kuruluş gerçekleşti. Tabii ki arıtma tesisi de yok.

Dilovası’nda Hava Kirliliği Meclis Araştırma Komisyonunun TBMM’de yaptığı bir toplantıya katıldık ve çok çarpıcı bilgiler aldık. Meselâ Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer’in verdiği bilgilere göre, bu bölgede çalışan fabrikaların %73’ünün emisyon ölçümü yok, %56’sı ruhsatsız. Çoğunlukla depo ve antrepo ruhsatı alınıp üretim yapılıyor. Bizce buradaki en büyük sorun, denetimin yeterince olmaması veya yanlış uygulanmasıdır.

MT:yönelik ilginin de arttığını görüyoruz. Biliyorsunuz medyada her şey çabuk tüketiliyor, sorun bir süre gündemde kalıyor, daha sonra unutturuluyor. Medya işaret ettiğinde genel olarak kitlenin ilgisi bu meseleye yoğunlaştı. Bu sorun Dilovası için kalıcılık taşıyor, medya seyircisi içinse geçici bir haberden ibaret. Sizler bundan sonrası için neler yapmayı planlıyorsunuz.

Ercan Teker: Söylediğiniz gibi bu konunun geniş çaplı gündeme gelişi Tuzla’daki zehirli varillerin medyada işlenmeye başlamasıyla olmuştur. 2006’da çevre ile ilgili müzakerelerin başlayacak olması da çok önemli. Fakat bizler için uzun süredir varolan bir sorun. Tabii ki medyanın bu konuyu işliyor oluşu halkın bu soruna olan ilgisini arttırdı. Biz bunu sürekli kılmak için uğraşıyoruz. Bunun için Dilovası’ndaki 11 dernek EKOS-DER (Ekoloji ve Sağlık Derneği) öncülüğünde bir araya geldi ve bir sivil inisiyatif oluşturduk. Amacımız Dilovası halkı olarak bu sorunu işlemek, gündemde tutmak ve çözüm için inisiyatif geliştirmektir. Derneklerimizin bir araya gelerek oluşturduğu sivil inisiyatif Dilovası’nın %70’ini kapsamaktadır. Çalışmalarımızı sadece Dilovası’yla sınırlı tutmuyoruz. Bu konuda İzmit’te de çeşitli girişimlerde bulunduk. Odalar, yerel gazeteler ve kurumlarla ilişkiler geliştiriyoruz. Fakat sendikalardan yeterli desteği göremedik Yeni birkaç karar aldık. Çevre sorunu ile ilgili olarak bölgemize ve yakın çevremize duyarlı olacağız.

MT: Son yerel seçimlerde Dilovası iki siyasi partiye odaklandı: MHP ve DEHAP (SHP). Seçim sonucunda MHP az bir farkla belediye başkanlığını kazandı. Bu açıdan bakarsak Dilovası’nın genel siyasal ve nüfus yapısından bahseder misiniz?

Ercan Teker: Dilovası yerleşim yeri olarak çok eski bir bölge değil. 40 yıllık bir geçmişe sahip. Özellikle son 10-15 yıl içinde sürekli göç almış bir bölge. En yoğun göç Doğu Anadolu’dan Ağrı, Bingöl ve Kars, Karadeniz’den ise Ordu, Giresun ve Gümüşhane’den. Fakat bizler Dilovalılar olarak bir şeyden şikayetçiydik. Genel olarak bir Dilovalılık bilinci yok denecek kadar azdı. Bu son süreç ve çabalarımız bu bilincin gelişmesine önemli bir katkı sundu. Halkımız artık Ağrı’da olan bir olaydan çok Dilovası’ndaki olaylarla ilgileniyor. Bu insanlarımızı kaynaştırıyor, bütünleştiriyor. Zaten bu sivil inisiyatifi oluşturan derneklerden de anlaşılacağı gibi bütün yöre dernekleri bu işin içindeler.

MT: Arıtma tesislerinin olduğu bölgelerde ve ülkelerde de ciddi kazalar oluyor. Fakat Dilovası’ndaki sorun daha büyük; burada ciddiye alınabilir bir arıtma tesisi bile yok. Tüm bu meseleler ışığında çevre sorunu karşısında sizler 11 dernek olarak tabanınıza bilgi veriyor, onları yönlendirmeye çalışıyorsunuz. Bu açıdan sorarsak eğer, bu çevre kirliliğinin asıl nedeni sizce nedir.

Ercan Teker: Bu soruyu cevaplamadan önce şunu belirtmek isterim. Özellikle 1980’lerle birlikte, Avrupa’da gelişen çevre hareketlerinin de etkisiyle, üçüncü dünya ülkeleri olarak nitelendirebileceğimiz az gelişmiş ülkelere doğru bir sanayi kaydırılması yaşandı. Bunun istihdam yaratıcı bir etkisi vardı, fakat o kadar da kârlı sayılmayan bir sanayi geliştirildi. Bu ülkede bu tür sanayi havada kapıldı. Dolayısıyla iyi koordine edilemedi ve organize olamadı. Altyapı oluşturulmadan ve sanayi için gerekli şartlar oluşturulmadan, çevre etki değerlendirilmeleri iyi yapılmadan bu sanayiler getirilip kuruldu. Buna uygun bir denetim ve yasal düzenleme de yapılmadı. Bu söylenen gerekçelerin dışında diğer önemli bir yön ise Dilovası’nın yatırım için en elverişli yerlerden biri olması. Kara, deniz ve demiryolu bağlantıları için çok müsait bir alan. Bir diğer faktör, Dilovası’nda çevre konusunda duyarlı bir halk bilincinin olmaması ve çevre sorununu sorun yapmayan bir nüfusu barındırması sanayiciler için önemliydi. Kirliliğin gerçek nedeni dersek bence esas mesele denetim mekanizmalarının yeterince işletilmemesidir.

MT: Sorun denetim eksikliğinden ziyade yapılacak olan arıtma tesisi yatırımının o fabrikalara getireceği ek maliyetle ilgili olsa gerek. Bu parayı buraya, yani Dilovası’na, yani geleceğimize, yani çocuklarımıza harcamak istemiyorlar. Sizce bu fabrikalar sizi, burada yaşayanları düşünüyor mu? Bu fabrikalarda Dilovası’ndan kaç kişi çalışıyor?

Ercan Teker: Bizim en büyük sorunlarımızdan biri de bu. Dilovası’ndaki fabrikalarda çalışıp Dilovası’nda oturan çok az insan var. Buranın dumanını, pisliğini, cefasını çektiğimiz halde bizler buralarda çalışamıyoruz. Çalışanlarımız ise müteahhitte, asgari ücretle, sigortasız çalışıyorlar.

MT: Peki bunca nüfus fabrikada çalışmıyorsa ne işle uğraşıyor?

Ercan Teker: İnşaat, esnaf, seyyar satıcılık, İstanbul’da çalışanlar var. Tipik bir işçi varoşu denebilir. Herkes ekmeğinin peşinde.

MT: Sizce bu sorunun kaynağı olan fabrikaların bu önlemleri almaları için neler yapılmalı?

Ercan Teker: Türkiye’de gündem çok hızlı değişiyor. Biz bu meselenin gündemde kalması ve çözümler üretebilmek için bu yapıları yani dernekleri oluşturuyoruz. Biz bu işin şahıslara bağlı olmasını istemiyoruz. Bu açıdan paneller düzenliyoruz. Akademisyenlerin, Greenpeace yetkililerinin katıldığı, katılımcıların gerçekten doyurucu bilgiler verdiği ve halkın da ciddi duyarlılık gösterdiği paneller bunlar. Bu meseleleri gündemde tutmak ve yasal yollardan takibini yapmak için Greenpeace’in avukatı ile anlaştık. İç hukuk yollarından bir şey elde edemezsek bunu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi çerçevesinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşıyacağız.

İki hafta önce Alman RD televizyonunu buraya getirdik. Bu televizyon vasıtasıyla Alman Yeşiller Partisiyle irtibat kurduk. 2006’nın ikinci yarısında çevre müzakereleri çerçevesinde Avrupalı heyetler gelip gidecek. Ve biz bu heyetlerin Dilovası’na da uğramasını ve Ekoloji ve Sağlık Derneğini de ziyaret etmesini sağlamak için çalışıyoruz.

Bu sorun Marmara havzasını kapsayan bir büyük sorun. Bu açıdan Bilgi Üniversitesinden yardım alıyoruz, İTÜ’den çevre konusunda uzman profesörlerden destek alıyoruz.

MT: Peki bunca zamandır çaba harcanıyor, bu sorunu sizlere, bizlere yaşatan fabrikalar bu konuya ilişkin ne tür girişimlerde bulunuyorlar? Bir şeyler yapmaya başladılar mı?

Ercan Teker: Bu tepkilerden sonra bir şeyler olmaya başladı. Şu karşıda gördüğünüz Diler demir-çelik fabrikasından çıkan dumandan dolayı bu saatlerde (13:30) karşı tarafı göremezdiniz. Ama son 15 gündür bu gaz salımı durmuş durumda. Öğrendiğimiz kadarıyla yeni bir arıtma tesisi kurmuş.

İkinci en büyük kirliliği yaratan fabrika olan Çolakoğlu 25 milyon dolarlık bir arıtma tesisi siparişini Japonlara vermiş. Dil deresinin rehabilitasyonu için girişimlerde bulunuluyor. Bizce ciddi girişimler var. Ama bunlar yeterli değil. Biz tepkilerimizi ortaya koyacağız.

MT: Teşekkür ederiz.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...