Gündeme geldiğinde büyük tartışma yaratan, nükleer enerji santrallerinin kurulmasını içeren tasarı, erken seçim tartışmalarının yaşandığı bir dönemde Meclis Genel Kurulu'nda sessiz sedasız kabul edilerek yasalaştı. Kanunla özel sektör ve kamunun nükleer satral yapabilmesinin önü açılıyor, ayrıca özel sektör-kamu ortaklığına da olanak tanınırken, Türkiye Çevre Platformu (TÜR-ÇEP) Dönem Sekreteri Caner Gökbayrak, 'Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun'un tek kelimeyle oldu bittiye getirildiğini söyledi.
Kanunla ilgili olarak gözler Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e çevrilirken, uzmanlar Sezer'in, Türkiye'yi büyük bir nükleer maceraya sürükleyecek bu kanuna geçit vermeyeceğini ve 15 günlük inceleme süresinin ardından kanunu bir kez daha görüşülmek üzere Meclis'e göndereceğini iddia ediyorlar.
'GELECEĞİMİZ İPOTEK ALTINA ALINDI'
TÜRÇEP Dönem Sekreteri Gökbayrak, "Tüm dünyanın su, rüzgar, güneş gibi alternatif enerji kaynaklarına yöneldiği ve nükleer enerji gibi son derece riskli ve pahalı bir teknolojiyi terk ettiği bir süreçte bu kanunun 'yangından mal kaçırırcasına' Meclis'ten geçirilmesi, toplum yararı ve siyasi etik ilkelerine aykırıdır" dedi. Demokratik hukuk devletlerinde, böylesine önemli bir konunun, 'yönetime katılım ve şeffaflık ilkesi' uyarınca, toplumun tüm kesimlerinde ciddi bir tartışmaya açılması gerektiğini vurgulayan Gökbayrak şunları kaydetti: "Kanun çıkarılırken sivil toplum kuruluşlarının, meslek odalarının, sendikaların, işveren kuruluşlarının ve akademi dünyasının görüşleri alınmamıştır.
Yurttaşlar, nükleer enerji sektörünün, bütçeye getireceği dış borç yükünü, çevre sağlığı ile insan hakları açısından risklerini ve özellikle nükleer atıkların yaratacağı sorunlar hakkında bilgilendirilmemiştir. Ülkedeki herkesin geleceğini ipotek altına alabilecek fevkalade sakıncalı maddeler içeren bu kanunun siyasi ömrünü tamamlamış olan Meclis'te görüşülmüş olması kesinlikle meşru değildir."
EMO: YANGINDAN MAL KAÇIRIR GİBİ
'Nükleer Güç Santrallerinin Kurulmasına İlişkin Kanun'a tepki gösteren TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu da, "AKP Hükümeti'nin giderayak Meclis'ten geçirdiği nükleer güç santrallerinin kurulması ve işletilmesi haldondaki kanun halka ihanet kanunudur" açıklamasında bulundu. Söz konusu kanunun Meclis Genel Kurulu'nda yangından mal kaçırır gibi kabul edildiğinin ifade edildiği açıklamada, bilim insanlarının ortaya koydukları bildirgelere, nükleer santralların kurulmak istendiği Sinop ve Mersin Akkuyu'daki yöre halkının karşı duruşuna, ülke çapındaki tepkiye rağmen nükleer santralda ısrar edildiği kaydedildi.
Nükleer enerjinin, enerjideki dışa bağımlılığı daha da artıracağının vurgulandığı açıklamada şu görüşler yer aldı: "Türkiye gibi deprem kuşağında olan, güvenlik kültürünün yerleşmediği, siyasal iktidarların bilim adamları ve meslek odalarını hiçe sayan politikalarla günü kurtarmaya çalıştığı bir ülkede nükleer enerji santralları ekstra tehlike kaynağı olacaktır. Türkiye'deki bütün nükleer enerji santralı kurma çalışmalarına son verilmeli ve enerji alanındaki özelleştirme politikalarından vazgeçilmelidir. AKP Hükümeti'nin Meclis'ten geçirdiği bu yasa kağıt üzerinde kalmaya mahkum olacaktır."
Kanunun tartışmalı maddeleri
Greenpeace'in tasarıda "akıl almaz" bulup altını çizdiği maddeler şöyle:
* Tasarı, 3. maddesiyle nükleer enerjiye alım garantisi vererek, nükleer enerjiye karşı olan Türkiye halkına 15 yıl süreyle zorla nükleer elektrik satmayı öngörüyor.
* Bakanlar Kurulu 7. madde ile, teşvik verme yetkisini kullanırken, vatandaşın vergileri de bu pahalı enerji için kullanılacak.
* Tasarının 6. Maddesi ise Kamu-Özel Sektör ortaklığının önünü açıyor. Bu gerçekleştirilirse yatırım maliyetleri 5 milyar dolara varacak tek bir santralin tüm finansal yükü yine devletin üzerine atılırken özel sektörün kâr etmesi sağlanabilir. Ayrıca madde, bu hükümet döneminde çıkarılmış enerji yasasıyla çelişiyor.
* Tasarıda geçici madde 1 ile Türkiye Atom Enerji Kurumu'na (TAEK) bilgi ve deneyimi olmadığı halde sorumluluklar veriliyor.
* Kaza olması durumunda şirketin Paris Sözleşmesi'ne göre sınırlandırılması kesinlikle yeterli değil. Paris Sözleşmesi bu yükümlülüğü 700 milyon avro olarak belirliyor. Devletin yükümlülüğü ise 500 milyon avro. Çernobil kazasının ekonomik bedelinin yaklaşık 300 milyar avroya denk olduğu gerçeğinden yola çıkılırsa bu rakam 'devede kulak'.
[Birgün]
1 yorum:
E hadi hayırlısı... Devlet-şirket el ele, giren çıkan yine bize.
Yorum Gönder