25.11.2009
Influenza A H1N1 Çin'de de Mutasyona Uğradı
Çin'in ana kesiminde sekiz domuz gribi vakasında, hastalığa neden olan İnfluenza A/H1N1 virüsünün genetik mutasyona uğradığı bildirildi.
Şinhua ajansının haberine göre, Çin Milli Grip Merkezi Başkanı Şu Yüelong, şu anda piyasada bulunan aşı ve ilaçların değişim geçiren virüse karşı da etkili olduğunu duyurdu.
Ülkenin Salgın Önleme ve Koruma Merkezi ise yeni virüsün H1N1'den daha tehlikeli olmadığını ve yeni vakaların henüz ölüme yol açmadığını belirtti.
China Daily gazetesi de yetkililerin, Hong Kong'ta bir yaşındaki bir çocukta da mutasyona uğramış virüs tespit ettiklerini ve çocuğun tedaviden sonra taburcu edildiğini bildirdiğini haber verdi.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Pekin Bürosu yetkilisi Vivien Ten, düzenlediği basın toplantısında, Çin hükümetini virüsün mutasyonuyla ilgili olarak bilgilendirdiklerini ve ülke genelindeki sağlık kuruluşlarıyla beraber virüsü izlediklerini söyledi.
DSÖ, grip virüslerindeki mutasyonun genelde rastlanan, normal bir durum olduğunu açıkladı.
[Hürriyet]
24.11.2009
Kıyamet Meteoru Yer Değiştirdi
Dinozorların yeryüzünden silinmesine neden olduğu düşünülen meteorun sanıldığından dört kata daha büyük ve Meksika değil Hindistan’da bulunduğu ileri sürüldü.
Bugüne kadar en çok kabul gören teoriye göre dinozorlar 65 milyon yıl önce Meksika’nın Yucatan Yarımadası’na düşen bir meteor nedeniyle yok oldu. Ancak Hindistan’ın açıklarında denizin altında keşfedilen bir ‘katil krater’in Yucatan’dakinden en az 50 kat daha büyük olduğu tespit edildi. Kraterin bir göktaşının düşmesiyle oluştuğu kesinleşirse, yeryüzündeki tüm canlıları yok ettiği söylenebilecek.
Hindu tanrısı Şiva’nın adını taşıyan 500 km çapındaki deniz altı havzasının çapı 40 km, merkezi yükseltisi 4.8 kilometreyi buluyor. Yeni keşfedilen dev krater, daha önce dinozor kıyametine yol açtığı düşünülen 9.6 kilometre çaplı Yucatan kraterinin neredeyse 50 katı.
Haberin devamı ↓reklam
Telegraph gazetesine konuşan Texas Tech University araştırma görevlisi Sankar Chatterjee, Hindistan’daki havzanın, bugüne kadar yeryüzünde bulunan en büyük krater olduğunu belirtti. Chatterjee, havzanın tabanındaki kayalarda iridyum anormallikleri ve şoklanmış kuartz arama çalışmalarının başladığınısöyledi. İridyum, göktaşlarında bolca bulunuyor.
Chatterjee’ye göre bu kadar büyük bir meteorun çarpması yeryüzü kabuğunu eritir ve üzerindeki tüm canlıları da öldürür.
[NTV]
172 Bin Domuz Gribi Aşısı Geri Çekildi
DSÖ sözcüsü Thomas Abraham, Kanada'da aşıya karşı alışılmamış oranda "ciddi" alerjik reaksiyonun belirlenmesi üzerine, bunun nedenini bulmak için gerekli araştırmaların yapılmakta olduğunu açıkladı.
Sözcü, DSÖ'nün bu aşamada aşılanmayla ilgili önerilerinde bir değişiklik yapmayacağını belirterek, "Öncelikle Kanada'da ne olup bittiğini anlamamız gerekiyor" dedi.
GlaxoSmithKline sözcüsü Gwenan White da bir parti domuz gribi aşısına karşı normalden fazla alerjik reaksiyon tespit edildiği yönündeki haberlerin ardından bir tavsiye yayımladıklarını söyledi.
Sözcü, Kanada'daki sağlık görevlilerine söz konusu aşıyı kullanmamaları tavsiyesinde bulunduklarını, sağlık yetkilileri ile firmanın olayı araştırdığını kaydetti.
White, aşırı alerjik reaksiyona neden olduğu belirtilen bu partide 172 bin doz aşı bulunduğunu, Kanada'ya toplam 7,5 milyon doz aşı dağıtıldığını ifade etti.(aa)
[Radikal]
22.11.2009
Domuz Gribi Mutasyona Uğradı
Dünya Sağlık Örgütü’nden (WHO) yapılan açıklamada ülkede yaşanan son iki Domuz gribi ölümünde H1N1 virüsünün mutasyona uğradığını açıkladı.
Norveçli yetkililer mutasyonlu griple ölen iki kişinin de sıkı şekilde izole bir şekilde tedavi edildiğini ifade etti. Virüsün mutasyona uğraması demek şu anda kullanılan aşıların işe yaramaması anlamına geliyor. İlaç şirketleri daha önce yaptıkları açıklamada, “Aşıları bedava yenileriz” demişlerdi. Ancak böyle bir durumda yeni aşıların üretim süreci çok fazla gecikecek. H1N1 virüsünde benzer mutasyonlar daha önce Brezilya, Çin, Japonya, Meksika, Ukrayna ve ABD’de görülmüştü.
[Hürriyet]
Dünya Sağlık Örgütü'nden salgın uyarısı
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Avrupa'da domuz gribi salgınını yakından takip eden kurumların yetkilileri, Türkiye'nin de içinde bulunduğu bölgede salgının daha da hızlanacağı uyarısını dile getirdi, özellikle çocuklar, gençler ve diğer risk grubundakilerin aşılanmalarının önemine işaret etti.
Sağlık Bakanlığı yetkilileri ile Türkiye'de domuz gribi salgınına karşı yürütülen çalışmalar konusunda istişarelerde bulunan DSÖ ve Avrupa Hastalık Koruma ve Kontrol Merkezi (European Centre for Disease Prevention and Control)(ECDC) yetkilileri, soruları yanıtladı.
DSÖ Avrupa Bölgesi Danışmanı ve Nottingham Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Jonathan Nguyen Van Tam, 1918'deki İspanyol gribi salgını ile karşılaştırıldığında daha hafif seyreden bu salgının, mevsimsel gripten farklı olarak daha çok genç erişkinlerle küçük çocukların ölümüne yol açtığını söyledi.
İngiltere'de bu hastalıktan hastaneye daha çok çocuklar, gençler ve genç erişkinlerin yattığını anlatan Van Tam, bu hastaların yüzde 13'ünün de yoğun bakım veya solunum cihazı desteğine ihtiyaç duyduğunu belirtti.
Van Tam, ''Bütün bu gerçekleri dikkate alarak konuşmak gerekirse bütün hükümetlerin yapabilecekleri tek şey aşı temin edip uygulayarak ölümlerin önünü almaktır. Dünya genelinde olası bütün riskleri çok dikkatle inceledik. Ciddi riskle yüz yüze olan sağlık çalışanları, kronik hastalığı bulunanlar, hamileler, genç yetişkinler ve çocuklar mutlaka aşılanmalı'' diye konuştu.
''Kimin hangi öncelik sırasına göre aşılanacağı konusunda Türkiye'nin şu ana kadar her adımı doğru attığını'' vurgulayan Van Tam, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Türkiye aşı konusunda Avrupa bölgesinde çok ciddi saygınlığa sahip firmaların aşılarını aldı. Bunların tabi tutulduğu test düzeyleri, İngiltere dahil diğer Avrupa ülkelerinin aldığı aşılar ile aynı. Türkiye'nin aşı aldığı firmalardan biri, aynı zamanda İngiltere'nin de en fazla miktarda aşı temin ettiği firmalardan birisi. Salgın şu anda Türkiye'de tam hızlanma aşamasında. Henüz daha en kötü durumla karşılaşılmadı. Vaka, hastaneye yatış ve ölümlerde artış bekliyoruz.''
[NTV]
21.11.2009
Tamiflu'ya Direnç Kazanmış H1N1 Virüsüne Rastlandı
Dünyada Tamifluya direnç kazanmış H1N1 virüsü vakası çok az sayıda. Sadece Amerika’da bir yaz kampında yaşanmış bir örnek var. Cardiff’de bu yeni durumun saptandığı beş hastanın tedavilerine başka bir anti-viral ilaçla devam ediliyor. Bu hastalardan 2’si taburcu edildi, diğer 3′ünün tedavisine ise hastanede devam ediliyor. Bunlardan biri yoğun bakımda.
Galler Bulaşıcı Hastalık Sürveyans Merkezi başkanı Roland Salmon’ın yaptığı açıklama ise şöyle: “Tamiflu’ya direnç kazanmış H1N1 virüsünün ortaya çıkması aslında beklenmedik bir olay değil. Fakat bu durumda ortaya çıkan virüsün Nisan ayından bu yana yayılan H1N1 virüsünden daha tehlikeli olduğunu söyleyemeyiz. Tamiflu ile yapılan tedavilerin çoğu etkili oldu. Fakat hala en etkili yöntem aşılanma. Bu sebeple risk altındaki insanların bir an önce aşılanmasını öneriyorum.”
Tamiflu’ya direnç gösteren bu virüsün halk arasında yayılması şüphesiz ki önemli bir soruna yol açacaktır. Hükümet son zamanlarda Tamiflu’yu virüs bulaşmış insanlar için tedavinin ilk aşaması olarak açıklamıştı.
Londra Sağlık Departmanı’ndan bir uzman ise “Bu gelişmeyi ciddi bir şekilde ele aldık fakat Sağlık Koruma Ajansı bu virüsün sağlıklı insanlara geçme ihtimalinin çok az olduğunu düşünüyor. Bu konuda bizim izlediğimiz ve doğru bulduğumuz yöntem virüs bulaşmış hastalara, hastalığın etkilerini ve oluşabilecek komplikasyonları azaltmak için anti-viral kullanımını önermek. Yine de durumu gözlem altında tutuyoruz.” şeklinde konuştu. (GUARDIAN)
Çev: Hande Turhan
[Yeşil Gazete]
19.11.2009
Domuz Gribinden 20 Ölüm Daha
Domuz gribinden ölenlerin sayısı her geçen gün artmaya devam ediyor.
Sağlık Bakanlığı, halk arasında domuz gribi olarak bilinen pandemik gripten yaşamını yitirenlerin sayısının 73'ten 93'e yükseldiğini açıkladı.
Sağlık Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre, pandemik gripten hastanelerde yatan 280 kişiden 59'unun takip ve tedavisi yoğun bakımlarda sürdürülüyor. 15 hasta solunum destek cihazına bağlı olarak takip ediliyor.
[NTV]
18.11.2009
Kapitalizmin İkiyüzlülüğü : Açlık zirvesine, lüks damgası
Kemal Mete
Açlıkla mücadele için yapılan Dünya Gıda Zirvesi'ne katılan yoksul ülkelerin liderlerinin ve lider eşlerinin israfçı tutumları zirveye damgasını vurdu
Açlıkla mücadelede yeni bir stratejinin onaylanması beklenen, İtalya’nın başkenti Roma’da toplanan Dünya Gıda Zirvesi’ne zengin ülkelerin liderlerinden hiçbiri katılmazken, zirveye, katılan yoksul ülkelerin liderlerinin ve lider eşlerinin israfçı tutumları damgasını vurdu.
Libya lideri Muammer Kaddafi pazartesi gecesi bir villada parayla tutulmuş 200 hostese uzun bir konuşma yaparken, Tunus liderinin eşi Leyla Zine, moda devlerinin butiklerinin bulunduğu Via Condotti kasabasına giderken, konvoyu ile trafiği tıkadı. İtalyan gazetesi Il Messaggero, Leyla Zine’nin en lüks mücevher mağazası Bulgari’nin önünde çekilmiş bir fotoğrafını yayımladı.
Bu görüntüler BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) çağrısı ile toplanan zirvenin dünyadaki 1 milyar aç insanın sorunlarına çözüm bulmaktan uzak, sadece konuşulan bir toplantı olduğu eleştirilerini güçlendirdi.
Devamı İçin : Radikal
Felluce'de anormal doğumlar
Irak’ta Mart 2003’te başlayan ABD işgaline ilk tepki yi veren Sünnilerin kalesi olmuş Felluce’ye, ABD’nin isyanı bastırmak için düzenlediği operasyonlardan ürpertici bir miras kaldığı gözleniyor. Felluce’de çocuklar şekil bozukluklarıyla doğarken, kanser vakalarında da patlama var.
Britanya’nın The Guardian gazetesinin konuştuğu doktorlar, Felluce’de sakat doğan çocuk oranının geçen yıla göre 15 kat arttığını belirtip bunu savaştan kalma zehirli maddelere bağladı. Doktorlara göre görülmemiş oranda ve izah edilemez şekilde çok sayıda bebek çeşitli urlar ve sinir sistemlerindeki bozukluklarla dünyaya gelirken, iki başlı doğan bir bebek bile var.
Günde iki vaka sıklığı
Felluce’de sivil katliamlarla gündeme gelen Amerikan güvenlik şirketi Blackwater’ın dört adamının 2004’te öldürülüp cesetlerinin köprüye asılmasına misilleme olarak, ABD ordusu beyaz fosfor dahil tartışmalı silahlarla bombalar kullanmıştı. Kentteki genel hastanenin müdürü Dr. Eyman Kais, geçen yıl ortalama haftada bir sorunlu bebek doğarken, şimdi her gün iki vakanın kayda geçtiğini belirtti. Kais, “Merkezi sinir sistemindeki anormalliklerde büyük artış görüyoruz. 2003’ten önce tek tük bebeklerde şekilsizlik olurdu. Dramatik bir artış var. Sorunların çoğu baş ve omurilikte, ama alt uzuvlarda da çok sayıda kusurlar var. Beyin tümörlerinde de artış söz konusu” dedi.
Çocuk doktoru Samira Abdülgani , genel hastanede son üç haftada 37 bebeğin anormalliklerle dünyaya geldiğini, çoğunda sinir yolu kusurlarının görüldüğünü kaydetti. Sadece 2 Kasım’da doğan dört bebekte sinir sistemi sorunları görülmüş. Beyin cerrahı Abdülvahid Salah, “Sinir yolu kusurları nedeniyle bebeklerin başları normalden büyük; kalplerinde ve gözlerinde kusurlar var, alt organları ise küçük” tespitlerini aktardı.
Kan kanserinde artışa da dikkat çeken Salah, hastanenin bu tablonun üstesinden gelmekte zorlandığını belirtti. Sakat doğup da hastanede tedavi altına alınmayanlar ile düşük vakalarının istatistiklere girmediği de not edildi.
Eski kadından sorumlu devlet bakanı Naval Mecid el Sammaray ve Britanyalı David Halpin ile Chiris Burns-Cox’un da aralarında bulunduğu bir grup doktor, BM’ye engelli doğumlarla ilgili bağımsız bir soruşturma açılması ve bölgenin zehirli maddelerden arındırılması talebiyle başvurdu. Genel hastanenin çocuk bölümü başkanı Dr. Bassam Allah, uluslararası uzmanlara kimyasal-radyoaktif madde içerip içermediğinin tespiti için toprak örnekleri alınması çağrısı yaptı. Allah’a göre anneler ya hamile kalmadan önce ya da hamilelik sırasında topraktan hastalığı kapıyor. Kais ise, ‘hava kirliliği, radyasyon, kimyasallar, hamilelikte ilaç kullanımı, beslenme ve psikolojik bozukluk’ gibi etkenleri sıraladı. ABD’nin aynı silahları yoğun kullanıldığı Basra ve Necef’te de benzer bir artıştan söz ediliyor.
[Radikal]
16.11.2009
Buzul Çağı 6 Ay'da Geldi
Son dönemin popüler kıyamet fimlerine konu olan iklim felaketi senaryolarını destekleyen bir teori bilim insanlarından geldi. Araştırmaya göre Avrupa'ya son buzul çağı sadece altı ay içerisinde gelmiş.
Yeni bir araştırma, Avrupa’ya son buzul çağı sadece 6 ay içinde geldiğini ortaya çıkardı. Daha önceki araştırmalarda, 13 bin yıl önceki son buzul çağının gelmesinin 10 yıllık bir süreç içinde olduğu iddia edilmişti.
Ancak bilim adamları, şimdi bu sürecin 20 kat daha hızlı olduğunu gösteriyor. Daily Mail’deki habere göre, araştırmanın başkanı Jeoloji bilimleri profesörü William Patterson, Kuzey Yarıküre’nin, Körfez Akıntısının aniden yavaşlamasıyla donduğunu, buzulların kuzey kutbundan yüzlerce kilometre güneye yayıldığını söyledi.
Patterson, bunun o dönemde yaşayanlar açısından çok ani olduğunu belirterek, "Bu olay, Britanya’yı alıp birkaç ay içinde kuzey kutbuna götürüp bırakmak gibi bir şey" dedi. Araştırması New Scientist dergisinde yayımlanan Patterson’un bulguları, Batı İrlanda’daki Lough Monreagh gölünden çıkarılan çamur birikintileri üzerinde yapılan incelemelere dayanıyor. Patterson, bu bölgeyi, "bilimsel anlamda dünyadaki en iyi çamura sahip" yer olarak tanımlıyor. Patterson, çamur tabakalarını hassas bir robot bıçağıyla 0,5 milimetre kalınlıkta kesti. Her bir tabakanın üç aylık çökeltiyi gösterdiği belirtilerek, böylece bu tabakalar arasındaki değişikliklerin bu çok kısa zaman dilimlerindeki ısı değişimini göstermede kullanıldığı bildirildi. Araştırma sonucunda Patterson, ısının birden bire düştüğünü ve göldeki bitki ve hayvanların birkaç ay içinde hızla yok olduğunu belirledi. Müteakip buzul çağı 1300 yıl sürmüş ve muhtemelen Kanada’daki Agassiz gölünün sularının aniden boşalarak buz gibi sularının Kuzey Atlantik ve Kuzey Buz Denizine yayılmasıyla ortaya çıkmıştı. Bu olay, körfez akıntısını bozmuş ve buzulların oluşmasına yol açmıştı. Bazı bilim adamları, Grönland buzulları erirse bunun okyanus akıntılarını bozabileceğini ve benzeri bir etkide bulunabileceğini söylüyor.
[Radikal]
[Hürriyet]
Domuz Gribi Tip mi Değiştirdi?
Domuz gribi salgını dünyanın dört bir yanına yayılırken, Ukrayna'da 189 kişinin ölümüne yol açan ve 1 milyondan fazla kişiye buluşan virüs korkutuyor. Virüsün Domuz gribi virüsü olarak bilinen H1N1'in evrimleşmiş bir versiyonu mu , yoksa yeni bir virüs mü olduğu bilinmiyor. Gazete Port'un haberine göre İngiliz bilim insanları da Ukrayna'daki virüsün mutasyona uğrayıp uğramadığını incelemeye başladı.
Ukraynalı doktorların açıklamaları ise korkutucu. Bazı doktorlar ülkedeki kurbanlarda görülen semptomların, Birinci Dünya Savaşı'nda milyonlarca insanın ölümüne yol açan İspanyol gribi kurbanlarında görünlere benzediğini belirtiyor. Ukrayna'nın batısından adı açıklanmayan bir doktorun sözleri ise tüyler ürperten cinsten:
"İki kurbana otopsi yaptık ve akciğerlerinin kömür gibi kapkara olduğunu gördük. Yanmış gibiydi. Korkunçtu."
H1N1 OLDUĞUNA İNANMIYORUZ
Lviv'deki hastanenin acil bölümünden başhekim Miron Boriseviç, dört adam ve bir kadının ölümünün ardından, "Analizleri Kiev'e gönderdik. Bunun H1N1 Domuz gribi olduğuna inanmıyoruz. Ama bunun ne tür akciğer iltihaplanması olduğunu da bilmiyoruz" dedi.
Gizemli virüsün yayılmasından korkan Komşu Polonya AB'yi harekete geçmeye çağırırken, "Bu tehdidin niteliği Avrupa Birliği düzeyinde bir acil eylemi gerektiriyor" dedi.
Rusya, Slovakya, Polonya, Macaristan ve Romanya ülkeye gelen Ukraynalıları çok sıkı sağlık kontrollerinden geçiriyor, Slovakya da beş sınırından ikisini kapattı.
Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yuşçenko, Dünya Sağlık Örgütü'nü yardıma çağırdı. Bir uzman ekip Kiev ve Lviv'de virüsü incelemek üzere testler yapıyor.
Başkan Yuşçenko, "İnsanlar ölüyor. Salgın doktorları öldürüyor. Bu 21. yüzyılda akıl almaz bir şey. Diğer ülkelerdeki benzer salgınlardan farklı olarak Ukrayna'da ciddi virüs enfeksiyonlarının üç kaynağı eş zamanlı olarak birleşmiş durumda: İki mevsimsel grip ve bir California virüsü. Uzmanlar bu kompinasyonun mutasyon sonucu çok daha saldırgan yeni bir virüs üretebileceğini belirtiyor" diye konuştu.
Ülkede üniversiteler, okullar ve kreşler kapalı. Toplantı, gösteri ve yürüyüşlere izin yok, sinema ve tiyatrolar kapalı. Ukrayna'dan alınan virüs Londra Mill Hill'deki Tıp Araştırmaları Konseyi araştırma laboratuvarında da test edildi.
Konsey sözcüsü, ilk sonuçların elde edildiğini, ancak açıklama yapamayacağını söyledi. Sözcü, yeteri kadar virüs örneğine sahip olmadıklarını ve virüsün doğasına dair kesin bir sonuç elde etmeden önce daha fazla virüs örneği elde etmeleri gerektiğini belirtti.
[Hürriyet]
13.11.2009
2012 Filmi
Roland Emmerich‘i The Day After Tomorrow, Independece Day, Godzilla gibi felaket filmlerinden tanıyoruz. The Day After Tomorrow (Yarından Sonra) küresel iklim değişimi konusunda uyarıcı niteliği ile dikkat çeken, özel efektleri ile çok konuşulan bir film olmuştu, ben o filmi beğendimi söyleyebilirim. 2012 filminde hikayemiz 2009 yılında Hintli bir astrofizikçinin güneşteki solar aktivitenin artmasına bağlı olarak nötrinoların davranış değiştirdiğini ve buna bağlı olarak dünyanın çekirdek ısısının artacağı, kutupların yer değiştireceği öngörüsü ile açılıyor. Sonuçlar hükümetlere bildiriyor ve beklediğimiz gibi, hükümetler “anarşi çıkar” gerekçesi ile halkı haberdar etmeme kararı alıyorlar. Tabi, üst düzey hükümet görevlileri, bazı bilim adamları ve “1 milyar euro” sahibi zenginler halktan sayılmadığından onların kopacak kıyametten ve kurtuluş için tasarlanan “Nuh’un Gemilerinden” haberdar ediliyorlar. Hikayemiz kahramanı geçimi limuzin şoförlüğü yapan, sadece 500 kopya satabilmiş “Evimiz Atlantis” adlı bilim kurgu kitabının başarısız yazarı Jackson Curtis (John Cusak) dağılmış ailesini bir arada tutmaya çalışan baba rolünde film boyunca oldukça sıkıcı duygusal anların dışında John Cusak’ın başarılı bir performans gösterdiğini söyleyebiliriz ki, filmin asıl adamı, İsa kılıklı, kaçık radyocu Charlie Frost (Woody Harrelson) Emmerich, bu çatlak radyocu ağzından dolaşan tüm komplo(!) senaryolarının doğru olduğunu haykırıyor, haykırmak ne kelime, Yellowstone süper volkanı patladığında, volkanın hemen kenarından radyo yayını ile tüm ABD’ye volkanın patlama anını ve insanlığın sona erdiğini müjdeliyor neredeyse :) Hazır yeri gelmişken, Yellowstone patlamasının müthiş kurgulandığını da belirtmem gerek, zaten 200 milyon dolarlık bütçesi ile film bir görsel efekt şöleni aslında..
10.5 şiddetindeki depremle Los Angeles depremle yıkılırken önce limuzinle sonra da küçük bir uçakla kaçan Curtis ailesi, Yellowstone patlamasının küllerinden de kurtulmayı başarıyor. Los Angeles’ın okyanusun sularına gömüldüğü an gerçekten dehşet verici, tabi sadece ABD ile kalmıyor felaketler, gezegenin neredeyse her yerinde devasa depremler oluyor ve bütün dini, kültürel semboller çatır çatır yıkılıyor. Kıtaların hareket etmesi sebebiyle de 1500(!) metrelik devasa tsunamiler Himalayalar dahil her yeri sular altında bırakıyor. Tam anlamıyla bir katastrofi yani. Ancaaak filmde öylesine “hadi lan ordan” diyeceğiniz mantık hataları var ki, gözünüzü sürekli kaşındıran çapak gibi batıyor ; Himalayaların çöktüğü ve artık “dünyanın tepesinin” Ümit Burnu olduğu tüm katastrofi 27 gün sonra bitiyor??!! Yellowstone gibi bir süper volkanın patladığında tüm gezegeni yıllar sürecek nükleer kışa mahkum ettiği gerçeği de nedense göz ardı edilmiş. 1500 metrelik dev tsunamilerin oluşup oluşmayacağı da bir başka muamma, bu kadar devasa kütleli bir suyu kaldıracak devasa enerji nasıl oluşuyor acaba? Nuh’un Gemilerinde zenginlerin bile kategorize edilmesi ve elitlerin insan türünü devam ettirme hırslarının sadece kendilerine ait olduğu fikri güzel işlenmiş ancak filmin ikinci yarısında neredeyse tüm atraksiyon bu gemilerin içinde John Cusak’ın uzun sıkıcı duygusal sahneleri ve kahramanlıkları ile geçiyor, yükselen tempo filmdeki gökdelenler gibi çöküyor.
Üstelik filmin sırtını yasladığı Mayalardan, takvimlerinden bir kaç beylik sözcük dışında hiç söz edilmiyor. Marduk/Nibiru gezegeni de hiç ortalarda görünmüyor. Tüm yaşamı altüst eden kargaşadan doğması kaçınılmaz kaos, büyük yıkım görüntüleri – oda çoğu ABD’de- anlatılmıyor bile. Vatikan’ın depremle yıkılması dışında Avrupa’dan da başka bir şey göremiyoruz. Filmde politik göndermeler yok mu var elbette gemilerin ve Norveç’teki Kıyamet Sığınağına benzer yapının Çin’de olması, gemilere sadece “çok” elitlerin bindirilmesi, 1 milyar euro yatıran bazı elitler bile neredeyse binemiyordu, sığınağı inşaa eden işçilerin tabi ki gemilere alınmaması, Siyahi ABD başkanının son kertede insanlığa sonun geldiğini açık etmesi vs. yani fazla derinlik barındırmayan klişe söylemlerden ibaret kalıyor.
Sözün kısası, büyük beklenti yaratan film maalesef beklentileri karşılamaktan uzak fakat kötü bir yapım değil, izleyip kararı kendiniz vereceksiniz tabiki, benim önerim göz atmanız yönünde olacaktır.
Domuz Gribinden 20 Kişi Öldü
Sağlık Bakanlığı domuz gribinden 20 kişinin daha hayatını kaybettiğini açıkladı.
Sağlık Bakanlığı’ndan yapılan yazılı bir açıklamada, Türkiye’de domuz gribinden ölenlerin sayısının 60’a yükseldiği bildirildi:
Pandemik grip nedeniyle çeşitli illerimizde 20 vatandaşımız daha maalesef hayatını kaybetmiştir. Bu vefatlarla beraber Pandemik gripten kaybedilen vatandaşlarımızın sayısı 60 olmuştur.
Halen pandemik grip sebebiyle hastanelerde yatan hasta sayısı 202’dir. Bunların 40’ının takip ve tedavisi yoğun bakımlarda sürdürülmektedir. 11 hasta solunum cihazına bağlı olarak takip edilmektedir.
Aşılama çalışmalarının başlamasından bu yana hacı adayları ve sağlık çalışanlarından (güvenlik ve temizlik hizmetlerinde çalışan sözleşmeli personel, idari işlerde çalışan personel, eczacılar, serbest çalışan diş hekimleri de dahil olmak üzere) tüm sağlık çalışanlarından toplam yaklaşık 250 bin kişi aşılanmıştır. Aşılananlar arasında hayatı tehdit edici ciddi yan etkilere rastlanmamıştır. Sağlık kuruluşlarında çalışan bazı personelin aşılama kapsamına alınmadığına dair yapılan açıklamalar ve haberler gerçeği yansıtmamaktadır.
Çok sayıda vatandaşımızın hastanede, bazı vatandaşlarımızın yoğun bakım ünitelerinde takip edilmesine ve bu hastalarımızın da bir kısmının maalesef hayatını kaybetmesine neden olan pandemik gripten korunmanın bilinen en etkili yolu aşılanmaktır.
16 Kasım 2009 Pazartesi gününden itibaren 6 ay–5 yaş arası çocuklarımızın ve tüm yaş gruplarındaki kronik hastalığı olan vatandaşlarımızın aşılanmalarına tüm illerimizde başlanacaktır.”
[Milliyet]
10.11.2009
Toprak yüzlerce kişiyi yuttu
El Salvadorlu yetkililer, kurtarma ekiplerinin kayıp olduğu bildirilen çok sayıda kişiyi aradığını ve ölü sayısının artmasından endişe edildiğini söylediler.
Ida kasırgasında El Salvador’da 1570 evin hasar gördüğü ve 168 evin tamamen yıkıldığı belirtildi.
Yetkililer en az 20 kişinin öldüğü doğudaki San Vicente bölgesinde taşan nehirler ve toprak kaymaları nedeniyle çok sayıda evin kullanılamaz hale geldiğini kaydetti.
Helikopterle felaket bölgesine gelen El Salvador Devlet Başkanı Mauricio Funes, önlemlerin yetersizliğinin üzücü olduğunu söyledi. Funes, 2 gün önce olağanüstü hal ilan etmişti.
DÜNYA GIDA PROGRAMI
BM’ye bağlı Dünya Gıda Programı (WFP), El Salvador’da 10 bin kişinin acil gıda yardımına ihtiyacı olduğunu bildirdi.
WFP’nin açıklamasında, örgütün El Salvador hükümetiyle işbirliği içinde çalıştığı ve ilk olarak 4 günde 70 bin kişinin beslenebilmesine yetecek kadar gıda yardımında bulunacağı belirtildi.
Açıklamada, örgütün elinde bin ton yedek gıda bulunduğu kaydedildi.
HİNDİSTAN’DA TOPRAK KAYMASINDA 39 KİŞİ ÖLDÜ
Hindistan’ın güneyinde şiddetli mevsim yağmurlarının yol açtığı toprak kaymaları sonucunda son iki günde 39 kişi hayatını kaybetti.
Yerel yetkililer, güneydeki Tamil Nadu eyaletinin Ooty ve Cooner bölgelerinde, yaklaşık 300 derme çatma evin toprak kayması nedeniyle sürüklendiğini söyledi.
Eyalet yetkilileri, enkaz altından dün 14, bugünse 25 ceset çıkardıklarını ve toplam can kaybının şimdilik 39 olduğunu belirtti.
ENDONEZYA’DA 14 ÖLÜ
Endonezya’nın Sulavesi adasında şiddetli yağışların yol açtığı toprak kaymalarında 14 kişi öldü.
Belediye Başkanı Pateddungi Tenri Ajeng, dün gece saatlerce yağan şiddetli yağmur yüzünden Güney Sulavesi eyaletinin Palopo kasabasının dış kesimlerinde 20 dolayında evin toprak altında kaldığını, çok sayıda kişinin de kaybolduğunu belirtti.
Tenri Ajeng, bölgedeki bazı yolların kapandığını da söyledi.
Polis, asker ve bölge sakinlerinin arama kurtarma çalışmalarını sürdürdüğü kaydedildi.
SOMALİ’DE 16 BİN KİŞİ EVİNİ TERK ETTİ
Somali’nin güneyinde yağışların yol açtığı seller nedeniyle en az 16 bin kişinin evini terk etmek zorunda kaldığı bildirildi.
BM İnsani İşler Koordinasyon Merkezi’nin (OCHA) sözcüsü Elisabeth Brys, düzenlediği basın toplantısında, beklendiği üzere ülkedeki başlıca 2 nehrin taştığını ve sellere neden olduğunu belirtti.
Yardıma ihtiyaç duyanların sayısının, Ocak 2008’de 1,8 milyon iken, bu yıl 3,6 milyona çıktığını kaydeden Brys, bugüne dek 507 milyon dolar toplandığını, bu rakamın BM’nin talep ettiğinin yaklaşık yüzde 60’ı olduğunu vurguladı.
3,6 milyon kişinin insani yardıma muhtaç olduğu ülkeye yardım gönderilmezse gıda güvensizliği hatta güneydeki ve orta kesimlerdeki açlık nedeniyle mültecilerin sayısında patlama olacağını söyleyen OCHA yetkilisi, en kötü senaryoya göre 283 bin kişinin Somali’yi terk edeceğine ve komşu ülkelere göç edeceğine dikkati çekti.
[Hürriyet]
9.11.2009
Mayalar ısrar ediyor: 2012 yılı dünyanın sonu değil
Ancak çoğu arkeolojist, astronom ve Maya'ya göre, Dünyaya çarpması olası tek şey, Yeni Çağ felsefesi, pop astronomi, internetteki kıyamet günü söylentileri ve TV programları.
Mayalı bir yerli büyüğü olan Chile Pixtun, kıyamet günü teorilerinin Maya fikirlerinden değil Batılı fikirlerden kaynaklı olduğunu söylüyor.
[Yahoo! News]
Malezya'yı Sel Teslim Aldı
Güney Asya ülkeleri yağmur ve sel suları ile mücadeleye devam ediyor. Şiddetli yağmurun son olarak vurduğu ülke Malezya oldu. Bu ülkede deniz seviyesindeki köyleri sel basınca ortaya ilginç görüntüler çıktı. Bazı köylüler araçlarını ve hayvanlarını sel sularından korumak için yüksek noktaya çıkardı. Küçük tepeciklerin etrafını sular kaplayınca deniz deryasının ordasında insanlar arabalarıyla ve hayvanlarıyla mahsur kaldı. Malezyalı kurtarma yetkilileri, ülkede yüzlerce köyün sular altında kaldığını ve köyleri boşaltma çalışmalarının devam ettiğini açıkladı.
MİRİANE TAYFUNU 122 CAN ALDI
Vietnam'ın orta kesimlerinde etkili olan Miriane tayfunu da şu ana kadar 122 can aldı. Vietnamlı yetkililer, tayfunun neden olduğu maddi hasarın da 190 milyon euro civarında olduğunu kaydetti.
İki kişinin hala kayıp olduğunu belirten yetkililer, 145 kişinin de tayfun nedeniyle yaralandığını ifade etti. Ülkenin orta kesimlerindeki 7 eyaletteki verilere göre, tayfun 100 binden fazla evin hasar görmesine, yüz binlerce hektar ekili alanın zarar görmesine yol açtı.
[Hürriyet]
El Salvador'da Kasırga Felaketi
Hükümet, toprak kaymaları ve sellerin dağlık bölgelerdeki yerleşim merkezlerinde yıkıma neden olmasının ardından hasarın hesaplanamaz boyutlarda olduğunu duyurdu.
El Salvador lideri Mauricio Funes olağanüstü hal ilan etti.
Yetkililer, kasırganın başkent San Salvador ve San Vicente eyaletlerinde ağır hasar verdiğini açıkladı.
Meksika körfezine yönelen kasırganın burada bulunan petrol ve doğalgaz tesislerini tehdit ettiği bildirildi.
Amerika Birleşik Devletleri'nin Lousiana eyaletinde olağanüstü hal ilan edilirken, Florida, Missisipi ve Alabama eyaletlerinde de alarm durumuna geçildi.
Yerel bir gazeteci Juan Carlos Barahona, San Vicente'nin heyelanlar ve köprülerin çökmesi nedeniyle dışarıyla bağının kesildiğini söyledi.
El Salvador İçişleri Bakanı 60 kişinin kayıp olduğunu, 7 bin kişinin de sığınaklara yerleştirildiğini açıkladı.
Şiddetli yağış nedeniyle Verapaz kasabasındaki yanardağın çevresindeki kayaların bazı evlerin üzerine düştükleri bildirildi.
Yerel bir polis yetkilisi AP haber ajansına, hava koşullarını çok kötü olduğunu, yakınlardaki nehrin heyelan nedeniyle yatağını değiştirip bir köyün içinden akmaya başladığını söyledi.
El Salvador'un büyük bölümüne elektrik ve su verilemiyor.
7.11.2009
yeniHarman Dergisi Kasım Sayısı Global Disaster Röportajı
-Global Disaster adlı internet sitenizde dünyadaki çeşitli felaket haberlerini derliyorsunuz. Nedir amacınız? Ve vermiş olduğunuz bu felaket haberlerinin arasında salgın hastalıkların yeri nedir?
Global Disaster’ın amacı; küresel çapta doğa, iklim, endüstri felaketlerini anlamak ve bunlara paralel olarak gezegenin verdiği tepkiyi arşivlemek, tarihe bir not düşmek. "Hafıza-ı Beşer Nisyan ile malüldür" düşüncesinden hareketle, kapitalizmin, küresel iklim değişiminin, sanayileşmenin, kent hayatının, endüstrileşmeye bağlı tarım ve hayvancılık ekonomisinin gezegeni getirdiği noktayı işaretlemek ve bunların hatırlanmasını ve izlenmesini sağlamak amacını güdüyoruz. Kapitalizmin yarattığı bunalım, sürekli işgücü, işsizlik, hayatta kalma dürtüsünün sürekli ekonomiye bağlı olarak uyarılması sebebiyle, insanoğlu/kızının doğadan koparıldıkça, aslında kendisinden de uzaklaştırıldığını anımsatmak sitenin temel hedeflerinden birisi.
Salgın hastalıklar konusu, sistemden ayrı tutulamayacak ve düşünülemeyecek bir konu aslında, insanlar henüz virüslerin yarattığı tehdide karşı savunmasız durumdalar. İlaç endüstrisinin, büyük şirketlerin varlığı ile sağlıkta tıbbi etiğin yeniden düşünülmesi ve yorumlanması gerekiyor. Özellikle bilinçsiz antibiyotik kullanımın verdiği hasarlar için ayrıca tıbbi istatistiklerin tutulması gerek, epidemiyolojik saha araştırmalarında ortaya çıkan sonuçlar daha çok patojen mikroorganizmaların patojenite (hastalık yapma) kabiliyetlerinin arttığını gösteriyor. Sadece insanlarda mı? Bitkilerde, hayvanlarda da kullanılan farmasötik teknolojinin yarattığı sorunlar gün geçtikçe büyüyor, patojen bakterilerin ve virüslerin direnç göstermesi, ilaç şirketlerinin ve laboratuarlarının daha gelişmiş antibiyotikleri ve antiviral ilaçları piyasaya sürmesini beraberinde getiriyor. Bu sorun ileride gezegendeki canlı türleri için daha da büyüyen bir tehdide neden olabilir. Sürekli artan nüfus ve ulaşım ağlarının teknolojiye paralel olarak gelişmesi, mesafelerin azalması ile pandemilerin (küresel salgın) daha da tehlikeli olmasına neden oluyor.
Global Disaster'da, Kuş Gribi (Avian Influenza) Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) gibi pandemi riski yüksek hastalıklara ilişkin haberler var. "Salgın Hastalık" etiketli 23 yazı girilmiş. Gündemdeki Domuz Gribi (Influenza A H1N1) için henüz durum belirsizliğini koruduğu için kayıt düşülmedi. Hastalıkla ilgili bazı iddialar ve şüpheler söz konusu. Influenza (genel adıyla grip) her daim yüksek bulaşma ve patojenite ile pandemi riski taşıyan bir hastalık. Influenza A'nın 5 alt tipi var ; H1N1, H1N2, H3N1, H3N2, ve H2N3. Meksika'da ortaya çıkan ilk salgının H1N1 tarafından başlatıldığı söylendi, sonbaharın başlaması ile birlikte H3N2'nin salgın yaptığı söyleniyor ama bununla ilgili henüz resmi bir açıklama yapılmadı, Domuz gribinin "laboratuar ortamında" üretildiği iddiaları da dolaşmakta, yanılmıyorsam Avusturalyalı bir biyolog tarafından açıklanmıştı ve DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) de bu iddiayı "ciddi" bulduğunu açıklamıştı, ancak ardından bir açıklama gelmedi. Haziran ayında DSÖ, sağlık uzmanlarını biraz şaşırtan bir açıklama ile Domuz Gribini 6. kategori yani Pandemi (küresel çapta tehlikeli salgın) ilan etti, açıklamanın yaz aylarında yapılması da düşündürücü, bilindiği gibi, Influenza virüsleri sıcağa karşı dirençli değildir…
-Sizin de derlediğiniz haberlerin birinde “Birleşmiş Milletler, domuz gribi salgını vurması halinde fakir ülkelerde anarşi yaşanabileceği, ekonomilerin çökebileceği uyarısında bulundu” deniyor. Bu ifadeden ne anlamak gerekiyor?
Genel olarak iktidarın panik havası yaratmaması beklenir öyle değil mi? İktidar, paniklemiş bir kitleyi istediği gibi kontrol edemeyebilir, bu risk vardır. Hastalıkla ilgili olarak hem DSÖ'nün hem de BM'nin insanları paniğe sevk edecek açıklamalarını nasıl okumak gerek? İsterseniz, 11 Eylül sonrası küresel çapta yeni bir egemenlik stratejisini konuşalım kısaca; Korku Toplumu Projesi. Terörizmden, ekonomik bunalımlardan, barınma korkusundan, hayatta kalma korkusuna dek her alanda Otorite büyük kitleleri "korku paranoyası" ile yönlendiriyor. Terörizmden, terör yaratarak, ekonomik krizlerden de ekonomik krizler yaratarak korkutan ve toplumu boyunduruk altına alan sistem, şimdi "hayatta kalma korkusuna" oynuyor gibi görünmekte. Elias Canetti, "Kitle ve İktidar" kitabında "Kaçış kitlesi bir tehditle yaratılır. Herkes kaçar ve herkes kitlesi ile birlikte sürüklenir. Tehlike herkes için aynıdır. Bu tehlike belirli bir noktada kesifleşir ve orada ayrım tanımaz" diyor. Bana göre Otoritenin şu anda yaratmak istediği kitle tipi "Kaçış/Panik Kitlesi" tipidir. Ancak şunu da belirtmem gerek, Pandemi riski gerçektir, epidemiyolojik araştırmalara göre her yüz yılda bir küresel çapta büyük ölümcül salgınlar yaşanmıştır. Toplumsal bellekte ağır izler bırakan pandemik hastalıklar var, bu gerçeği göz ardı edemeyiz. Buna karşın Domuz Gribi (Influenza A) böylesi küresel çapta büyük kitlesel ölümlere yol açabilecek bir hastalık mıdır? Böyle bir risk var, evet. Ancak şu aşamada paranoyaya gerek var mıdır? Orası tartışmalı. ,
Alelacele NOVARTİS, Glaxo Smith Kline ve Baxter International firmaları tarafından hazırlanan Domuz Gribi (H1N1) aşıları ile ilgili olarak, sağlık çalışanları, doktorlar, hemşireler, veterinerler kuşkulu. ABD'de sağlık çalışanları arasında aşıya karşı ciddi bir muhalefet var. İngiltere'de Hemşire örgütleri aşıya karşı çıktıklarını sendikal boyutta dile getirdiler. Ülkemizde de, beşeri hekimler ile veteriner hekim örgütleri içinde aşıya karşı muhalefet söz konusu. Türk Veteriner Hekimleri Birliğinin aşıyla ilgili yayımladığı bir bildiride ilginç noktalar göze çarpıyor, deniyor ki "1976 senesinde Amerika’ da Fort Dix’ te askerlerde görülen enfeksiyon bahane edilerek milyonlarca insan domuz gribine karşı aşılanmış ama sonradan böyle bir salgının gerçek olmadığı ortaya çıkmıştı. Üstelik aşı yüzünden 25 kişi ölmüş ve yüzlercesi de ömür boyu felçli kalmıştı."
Aşıya bağlı yan etkileri art arda andığımızda da oldukça ürkütücü bir tablo ortaya çıkıyor. Aşının ithaline hangi bilimsel komite karar verdi? Aşının güvenirliliği konusunda yapılan testler ve araştırmalar hangi bilimsel komite tarafından yeterli bulundu? Aşı hangi firma veya firmalardan ve toplam kaç doz ithal ediliyor? Aşı hangi ithalatçı firmadan alınıyor ve bunun için ihale yapıldı mı ve kaç lira ödenecek? Sağlık Bakanlığı’nın ısmarladığı aşıda Amerika’da yasak olan bu adjuvan madde (skualen) var mı? Eğer varsa Sağlık Bakanlığı’ nın skualenin emniyeti konusundaki fikri nedir? Aşıların ve aşı üretiminde kullanılan maddelerin lisansı ne zaman alınmış? Aşıların ve aşı üretiminde kullanılan maddelerin yan etkileri var mı, varsa nedir? Aşıya bağlı ölümler veya kalıcı rahatsızlıklar gerçekleşmesi halinde ne gibi bir yol izlenecektir? Aşılama işleminde hangi kriterler göz önüne alınacak? Bildirinin sonuç kısmındaki bu sorular da yanıt bekliyor.
- Global Disaster’ın vurgulamaya çalıştığı "felaket" ile son zamanlarda domuz gribi haberleriyle yeniden dünya medyasına yansıyan paranoya ve felaket senaryoları arasında nasıl bir fark var?
Global Disaster, eğer önlem alınmazsa büyük bir çöküşün kapıda olduğunu hatırlatıyor. Bunların bazısı doğrudan tekno-endüstriyel sistemin faaliyetleri sonucu ortaya çıkan felaketler; türlerin yok oluşu, küresel ısınma, ekolojinin tahrip edilmesi, su kaynaklarının ve gıdaların kontamine edilmesi vb. Bunlar toplamda alt alta yazıldığında -ki Global Disaster'da bunu yapıyor- gezegenin kendini yenileyecek bir fırsatı bulamadan çökeceği sinyallerini görmekteyiz. Biz bu çöküşe yakın olduğumuzu düşünüyoruz. Eğer sistem bu hunharlığı ile devam edecekse… Doğada ve evrende bir homoestasis durumu (doğal denge) vardır. Eğer dengeyi bozarsanız, sistem bir başka durumda -mesela çöküşte- dengeye gelmeye çalışacaktır. Örneğin GDO'lu ürünlerin salt insan sağlığına zararlı olacağı gibi bir eksik bilgilenme söz konusu, oysa GDO'lu ürünlerin yetiştiği bir coğrafyada tüm ekosistem, besin zinciri çökmeye başlıyor. Antroposentrik düşüncenin bugüne kadar bir faydasını görmedik, bundan sonra da göreceğimiz kuşkulu…
Kitle iletişim çağında, özellikle haberin dolaşımı neredeyse zamansız ve sınırsız bir mekanda olduğu için disenformasyon ve misenformasyon kaçınılmazdır. Gerçek bilgi ile çarpıtılmış veya yalan bilgi bir süre sonra birbirinden ayrılamaz hale gelir ve gerçek çöker.. "gerçeğin çölüne hoşgeldiniz" derken Baudrillard biraz da, gerçeğin çarpıtılmış taklidinin gerçeğinden ayrılamadığı noktayı işaret etmektedir. Slavoj Zizek'de bu tabiri "11 Eylül dünyayı gerçekten değiştirdi mi?" sorusuna cevaben vermişti. Domuz Gribi haberleri ile ilgili belirsizlik, bir çok bilginin internette dolaşıyor olması, karşıtların ve destekçilerinin argümanlarının birbirinde boğulması sayesinde hastalık ve aşıyla ilgili elimizde kalan tek şey "belirsizlik" halidir. Bugün ABD Başkanı Obama'nın çocuklarına domuz gribi aşısı yaptırmadığını okudum. Almanya'da hükümet görevlileri ile halka yapılan aşının farklı olduğu haberi de gözüme çarptı. Domuz Gribinden öldü denilen bir gencin, daha sonra domuz gribinden ölmediği haberi de sanırım gerçeğin belirsizleştirilmesi düşüncemi destekliyor.
-John Zerzan, “Hastalık bile neredeyse tümüyle uygar yaşamın bir icadıdır; bilinen tüm salgın hastalıklar tarihsel gelişme karşılığında ödenen bir bedeldir.” diyor. Geçmişte salgın hastalıklar sonucunda kitlesel ölümler gerçekleşmişken bugün kitlesel ölümlerin önüne geçebilecek çözümler, ilaçlar sunmuyor mu Zerzan’ın suçladığı “uygar yaşam biçimi”?
Zerzan'ın hastalık hali ile ilgili önermesine katılmamak mümkün değil. İlaçlara karşı direnç gösteren ve sürekli bir genetik değişime zorlanan patojen mikroorganizmanın, kendi varlığını devam ettirme güdüsü bir süre sonra mikroorganizmanın patojenite gücünün daha da ölümcül bir ivme kazanacağı fikri, tıbbi otoriterler tarafından da desteklenmekte. Antibiyotiklere karşı bazı direnç tipleri diğer bakterilere de geçebildiğinden, giderek artan sayıda enfeksiyon artık antibiyotiklerle tedavi edilememektedir. Yani bir süre sonra ilaç endüstrisi, yenilmez süper bakteri türlerini yaratabilir. Virüslere karşı ise aşılamadan başka bir çare görünmüyor. Virüslerde bakteriler gibi, değişen yaşam biçimlerine tepki gösteriyor ve onlarda değişiyor. Örneğin 50 milyon kişiyi öldüren 1918’deki İspanyol gribi günümüzde yaşansaydı, sonuçlar çok daha vahim olabilirdi. Evet, uygarlığımız ve ilerlemeci mantık, tekno-endüstriyel toplum, hastalıkları da değiştiriyor veya yeni tipleri yaratmaya zorlayabiliyor.
-Evcilleştirme ve sonrasında endüstriyel tarımın-hayvancılığın domuz gribi ve benzer hastalıkların, salgınların ortaya çıkması ve yayılmasıyla nasıl bir bağlantısı var?
Kesinlikle aralarında bir bağıntı söz konusu, salgınların hızının ve yayılma gücünün üzerinde endüstriyel yaşamın büyük etkisi var. Salgınları doğrudan endüstriyel tarım-hayvancılık oluşturuyor diyemeyiz ancak mesela insanlarda ölümcül sonuçlara yol açan BSE (Bovine Spongiform Encephalopahty -Sığırların Süngerimsi Beyin Hastalığı - Deli Dana) tamamen cannibalism (yamyamlık) kökenli, endüstriyel sistemin sonucu bir hastalıktır. Endüstriyel Hayvan Yetiştiriciliğinde verim arttırıcı olacağı düşünülen yöntemde, sığırlara yine sığırlardan elde edilen "kan unu", "et unu", "kemik unu" gibi “besin” maddeleri ile karışık yemler verilmesi sonucu oluştu. Bir canlıya kendi türünü yedirdiğinde ortaya çıkan sonuç buydu. Zoonoz (hayvandan insana geçen) hastalıkların bir türlü önlenememesinin bir nedeni de endüstriyel hayvancılıktır.
Kuş Gribi (Avian Influenza H5N1) salgını sırasında olası ürkütücü senaryo şuydu; Kuş Gribi virüsünün uygarlığımızın bir nimeti olan toplu ve hızlı taşımacılık sayesinde, uzak bir coğrafyaya yayılarak daha çok konakçıya kavuşması ve bu konakçılardan birisindeki solunum yolu ile bulaşan mevsimsel grip virüsü ile genetik alışverişe girip insandan insana bulaşması ihtimali… Bu ihtimal, domuz gribinde gerçekleşmiş görünüyor. Çünkü bir salgının pandemi kategorisine alınması için, insandan insana solunum yolu ile bulaşması ve tüm kıtalara yayılma ihtimali olması gerek… Diyelim ki domuz gribi daha yüksek kitle ölümlerine sebep olacak derece hastalık yapıcı bir tipe evrildi ve hastalığı kapan bu kişi İstanbul'dan hava yolu ile bir Avrupa kentine gitti, işte artık hastalığın küresel çapta kitlesel ölümlere yol açmasını hiç kimse engelleyemez. Hastalığın bu denli hızlı yayılacak olmasının tek nedeni, modern dünyanın hızlı ve her yere ulaşımının bir bedeli olacak gibi görünüyor...
3.11.2009
İran depreme karşı başkentini değiştirecek
İran’da sırtını Elbruz dağlarına vermiş ve nüfusu 14 milyona dayanmış Tahran’ın başkent olarak günleri artık sayılı. Kaçar Hanı Ağa Muhammed Han’ın 1795’te ülkenin siyasi, ekonomik ve kültürel başkenti yaptığı Tahran’ın ciddi bir depremde yerle yeksan olma ihtimali, yönetimi, yeni başkent arayışına itti.
Hükümet ile meclis arasında uzlaşma görevi yapan rejimin kilit kurumu Düzenin Yararını Teşhis Konseyi yeni bir başkent planına onay verdi. Teklifin bizzat dini lider Ayetullah Ali Hamaney’den geldiği belirtildi. Komple kent değil yönetim organlarının nakledileceği yeni başkent ya sıfırdan bir yerde kurulacak ya da fay hattında olmayan kentlerden biri seçilecek.
Başka bir yeri başkent edinme önerisi ilk olarak 20 yıl önce gündeme gelmişti. Ancak hükümet öneriyi 2003’te ülkenin güneydoğusundaki Bam kentini yıkıp 40 bin kişinin ölümüne yol açan depremin ardından ciddiye almaya başladı. Uzmanlara göre Tahran biri 100 km uzunluğunda 100 fay hattı üzerinde duruyor. Büyük bir depremde batı ve kuzey kesimlerindeki binaların çoğunun yıkılacağı öngörülüyor.
Kum-Delican arası münasip Tahran Azad Üniversitesi Temel Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Bahram Akaşeh, bir sismolog olarak Tahran’ın başkent olarak seçilmesini ‘yanlış tercih’ diye niteleyip “Kentte 8 büyüklüğünde deprem olasılığı var. 40 yıl önce uyardım, beni dinleselerdi Tahran böylesine devasa bir kente dönüşmezdi. Şimdi tamamen kontrol kaybedildi. Tahran her geçen gün daha da büyüyor” dedi. Akaşeh, yeni başkentin 2 bin yıldır deprem görmemiş Tahran’ın 147 km güneybatısına düşen Kum kenti ile buradan 60 km güneyde Merkezi eyaletinin Delican kenti arasındaki bölgede yapılmasını önerdi. Geçen yüzyılın başında 250 bin olan nüfusu son Şah Rıza Pehlevi döneminde hızla artan ve 1979 devriminden sonra da çekim merkezi olmayı sürdüren Tahran’dan önceki başkentler İsfahan, Kazvin, Şiraz, Meşhed ve Hamedan’dı.
Kaynak: (Guardian, afp)
[Millliyet]
Antalya'da yarın tufan olacak!
Meteoroloji Bölge Müdürlüğü'nün Antalya ve ilçelerinin Çarşamba gününden itibaren kuvvetli sağanak yağışın etkisi altına gireceği uyarısını dikkate alan İl Hıfzıssıhha Kurulu, Valiliğe okulların tatil edilmesi önerisinde bulundu. Valilik uyarıyı dikkat alarak, Çarşamba günü il genelindeki tüm ilköğretim ve liseleri 1 gün süreyle tatil etme kararı aldı.
Milli Eğitim Müdürü Osman Nuri Gülay, “Okulları, şiddetli fırtına ve yağış beklentisi nedeniyle meteorolojinin uyarısı doğrultusunda 1 gün tatil ettik. Antalya merkez ve ilçelerdeki tüm örgün ve yaygın eğitim kurumları tatil kararına dahil. Kreşler de yarın tatil” dedi.
Sabah saatlerinde Antalya ve batı ilçelerinde etkili olması beklenen yağış, öğle saatlerinden sonra ise doğu ilçelerinde etkisini gösterecek. Yağışın yanı sıra saatteki hızı zaman zaman 80 km'yi bulacak lodos da yaşamı olumsuz etkileyecek. Meteoroloji yetkilileri, sağanak yağış ve fırtına konusunda vatandaşların tedbirli olmaları gerektiğini belirtti.
YAĞMUR VE FIRTINA TEYAKKUZU
Antalya'da yarın beklenen şiddetli yağış ve fırtına, Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı'nı alarma geçirdi. İtfaiye Daire Başkanı Emin Pehlivan, Meteoroloji Müdürlüğü'nden yapılan uyarıyı çok ciddiye aldıklarını belirtti. Pehlivan, personelin tüm izinlerinin kaldırıldığını ve teyakkuza geçtiklerini kaydetti. Sadece İtfaiye Daire Başkanlığı'na bağlı ekiplerin değil, Büyükşehir Belediyesi'nin tüm birimlerinin teyakkuzda olacağını kaydeden Emin Pehlivan, “Fen İşleri, Ulaşım Daire, ASAT, Park ve Bahçeler gibi tüm birimlerin personeli de hazır olacak. Ayrıca alt belediyeler de bu konuda uyarıldı” dedi.
Antalya merkezde sadece kendilerine ait 250 personel bulunduğunu hatırlatan Pehlivan, “1 vardiyada 80 personel çalışıyor. Bugün bu sayı 160 kişiye çıkacak. Ayrıca geçen pazar günü de teyakkuzdaydık. Fakat fırtına sadece Alanya'yı vurdu, merkezi etkilemedi” diye konuştu.
Antalya Emniyet Müdürlüğü de Haber Merkezi'nden şiddetli yağış ve fırtına için görevli tüm personelini telsizden uyarıyor. Antalya'da bugün özellikle denizde dalga yüksekliğinin 2.5- 4 metre arasında olması bekleniyor. Bu konuda denizcilere de acil mesaj uyarısı yapıldı.
Kuvvetli yağış ve lodos fırtınasının Antalya'nın yanısıra, komşu il Isparta'nın güneyinde bulunan Sütçüler, Aksu ve Yenişar Bademli ilçelerinde de etkili olacağı kaydedildi.
[Hürriyet]
2.11.2009
Ukrayna'da esrarengiz virüs: 60 ölü
Domuz gribi salgını tüm dünyada yayılırken, Ukrayna hükümetinin dünyadaki en sert önlemleri alması kuşku yarattı. Ülke genelinde okulların üç hafta süreyle kapatılması, mitinglerin yasaklanması ve vatandaşlara seyahat sınırlamalarının getirilmesi talimatı verilirken, sıkı yönetim ilanının bile gündemde olması "Bütün bunlar domuz gribi nedeniyle mi, yoksa daha tehlikeli bilinmeyen bir virüs mü söz konusu?" sorusunu gündeme getirerek paniğe yol açtı. Gazeteport'un haberine göre, bir kesim ise ülke başkanlık seçimine doğru giderken asıl nedenin politika olduğunu ve domuz gribine siyasetin bulaştırıldığını söylüyor.
ÇELİŞKİLİ AÇIKLAMALAR
Başbakan Yulia Timoşenko, cuma günü önlemlerin bilhassa ülkenin batısındaki vakalar nedeniyle artan endişeler karşısında alındığını belirtirtti.
Ancak, ölümlerden hangi tür virüsün sorumlu olduğuna dair ortaya konulan çelişkili bilgiler kafalarda soru işaretlerine yol açıyor. Timoşenko, Ukrayna'daki durumun 'salgın eşiğine ulaştığını' söyledi. Başbakan, 'tüm büyük ölçekli etkinliklerin, konserlerin, film gösterilmlerinin ve diğer tüm kamusal toplanmaların üç hafta boyunca yasaklandığnı' kaydetti.
ECZANELERİN ÖNÜNDE UZUN KUYRUKLAR
Dünya Sağlık Örgütü'nün Ukrayna'ya destek olarak bir ekip göndereceğini açıklaması ise durumun açıklanandan daha vahim olduğu yönündeki kuşkuları artırdı. Ülkenin batısından gelen haberler ise insanların maske ve ilaç için eczanelerin önünde uzun kuyruklar oluşturduğu yönünde.
AB VE NATO'DAN ACİL YARDIM İSTEDİ
Son bir hafta içinde domuz gribinden 60 kişi hayatını kaybedince, Ukrayna başta ABD olmaz üzere AB ve NATO'dan ilaç ve tıbbi malzeme yardımı istedi. Ülkede 190 bin kişi domuz gribine yakalandı.
190 BİN HASTADAN 133'ÜNÜN DURUMU AĞIR
Ukrayna'da son bir hafta içinde 60 kişi Domuz gribi nedeniyle hayatını kaybetti. Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yuşenko komşu ülkeler başta olmak üzere Avrupa Birliği, ABD ve NATO'dan domuz gribiyle etkili mücadele için ilaç ve tıbbi malzeme yardımı istedi. Karantina altına alınan ülkede 190 bin hastadan 133'ünün durumu ağır. Sınırlarda yoğun güvenlik önlemleri alınan Ukrayna'da hastalık belirtisi taşıyan yabancıların ülkeye girmesine izin verilmiyor. Kiliseler özel ayinler yaparak toplu dua ediyor.
İŞİN İÇİNDE SİYASET Mİ VAR?
Öte yandan 17 Ocak'ta devlet başkanlığı seçiminin yapılması öngörülürken, gribe karşı alınan katı önlemler arasında tüm gösteri ve yürüyüşlerin yasaklanmasınını bulunmasının kampanya sürecini derinden etkileyeceği kaydediliyor.
Timoşenko da cumartesi günü devlet başkanlığına adaylığını açıkladı. Virüs, tüm Doğu Avrupa genelinde yayılırken, Timoşenko'nun Rusya ve Polonya'dan daha sert önlemler alaması da şaşkınlık yarattı. Bununla birlikte hükümetin bu sıkı önlemlerinin altında politik hesapların yattığı da söyleniyor.
Timoşenko'nun kampanya sürecini domuz gribini bahane ederek baltalamasının rakiplerinin önünü kesme amaçlı olduğu öne sürülüyor. Devlet Başkanı Viktor Yuşçenko da bunun farkında olacak ki, 'ülkenin neden hazırlıklı olmadığına ilişkin' bir soru önergesi verdi. Timoşenko’nun asıl rakibi ise yüzde 31’lik halk desteğine sahip Rusya yanlısı Viktor Yanukoviç. (Gazeteport)
[Radikal]