21.12.2011

ABD: Kuş gribi araştırması yayınlanmasın

ABD hükümeti iki saygın bilim dergisinden, kuş gribi virüsünün nasıl ölümcül bir salgın haline gelebileceğini ele alan bir araştırmayı yayınlamamalarını istedi

Science ve Nature dergileri, Hollanda'da H5N1 tipi kuş gribi virüsünün kolay bulaşan ölümcül bir türünün nasıl geliştirildiğini anlatan bir araştırmaya yer vermeye hazırlanıyordu.
Amerika Birleşik Devletleri, Bilim ve Teknoloji, SağlıkAncak Amerikan Biyogüvenlik Danışma Kurulu (NSABB) adlı bilim kuruluşu, virüsün memelilere nasıl daha kolay geçebileceğini anlatan bu ayrıntıların biyolojik silah yapımında kullanılmasından kaygı duyuyor.

Kurul, araştırmanın sadece tedaviye yardımcı olacak genel bulgularının yayınlanmasını, sürecin tekrarını sağlayacak bilgilerin kamu ile paylaşılmamasını istiyor.

H5N1 tipi kuş gribi ölümcül olmasına rağmen şimdiye dek ancak hastalıklı kuşlara dokunulması yani direkt temas ile bulaşıyordu.

Şimdi ise sağlanan mutasyon sonucu, virüsün hapşırma öksürme sonucu havadan da kolayca yayılabileceği kaydediliyor.

Komisyon bu nedenle araştırmayı yapan uzmanlardan makalelerinde bazı değişiklikler yapmalarını istedi.

Science dergisinin editörü, pek çok uzmanın bu araştırmanın sonucunu görmeye ihtiyaç duyduğunu, ancak kaygıları gidermek için hükümetle işbirliği yaptıklarını belirtti.

Bazı araştırmacılar ise bu adımı, bilimin sansürlenmesi olarak niteliyor.

İlk olarak 1996'da ortaya çıkan H5N1 virüsü sonucu şimdiye dek 350 kadar kişi yaşamını yitirdi.

Hong Kong'daki yetkililer ise, bu hafta virüsün yeniden ortaya çıktığını açıkladı.

Bu nedenle bölgede binlerce kanatlı hayvanın itlaf edileceği duyuruldu. (bbctürkçe)

Fukuşima için 40 yıl

Japonya, nükleer tesisi 40 yıl sürede temizleyecek planını açıkladı

Fukuşima için 40 yıl

TOKYO - Japonya, Mart ayındaki büyük depremden sonra oluşan tsunaminin vurduğu Fukuşima Daiçi nükleer santralini güvenli bir şekilde kontrol altında tutarak temizlemek ve devre dışı bırakmak için öngördüğü 40 yıl sürecek planını açıkladı.

Ticaret Bakanı Yukio Edano, hükümetin, nükleer santralin bulunduğu bölgeden tahliye edilen vatandaşların görüşlerini de dikkate alarak sıkı ve güvenli bir şekilde hareket edeceğini söyledi.

Yeni yol haritası, hükümetin santralin kontrol altına alındığını belirtmesinden birkaç gün sonra açıklandı.

Japonya'da, 11 Mart'ta meydana gelen deprem ve ardından oluşan tsunami Fukuşima Daiçi nükleer santralini vurmuş ve zarar gören santraldeki radyasyon sızıntısı nedeniyle 100 binden fazla kişi bölgeden tahliye edilmişti.

Uzmanlar Fukuşima'nın halen afetlere karşı savunmasız olduğunu belirtiyor.(aa)

9.12.2011

Bill Gates, Çin'e nükleer yardım elini uzatıyor

Washington'ta yer alan nükleer reaktör tasarım firması TerraPower'ın kurucusu ve baş yatırımcısı olan Bill Gates, şimdi de Çin'e nükleer yardım elini uzatıyor.
TerraPower firması adına Çin'in en büyük nükleer grubu CNNC ile görüşen ve ülkenin nükleer enerji programını tartışan Gates; toplantı ertesi basın mensuplarına verdiği demeçte; düşük maliyetli, aşırı güvenlikli ve çevre dostu yapıya sahip bir nükleer reaktör geliştirmek isteyen Çin'e bu yolda yardım edebileceklerini ifade ederken, önümüzdeki beş yıl içerisinde reaktörün AR&GE faaliyetlerine yönelik 1 milyar dolar para yatırılabileceğini de söyledi. Bununla beraber, nükleer endüstri sektörünün dijital pazardan farklı olarak daha yavaş gelişme gösterdiğini vurgulayan Gates, görüşmelerinin de henüz başlangıç aşamasında olduğunu dile getirdi.

Çin'in haricinde, Rusya ve Hindistan başta olmak üzere başka ülkelerde de yatırım ortaklığı araştırmaları yürüten TerraPower'ın üzerinde durduğu asıl konu ise TWR (Gezgin Dalga Reaktörü) ismini taşıyan ve mevcut reaktörlerden farklı olarak seyreltilmiş uranyumla çalışan ve bu sayede tek bir dolum ertesinde 40 ila 60 yıl arası kesintisiz çalışabilecek olan yeni nesil bir nükleer reaktör. Günümüzdeki reaktörler zenginleştirilmiş uranyumla çalıştıkları için, işlevselliklerini devam ettirebilmeleri yolunda her 3-5 yılda bir yeniden dolum yapılması gerekiyor. İşte Bill Gates ve firmasının amacı bu TWR'ler sayesinde hem daha az yakan hem de bununla orantılı olarak çok daha çevre ve cep dostu bir nitelik arzeden yeni bir tür reaktör tasarlamak.

PcLabs

5.12.2011

Dünyanın ikizi bulundu



Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi’nin (NASA) Güneş Sistemi’nin dışında birçok bakımdan Dünya’ya şaşırtıcı biçimde benzeyen yeni bir gezegen bulduğu bildirildi.

 Biliminsanları, yeni gezegenin yüzeyinde sıcaklığın yaklaşık olarak 22 santigrad derece olduğunu, yıldızının Güneş’e ikizi kadar benzediğini, muhtemelen su ve toprağa sahip olduğunu söyledi. Yeni gezegenin NASA’nın “gezegen avcısı” teleskobu Kepler tarafından bugün yaşanabilir bölgenin ortalarında bulunduğu, bunun da yaşam koşullarının uygunluğuna işaret ettiği belirtiliyor.

  Ne sıcak ne soğuk

 Kepler’in ilk defa Güneş Sistemi’nin dışında yaşanabilir bölgede ne çok sıcak ne de çok soğuk bir gezegen bulduğu kaydedildi.

 Astronomlar sözü edilen bölgede daha önce iki kez gezegen bulduklarını açıklamışlar ancak yaşam için umut vadetmeyen gezegenlerden birinin konumunun çok tartışmalı olduğu, diğerinin de sıcak sınırda olduğu belirtilmişti. Kepler Teleskobu, adını Alman gökbilim, fizik, matematik bilgini Johannes Kepler’den (27 Aralık 1571-15 Kasım 1630) alıyor.

T24

28.11.2011

Tungurahua Faaliyete Geçti


Ekvatordaki Tungurhaua Yanardağının havaya kor haline gelmiş kayalar fırlatarak faaliyete geçtiği bildirildi.

G.Amerika Jeofizik Enstitüsünden bildirilen habere göre dün öğleden sonra yanardağın faaliyete geçtiği duyuruldu.


'Katliam' virüsü geliştirildi

Hollandalı bilimciler tarafından son derece bulaşıcı ve ölümcül bir grip virüsü türevi geliştirilmesi tartışma yarattı.

Hollandalı bilim insanları, 2009’da dünyada yaklaşık 9 bin insanın ölümüne yol açan kuş gribi virüsünün “çok daha bulaşıcı ve öldürücü” bir türünü geliştirdi.

Erasmus Tıp Merkezi’nde, kuş gribine yol açan H5N1’in genetiği üzerinde oynayan Ron Fouchier liderliğindeki ekip, sadece beş mutasyonun (gen değişimi), virüsü dünya nüfusunu silip süpürecek kadar bulaşıcı hale getirebileceğini keşfetti.

İnsanlara benzer solunum yollarına sahip dağ gelincikleri üzerinde test edilen yeni virüs, çok kısa sürede milyonlarca kişiye bulaşma kapasitesine sahip.  

YANLIŞ ELLERE GEÇERSE

Araştırma, bilim dünyasında büyük tartışma yarattı. Genetiği değiştirilmiş virüsün “yanlış ellere düşmesi” halinde biyolojik savaşa yol açması endişeleri dile getiriliyor. Daily Mail Gazetesi, virüsün “şarbondan beter” olduğunu ve tüm uygarlığı tehdit edebilecek potansiyele sahip olduğunu yazdı.

Araştırmayı H5N1’i daha iyi anlamak için yapan Fouchier, “yapılabilecek en tehlikeli virüs” dese de, yöntemini yayımlamaya kararlı. Konu bilimsel yayın özgürülüğünü de tartışmaya açtı. Hollanda Ulusal Biyogüvenlik Danışma Kurulu ise makaleyi yasal olarak engelleyemese de basından yayınlamamasını rica etmeyi değerlendiriyor.

[NTV]

19.11.2011

Japonya'da ilk kez pirinçte radyasyon bulundu

Japonya‘da, Fukuşima Nükleer Santrali‘nin Mart ayındaki depremden zarar görmesinden bu yana ilk kez pirinçte radyoaktif sezyum maddesi düzeyinin güvenlik sınırını aştığı belirlendi.

Yetkililer, pirinçten alınan örneklerin santrale 60 kilometre uzaklıktaki Fukuşima kentindeki bir çiftlikten geldiğini kaydetti.

Hükümetin, bölgeden sevkiyatları durdurmayı düşündüğü belirtildi. Japonya’da son aylarda et, mantar ve yeşil çay gibi gıda ürünlerinde radyasyon tespit edilmişti ancak ülkenin temel gıda maddesi pirinçte radyasyona rastlanmamıştı. Pirincin, marketlere pazarlanması için hazırlandığı ancak satış yapılmadığı kaydedildi.

Pirinçte radyoaktif sezyumun bulunması, rüzgar ve yağmurla ülkenin doğu kesimlerine yayılan radyasyonun izini sürmenin zorluklarına dikkat çekti.

Japonya’da 11 Mart’ta meydana gelen depremin, Fukuşima nükleer santralinde oluşturduğu hasar ülkeye büyük miktarda radyasyon yayılmasına neden olmuştu. Fukuşima’daki patlama, Çernobil santrali felaketinden bu yana en büyük nükleer felaket olarak kayıtlara geçti.

17.11.2011

Avrupa'da Yaşam Var mı?

Jüpiter'in uydusu Europa'da su bulunması ihtimali sadece bilim dünyasını değil uzaya ilgi duyan herkesi heyecanlandırdı..

Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA'nın açıklaması Jüpiter'in 64 uydusundan biri olan Europa'yı bilim dünyasının gündemine taşıdı. 1989 yılında fırlatılan Galileo uzay aracı tarafından çekilen görüntülerin incelenmesi tamamlanınca Europa'da su bulunması ihtimali belirdi.

NASA'da görevli bilim insanlarının hazırladığı çalışmada Europa'nın yüzeyinden yaklaşık 3 kilometre derinlikte göller bulunabileceği yer aldı. Europa'da sıvı halde su bulunduğuna dair iddialar, uyduda yaşam olabileceğine ilişkin tartışmaları da beraberinde getirdi.

'160 KM DERİNDE OKYANUS' Geçtiğimiz yılllarda da bilim adamları Europa'nın donuk haldeki yüzeyinin altında 160 kilometre derinliğe kadar ulaşan bir okyanus olduğunu ileri sürmüştü. Uzmanlar görüntülerin Europa'da sıvı halde su bulunduğuna dair bugüne kadar elde edilen en güçlü belge olduğunu vurguluyor. Ancak tüm bu iddiaların kanıtlanması için bir uzay aracının Europa'ya giderek yüzeyde incelemelerde bulunması gerekiyor.

[Radikal]

16.11.2011

Rusya'nın devlet sırrı görüntülendi!

Yerin 125 metre altında, yüzden fazla depoda...

Rusya Federal Devlet Rezervleri Servisi (Rosrezerv) bünyesinde bulundurduğu yerin altındaki gıda malzemesi deposunun kapısını Ria Novosti ajansına açtı. Devlet sırrı kabul edilen başkent Moskova'daki ana depoda yer alan gıda rezervleri, olası savaş veya olağanüstü durumlarda kullanılması için saklanıyor.

VİDEO : http://video.haberturk.com/video/index/55715

Rosrezerv'in yerin 125 metre altında yüzden fazla depoda saklanması dikkat çekti. Depoda; binlerce çuval şeker, konserve ve başka gıda maddeleri yer alıyor. Yetkililer bu ürünleri stratejik gıda rezervi olarak nitelendiriyor. Rus muhabirin ısrarlı sorularına rağmen, kurum yetkilileri tüm depolardaki gıda rezervlerinin kaç kişiye yeteceği konusunda açıklama yapmadı.

Yerin 125 metre altındaki depoya girmek için tıpkı maden ocaklarında olduğu gibi özel asansör kullanılıyor. Muhabire göre, depo olası nükleer patlamadan etkinmeyecek kadar güvenli . Ria Novosti muhabiri, "Buraya gazetecileri çok nadir olarak davet ederler. Depodaki hava ortamı serin ve artı 7-8 derece sıcaklıkta.

Gıda rezervlerinin bozulmaması için ideal bir ortam" şeklinde izlenimlerini aktardı. Depodaki malzemelerin dayanıklı olup olmadığını kontrol etmek için depoda özel laboratuvar da faaliyet gösteriyor. Laboratuvar Başkanı Tamara Mudroçenko, depodan aldığı et konservesinin tadına bakarken, "Et güzel kokulu ve leziz. Konservedeki et parça halinde ve 30-40 gram olmalı" diyor. Depo yetkilileri, her gıda ürününün kendine göre kullanım süresi olduğuna da işaret ediyor.

Depo Başkanı Gennadi Matveyev süre konusunda titiz çalışmalar yaptıklarını belirterek, "Tarihleri kontrol ediyoruz, süresi geçen gıda ürünlerini yeniliyoruz. Şeker çuvalının süresi 12 yıl, et konservesi ise 4 yıl. Depoda önemli olan eski ve süresi geçen ürünlerin olmaması" uyarısı yapıyor. Yetkililer, süresi bitmeye az kalan ürünlerin depolardan alınarak başta askeriye olmak üzere güvenlik kurumlarına verdiklerini ifade ediyor.

Rosrezerv'e göre, stratejik amaçlı gıda ürünleri piyasaya satış için çıkartılmıyor. Depo yetkilileri, ancak kıtlık ve aşırı enflasyon durumunda fiyatların kontrolü için, hükümetin kararı doğrultusunda gıda rezervlerinin piyasaya sunulabileceğini ifade ediyor.

[HaberTürk]

Esrarengiz radyasyon Fransa'ya ulaştı

İlk olarak geçen haftasonu Orta Avrupa ülkeleri tarafından kaydedildiği ortaya çıkan radyoaktivite Fransa'da da tespit edildi. Fransız bilim dünyası tespit edilen oranın sağlık açısından zararlı olmadığını söylemekle birlikte, nereden geldiğini belirleyemiyor.

Strasbourg - Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Slovakya ve Avusturya'nın ardından Fransa da havada, nereden geldiği henüz belli olmayan radyoaktif iyot atığı tespit etti. İyot atomunun radyoaktif şekli olan ve kısaca I-131 olarak tanımlanan bu atom, diğer radyoaktif maddeler gibi devamlı surette parçalanarak çevreye radyasyon yayıyor.

Fransız Nükleer Emniyet Enstitüsü (IRSN) Fransa'nın kuzey bölgelerinde yapılan ölçümlerin sağlık açısından tehdit oluşturmadığını açıkladı. Enstitü, örnek olarak, Mayıs 1986'da Çernobil nükleer felaketinin ardından yapılan ölçümlerin bugüne oranla bir milyon kez daha fazla I-131 oranı içerdiğini bildirdi.

Fransız uzmanlar radyoaktivitenin kaynağının ise henüz tespit edilemediğini söylüyor. IRSN, kaynağın Fransa'dan ve Fukuşima nükleer santralinden kaynaklanmadığını açıkladı.
 
UZMANLAR ÜÇ OLASILIK ÜZERİNDE DURUYOR

Fransız nükleer uzmanları şu an için üç olasılık üzerinde duruyor. Birincisi; I-131'in bir nükleer santral veya bir araştırma reaktöründen gelme olasılığı. Ancak santral ve reaktörler başka tür radyoaktif maddeler de ürettiğinden ve ölçümlerde bu maddelere rastlanmadığından bu olasılık geri planda tutuluyor. İkincisi ise I-131 bazı kanserlerin tedavisi için tıp alanında kullanıldığından, bu alanda üretim yapan bir fabrikadan sızıntı yaşanmış olabileceği. Yetkililer benzer bir vakanın 2008 yılında Belçika'da yaşandığını hatırlatıyor.

Üçüncü olasılık ise radyoaktivitenin "bilinçlice" veya "kötü niyetle" havaya atılmış olması. Fransız yetkilileri, böyle bir durumda "suçlunun" kendisini ihbar etmemesi halinde, ölçüm yapılan tüm ülkelerin işbirliği yapıp ellerindeki analiz sonuçlarını karşılaştırmalarını ve kirli hava yığınının parkurunu çizmelerini öneriyor.

[NTV]

15.11.2011

'Wall Street'i İşgal' kampı dağıtıldı

ABD'nin New York kentinde polis, kapitalizm karşıtlarının "Wall Street'i İşgal" kampına müdahale etti.

Gece yarısı düzenlenen operasyonla kamp tahliye edilirken, 70'ten fazla kişi gözaltına alındı.
Operasyon gece yarısı başladı. Bir polis yetkilisi, tahliye operasyonunun başlangıcındaki anonsunda kampın kamu sağlığı için tehdit oluşturduğunu iddia etti.
Anonsta, işgalcilarin çadırlarını derhal kaldırmaları istendi, polise müdahale edenlerin gözaltına alınacağı belirtildi.
Polis yetkilileri, protestoculara operasyondan sonra çadırlarını getirmemeleri koşuluyla parka dönmelerine izin verileceğini söyledi. Eylemciler, operasyon sırasında "Tüm dünya sizi izliyor" sloganları attı.
Bazı eylemcilerin kendilerini ağaçlara zincirledikleri görüldü.

 Polis bu kişilerin zincirlerini kesti.
"Wall Street'i İşgal"kampı ekonomik eşitsizliği protesto için Eylül ayında kurulmuş, dünyanın birçok kentinde benzer eylemlere esin kaynağı olmuştu.
California Oakland'daki kamp dün sabah dağıtılmış, daha önce de Denver, Colorado, Salt Lake City ve Utah şehirlerindeki kapitalizm karşıtı eylem alanlarına müdahale edilmişti.
New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg, ikinci ayına yaklaşan kampı dağıtması için çevredeki işyerlerinin baskısı altındaydı.

'Yüzde 99'u temsil ediyoruz'

İşgal hareketi kaynakların eşit paylaşımını savunuyor ve paranın çoğunun en zengin yüzde birlik kesimin elinde olduğuna dikkat çekiyor. Protestocular, kendilerinin yüzde 99'luk kesimi temsil ettiğini söylüyor.
Oakland'da polis, kampa baskın düzenleyerek 33 kişiyi gözaltına almıştı. Polis operasyona gerekçe olarak kampta şiddet olaylarının artmasını gösterdi. Portland'daki kampta da Pazar akşamı 50 kadar kişi gözaltına alındı.
New York’un finans merkezinde başlayan, park ve meydanları işgal ederek, kapitalizm karşıtı direnişi yayma amacı taşıyan eylemler birçok Avrupa şehrinde de düzenleniyor.
Londra’da St. Paul Katedrali önünde kurulan eylem kampı bugün birinci ayını doldurdu.

[BBC]

14.11.2011

Van 5.2'yle sallandı

Merkez üssü olan Mollakasım köyü olan artçı deprem, ilk belirlemelere göre can kaybına yol açmadı.

Van'da saat 00.08 sıralarında merkez üssü Mollakasım köyü olan 5,2 büyüklüğünde deprem meydana geldi.

Kandilli Rasathanesi Müdürü Doğan Kalafat, sarsıntının 7.2'lik ana depremin artçısı olduğunu belirterek, "Bu, 5.6 gibi bir deprem değil, bir artçı ve zaman zaman bu tür büyüklüklerde depremler olabiliyor'' açıklamasında bulundu.

Mollakasım köyün muhtarı Sülhettin Cinkılıç, ilk deprem sonrası evlerde büyük hasar olduğu için köy halkının zaten çadırlarda kaldığını belirtirken, Van merkezde de herhangi bir yıkım tespit edilmedi.

Mollakasım köyün muhtarı Sülhettin Cinkılıç, ''Depremi çok şiddetli hissettik. Köylü olarak hepimiz çadırlarda kalıyorduk. Depremle birlikte kendimizi dışarı attık. Köy dağınık olduğu için evlerde hasar olup olmadığını bilmiyorum. Henüz net bilgi almadım. Havalar soğuk olması sebebiyle sarsıntının ardında çadırlarımıza geri döndük'' dedi.

Bu arada, Van kriz merkezinden 5 araçla ilin merkezini dolaşan sivil savunma ekiplerinin açıklamasına göre, deprem kentte yıkıma yol açmadı.  

PANİK YAŞANDI

Van merkezdeki vatandaşlar ise deprem nedeniyle panik yaşandı. Depremin ardından bulundukları mekanlardan dışarı çıkan vatandaşlar, panik halinde akrabalarının bulunduğu noktalara doğru gittiler.

Deprem sırasında evinde bulunan Ahmet Kaya, depremin ardından evlerine ilk kez girdiklerini belirterek, ''çok korktuk, çadırda kalıyorduk eve ilk girdik hemen de deprem oldu. Allah kimseye göstermesin'' dedi.

Van'da dün hasta kabulüne başlayan ilk hastane olan Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yatan hasta ve yakınları, yaşadıkları sarsıntının ardından dışarı çıkarak otoparkta bulunan araçlarına geçti.

[Ntvmsnbc]

'Depremde Van Gölü 4 santimetre yükseldi'

AFAD’ın verilerine göre ikinci depremde, Van Gölü’nde 4 santimetrelik bir yükselme olduğu belirlendi. Depremden sonra da Van Gölü’nün seviyesinin normale döndüğü belirtildi.

9 Kasım’da meydana gelen ve merkez üssü Edremit ilçesi olan 5.6 büyüklüğündeki depremle ilgili Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) bir bilgilendirme notu hazırlayarak Van Valisi Münir Karaloğlu’na verdi.

Van merkezde 40 kişinin ölümüne neden olan iknci depremle ilgili ilginç veriler ortaya çıktı. 5.6 büyüklüğündeki depremi, 23 Ekim’de meydana gelen 7.2’lik depremin artçısı olmadığı hatırlatılırken, değerlendirmeler ise tektonik haritalar üzerinden yapıldı.

Depreme neden olan fayın batı bölümünün doğu bölümüne göre düştüğü belirtilirken, bilgi notunda şu bilgilere yer verildi:

"Deprem, kuzey güney yönlü doğrultu atım bileşenine sahip bir normal fay üzerinde gelişmiştir. Depreme neden olan fayın batı bölümü doğu bölümüne göre düşmüştür. Bu nedenle deprem esnasında Van Gölü’nün 4 santimetre yükselmesi sonradan aynı sevyeye gelmesi normaldir. Bu depremden dolayı çok küçük çaplı bir su yükselmesi olayı olmuştur" denildi.

[Ntvmsnbc]


DSİ’den belediyelere kritik uyarı


Devlet Su İşleri ve Meteoroloji İşleri belediyeleri 2013 için uyardı.

Devlet Su İşleri ve Meteoroloji İşleri’nin hesaplamalarına göre 2012 yılı, su bakımından bereketli olacak. Ancak uzmanlar, 2013 sonrası için ‘kurak yılların başlangıcı’ uyarısında bulunuyor. Bu nedenle belediyelere ‘içme, sulama ve enerji amaçlı kullanılan suları, kurak yıllara göre ayarlayın’ çağrısı yapıyor. Kurak dönemin 3 ila 7 yıl arasında süreceği tahmin ediliyor.

Zaman’ın haberine göre; Son yıllarda yağan yağmurlar, elektrik, sulama ve içme suyu barajlarını doldurdu. Resmî hesaplamalar, 2012′nin su bakımından ‘verimli yıl’ olacağını gösteriyor. Ancak 2013′ten itibaren kurak yıllar başlayacak. Devlet Su İşleri (DSİ) ve Devlet Meteoroloji İşleri, yaşanacak muhtemel kurak dönemler için önemli uyarılarda bulundu: “Beklenilen kurak dönem, 3 ila 7 yıl sürebilir. Özellikle belediyeler, içme suyu barajlarını yakın takibe almalı, optimum işletme ve kullanma yönünde azami dikkat göstermeli. Enerji ve sulama barajları da bu döneme şimdiden hazırlanmalı. Mevcut su rezervleri daha da artırılmalı. Halk su kullanımı konusunda bilinçlendirilmeli.”

Resmî değerlendirmeler, su bolluğunun 2013′te sona erebileceğini gösteriyor. Uzmanlar, şimdiden tedbir alınmasını öneriyor. Yapılan hesaplamalara göre Türkiye’de yağışlar son dönemde ortalamanın üzerinde gerçekleşti. Yağışlardaki fazlalık, bu yıl içme suyu barajlarında su bereketi ve enerji barajlarında da bol miktarda hidroelektrik enerji biriktirdi. Buna göre, önümüzdeki sene için ‘ıslak (verimli) yıl’ tahmini yapılıyor. 2012′de de yağış ve su miktarları ortalamaların bir miktar üzerinde gerçekleşecek.

Gelecek yıldan sonra Türkiye için kurak yıllar dönemi başlıyor. Zaman’ın DSİ ve DMİ kaynaklarından aldığı bilgiye göre son kurak yıl periyodu olan 2008′de başlayan ‘ıslak yıl dönemi’ 2009 ve 2010′da devam etti. 2011′de de etkili olan verimli yıl periyodunun 2012′de de süreceği tahmin ediliyor. Ancak aynı kaynaklar, önemli bir hatırlatma yapıyor: “2013 yılından sonra hidrolojik döngünün bir kuralı olarak kurak yıllar dönemine girme ihtimali çok yüksek. Bu kuraklaşmanın geçmiş kurak dönemlere göre daha şiddetli geçeceği üzerinde meteorolojistlerin endişeleri var. Kuraklık döneminin 3-7 yıl arasında sürmesi beklenmektedir.”

Kurak yılların başlaması, susuzluğu da beraberinde getirecek. Bu nedenle özellikle belediyelerin içme suyu barajlarını yakın takibe almaları, tasarruflu işletme ve kullanma yönünde azami dikkat göstermeleri gerekiyor. Mevcut depolanmış suların daha dikkatli kullanılması yönünde tedbir almalı, halk su kullanıma konusunda bilinçlendirilmeli. Mevcut su rezervleri kurak döneme hazırlık maksadıyla daha da artırılmalı. Aynı şekilde hidrolik enerji barajlarının işletilmesinde de kurak dönem dikkate alınarak değerlendirme yapılmalı.

Kaynak : Akşam – 14 Kasım 2011

IPCC Raporu : Felakete hazır olun


Türkiye’nin de yer aldığı Güney Avrupa son derece yakıcı sıcak dalgalarına yakalanacak. Kuzey Afrika’da kuraklık daha da yaygınlaşacak. Küçük ada ülkelerini deniz yutacak. Asya ve Afrika kuraklık ve fırtınalarla yaşanmaz hale gelecek. Bunlar kehanet değil, BM’nin bugüne kadar hazırladığı en kapsamlı ve ciddi iklim raporundan basına sızan bilgiler…

Fransız Haber Ajansı AFP, 194 ülkenin üye olduğu BM’ye bağlı Hükümetlerarası İklim Değişikliği Raporu Paneli’nin (IPCC) hazırladığı taslak raporun özetini dünyaya duyurdu. Taslak rapor, iklim değişikliğinin aşırı hava olayları üzerindeki etkisine dair en kapsamlı inceleme özelliğini taşıyor.

20 sayfalık taslak, “politika yapıcılar için özet” mahiyetinde ve hortumlar, sıcak dalgaları, tufansı yağmurlar kuraklık gibi olayların dünyayı dengesiz bir biçimde vuracağına işaret ediyor. Özet taslak Uganda’nın başkenti Kampala’da bugün başlayacak altı günlük IPCC toplantılarında incelenecek. En kötü senaryo bazı bölgelerdeki insan yerleşimlerinin yeryüzünden silineceği yönünde. Raporda, “Felaketler daha büyük şiddette ve daha sık cereyan ettiği takdirde bazı yerlerde yaşamın sürdürülmesi imkansız olacak. Bazı durumlarda göç kalıcı olacak ve yeni iskan bölgeleri için baskı yaratacak. Bazı mercan adaları sakinleri için göç kaçınılmaz olacak” ifadeleri yer alıyor. Üç yılda hazırlanan ve aslı 800 sayfa olan rapor binlerce bilimsel çalışmanın bir sentezi.

Şiddet ve sıklık artacak
Küresel ortalama sıcaklık sanayi öncesi dönemlere göre yaklaşık 1 derece yükselmiş durumda. 1 derece ısınma küresel ölçekte büyük bir etkiyi ifade ediyor. Çünkü 1 derecelik küresel ısı artışında, bizim yaşam ortamımızın ısısı minimum 3 kat artıyor. Küresel ısının 2100 yılına kadar ise 1-5 derece arasında daha yükselmesi bekleniyor. Fakat bunun etkisi bölgelere göre değişik olacak.

İşte olacaklar
Avrupa, özellikle Türkiye’nin de bulunduğu Akdeniz halkası artan sıcaklar yüzünden daha büyük risk altında. 2003′te 70 bin ölüme yol açarak rekor kıran sıcaklıklar bu yüzyılın ortasında artık rutin haline gelecek.

Doğu ve güney ABD ve Karayipler daha çok yağmur ve hızlanan rüzgarların getirdiği fırtınalara maruz kalacak.

Anormal iklim koşulllarına maruz kalan yerlerde daha büyük nüfus sıklığı olacak. Emlak fiyatları fırlayacak ve yetersiz altyapı hasar riskini artıracak. 2005′te New Orleans’ı vuran Katrina kasırgası bunun en büyük örneği.

Küçük ada ülkeleri için en büyük tehdit yükselen deniz sularının istilası. Deniz suları kıyıları aşındıracak ve yeraltı sularını zehirleyecek. Üstelik bu riskin gerçekleşme olasılığı yüzde 90, yani kaçınılmaz.

Afrika’da milyonlarca kişi sürekli olarak gıda yardımına ihtiyaç duyacak. Afrika diğer kıtalara çok daha tehlikeli bir yer olacak.

Güney Asya ve Güneydoğu Asya’da yıkıcı yağmur fırtınaları ikiye katlanacak. Doğu Asya’da yüzyılın ortasında sıcaklık bugünkünden 2 derece daha fazla olacak. Bu da dayanılmaz bir nem yaratacak.

IPCC 2007′de Nobel Barış Ödülü’ne layık görülmüştü. Halen satır satır gözden geçirilen taslak raporun nihaisi ise cuma günü dünyaya açıklanacak.

Kaynak : Sabah – 14 Kasım 2011

Amerika'nın GDO lobisi Türkiye'de böyle çalıştı

ABD’nin Türkiye ve diğer ülkelerde yürüttüğü “GDO sağlığa zararlı değil” propagandası, Amerikalı diplomatların yazışmalarıyla ortaya çıktı. GDO’lu ürünler siyasetinin değiştirilmesi için hükümete baskıdan bile söz ediliyor

ABD’nin Türkiye’nin de içlerinde bulunduğu bir çok ülke üzerinde GDO (genetiği değiştirilmiş organizma) ihracatının zarar görmemesi için, genetiği ile oynanmış gıdaların zararlı olmadığı yönünde lobi faaliyetleri yürüttüğü ortaya çıktı. Haber sitesi Bianet, Amerikalı diplomatların yazışmalarını yayımlayan Wikileaks belgelerini inceleyerek, ABD’nin Türkiye ve diğer ülkelerde yürüttüğü “GDO sağlığa zararlı değildir” politikasını gözler önüne serdi.

‘Türkiye kaybedilmemeli’
Tüm yazışmalarında Türkiye’de yetkililerden kamuoyuna kadar herkesin “GDO konusunda yanlış bilgi sahibi” olduğunu vurgulayan Amerikalı yetkililerin aynı zamanda her yıl Türkiye’ye yapılan GDO’lu ürün ihracatının tutarlarını da belirterek, Türkiye pazarının kaybedilmemesi gerektiğini vurguladıkları görülüyor.

Türkiye’de GDO’lu gıdalar konusundaki “yanlış bilgilenmenin” önünü kesmek içinse gazetecilerden bilim insanlarına, hükümet yetkililerinden çiftçilere kadar her kesime gerek Türkiye içerisinde gerek yurtdışında genetiği ile oynanmış ürünlerin sağlığa zararlı olmadığını söyleyen Amerikalı uzmanlar tarafından “bilinçlendirme çalışmaları” düzenlenmiş.

‘Bilimsellikten uzaklar’
2005 yılı Şubat ayında ABD Büyükelçisi Edelman’ın Ankara’dan kaleme aldığı belgede, “Türklerin bilimsellikten uzak olduğu”, aynı yıl eylül ayında yazılan bir belgede Türklerin genetiği ile oynanmış gıdalar konusunda “şehir efsanelerine” inandıkları vurgulanıyor. 15 Şubat 2005 tarihli belgede ABD’nin Tarımsal Bioteknoloji Danışmanı Madelyn Spirnak’ın Türkiye hükümeti yetkilileriyle yaptığı “bilinçlendirme” görüşmeleri anlatılıyor.

Belgenin sonuç kısmında Spirnak’ın basına, iş dünyasına, milletvekillerine ulaştığı ve bu kişileri tarımda bioteknolojinin kullanılmasının faydalarına olacağını, tam tersi şekilde kısıtlayıcı bir düzenlemenin ise onlara dezavantaj sağlayacağını anlattığı belirtiliyor. Ayrıca, TÜBİTAK’ın “Bilim ve Teknik” dergisine de ulaşıldığı ve tarımsal bioteknolojinin faydaları konusunda bir makale yayınlama olasılıkları hakkında konuşulduğunun altı çiziliyor.
Belgelerde Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği umudu nedeniyle, Avrupa’nın izinden gittiği ve GDO’lu ürünlere kısıtlama getirmek istediği sık sık vurgulanmış.

Yine Eylül 2005 tarihli belgede, “tüm bilimsel verilere rağmen GDO’ların güvenli olmadığına inanan kamuoyunun” bu fikrini değiştirmesi için İllinois Üniversitesi’nden Mikrobiyolog Dr. Bruce Chassy’ nin Türkiye’de çeşitli üniversitelerde konferanslar vermesine kararlaştırılıyor.

4 şehirdeki buluşmalar
Türkiye’ye 2004 yılında 600 milyon dolar değerinde mısır, soya fasulyesi, soya küspesi, bitkisel yağ ve pamuk sattıklarını belirten Amerikalı yetkililer, bu ürünlerin büyük bir kısmının da ya genetiği ile oynanmış ya da genetiği ile oynanmışlardan üretilmişler ürünler olduklarının altını çiziyor ve Türkiye’deki “yanlış bilginin” değiştirilmesi, doğru bir bilgilendirme sağlanması gerektiğine dikkat çekiliyor.
Dr. Chassy de bu kapsamda 4 şehirde akademisyenler, hükümet yetkilileri, öğrenciler ve şirket temsilcileri ile buluşturulmuş. Doktor Chassy’nin aynı zamanda 2005’te Bilim ve Teknik dergisine de röportaj verdiği belirtiliyor.

‘Hükümete alenen baskı’
3 Haziran 2008 yılında yazılan bir belgede de yine Türkiye’nin GDO konusunda AB’yi izlediği, bunun da ABD’nin bu ülkeye olan ihracatını olumsuz etkilediği vurgulanıyor. Bu durumda, hükümete alenen baskı yaparak GDO’lu ürünler konusundaki siyasetinin değiştirilebileceğine inanılıyor. Ayrıca aynı belgede Türkiye’ye yıllık 1 milyar doların üzerinde GDO’lu ürünlerin satıldığı hatırlatılıyor.

8.11.2011

Beyaz Saray 'uzaylılar yoktur' dedi

Beyaz Saray'dan yapılan resmi açıklamada uzaylılarla temas kurulduğuna dair herhangi bir kanıt bulunmadığı belirtildi.

Açıklamada ayrıca "dünya gezegeni dışında yaşam bulunduğuna dair" bir kanıtın da bulunmadığı söylendi.

Beyaz Saray'ın Bilim ve Teknoloji Araştırmaları Ofisi'nden uzay politikaları uzmanı Phil Larson tarafından yapılan açıklama, Amerikan hükümetinin uzaylılarla temas kurulup kurulmadığına dair elindeki bilgileri açıklaması talebine cevaben kaleme alındı.

On yedi binden fazla Amerikalı tarafından imzalanan iki dilekçeye cevaben Beyaz Saray'dan yapılan açıklamada "Amerikan hükümetinin dünya gezegeni dışında yaşam olduğuna ya da uzaylıların insanlıkla temas kurduğuna dair herhangi bir kanıtı yoktur" denildi.

Beyaz Saray Bilim ve Teknoloji Araştırmaları Ofisi'nin açıklamasında ayrıca bu konularla ilgili var olduğu iddia edilen kanıtların kamuoyundan saklandığı yönünde güvenilir bilgeye sahip olunmadığı bildirildi.

ABD uzay araştırmaları bürosu NASA tarafından desteklenen bazı araştırmalar kapsamında kozmos dinlenerek herhangi bir uygarlık belirtisinin varlığı incelenmekte.

Açıklamada NASA araştırmalarının sonuçlarına da kısaca değinilerek "bilim adamları ve matematikçiler var olan trilyonlarca yıldız içinde yaşam koşullarına sahip bazı gezegenlerin bulunabileceğini ancak evrenin büyüklüğü ve mesafeler göz önüne alındığında olası yaşam belirtileriyle temasa geçilmesinin çok düşük ihtimal olduğunu ortaya koydular" denildi. 

[BBC]

4.11.2011

Walmart'ta 'özgürlük' ateşi.!

Benzer düşünen kundakçılara ve karşı çıkanlara, Ateş Hücreleri İttifakı - Meksika / Enformel Anarşist Federasyon'dan dördüncü bildiri:

Walmart'ta 'özgürlük' yangını! Anarşistler Walmart mağazasını yaktı, 'özgürleştirici' yangın olarak duyrdu. Meksika Enformel Anarşist Federasyonu (FAI-M) Veracruz seksiyonunun Ateş Hücreleri İttifakı (CCF) fraksiyonu Coatzacoalcos, Veracruz'un kalbindeki Universidad ve Avenida Las Palmas'taki Wal-Mart mağazasını yaktı.

Yapılan açıklamada yangını 'özgürleştirici olarak duyurdu. Açıklamanın tam metni şöyle: "Ne üzgün, ne öfkeli ne de kırgın! Kundakçılar tüm otoritelere karşı savaşta! Yoldaş Gabriel Pombo da Silva'ya dayanışmalarımızı gönderiyoruz! Sermaye ve Devlete karşı iki aydır süren doğrudan saldırıları kutluyoruz! Tahakküm sistemine karşı! Topyekün kurtuluş için! Dün 18:23 sularında, bir çok malın yok edilmesine neden olan bir kundaklama eylemi gerçekleştirildi.

Meksika Enformel Anarşist Federasyonu (FAI-M) Veracruz seksiyonunun Ateş Hücreleri İttifakı (CCF) fraksiyonu Coatzacoalcos, Veracruz'un kalbindeki Universidad ve Avenida Las Palmas'taki Wal-Mart'ta özgürleştirici bir yangın çıktı. Bu yeni saldırıyla, yoldaş Gabriel Pombo da Silva'nın (Aachen hapishanesinde tutsak edilen) öcünü almış olduk ve derhal Alman ve İspanya Devletlerinden serbest bırakılmasını istiyoruz.

Bizler ayrıca Şili'deki Bombalama Davasından tutuklu yoldaşımız Tamara ile ve Yunanistan'da, Meksika'da ve dünyanın diğer yerlerinde tutuklu bulunan tüm yoldaşlarımızla dayanışıyoruz. Bu antagonist mücadelenin yeni oluşan örgütlenmesinin 45'in üzerindeki gününde, mücadelenin mümkün olduğunu çünkü sistemin savunmasız olduğunu göstererek tahakküm sistemine saldırdık. Korkuyu ve öfkeyi geride bıraktık ve tahakküme karşı kararlı bir mücadeleye geçiş yaptık.

Sermayeyi ve Devleti değiştirmek istemiyoruz, onların yasalarını değiştirmek istemiyoruz, yenilikler istemiyoruz, teknolojiyi değiştirmek istemiyoruz, tahakkümü değiştirmek istemiyoruz. HEPSİNİ YOK ETMEK İSTİYORUZ! Ne seçmen partileri arasında varsayılan farklar ne de Peña Nieto, AMLO, Marcelo, ya da Vasquez Mota'nın yalan vaatleri bizi ilgilendirmez. BİZİM İÇİN HEPSİ AYNI ÇÜNKÜ BİZLER İSTER SOLCU OLSUN İSTER SAĞCI OLSUN İSTER POPÜLİST OLSUN İSTERSE DE DEVRİMCİ OLSUN TAHAKKÜME KARŞI SAVAŞIYORUZ.

Yoldaşlar, saldırma vakti geldiğinde, katılmıyorsanız o zaman mani olmayın. Bu mücadele nihai sonuç, yani topyekün kurtuluş için yürütülmektedir. Ne üzgün, ne öfkeli ne de kırgın! Kundakçılar tüm otoritelere karşı savaşta! Bizler hepimiz Ateş Hücreleri İttifakıdır! Ateş Hücreleri İttifakı, bir ÖRGÜT veya tek bir grup değildir.

Daha çok öfkenin antagonist ifadesi ve tahakküme ve kurumlarına karşı bir nefrettir. Ateş Hücreleri İttifakı'nın yaymak için sadece benzine ve kibrite ve topyekün kurtuluş arzusu gerekiyor. Varolan düzene karşı savaş ilan ettik.

Yaşasın antagonist mücadele!

Ateş Hücreleri İttifakı - Meksika / Enformel Anarşist Efederasyon

'Yaşlanmanın etkileri laboratuvarda durduruldu'

Amerikalı bilim adamları fareler üzerinde yaptıkları deneylerde, yaşlanmanın kırışıklık, kas erimesi ve katarakt gibi etkenlerini geciktirmeyi, hatta durdurmayı başardıklarını açıkladı.

Yaş ilerledikçe vücutta biriken deneylerde bölünmeyi durduran hücreler dışarı atılabildi. Bilim adamları, elde ettikleri sonuçların ileride yaşlıların bakımında işe yarayabileceğini tahmin ediyor.

Uzmanlar sonuçların olağanüstü olduğunu ancak dikkatle ele alınması gerektiğini söylüyor. Nature adlı dergide yayınlanan çalışmada "ihtiyarlık hücreleri" olarak bilinen hücrelere odaklandı. Bölünmeyi durduran bu hücrelerin kötücül tümörlerin ilerlemesini engelleme gibi bir rolü de bulunuyor.

Bağışıklık sistemi bu hücreleri sürekli elese de, zaman içinde vücutta birikmelerine engel olamıyor. Araştırmacılar, çok yaşlı insanların vücudunda bu ihtiyarlık hücrelerinin oranının yüzde 10 olduğunu söylüyor.

Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Mayo Clinic'te çalışan bilim adamları genetik yapısı değişmiş olan farelerde bu ihtiyarlık hücrelerinin tümünü yok etmeyi başardı. Genetik yapıları daha süratli yaşlanmaya göre programlanmış bu farelere, geliştirilen ilaçlar verildiğinde yaşlanma hızı yavaşlıyor. Klinikteki bilim adamları farelerdeki yaşlanma semptomlarının başlamasını engellediklerini söylüyor.

Araştırmacılardan Dr Jan van Deursen, Ortaya çıkan etkinin kendileri için büyük bir sürpriz olduğunu söylüyor.

[BBC]

1.11.2011

Bilinmeyen bir cisim yaklaşıyor

Saatte 37 bin km hızla yaklaşan 20 milyon tonluk göktaşıyla çarpışma riski, 2012 veya 2013'te netleşecek.

Mısır mitolojisinde kötülüğün simgesi, karanlıklar ve kaos tanrısı Apofis’in adı verilen, “Kıta Katili” lakabı takılan göktaşının Dünya’yı vurma ihtimali, bilim adamlarını harekete geçirdi.

Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA) uzmanlarına göre 20 milyon tonluk, 300 metre çapında Apofis adlı göktaşı saatte 37 bin km hızla Dünya’ya yaklaşıyor. NASA’nın göktaşını durdurması için 25 yılı var.

Hürriyet'te yer alan habere göre, göktaşı, 2029’da 32 bin kilometre yakınımızdan geçecek. İzlediği yörünge gereği tekrar Dünya’ya yönelecek olan göktaşı, 13 Nisan 2036’da Dünya’ya çarpabilir.

Bu olasılık 250 binde 1, fakat hesaplar kesin değil. NASA’dan, “Apofis’in nereye yöneleceğini tam olarak bilmiyoruz. Ama 2012’de ya da 2013’te tekrar görünür olunca belirleyebileceğiz” dedi. (Hürriyet)

25.10.2011

Google'dan Van Depremi için Web Sayfası


Google Van Depremi için bir web sayfası hazırladı. Bu sayfada aradığınız kişiyi veya bilgi sahibi olduğunuz kişiyi girerek, deprem kurtarma çalışmalarına katkı sağlayabiliyorsunuz..

Sayfaya Ulaşmak içinhttp://turkey-2011.googlepersonfinder.appspot.com/


23.10.2011

Van'da 7.2'lik Deprem



Van'da dün meydana gelen 7,2 büyüklüğündeki depremde il merkezinde ve Erciş'te en az 217 kişi hayatını kaybetti, 1090 kişi yaralandı. 

Enkaz altında kurtarılmayı bekleyen çok sayıda insan bulunuyor. Arama kurtarma çalışmaları ise zor şartlar altında devam ediyor.

Ambülans, temiz su ve gıda sıkıntısı yaşandığı, yer yer halkın kurtarma ekiplerine yardımcı olduğu, iş makinaları olmaksızın enkazı kazmaya çalıştıkları belirtiliyor Depremin ardından, artçı sarsıntılar gece boyunca devam etti. Vatandaşlar, geceyi valilik bahçesinde, parklarda, binalardan uzak boş alanlarda ve Et-Balık Kurumu bahçesinde kurulan çadır kentte geçirdi.

Basında Van Depremi : TIKLAYINIZ

Hava sıcaklığının 1 - 2 santigrat derece olduğu Van ve Erciş'te halkın bir kısmı ateş yakarak ısınmaya çalıştı. Anadolu Ajansı'nın İl Afet Acil Durum Müdürlüğünden aldığı bilgiye göre, Türkiye'nin çeşitli illerinden gelen yaklaşık 650 kişilik arama kurtarma ekipleri Erciş ilçesinde, Azerbaycan ve İran ekiplerinin yer aldığı yaklaşık 300 kişilik ekip de Van'da çalışmalarını aralıksız sürdürdü. Turkcell Genel Müdürlüğünce, 3 adet mobil uydu 1 iletişim aracının gönderildiği, Antalya'dan ise 4 ton gıda ve 7 bin kişilik kumanyanın Van'a doğru yola çıktığı öğrenildi. Diğer illerden yola çıkan arama kurtarma ekiplerinin de sabah saatlerinde bölgeye ulaşacağı ve çalışmalara destek vereceği kaydedildi.

13.10.2011

ABD'deki işgal eylemleri yayılıyor

New York'ta dördüncü haftasını dolduran "Wall Street'i İşgal" hareketi ABD'nin farklı şehirlerine yayılırken, benzer eylemlerin Avrupa şehirlerinde de planlanmakta olduğu bildirildi.

ABD genelinde yüze yakın şehirde Wall Street İşgalcileri’ne destek eylemi düzenlendi.

 Bu arada Londra'da 15 Ekim tarihinde “Londra Borsası'nı İşgal” adında bir eylem planlanmakta.

Sosyal medya kanallarından yapılan duyurularda St. Paul Katedrali önünde saat 12.00'de yapılacak olan eylem, "şirketlerin aç gözlülüğüne karşı nüfusun yüzde 99'unu oluşturan bizler yeter diyeceğiz ve Londra borsasını işgal edeceğiz" ifadesiyle tanımladı.

Alternatif formatta oynat 15 Ekim tarihi, Yunanistan, İspanya ve Fransa'daki muhalif hareketlerce "Dünya çapında Küresel Eylem Günü" ilan edilmişti.

"Halk bir araya geldiğinde mağlup edilemez" “Wall Street’i İşgal” hareketine destek amacıyla örgütlenen “Boston'u İşgal” isimli grubun, şehir merkezindeki Dewey Meydanı'ndaki dünkü eylemine polis müdahale etti ve yüze yakın eylemciyi göz altına aldı.

Gruptan yapılan açıklamada eylemin düzenleyicilerinin idari yetkililerle temas içinde olmalarına rağmen Boston Emniyeti'nin tehditkar tavrı sebebiyle söz konusu diyalogun sona erdiği belirtildi.

Polis müdahalesi sırasında gruptan "Bu barışçıl bir gösteri" ve "Halk bir araya geldiğinde mağlup edilemez" sloganları atıldı.

Boston belediye başkanı Thomas Menino eylemcilerin birçok talebi konusunda hem fikir olduklarını ancak, şehrin kilitlenmesine müsaade edilemeyeceğini belirtti.

[BBC]

7.10.2011

Occupy Wall Street

Yeşil Gazete'de Wall Street İşgali ile ilgili güzel bir yazı var ilginize ;

 Geçen hafta New York’ta idim. Sebeb-i ziyaretimin bir nedeni, Aslı ile deniz kanosu yapmak, diğeri ise New York’ta iki haftayı aşkın bir süredir polis müdahalesi ve medya karartmasına rağmen devam eden Occupy Wall Street hareketini yerinde görmek ve fotoğraflamak idi. Bu yazı Occupy Wall Street ile ilgili.


Uzayda teorileri altüst eden enerji



Boğa takım yıldızındaki Yengeç nebulasının ortasındaki pulsarın yaydığı enerjinin yoğunluğu, uzay cisimleri konusundaki mevcut fizik teorilerini alt üst etti.

 Amerikan bilim dergisi Science'da yayımlanan araştırmaya göre, pulsardan (periyodik elektromanyetik dalgalar yayan gökcisimleri) çıkan gama ışınlarının gücünü 100 milyar ila 400 milyar elektron-volt (GeV) olarak ölçen astrofizikçiler, bundan önce azami 25 GeV yapılan tahminlerden dolayı, büyük şaşkınlığa uğradılar.

 Bilim insanları, böylesine bir enerji yoğunluğunun, güneş ışınlarınınkinden bir milyar kat daha fazla olduğunun altını çizdiler. 

 Gözlemi yapanlardan California Üniversitesi Fizik Bölümü Doçenti David Williams, "Yengeç nebulasının uzun yıllardır yapılan gözlemlerinden ve çok miktardaki verinin toplanmasının ardından, mekaniğini daha iyi anlayabiliyoruz, fizik modelleri bu pulsarın ışın yayma yoğunluğunun üstlü bir düşüş gösterdiğini, 10 GeV'in biraz üzeri olabileceğini ortaya koyuyor" derken, bu pulsarın 100 milyar elektron-voltu aşan nerejiyle gama ışını yaydığını ölçmelerinin kendileri için büyük sürpriz olduğunu söyledi.

 Gözlem, Arizona eyaletindeki Whipple gözlem üssünde bulunan dört VERITAS (Very Energetic Radiation Imaging Telescope Array) teleskobuyla yapıldı.

 Yengeç nebulasının pulsarı, kendi çevresinde saniyede 30 kez dönen bir nötron yıldızı. Bu pulsar, 1054'te meydana gelen dev süpernova patlamasında dev yıldızın sönen çekirdeği. Bu ani kozmik felaket, Dünya'dan 6 bin 300 ışıkyılı uzaktaki çok ışıklı süpernova kalıntısı Yengeç nebulasının doğumuna neden oldu.

 Uzayda bulunan gaz bulutsularına verilen isim olan nebula (bulutsu) yıldızlar arasında bulunan boşluklarda yer alan ve yıldızların yaydıkları ışık enerjisi ile görünür hale gelen yoğun gaz ve toz bulutları olarak tanımlanıyor. (AA)

[Radikal]

3.10.2011

Dünyayı bekleyen çok büyük tehlike

Bilimadamları kuzey yarımküre üzerindeki ozon tabakasında eşine bugüne dek rastlanmayan büyüklükte bir delik açıldığını açıkladılar.

 Birçok ülkeden bilimadamlarından oluşan 29 kişilik bir heyetin, The Nature dergisinin son sayısında yayımlanan gözlemlerine göre, Kanada;nın kuzeyi, Rusya ve bazı Avrupa ülkelerinde bahar aylarında yüzde 3 ila 5 daha yüksek ultraviyole ışını saptandı.

 NASA, ESA ve uzayda uydusu bulunan ülkelerle işbirliği yapan bilimadamları, atmosferin 30 kilometre üzerindeki ozon tabakasında 2 milyon kilometrekare büyüklüğündeki delik açıldığını gördüler.

 Bunun ozon tabakasında bugüne kadar saptanan en büyük ve eşi görülmemiş delik olduğunu açıklayan ekip üyesi Toronto Üniversitesi ozon uzmanlarından Kaley Walker, "Bir bilimadamı olarak bunu saptamak heyecan verici ama bu sorunun insanlığa getireceği olumsuzlukları düşünmek bile istemiyorum" dedi.

 Ekipteki Alman bilimadamlarından Marcus Rex de "Aslında açılan bu delik bize, kuzey kutbundaki sorunları iyi anlamadığımızı haykırıyor" diye konuştu.

 Ozon tabakası, güneşten gelen zararlı ışınları emerken, ısıyı da yukarıda tutarak dünyanın aşırı ısınmasını önleyen önemli bir işlev görüyor.

 Uzmanlar, ozon tabakasındaki deliklerden sızan zararlı ışınların cilt kanseri başta olmak üzere önemli sağlık sorunlarına neden olduğunu belirtiyorlar.

[Radikal] [BBC] [T24]

2.10.2011

New York'ta eşitsizliği protesto

ABD'nin New York kentinde 700'ü aşkın gösterici, kent merkezini Brooklyn mahallesiyle bağlayan, Brooklyn Köprüsü'nü trafiğe kapatınca polis tarafından gözaltına alındı.

Gözaltına alınanlar, iki haftadır kentin ünlü finans merkezi Wall Street'te kamp kuran daha büyük bir grubun parçası.

Occupy Wall Street, Türkçesiyle 'Wall Street'i işgal edin', adında geniş bir siyasi yepazeyi bir araya getiren harekete bağlı protestocular, ekonomik kriz, küresel ısınma, işsizlik ve sosyal eşitsizlik gibi sorunları protesto ediyor.

Protestoculardan bir kısmının uyarılara rağmen köprüye yönelmesi ve bir trafiği kapaması üzerine harekete geçen polis, 700'den fazla göstericiyi gözaltına aldı.

Özellikle büyük şirketlerin aç gözlülüğüne karşı olduklarını söyleyen protestocular, ABD halkının %99'unun haklarını en varlılı %1 karşısında korumaya çalıştıklarını kaydediyor.

Occupy Wall Street hareketi 20 bin kişiye yaptıkları çağrıda, kentin finans merkezi olan, aşağı Manhattan'ı 17 Eylül'de işgal edip, bir kaç ay orada kalmalarını istemişti New York'ta cuma günü de iki bin kişi, Occupy Wall Street pankartı altında polis merkezine yürümüş ve protestolar sırasında polisin takındığı tavrı protesto etmişti.

Gösterilerine iki hafta önce başlayan protestoculardan 80 kadarı da 25 Eylül'de güvenlik güçleri tarafından gözaltına alınmıştı.

[BBC]

23.09.2011

Akşam Uydu Düşebilir!

NASA'ya ait araştırma uydusunun akşam saatlerinde Dünya'ya düşmesi beklenirken, risk bölgeleri arasında ABD'nin yer almadığı açıklandı.

 Dünya'ya bugün düşmesi beklenen minibüs büyüklüğündeki eski Amerikan meteoroloji uydusunun akşam saatlerinde atmosfere gireceği bildirildi.

 Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi'nin (NASA) son hesaplamalarına göre, 6,3 ton ağırlığındaki "Upper Atmosphere Research Satellite" (UARS-Yüksek Atmosfer Araştırma Uydusu) TSİ 19.00 ila 01.00 arasında atmosfere girecek.

 NASA, atmosfere girdikten sonra yüksek sıcaklık ve sürtünmeyle iyice küçülmesi ve 26 parçaya ayrılması beklenen uydunun Kuzey Amerika'ya düşmeyeceğini belirtti.

 1991'de uzaya gönderilen uydunun parçalarından birinin yüzde 90'ını ikamet dışı olan Dünya'da bir insanın üstüne düşme olasılığının hala 3 bin 200'de 1, diğer bir deyişle yüzde 0,03 olduğunu yineleyen NASA, riskin son derece az olduğu uyarısını tekrarladı.

 Ancak The Guardian gazetesi, tehlikenin küçümsenmemesi gerektiğini yazdı. Bir köpekbalığı saldırısında ölme riskinin 11 milyonda bir olduğunu hatırlatan gazete, ''Jaws filminden korkanlar varsa, bir de üzerlerine uydu çarpması riskini düşünsünler.'' diyor.

 2005'te kullanım dışı kalan uydudan 450 kg civarında geriye kalan parçaların düştükten sonra 800 km uzunluğunda bir alana yayılması bekleniyor.

[NTV]

Güneş Sistemi'nin kayıp gezegeni

Bilim insanları, Güneş Sistemi'nde bir zamanlar Satürn, Jüpiter, Uranüs ve Neptün'ün yanı sıra beşinci bir gaz gezegeni bulunduğunu, ancak daha sonra bu gezegenin Güneş Sistemi'nden atılmış olabileceğini düşünüyorlar.

 ABD'nin Colorada eyaletindeki Güneybatı Araştırma Enstitüsü'nden David Nesvorny ve ekibi tarafından yapılan araştırmada, Güneş Sistemi'nin 4 milyar yıl önce neye benzediğini anlamak için değişik bilgisayar canlandırmaları kullanıldı.

 Bu araştırması sırasında gezegenlerin henüz yörüngelerine tam oturmadığını ve hareketli olduklarını keşfeden Amerikalı astronom, bir dizi test sonrasında bugün anladığımız Güneş Sistemi'nin beşinci bir gaz gezegeni olmaksızın ortaya çıkamayacağı sonucuna vardı.

  GÜNEŞ SİSTEMİ’NİN OLUŞMASINI SAĞLADI

 David Nesvorny. Bu sonuca dört gaz gezegeni Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün'ü kullanarak değişik simülasyonlarla ulaşan ve bunların çok büyük ayrıca her an birinin diğerini yok edebilecek durumda olduklarını keşfeden Nesvorny, gaz gezegenlerinin yaşamlarını sürdürdükleri konfigürasyonlarda bile, Mars ve Venüs gibi Güneş Sistemi'nin kayalık gezegenlerin olmayacağını gördü.

 Nesvorny, bunun üzerine denkleme beşinci bir gezegeni ekleyince, bugünkü Güneş Sistemi'nin ortaya çıkma olasılığının çok arttığını tespit etti.

 Kısa süre önce çok sayıda başıboş gezegenin keşfi de bu teoriyi doğrularken, Nesvorny, Güneş Sistemi'ndeki beşinci gezegenin, Jüpiter'in çekim gücüne dayanamamasından Samanyolu'na fırlatıldığını ve yıldızlararası uzayda başıboş dolaşan "öksüz gezegenlerden" biri haline geldiğini düşünüyor. Bu öksüz gezegenin Neptün ve Uranüs büyüklüğünde ve bunlara benzer bir buz gezegeni olduğu tahmin ediliyor.

[Hürriyet]

22.09.2011

Soros: Avrupa'da 2-3 ülke iflas edebilir

Ünlü yatırımcı George Soros, Euro Bölgesi'nde iflasların yaşanabileceğini belirtti. Soros, iflasa ülkelerin kendilerinin karar vermesinin ve bu sürece hazırlanmasının çok önemli olduğunu söyledi. 

Ünlü yatırımcı George Soros, Euro Bölgesi'nde birkaç ülkenin iflas edebileceğini belirtti. CNBC'nin sorularını yanıtlayan Soros, iflasın ve Euro Bölgesi'nden çıkışın düzenli olmasının önemini vurguladı.

 Soros "Bence Euro Bölgesi'nde iki veya üç küçük ülke iflas edebilir veya para birliğinden çıkabilir. Ama buna iyi hazırlanılmalı ve bu organize bir şekilde gerçekleşmeli. Hazırlıklı bir iflas olmadığı takdirde küresel piyasalarda çalkantı yaşanabilir. Hazırlıklı bir iflas halinde bu ülkeler gerçek bir seçim yapmış olacaklar. Euro Bölgesi'nde kalarak acı çekmeye veya birlikten çıkmaya kendileri karar vermiş olacaklar" dedi.

 Avrupa'daki borç krizinin dünya ekonomisi için Lehman Brothers'ın çöküşünden bile daha tehlikeli olduğunu belirten Soros, "Bence yetkililer yolun sonuna geldiklerinde sistemin dağılmasını önlemek için ellerinden gelen her şeyi yapacaklar. Çünkü bu işin alternatifine kafa yormak çok daha zor" diye konuştu.

 Doların yükselişinin altında likidite sorunu yattığını kaydeden Soros şunları kaydetti: "ABD'de problemler olmasına rağmen doların güvenli liman olarak görülmesi bence bir likidite problemi. Bu karışık bir durum ve birazcık açmamız gerekiyor. Avrupa bankaları gelişmekte olan piyasaların ana kredi kaynağı. Bu yıl Mart ayına kadar baktığımızda, gelişmekte olan piyasalara, Avrupa bankaları 3.5 trilyon dolar, ABD bankaları 740 milyar dolar ve Japon bankaları ise 310 milyar dolar kredi kullandırdı. Yani Avrupa'nın, gelişmekte olan piyasaların en büyük kredi kaynağı olduğunu görebilirsiniz."

[NTV]

Melt Study Says Arctic Ocean Could Be Ice-Free by 2012

If this isn't enough proof, I don't know what is. The fact that the arctic ocean could be *completely* ice free by 2012 is a scary thought. Imagine if your kids don't know what an iceberg is, aside from one taking out the titanic over a hundred years ago.

An already relentless melting of the Arctic greatly accelerated this summer, a warning sign that some scientists worry could mean global warming has passed an ominous tipping point. One even speculated that summer sea ice would be gone in five years.

Greenland's ice sheet melted nearly 19 billion tons more than the previous high mark, and the volume of Arctic sea ice at summer's end was half what it was just four years earlier, according to new NASA satellite data obtained by The Associated Press.

 "The Arctic is screaming," said Mark Serreze, senior scientist at the government's snow and ice data center in Boulder, Colo.

 Just last year, two top scientists surprised their colleagues by projecting that the Arctic sea ice was melting so rapidly that it could disappear entirely by the summer of 2040.

 This week, after reviewing his own new data, NASA climate scientist Jay Zwally said: "At this rate, the Arctic Ocean could be nearly ice-free at the end of summer by 2012, much faster than previous predictions."


 Kaynak : http://www.nowpublic.com/environment/melt-study-says-arctic-ocean-could-be-ice-free-2012

20.09.2011

15 Yıldır Para Kullanmıyor..

69 yaşında... Son 15 yıldır parasız, kredi kartsız ve faturasız yaşıyor...

 69 yaşında bir kadın... 15 yıl önce para kullanmayı bıraktı...

Para yok, kredi kartı yok, fatura yok... 15 yıldır daha sağlıklı ve daha mutlu olduğunu söylüyor. Heidemarie Schwerme, Almanya Dortmund'da oturuyordu.

Öğretmenlik yapıyordu. Şimdi artık bir elinde bavulu, bir elinde bilgisayarı ile kasaba kasaba dolaşarak yaşıyor.

 Bu yeni yaşam şekli ile ilgili yazdığı kitabında "Parasız yaşayabileceğimi gördüm. İhtiyacım olan herşeyi değiş tokuş yaparak elde ediyorum. Hiçbir zaman yemek, kıyafet ya da arkadaş bulma sıkıntısı çekmedim. Artık benim hayatımı para kazanma stresi yönetmiyor. Faturaları ödeme baskısı içinde de değilim. Artık daha sağlıklıyım. 15 yıldır doğru düzgün doktora bile gitmedim.

Gelecek korkusu da yaşamıyorum. " diyor... Schwerme'nin hayatındaki bu değişim Dortmund'a taşınması ile başlamış. Bölgede çok fazla evsizin olduğunu görmüş ve bir "değiş tokuş dükkanı" açmış. Bu dükkanda insanlar sadece kullanmadıkları eşyaları değil, yeteneklerini de değiş tokuş edebiliyorlardı. Değiş tokuş dükkanı kısa sürede Dortmund'da ün kazandı. Schwerme ise bu yeni yaşam şeklinden giderek daha fazla hoşlanmaya başladı.

Sonunda öğretmenliği bırakarak hayatını tamamen değiştirmeye karar verdi. Evini, eşyalarını verdi. Yeni yaşamına elindeki tek bavulla başladı. Bu yeni yaşam için kendisine verdiği deneme süresi 12 aydı. Ancak bu şekilde yaşamaktan öyle çok hoşlandı ki 15 yıldır eski yaşamına geri dönme ihtiyacı hissetmedi. Evden eve gidiyor, kaldığı evlerde ev işlerine yardım ediyor.

Acil durumlar için yanında sadece 200 Euro var... Onun dışında yazdığı kitaplardan eline geçen parayı hayır kurumlarına bağışlıyor. Bu arada iki kitap yazdı bunlardan birinin adı "Parasız yaşamım"...

 [NTV]

17.09.2011

Mineral Risk Listesi

İngiliz Jeoloji Kurumu, 2011 yılı için Mineral Risk Listesi yayınladı.

Risk listesi, hakim ekonomi ve yaşam tarzının sürdürülmesi için gerekli olan kimyasal elementlerin ve element gruplarının tedariğiyle ilişkili bir risk indeksi sunuyor.

Listedeki elementler tedariğini etkileyebilen faktörlerle tanımlanıyor. Bunların arasında elementin yerkabuğundaki miktarı, mevcut üretim ve rezerv yerleri ve bu yerlerin politik istikrarı yer alıyor.

Listeyi buradan göz atabilirsiniz.

15.09.2011

Luke Skywalker'ın gezegeni bulundu!

Amerikalı astronomlar, bilim kurgu filmi Yıldız Savaşları filmindeki iki güneşli gezegeni Samanyolu'nda keşfettiler.

 ABD'de yayınlanan araştırmaya göre, Dünya'dan 200 ışıkyılı Kepler-16b adı verilen bu dış gezegen, iki güneşin etrafında dönüyor ve böylece iki kez gün batımı ve iki kez gün doğumu oluşuyor.

 İki güneşli gezegen Yıldız Savaşları bilim kurgu filminde Tatooine adıyla çorak çöllere ve Kum Adamları diye kendine özgü canlıların yaşadığı şekilde canlandırılmasına karşın, Kepler-16b, soğuk ve gazlı bir gezegen. astronomlar, yaşamın burada var olması olasılığının bulunmadığını belirtiyorlar. 

Keşifte yer alan Harvard-Smithsonian Astrofizik Merkezi'nden Josh Carter, Kepler-16b'nin varlığı teyit edilen ilk iki güneşli gezegen örneği olduğunu belirterek, ''Üstelik, bizim güneş sistemimizin diğer gezegen sistemleri arasında sadece bir örnek olduğunu keşfediyoruz, doğa bunları yaratabiliyor'' dedi.

 Güneş Sistemi'nin en büyük gezegeni gaz devi Jüpiter'in üçte biri bir kütleye ve yüzde 75'i kadar yarıçapına sahip Kepler-16b'nin, Satürn kadar kütle ve cüssesi bulunuyor.

 İki güneşinin etrafında 229 günde dönen bu dış gezegen, yıldızlarından ortalama 104,6 milyon kilometre mesafede bulunuyor.

 Kepler-16b'nin iki yıldızının da Güneş'ten daha küçük ve daha soğuk olması nedeniyle, yüzey ısısı sıfırın altında 73 ila sıfırın altında 101 santigrat derecede yer alıyor.

 Amerikan Science dergisinin bugünkü sayısında yayınlanan araştırma ayrıca bugün ABD'nin Wyoming eyaletindeki Jackson Hole'daki 'Uzak Güneş Sistemleri' konferansında da sunulacak.

[NTV]

14.09.2011

Fransa’da radyoaktif patlama

Fransa'nın güneyinde Gard bölgesinde bulunan Marcoule nükleer tesisinde patlama meydana geldi. Olayda bir kişi öldü, 4 kişi de yaralandı.

 Avrupa'da nükleer santrallerle ilgili korkutan bir gelişme yaşandı. Fransa’nın güneyinde Gard kentinde bulunan Marcoule nükleer tesisinde öğle saatlerinde bir patlama oldu. İlk bilgilere göre; patlamada 1 kişi hayatını kaybetti, 4 kişi de yaralandı. Yaralılılardan birinin durumunun ağır olduğu öğrenildi. Olayın ardından tesisin çevresinde güvenlik koridoru oluşturuldu. Yetkililer, patlamanın nükleer sızıntıya yol açmadığını bildirdi.

 'NÜKLEER DEĞİL SANAYİ KAZASI' 

Yetkililer "kazanın nükleer değil bir sanayi kazası olduğu" ifade etti. Yaralı işçilerin muayenesinde de radyoaktif sızıntı görülmediği bildirildi. Greenpeace çevre örgütüyse "kazayla ilgili olarak bağımsız ve şeffaf bir soruşturma başlatılmasını" talep etti. Patlamanın nedeni henüz netlik kazanmazken, nükleer tesis radyoaktif atıkların yeniden işlendiği bir tesis olarak biliniyor.


 'PATLAMA KONTROL ALTINA ALINDI' 

 Fransız Enerji Güvenlik Kurumu, patlamanın, ''kontrol altına alındığını ve halk sağlığını tehdit edecek bir durumun olmadığını'' açıkladı. Patlama sonucunda ne kimyasal ne de radyoaktif sızıntı olmadığının tekrarlandığı açıklamada, ''tesiste çalışanların olası bir sızıntıya karşı karantina altına alınmalarını veya tahliye edilmelerini gerektirecek bin önlem alınmayacağı'' bildirildi. Bununla birlikte, bölgedeki gazeteciler, jandarmanın, bölgeye giriş ve çıkışları kontrol altında tuttuğunu bildirdi. Sağlık ekiplerinin, yaralı işçilerin üzerinde yaptıkları muayene sonucunda radyoaktif sızıntı görülmediği bildirildi. 50'den fazla nükleer reaktörün bulunduğu ülkede nükleer santrallerin güvenliği tartışılıyordu.

[NTV]

8.09.2011

Altın Uzaydan Gelmiş

İngiliz bilim adamları, yeryüzündeki tüm altın ve diğer değerli metallerin uzaydan geldiğini kanıtlayabileceklerini söylüyor.


İngiltere'deki Bristol Üniversitesi'nin araştırmacıları, Grönland'daki dört milyar yıllık kayaları inceledi. Araştırmacılar bunların dünyada oluşmuş kayalardan farklı izotoplar içerdiği sonucuna vardı.

Onlara göre bu, değerli metallerin dünyaya bir meteor yağmuruyla geldiği teorisini kanıtlıyor.

Bu meteor yağmuru sırasında henüz 200 milyon yaşındaydı. Dünyanın kendi altını ve diğer ağır metalleri daha gezegenin ilk dönemlerinde çökerek merkezdeki mağmaya karışmıştı.

Bu yüzden günümüzde nikah yüzükleri ve diğer ziynet eşyalarında kullanılan altının kaynağı farklı. Bu altın nötron yıldızlarının çarpışması sırasında ortaya çıkmış.

Bu çarpışmaların ise evrenin gördüğü en şiddetli çarpışmalar olduğu belirtiliyor.

 [BBC]

28.08.2011

İrene kasırgası New York'a ulaştı

İrene kasırgasının neden olduğu şiddetli rüzgarlar New York'u etkisi altına almaya başladı.

Kasırgayla gelen sağnak yağış nedeniyle kentin ünlü finans merkezi sel tehdidiyle karşı karşıya.
Kasırga şu anda sadece Kategori 1 şiddetinde.

Ancak, özellikle olası seller nedeniyle, kasırganın geniş çaplı hasara yol açması bekleniyor.
800 km genişliğindeki kasırga ABD'nin doğu kıyılarını etkisi altına alırken, yaklaşık 2 milyon kişi elektriksiz kaldı.

Irene kasırgası nedeniyle New York'ta 5 havaalanı da yolcu uçaklarına kapatıldı.
Havacılık yetkilileri, kapatma kararının, John F. Kennedy, Newark Liberty, LaGuardia, Stewart ve Teterboro havalanlarında geçerli olacağını, gelen tüm iç ve dış hat yolcu uçaklarına uygulanacağını söylediler.

Kasırganın şiddetlenmesi durumunda kentteki köprüler ve alçaktaki Hudson Vadisi'nin kapatılacağı da duyuruldu.

Kentin toplu ulaşım sistemi kapatılırken, belebiye başkanı artık kenti terketmek için zaman kalmadığını bildirdi.

Başkan Micheal Bloomberg henüz kenti terketmemiş olanlardan evlerinden çıkmamalarını istedi.
İrene kasırgasının hızı saatte 130 km'ye ulaşırken, ABD'nin doğu kıyılarında 2 milyonu aşkın kişiye tahliye etmeleri çağrısı yapılmıştı.

Tarihte benzeri olmayan bir tahliye kararı alan New York valisi kentin alçak bölgelerinde yaşayan 370 bin kişiye yüksek kesimlere gitme emri verdi.

[BBC]
[NTV]

27.08.2011

Kasırga Geliyor : New York Tecrit Edildi

New York Belediye Başkanı Mike Bloomberg'in 'Irene kasırgası' uyarısının ardından sörfçüler, denize girenler ve güneşlenenlerle dolu Rockaway Beach'in kalabalığından eser kalmadı.

Irene hızını biraz kesse de, tam anlamıyla bir tecritin yaşandığı şehirde, halen birinci derece kasırga gelmesi bekleniyor. Ağır yağışlar ve denizin yükselerek karaya yaklaşması sonucu sel de olabilir. Hatta New York tarihinde çökme olabileceği korkusuyla ilk kez metro da kapatıldı.

Ancak bazı New Yorklular şehri terk etme uyarısının kişilerin kararına bırakılmasından dolayı, durumu fazla da ciddiye almadıklarını söylüyor ve baştakilerin sorumluluktan kaçmak için olayı abarttığını düşünüyor.

Bu kişiler dava açmanın bir kazanç kapısı haline dönüştüğü ABD'de yöneticilerin davalardan kaçmak için bu yolu seçtiğini öne sürüyor.

Rockaway Beach'i terketmeyen bu sakinler bir fırtına yaşanacağını bildiklerini ancak endişe edecek bir durum olmadığı için fırtına öncesi sessizliğin ve boş plajın keyfini çıkarmayı tercih ettiklerini dile getiriyor.

[NTV]

İlgili Diğer Haberler :


ABD'de 6 eyalette kasırga alarmı

31.07.2011

Adım Adım Battlestar Galactica : Artık robotlar da çiftleşiyor

Bugüne kadar üretilen robotlar sadece insanların komutlarına göre hareket ediyordu. Son dönemde bazı araştırmacılar bunu bir adım öteye taşımayı başardı.


Bir grup araştırmacı belirli açılardan ilerleme kaydeden robotları deyim yerindeyse çiftleştirerek bunlardan yeni robotlar üretiyor. Bu yeni bilim dalının adı "evrimsel robotik". Robotlar bu sayede yeni yetenekler elde ediyor ve bunları diğer robotlara da aktarabiliyor. Bu tip bir gelişme şimdiye kadar sadece organik canlılarda kaydedilebiliyordu.

Her yıl düzenlenen robot müsabakalarında farklı amaçlarla geliştirilen robotlar birbirleriyle mücadele ediyor. Futbolcu robot, kurtarma robotu ve ev işleri yardımcısı... Ancak araştırmacıların aslında performansı arttırmak için tasarladıkları birçok detay, robotların arızalanmasına neden oluyor.

Stuttgart Üniversitesi Elektroteknik ve Bilişim Teknolojileri Bölümünden Paul Levi’ye göre sorunun nedeni gayet açık. Robot yazılımları üreten programcıların oyun süresince meydana gelebilecek her türlü durumu önceden tahmin etmeleri mümkün değil. Bu nedenle beklenmeyen bir sorun ortaya çıktığında robot devre dışı kalıyor.

Hedef evrim prensipli robotlar

Araştırmacıların yeni hedefi bu nedenle evrim prensibiyle işleyen robotlar üretmek. Bu robotların sadece programcılar tarafından önceden programlanan şeyleri yapmak yerine, yeni sorunlar karşısında yaratıcı yeni çözümler üretebilmesi hedefleniyor. Sistemin nasıl işlediğini Paul Levi “peynir arayan robot” örneğiyle açıklıyor. "Hayatta kalmak için eğer iyi koku alması gerekiyorsa, o zaman koku duyusunu optimize etmesi lazım. Peyniri, yani beslenme kaynağını en hızlı nasıl bulurum? Diğer özelliklereyse daha az ihtiyaç duyulduğu için bunlara daha az odaklanacak " diyen Levi, burada robotun peyniri bulabilmek için kamera ve termometresinin işine yaramadığını, bunun yerine koku sensörlerini kullanması gerektiğini kendi kendine bulmasının önemli olduğunu belirtti.

Doğal evrim, mutasyon yani genlerde meydana gelen küçük değişimler yoluyla oluşuyor. Bu değişimler canlının hayatta kalma şansını arttırıyor. Araştırmacılar şimdi bu prensibi robotlara uyarlıyor. Örneğin 100 robota peynir arama görevi veriliyor. Bu arama sırasında bazı yazılım türleri diğerlerine oranla daha hızlı tepki veriyor. Araştırmacılar peyniri daha hızlı bulan bu robotları deyim yerindeyse birbiriyle çiftleştiriyor.

Sanal çiftleştirme

Ancak yazılım platformunda meydana gelen bu sanal çiftleştirme sonucunda ortaya çıkan yavru robotlar sadece anne ve babalarının programlarına sahip değil. Aynı zamanda ebeveyn robotların program parçalarını birleştiren mekanizma bazen araya küçük mutasyonlar da ekliyor. Yani ne anne, ne baba robotta olmayan özellikler… Bu küçük değişiklikler sonuçta hiç beklenmeyen gelişmelere önayak olabiliyor. Paul Levi doğanın yüzde otuz kayıp prensibiyle işlediğini belirtiyor. Mühendislerin ürettiklerinin yüzde 30'unu kaybetmeyi kolay kabullenemediklerini belirten Levi "Ama evrim böyle gerçekleşiyor" diyor.

[NTV]

26.07.2011

Büyük Depremin Ayak Sesleri

Tekirdağ açıklarında meydana gelen 5.2’lik depremi değerlendiren uzmanlar, sarsıntının ana fay üzerinde olduğunu ve önceki sarsıntılarla birlikte, İstanbul’u tehdit eden büyük depremi haber verdiğini söyledi
Yerbilimciler, geçtiğimiz iki yıl içinde Silivri açıklarında meydana gelen 4.4, Saros Körfezi’nde meydana gelen 5.3 büyüklüğündeki depremlerden sonra, önceki akşam da Tekirdağ açıklarında yine ana fay üzerinde 5.2 büyüklüğünde bir deprem meydana geldiğine dikkat çekerek, “Ana fay oldukça aktif. Bütün bu depremler büyük depremin habercisidir” diyor.
İTÜ Maden Fakültesi Jeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Naci Görür, Marmara Denizi’nde kırılması beklenen fayın Tekirdağ ile Adalar arasında olduğunu belirterek, “Burada 110 kilometre uzunluğunda bir fay var. Ama 50 kilometrelik bölüm tamamen suskun. Depremi biz burada bekliyoruz. Bu ana fay üzerindeki çatırdamalar da bölgenin gerilmekte olduğunu bize gösteriyor. Bu çatırdamalar, büyük tehlike öncesi uyarılardır” dedi. Görür, 5.2 büyüklüğündeki depremin, büyük deprem beklenen Orta Marmara fayının batısında olduğunu ifade ederek şöyle devam etti:
“Bu deprem, Tekirdağ çukurluğu ile Orta Marmara çukurluğunun arasında Batı Marmara sırtı dediğimiz yerde oldu. Yani ana fay üzerinde. Silivri açıklarında bulunan Orta Marmara çukurluğu ile Adalar’a kadar olan 50 kilometrelik kesim kilitlenen kesimdir. Yani burada büyük bir enerji birikimi vardır. Burada ne bir gaz çıkışı, ne bir sıcak su çıkışı ne de mikro deprem yoktur. Bu kesimde hiçbir hareket, kıpırtı, enerji çıkışı olmamaktadır. Bu da, bu hat üzerinde büyük miktarda enerji birikimin olduğunu göstermektedir. Bu deprem, bu suskun yani kilitlenen fayın yakınlarında meydana gelmiştir. Biz büyük deprem beklerken böyle küçük depremler de olabiliyor. Bunlar uyarı depremleridir. Bunları böyle tanımlamak gerekir.”
'GEREĞİNİ YAPTI'
Milliyet'in haberine göre, Görür, bilimin üzerine düşen görevi yaptığını, tehlike konusunda çok önceden alarm verildiğini belirterek, “Bilim görevini yerine getirdi ama yerel yönetimler ve 1999’dan sonraki hükümetler bugüne kadar ne yaptı? Maalesef ciddi hiçbir şey yapılmadı. Valilik hala İstanbul’u depreme hazırlıyor. Bu iş artık yılan hikayesine döndü. Okulları, hastaneleri takviye etmek yeterli değil, bazı semtleri tahliye etmek gerekiyor. Bu kadar uyarıya rağmen hâlâ kitlesel bir hareket yok. Aman bizi yatıştırın diyen bir anlayış var. Büyük felaket gelecek. Önemli olan o gün gelmeden gerekeni yapmak” diye konuştu.

'ZAMANINI BİLEMİYORUZ'
İTÜ öğretim üyesi Prof. Dr. Okan Tüysüz de önceki akşamki depremin Marmara Denizi’ndeki ana fay üzerinde olduğunu ve dikkate alınması gerektiğine işaret ederek, “Buradaki fay aktif bir faydır. Bu tür depremler kaçınılmazdır. Bu deprem büyük deprem beklenen ana fay üzerindedir” değerlendirmesini yaptı.
Tüysüz, Marmara Denizi içindeki ana fayın büyük deprem beklentisinin kırılma yeri olarak tahmin edilen Orta Marmara çukurluğunda kilitli bulunduğunu belirterek, şöyle devam etti: “Bu fay uzun zamandır suskun, hareket etmiyor. Biz buna kilitlenmiş fay diyoruz. Kilitlenme olduğu zaman fayın iki tarafında düzensizlikler var demektir. Fayın iki tarafı yapışık biçimde duruyor. Tam kırılma her an olabilir. Zamanını bilemiyoruz. Bu depremin öncü mü, artçı mı olduğunu bilmemiz de mümkün değil. Depremin bu fay üzerinde geleceğini artık biliyoruz ama zamanını bilemiyoruz.”
TEK PARÇA MI, İKİ PARÇA HALİNDE Mİ?
Marmara Denizi’nde fayın tek parça mı, iki parça olarak mı kırılacağı hâlâ gizemini koruyor. Aynı proje grubu içinde yer alan, ancak fayla ilgili farklı görüşleri bulunan Fransız yer bilimci Prof. Xavier Le Pichon ve İTÜ’den Prof. Dr. Celal Şengör’ün başını çektiği birinci grup, fayın tek parça halinde kırılacağını, Fransız yer bilimci Prof. Rolando Armijo ve geçtiğimiz yıllarda yaşamını yitiren Prof. Dr. Aykut Barka’nın başını çektiği ikinci grup ise fayın iki parça halinde kırılacağını ileri sürüyor.
Birinci grubun tezine göre, Kuzey Anadolu Fayı’nın (KAF) devamı olan Kuzey Marmara Fayı (KMF) İzmit Körfezi’nden Saroz Körfezi’ne kadar tek parça halinde uzanarak Marmara Denizi’ni boydan boya kesiyor. Bu tek parçanın bir seferde kırılması halinde depremin büyüklüğü 7.6’yı bulabilecek.
İkinci grubun tezine göre ise Kuzey Marmara Fayı’nın Orta Marmara, diğer adıyla Merkez Çukurluğu’nda sıçrama yaptığını, bu nedenle tek parça devam etmediğini, depremin büyüklüğünün ise 7.2 olacağını ileri sürüyor.
İkinci gruba göre büyük deprem, Orta Marmara Çukurluğu ile Yeşilköy açıklarındaki 50 kilometrelik fay üzerinde meydana gelecek. Çünkü bu grup, Mürefte ile Orta Marmara çukurluğundaki 60 kilometrelik fayın 1912’de, Adalar fayının 1963’te, İzmit Körfezi’ndeki fayın da 1999’da enerjisini boşalttığı görüşünde. Bu gruba göre tek kırılmayan bölge, Orta Marmara Çukurluğu (Marmara Ereğlisi-Silivri açıkları) ile Yeşilköy açıkları arasındaki bölüm.
Birinci gruba göre, KMF (Kuzey Marmara Fayı) jeolojik oluşum faaliyetlerini durdurmuş ve 1200 metre derinliklere kadar ulaşan Tekirdağ, Merkez ve Çınarcık çukurlarını 200 bin yıl önce boydan boya kesmiş ve bu çukurların kenarlarında toplam 4 kilometrelik bir öteleme yapmış. İkinci gruba göre ise Marmara Denizi’nin çukurlarını yaratan bu jeolojik gelişim günümüzde de sürmekte.
GÜNDOĞDU: ÖNCÜ DEMEK İÇİN ERKEN
İstanbul Üniversitesi’nden Doç. Dr. Oğuz Gündoğdu da meydana gelen depremin kırılması beklenen fay zonu içinde olduğunu belirterek, şunları söyledi: “Teknik olarak baktığımızda birinci olarak kırılması düşünülen fay zonunun içinde meydana geldi. İkinci özelliği doğrultu atımlı bir karaktere sahip. Yani kırılması düşünülen fay zonunun karakteriyle benzer. Öncü müdür dememiz için bir hayli süre geçmesi gerekiyor. Ancak izleyebildiğim kadarıyla bir sıradışılık yok. Birkaç gün sonra iyice kendini belli edecektir.”
UZMANLARA GÖRE TEHLİKEDE 6 OLASILIK VAR
Hangi fay kırılırsa hangi büyüklükte deprem olur?
Prof. Dr. Naci Görür, beklenen Marmara depremiyle ilgili 6 olasılığa dikkat çekiyor. Bunlar şöyle:
- Kuzey Marmara fayının batıda kalan (Tekirdağ Mürefte’den Adalar’a kadar uzanan) ve en tehlikeli fay olan 110 kilometrelik fayın 60 kilometresi, 1912 Şarköy depreminde kırılmışsa, depremin büyüklüğü muhtemelen 7 civarında olacak. Göstergeler ve tahminler, bu fayın 1912 Şarköy depreminde kırıldığı yönünde. Ancak toplanan verilerle yapılan bilimsel çalışmalar, bu kırığın 1912 yılında mı yoksa daha eski yıllardaki depremlerde mi kırıldığı konusunda henüz kesin bir yanıt verebilmiş değil.
- Ancak bu fay 1912 Şarköy depreminde kırılmamışsa depremin büyüklüğü 7’nin üzerinde olacak.
- Eğer Adalar’ın güneyinde kalan (Adalar’dan İzmit Körfezi ağzına kadar olan) 65 kilometrelik fay kırılırsa, depremin büyüklüğü en fazla 7 olacak.
- Çınarcık Çukurluğu’nun güneyindeki normal fayların harekete geçmesi durumunda ise bölgede büyüklüğü 6 civarında deprem olacak.
- Depremi, Kuzey Marmara çukurluğu içerisinde beklerken, doğanın bir oyununa gelip Kuzey Anadolu fayının bu yörelerden geçen güney kolu üzerinde görmek de mümkündür. Marmara’nın kuzeyi yani İstanbul’un bulunduğu alan, güneye yani Bursa, İznik Mudanya’nın bulunduğu alana oranla daha şanslı. Çünkü araştırmalar Marmara’nın güney blokunda kuzey bloka oranla daha fazla stres biriktiğini ve daha çok deformasyona uğrayacağını gösteriyor. Güney blok kuzey bloka göre daha şiddetle sarsılacak.

27.06.2011

Dev astreoit Dünya'yı sıyırıp geçecek

Gök bilimciler tarafından çarşamba günü keşfedilen ve 2011 MD olarak adlandırılan bir asteroitin bugün Dünya’nın atmosferini sıyırıp geçmesi bekleniyor. Gezegene 12 bin kilometreye kadar yaklaşacak olan göktaşı, Dünya’nın manyetik alanının etkisinde kalırsa atmosfere de girebilir. 2011 MD, amatör gök bilimciler tarafından teleskoplarla gözlemlenebilecek.


ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), ABD Hava Kuvvetleri ve Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) tarafından yürütülen LINEAR programının tespit ettiği 2011 MD, bugün TSİ 19.14’te Dünya’nın üzerinden çok büyük bir süratle geçecek.

NASA yetkilileri, asteroitin yerden 12 bin kilometre yükseklikte, Antarktika’nın açıklarında ve Güney Afrika’nın yaklaşık 3,218 km güneybatısından geçeceğini açıkladı.

Dünya’ya bu kadar yaklaşacak olmasına rağmen, 9-30 metre genişliğindeki 2011 MD tehdit oluşturmuyor. Ancak, asteroitin Dünya’nın manyetik alanından etkilenmesi ve bu yüzden yörüngesinden sapması riski var. Böyle bir durumda, 2011 MD Dünya’nın üzerini kaplayan uydulara çarpabilir.

NASA’nın California eyaletindeki Jet İtiş Gücü Laboratuar’ının verilerine göre, 2011 MD büyüklüğündeki bir gök cismi ortalama 6 yılda bir Dünya’ya yakın bir noktadan geçiyor.

Milliyet

23.06.2011

Avrupa'da cehennem senaryosu

Avrupalı bilim insanları, 2080 yılından itibaren Avrupa'da yaz aylarında sıcaktan kaynaklanacak ölümleri araştırdı.

MADRİD-Avrupalı bilim adamının hazırladığı rapora göre, 2080 yılından itibaren Avrupa’da yaz aylarında sıcaklardan kaynaklanan ölümlerde büyük artış görüleceği iddia edildi.

"Nature Communications" adlı dergide yayımlanan, Fransa, İsviçre, İspanya başta olmak üzere 16 Avrupa ülkesinden gelen bilim adamlarından oluşan grubun raporunda, 2080 yılından itibaren yaz mevsimindeki sıcaklıkların mevcut durumdan ortalama 4,5 derece daha fazla olmasının tahmin edildiği bildirildi. Sıcaklara bağlı olarak görülen ölümlerin 2080 yılından itibaren ciddi bir şekilde artışa geçeceği savunulurken, tüm Avrupa’da yılda 230 bin kişinin bu yüzden ölebileceği ileri sürüldü.

Özellikle Fransa, İspanya, Hırvatistan ve İtalya gibi Akdeniz’e kıyısı olan güney Avrupa ülkelerinin sıcaklardan en çok etkilenecek ülkeler olduğu belirtilirken, buralardaki ortalama yaşam süresinin 9 ay azalabileceği, orta Avrupa’da hemen hemen aynı kalacağı, kuzey Avrupa’da ise yaşam süresinde artış bile görülebileceği kaydedildi. İklim değişikliğinden dolayı yazların daha sıcak olmasına rağmen kışların daha sert olmayacağını belirten bilim adamları, bu yüzden kış aylarında görülen grip, yüksek tansiyon, donma gibi sebeplerden ölümlerin de azalacağını öne sürdü.

Bilim adamlarının araştırmasında, referans olarak verilen 2003 yılı rakamlarına göre, başta yaşlılar ve solunum yetersizliği yaşayanlar olmak üzere tüm Avrupa’da 2003 yazında 70 bin kişinin sıcaklardan dolayı hayatını kaybettiği ifade edildi.(aa)

Radikal

22.06.2011

Japonya'da 6.7 Büyüklüğünde Deprem

Japonya'nın kuzeydoğusunda bu sabah 6,7 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi, depremin ardından 11 Mart'taki felakette yerle bir olan bölge için verilen tsunami uyarısı kaldırıldı.

Japon meteoroloji ajansı, şiddetli depremin yerel saatle 06.51'de (TSİ 00.51) Miyako'nın 50 kilometre açıklarında Büyük Okyanus'ta 20 kilometre derinlikte meydana geldiğini belirtti. Depremde can ve mal kaybı olmadı.

Depremin ardından tsunami uyarısı yapan Japon makamları, ayrıca Ivate bölgesindeki 8 bin hanenin kıyıdan uzaklaşması talimatı verdi.

Yüksek hızlı Şinkansen trenlerinin seferlerini de durduran yetkililer, sabah saatlerinde tsunami uyarısını kaldırdı.

Japonya'da 11 Mart'ta meydana gelen ve şimdiye kadar kaydedilen en şiddetli deprem olan 9 büyüklüğündeki yersarsıntısının ardından Japon takımadalarının kuzeydoğusunu vuran dev tsunami, 23 binden fazla kişinin ölümüne ve kaybolmasına, ayrıca Fukuşima nükleer santralinde büyük bir nükleer kazaya yol açmıştı.

Hürriyet

19.06.2011

Makinelerle Savaşı Çoktan Kaybettik

Apple'ın kurucu ortaklarından Steve Wozniak, insan ırkının çok yakın gelecekte evcil hayvanlara dönüşeceğini iddia etti.

Apple’ın kurucu ortaklarından Steve Wozniak, geçtiğimiz hafta kendisinden beklenmeyen bir açıklama yaptı. Makinelerin savaşı kazandığını ve insan ırkının evcil hayvanlara dönüşeceğini söyledi.

Yenimedyaduzeni.com'un aktardığına göre Wozniak, geçtiğimiz Cuma Avustralya’da yaptığı konuşmada, “Çok üstün varlıklar yaratıyoruz fakat makinelerle olan savaşı kaybedeli çok oldu” diyerek konferansa katılan izleyicileri şaşırttı. Yakın geçmişte özellikle Terminatör filmiyle gündeme gelen olası makine ve insanlar arasındaki savaş konusuna değinen Wozniak, “Hepimiz makinelerin yanında, evcil hayvanlara dönüşeceğiz” dedi.

“Gelecekte neden kendimize daha çok ihtiyaç duyacağız? Biz sadece kolay bir yaşam için çalışıyoruz” diyen Wozniak, düşünme yeteneğine sahip insan gibi görünen makinelerin yıllar önce hayal gibi geldiğini söyledi.

Konuyla ilgili daha sonra şaka yaptığını söyleyen Wozniak şöyle konuştu: “Makinelere karşı savaş kazanma yorumum kısmen şakaydı, ama kazara onları hayatımıza o kadar çok soktuk ki şimdi çıkartamıyoruz. Bizim büyük düşünce işlerimizi makineler yapmaya başladığı zaman bize çok az ihtiyaç kalacak ve bunu asla geri alamazsınız – onları asla kapatamazsınız.”

Çin Sele Teslim

Çin, selle boğuşuyor. Onlarca kasaba su altında ve yüzlerce kişi kayıp.

Çin'in doğusundaki Cecang bölgesinde seller, yüzbinlerce kişinin evsiz kalmasına yol açarken, toplam 2 milyondan fazla kişiyi etkiledi.

Şinhua ajansının haberine göre 171 bin hektar tarım arazisinin sular altında kaldığı sellerde, yaklaşık bin işletme faaliyetlerini durdurdu.

Sellerin yol açtığı zararın 772 milyon dolar olduğu kaydedildi.

NTV

16.06.2011

Güneş'te Beklenmedik Soğuma

Amerikalı astronomlara göre, Güneş beklenmedik şekilde uzun sürecek çok zayıf bir faaliyet dönemine girdi.

Bu durumun dünyanın iklimini etkileyebileceğini belirten bilim adamları, güneşin uzun bir süre sükunet dönemine girdiğinin işaretleri olan, üzerindeki lekelerde belirgin bir azalma ve kutuplarına yakın bölgelerdeki faaliyetlerinde yavaşlama gözlemlediklerini belirttiler.

Bu alanda üç ayrı araştırma yapan ABD'nin Ulusal Güneş Gözlemevi ve Hava Kuvvetleri Laboratuvarı'nda görevli bilim adamları, Güneş'te 2008'de başlayan şu anki döngünün, yüzeyindeki lekelerin sayısı, içindeki faaliyeti, görünen yüzeyi ve tacıyla azami düzeye ulaşmasından, bundan sonraki döngünün çok yavaş olacağını düşündürdüğünün altını çizdiler.

Araştırmalardan birine başkanlık eden Ulusal Güneş Gözlemevinin direktör yardımcısı Frank Hill, ''Eğer yanılmıyorsak, Güneş'in şu anki döngüsü uzun yıllar sürecek yavaşlama dönemi öncesindeki son azami faaliyeti'' diyerek, bu olguyu ''beklenmedik ve alışılmadık'' olarak niteledi ve bunun uzayın keşfinden dünyanın iklimine kadar çok sayıda konuyu etkileyeceğini belirtti.

Geçmişte, Güneş'in uzun dönem zayıf manyetik faaliyete girdiğinde, Dünya'da da soğuma ve buzullaşma görülmüş, bu dönemler boyunca atmosfer soğumuş ve iletişim sistemlerini bozacak şekilde atmosferin büzülmesine ve kutuplarda manyetik fırtınalara yol açmıştı.

Amerikalı bilim adamları, birbirinden tamamen ayrı üç gözlemin de aynı sonuca işaret ettiğini ve Güneş üzerindeki leke döngüsünün bir kış uykusu dönemine girilmekte olabileceğini gösterdiğini söylediler.

Güneş üzerindeki lekeler her 11 yılda bir (bir döngünün süresi) artıyor veya azalıyor, iki döngünün sonunda manyetik kutuplar yer değiştiriyor.

Ancak bilim adamları, Güneş'in faaliyetlerindeki bu azalmanın, Güneş üzerinde hiç leke görülmediği 1645'ten 1715'e 70 yıl süreyle Avrupa'nın küçük bir buzul çağı yaşadığı dönemin ikincisine yol açıp açmayacağını kesin olarak bilmiyorlar.

Avrupalı araştırmacılar, Güneş'teki faaliyetlerin önemli biçimde azalmasının bile dünyada insanın neden olduğu karbondioksit salımının yol açtığı ısınmayı telafi etmeyeceğini belirterek, hesaplarına göre, geçmişte Avrupa kıtasının yaşadığı mini buzul çağında sıcaklıkların 0,3 santigrat derece düştüğünü, BM uzmanlar komisyonunun ise yüzyıl sonuna dek sıcaklık artışı öngörüsünün 3,7 ile 4,5 santigrat olduğunu vurguluyorlar.

NTV
Bilim.Org

13.06.2011

Kütahya'da siyanür dehşeti!

Kütahya'nın Tavşanlı ilçesine bağlı Dulkadir köyünde, siyanür karıştığı iddia edilen şebeke suyundan içen 4 kişi hastaneye kaldırıldı.

Siyanürle gümüş üretilip işlenen ve geçen ay atık su barajında çökme oluşan Eti Gümüş A.Ş'ye ait tesislere 3 kilometre uzaklıktaki köyde yaşayan aynı aileden Mehmet (36), Emeti (28) ve Emine Sözer (28) ile Leyla Sert (30) şebeke suyu içmelerinden bir süre sonra rahatsızlandı.

Yakınları tarafından Kütahya Evliya Çelebi Devlet Hastanesine kaldırılan ve zehirlenme tanısıyla gözlem altına alınan 4 kişinin sağlık durumlarının iyi olduğu öğrenildi. Zehirlenmelerin siyanüre bağlı olup olmadığının yapılacak laboratuvar analizlerinin sonucuna göre belirleneceği bildirildi.

Bu arada köyde şebeke suyu içtikleri öne sürülen 1 inek, 2 koyun, 7 ördek ve 8 civcivin ise telef olduğu ifade edildi.

Köy Muhtarı Selim İlhan, İl Sağlık Müdürlüğü laboratuvarında yapılan analizlere göre köyün içme suyu şebekesindeki siyanür oranının baraj suyundaki siyanür oranı ile aynı olduğunu ileri sürdü. İlhan, ''Köyümüzden 4 kişi zehirlendi. Şu anda hastanede gözlem altında tutuluyorlar. İl Tarım Müdürlüğünden gelen görevliler, içme suyundan numune aldı. Köyümüzün içme suyu ile tesiste kullanılan içme suyu aynı kaynaktan çıkıyor. Köyümüzde 55 kişi yaşıyor. Şu anda şebeke suyumuzu önlem amacıyla kapattık. Tavşanlı Belediyesince köyümüze tankerle içme suyu gönderildi'' diye konuştu.

Öte yandan Kütahya Vali Yardımcısı Cengiz Horozoğlu ve Tavşanlı Kaymakamı Numan Hatipoğlu, Dulkadir köyü ve çevresinde incelemelerde bulundu.

"SABOTAJ VAR"
Eti Gümüş A.Ş. Genel Müdürü Ergun Kılıç, Kütahya'nın Tavşanlı ilçesine bağlı Dulkadir köyünün içme suyuna siyanür karıştığı iddiasına ilişkin, ortada bir sabotaj olduğunu iddia ederek, ''Dün öğleden sonra nasıl olmuşsa biri gitmiş, fabrikanın özelleştirilmesinden bu yana gerektiğinde Dulkadir köyüne su verilen ve iki aydır tamamen kapalı olan hattın vanasını açmış'' dedi.

Kılıç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Dulkadir köyünden bazı kişilerin siyanürlü suyu içerek öldüğüne ilişkin çeşitli internet sitelerinde yer verilen haberlerin asılsız olduğunu söyledi.

Fabrikanın özelleştirilmesinden önce köye su sağlanan ve zaman zaman açık tutulan hattın iki aydır kapalı olduğunu, buradan köye su verilmediğini belirten Kılıç, şöyle konuştu:

''Ortada bir sabotaj var. Dulkadir köyüne giden bir su hattı var. Dün öğleden sonra nasıl olmuşsa biri gitmiş, fabrikanın özelleştirilmesinden bu yana gerektiğinde Dulkadir köyüne su verilen ve iki aydır tamamen kapalı olan hattın vanasını açmış. O hatta bizim içme suyu hattımızın dışında, özelleştirmeden önce devletin yaptığı bir şebeke suyu var. O vanayı kim açmış bilmiyoruz. Oraya gönderdiğimiz bir içme suyu yok. Regülatör suyu ile bir bağlantımız yok. Depolar boş, hiçbir şekilde depoda su yok. Bunlar İl Sağlık Müdürlüğü tarafından tespit edildi. Durup dururken havuzdaki siyanürlü suyu, vanayı açıp köye verir miyiz? Ne olduğunu araştırıyoruz.''

KÖYÜN BULUNDUĞU ALANIN SATIN ALINMASI GİRİŞİMİ
Kılıç, akla hayale gelmeyecek bir durum yaşandığını, bunun bir ''suikast'' olduğunu söyledi.

Hem güvenlik güçleri hem de kendilerinin şüphelendikleri kişiler olduğunu dile getiren Kılıç, ''Bu suyun kesinlikle Dulkadir'e gitmemesi gerekiyor. Fabrika dışından olması muhtemel kişi veya kişilerce vana açılmış. Bu su, işletme içerisinde kullanılıyordu ve bu olay meydana geldi'' diye konuştu.

Kılıç, devlet kurumlarının kendilerinden Dulkadir köyünün bulunduğu alanı satın almalarını istediğini, bunu yapmazlarsa kamulaştıracaklarını söylediklerini anlattı.

Bunun üzerine köylülerle görüştüklerini bildiren Kılıç, ''Orada dağdan gelen arsenik sorunu var ve bizimle hiçbir alakası yok. Köylüler, köyü terk etmek istediklerini söylediler. 100'den fazla dönümlük bir alan söz konusu. Köylülere, burayı alabileceğimizi söyledik. Bize geldiler ve aile başı yüklü miktarlarda para istediler. Bu sabotaj, bazı kişilerin bizden para koparmak için yaptığı bir iş'' dedi.

AA

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...