24.07.2008

‘Uzayda yalnız değiliz ve NASA da bunu biliyor’

Ay’a inen Apollo 14 uzay aracının astronotu Edgar Mitchell, uzaylıların insanlarla çeşitli defalar temas kurduğunu, ancak hükümetlerin bu gerçeği 60 yıl boyunca gizlediğini iddia etti.

Dr. Edgar Mitchell, NASA’da çalıştığı dönemde Dünya’ya birçok UFO ziyareti yapıldığından da haberdar olduğunu, ancak bunların da üstünün örtüldüğünü bildirdi. Mitchell, 1947’de New Mexico’nun Roswell bölgesine UFO düşmesi olayının da gerçek olduğunu söyledi.

Mitchell, “Bu olayların üstü hükümetlerimiz tarafından son 60 yıldır çok iyi bir şekilde örtüldü, ancak yavaş yavaş dışarı sızdı ve bazılarımız bunların bir kısmı hakkında bilgi edinme ayrıcalığına sahip olduk” dedi.

1971’de Ay’daki en uzun yürüyüşü yapan Mitchell, bir radyoya verdiği mülakatta, NASA’da uzaylılarla temas kuran kaynakların, uzaylıları “bize acayip gelen küçük insanlar” diye tarif ettiklerini anlattı.

Mitchell, muhtemelen bu “hakiki ET’lerin” geleneksel koca kafalı, büyük gözlü uzaylı imajına uyduğunu söyledi.

Dünyalıların teknolojisinin uzaylılarınki kadar karmaşık olmadığını belirten Mitchell, “Uzaylılar bize düşman olsalardı, şimdiye kadar mahvolmuş olurduk” dedi.

NASA ise Mitchell’in iddialarını yalanlamakta gecikmedi. Bir NASA sözcüsü, uzay kurumunun UFO’ları izlemediğini, gerek dünyada, gerekse kainatın başka bir yerindeki uzyalıların varlığını gizleme yoluna gitmediğini söyledi.

Mitchell, Apollo 14’ün komutanı Alan Shepard ile birlikte Ay üzerinde 9 saat 17 dakika yürüyerek en uzun yürüyüşü yapmıştı.

[NTVMSNBC]

23.07.2008

Houston, We Have A PROBLEM!

Yapılan bir araştırma, dünya yüzeyinin bazı bölgelerinde manyetik alanın zayıfladığını ortaya koydu. Bu durum uydu ve uçaklar için büyük risk oluşturuyor.

Yeni bir araştırmaya göre, Dünya'nın sıvı dış çekirdeğinin çalkalanma hareketindeki ani değişimler, Gezegen yüzeyinin bazı bölgelerinde manyetik alanı zayıflatıyor.

Nationalgeographic'e açıklama yapan ve Kopenhag'daki, Danimarka Ulusal Uzay Merkezi'nde çalışan makale yazarlarından jeofizikçi Nil Olsen, bu konuyla ilgili olarak şunları söylüyor:

DÜNYA'NIN MANYETİK ALANI DEĞİŞİYOR

"Dünya'nın manyetik alanında, ani ve beklenmedik değişikliklerin meydana gelmesi, oldukça şaşırtıcıdır. Bulgular, benzer şekildeki hızlı değişimlerin, yüzeyden 1,900 mil(3,000km) aşağıda yer alan sıvı metalde de, aynı anda meydana geldiğini işaret ediyor."

Dünya'nın, katı iç çekirdeği etrafında dönen, erimiş demir ve nikelin akışı, Gezegen'in manyetik alanını oluşturan elektrik akımını tetiklemektedir. 9 yıllık uydu verileri kullanılarak, Dünya'nın manyetik alanının modellendiği makale, "Nature Geoscience"de yayımlandı.

MANYETİK ALAN TERSİNE Mİ DÖNÜYOR?

Araştırmacılar, jeomanyetik alandaki dalgalanmaların (kararsızlık), Dünya'nın birbirinden uzak birkaç bölgesinde meydana geldiğini buldular. 2003'te bilim adamları, Avustralya bölgesinde, manyetik alanda belirgin değişiklikler olduğunu buldular. 2004'te ise değişimler, Güney Afrika'da odaklanıyordu. Makale yazarlarından Potsdam'da, Alman yerbilimleri araştırma merkezinde çalışan Mioara Mandea, şöyle diyor:

"Değişiklikler, manyetik alanın tersine dönmek üzere olduğu ihtimalini gösteriyor."

Dünya'nın manyetik alanı, geçen milyarlarca yıl boyunca, yüzlerce kez ters çevrilmiştir ve bu sürecin tamamlanması ise binlerce yıl sürmüş olabilir.

ÜST ATMOSFERDE: PARÇACIK RADYASYONU ARTIYOR

Bilim adamları, manyetik alan azalmasının, Dünya'nın üst atmosferini aşırı yüklenmiş parçacık radyasyonuna açık hale getirdiğini söylüyor. Mandea, sözlerine şöyle devam ediyor:

"Uydu verileri, Güney Atlantik bölgesinde, jeomanyetik alandaki azalışı gösteriyor. Ayrıca bu veriler, Brezilya'nın batısında oval biçimli bir bölgedeki jeomanyetik alanın, Dünya'nın aynı yada yakın enlemlerde bulunan bölgelerine göre daha zayıf olduğunu gösteriyor. Bu bölgede manyetik alanın, kalkan etkisi ciddi bir şekilde zayıflamıştır. O yüzden bu bölge, radyasyon kuşağının yüksek enerjili parçacıkları, üst atmosferin iç kısımlarına kadar girebilmektedir."

ÇEKİRDEKTEKİ AKIŞIN DEĞİŞİMİ BELGELENDİ

Danimarka Uzay Merkezinden Nil Olsen, şöyle diyor:

"Bu radyasyon, Dünya'daki sıcaklıkları etkilemez. Ancak teknolojik cihazlara negatif etkisi vardır. Bununla birlikte uydu ve uçaklardaki elektronik aletlere zarar verebilir."

Baltimor'da, Johns Hopkins Üniversitesi'nde bir jeofizik profesörü olan ancak araştırmaya katılmamış Peter Olson; araştırmanın, Dünya'nın çekirdeğindeki akışın değişimini belgelediğini gösterdiğini söylüyor.

[iyibilgi.com]

20.07.2008

Brezilya’da yüzlerce ölü penguen kıyılara vurdu

Tropik Brezilya sahillerine yüzlerce yavru penguen ölüsünün vurduğu bildirildi.

Rio de Janeiro kıyı koruma ve çevre kurumu yetkilisi Eduardo Pimenta, kentin sahillerinde son iki ayda 400’den fazla yavru penguen ölüsünün bulunduğunu söyledi.

Sahillere vuran ölü penguenlerin çoğunun daha yeni yuvadan çıkan ve güçlü akıntılarda yolunu kaybeden yavrular olduğu belirtildi.

Antarktika ve Patagonya sahillerinden güçlü akıntılara kapılıp Brezilya kıyılarına her yıl onlarca ölü ve canlı penguen vurduğu, ancak bu yılki sayının şimdiye kadarki en büyük sayı olduğu belirtildi.

Bazı uzmanlar, aşırı balık avının penguenlerin balık bulmak için kıyıdan daha fazla açılmasına ve şiddetli akıntılara kapılmasına neden olduğunu savunurken, başka uzmanlar ölü penguen sayısındaki artışa deniz kirliliği ve iklim değişikliğinin neden olduğunu savunuyor.

Her yıl Brezilya sahillerinde canlı bulunan onlarca penguen ise Antarktika ve Patagonya kıyılarına geri götürülüyor.

[Ntvmsnbc]

17.07.2008

Çağdaş uygarlık yıkılmanın eşiğinde mi?

20.06.2008 Cumhuriyet / Bilim Teknik

Kimse yaşadığımız uygarlığın bir gün gelip çökebileceğine inanmak istemiyor. Ancak tarihte gelmiş geçmiş uygarlıklar, kurulma ve gelişme evrelerinden sonra yıkılmış.

Kimse yaşadığımız uygarlığın bir gün gelip çökebileceğine inanmak istemiyor. Ancak tarihte gelmiş geçmiş uygarlıklar, kurulma ve gelişme evrelerinden sonra yıkılmış. Bu durumda çağdaş uygarlığın bu kuralın dışında kalma şansı nedir? Bilim insanlarına göre toplumlar ne kadar kompleks ise yıkılma olasılığı o kadar artar. Böyle bir toplumda bir noktada başlayan kırılma, domino etkisiyle tüm toplumu çöküşe sürükleyebilir.

Bir salgın, devasa bir yıkıma yol açarsa ne olur? Çok sayıda insan ölürse ve küresel dengeler altüst olursa ne olur? Tekrar eski düzene geri dönme şansımız ne kadardır? “Her şey nüfusun ne kadar azaldığına bağlıdır” diye konuşan Osterholm, “Olasılıklar hafif bir ekonomik sarsıntıdan, uygarlığın çöküşüne kadar uzanır” diyor.

Yıllardır salgın hastalıkların kapımıza dayandığı yönünde uyarılıyoruz. Bu, kuş gribi, ebola veya başka bir hastalık olabilir. Bunun sonucunda çok sayıda insan ölebilir ve dünya üzerinde çok az insan sağ kalabilir. Bazı demograflar dünyamızın üzerinde daha az insanın kalmasının modern bir toplumun yeniden kurulmasını kolaylaştıracak bir gelişme olarak değerlendiriyor. Bazıları ise ebola veya çiçek hastalığı gibi yıkıcı bir salgından sonra dünyamızın bir daha normale dönemeyeceğini ve uygarlığın sona ereceğini ileri sürüyor. Acaba bu ikinci grup abartıyor olabilir mi?

İnsanlar halihazırdaki düzenin devam edeceğine inanmak istiyor. Uygarlığın yakında çökebileceği yolundaki söylemler, kıyametin yakında kopacağını söyleyen “ahir zaman peygamberlerinin” insanları tedirgin eden vaazlarına benzetiliyor.

Kaldı ki son birkaç yüzyıldır insanlık salgın hastalıklar, savaşlar ve kıtlıklar gibi çok sayıda felaketle baş edebildi ve küresel bir çöküntü yaşamadı. Dolayısıyla bu tür uyarıları sürekli olarak gündemde tutanlar “felaket tellalları” olarak damgalanıyor.

‘UYGARLIK ÇÖKMEZ’ YANILGISI

Yaygın görüşe göre toplumumuzun teknolojik ve sosyolojik açıdan eriştiği düzeyde artık çöküş söz konusu olamaz. 2005 yılında “Collapse-Çöküş”isimli bir kitap yazan Kaliforniya Üniversitesi’nden biyolog ve coğrafyacı Jared Diamond bu konudaki görüşlerini şöyle dile getiriyor: “Toplumlarda çöküşün imkânsız olduğu fikri, bilinçaltımıza ve günlük konuşmalarımıza o denli işlemiştir ki, artık bu nesnel bir gerçeklik olarak algılanmaya başladı.”

Oysa sayıları giderek artan bilim insanları, toplumun her türlü felaketten muaf olduğunu düşünmedikleri gibi, tam tersi giderek daha kırılgan bir nitelik kazandığına inanıyor. Ciddi bir salgın durumunda, hastalık yalnızca problemleri başlatan bir unsur olabilir.

Bu konuda öngörüde bulunmak zor çünkü bugüne dek kütlesel ölümlere yol açan bir salgının sosyal bir çöküşe yol açıp açmayacağı konusunda ciddi bir çalışma yapılmış değil.

TARİHTE YIKILAN UYGARLIKLAR

Daha önce dünyamız çok sayıda salgına maruz kaldı. Örneğin 1348 yılında Kara Ölüm Avrupa nüfusunun yaklaşık üçte birinin ölümüne yol açtı. Etkisi devasa olmakla birlikte Avrupa uygarlığı çökmedi. Oysa yaklaşık M.S.170 yılında, Roma İmparatorluğu aynı sayıda ölümlere neden olan bir başka felakete maruz kaldı ve büyük bir hızla çöktü. Bu iki uygarlığın farkı neydi? Bilim adamları bu soruyu tek bir sözcükle yanıtlıyor: Kompleks yapı.

14.yüzyılda Avrupa’da feodal bir hiyerarşi hakimdi ve halkın %80’inden fazlası köylü çiftçilerdi. Böylece her ölüm hem bir gıda üreticisinin hem de tüketicisinin ortadan kalkması anlamına geliyordu. Bunun net etkisi yoka yakındı. Massachusetts Cambridge’deki New England Kompleks Sistemler Enstitüsü’nden Yaner Bar-Yam, feodal hiyerarşilerde kimsenin yeri doldurulamayacak kadar önemli olmadığına dikkat çekerek, “Kral bile ölse yaşam devam eder” diyor.

Roma İmparatorluğu da bir hiyerarşi idi, ancak çok önemli bir farkı vardı. Kentli nüfus çok kalabalıktı. Bu nüfus, vergiler, tarım ve asker için köylülere muhtaçtı. “Nüfusun azalması tarımı etkiledi. Bu da imparatorluğun askeri yatırımlara kaynak ayıramamasına yol açtı. Sonuçta imparatorluk istila ettiği toprakları koruyamadı” diye konuşan Utah Üniversitesi’nden antropolog ve tarihçi Joseph Tainter, “İstilacılar bunun sonucunda köylülerin elinde avucunda ne var ne yoksa el koydular ve bu da tarımı baltaladı” diyor.

Tainter’a göre çok sayıda ölümlere yol açan bir salgın, bugün benzer sonuçlara zemin hazırlayabilir: “Daha az sayıda tüketici, ekonominin daralması demektir. Bu da iş alanlarının azalmasına yol açar. Bu da tüketici sayısının daha da düşmesine neden olur. Kilit konumdaki sanayilerdeki personel sayısının azalması, bu sanayileri de çökme noktasına getirir.”

BİREYLER ÖNEMLİDİR

Bar-Yam’a göre kilit noktadaki kişilerin kaybı çok büyük fark yaratır. “Kompleks sistemlerde bireylerin rastgele bir şekilde kaybı çok tehlikeli sonuçlar doğurur” diye konuşan Bar-Yam, “Son yıllarda yürüttüğümüz kompleks sistem araştırmalarında elde ettiğimiz en anlamlı sonuç, sistemlerin kompleks bir niteliğe bürünmesi durumunda bireyin öneminin artmasıdır” diyor.

Özellikle bu sistemlerde “bağlantı merkezi” durumundaki insanlar daha da önem kazanır. Kamyon sürücüleri buna en güzel örnektir. İngiltere’de 2000 yılında grev nedeniyle petrol rafinerinden petrol sevkiyatı durunca motorlu taşıtların üçte biri yakıtsız kaldı. Bunun üzerine bazı tren ve otobüs seferleri aksadı, dükkânlarda yiyecek sıkıntısı başladı, hastaneler ancak acil vakalara bakabildi, tehlikeli atıklar biriktiği için çevre kirliliği rahatsız edici boyutlara ulaştı.

Edinburgh’daki Heriot-Watt Üniversitesi’nden Alan McKinnon’un yürüttüğü bir çalışmada, İngiltere’de karayolu taşımacılığında bir haftalık bir duraklamanın devasa boyutta ekonomik kayıplara ve yaşam koşullarında geri dönüşü olmayan bozulmalara yol açacağı öngörülüyor.

Çok sayıda kamyon sürücüsünün hastalandığı, öldüğü veya çalışamayacak kadar korkuya kapıldığı bir salgın toplumu nasıl etkiler? Salgın çok şiddetli olmasa bile çok sayıda insan hastalanan yakınlarına bakmak veya okullar kapalı olduğu için evde kalan çocuklarına göz kulak olmak için evde kalır. Karayolları taşımacılığında küçük bir aksama yaşamı felç edecek sonuçlar doğurabilir.

STOK BULUNDURMAK MASRAFLI

Bunun bir nedeni ihtiyaç anında sevkiyat yapmaktır. Son 20-30 yıldır kömürden aspirine, çeşitli malları kullananlar veya satanlar, çok pahalı olduğu için ellerinde çok az miktarda mal bulundururlar. Bunun yerine az miktarda sevkiyatla idare ederler.

Kentlerde tipik olarak üç günlük yiyecek stoğu bulunur. ABD’de bir salgına karşı hazırlıklı olmak için halkın üç haftalık yiyecek ve su stoğu yapması öneriliyor. Bazı planlamacılar insanların ellerinin altında en az 10 haftalık yiyecek bulundurmasının daha doğru olacağını ileri sürüyor. Ancak dükkânlar yağmalanıp, elinizdeki sular bittiği zaman stoklar ne kadar dayanabilir? Herkes bunu yapmaya gönüllü olsa bile bazı insanların yeterli miktarda yiyecek stoklamaya maddi gücü yetmeyebilir.

Hastanelerde günlük ilaç ihtiyacı günlük sevkiyatlar ile karşılanır. Minnesota Üniversitesi’nden halk sağlığı uzmanı Michael Osterholm, bir salgın için hastanelerin çok kapsamlı bir hazırlık yapması gerektiğine inanıyor: “En önemlisi oksijen talebini karşılayacak yeterli stoğun bulunmasıdır. Bugün hiçbir hastanede iki günlükten fazla oksijen stoğu yoktur. Aynı derecede önemli olan bin başka unsur da suların arındırılması için gerekli olan klordur.”

SALGIN MODELLERİ

Bazı salgın modelleri, işine gelemeyen personel sayısının, salgının en üst noktada olduğu dönemlerde tüm çalışanların yarısına eşit olabileceğini öngörüyor. Modern toplumların kritik altyapısına mal tedarik eden şirketlerin tümü –enerji, nakliye, gıda, su ve telekom- çalışanlarının işe gelememesi yüzünden çok vahim sorunlar yaşayabilir. Oysa bir salgın durumunda virüsten korunmanın en güvenilir yolu evden dışarı adım atmamaktır. Ancak herkes bunu yaparsa –veya kriz başlar başlamaz insanlar evlerinde yiyecek ve su stoklarsa- küçük bir salgın domino etkisiyle tüm toplumu etkisi altına alır.

Salgınlara karşı alınacak önlemleri planlayanların, çoğunlukla modern toplumların birbiriyle sıkıca bağlantılı oldukları gerçeğini göz ardı ettikleri görülüyor. Bu da en ufak bir sallantının çok sayıda sektörü ciddi ölçüde sarsacağı anlamına geliyor.

ELEKTRİK KESİNTİLERİNİN VAHİM SONUÇLARI

Elektriğin kesildiğini varsayalım. İşte bu sektör, toplumları yüzyıllarca geriye götürme potansiyeline sahiptir. Rafineriler yalnızca kamyonlara değil, elektrik jeneratörlerine kömür taşıyan trenlere de yakıt verir. Kömür ile çalışan enerji santralleri İngiltere’de elektriğin %30’unu, ABD’de %50’sini ve Avustralya’da %85’ini tedarik eder.

Kömür madenleri elektrik ile çalışır. Boru hatlarından petrolü ve şebekeden suyu pompalamak için elektrik gerekir. Elektrik üretmek için kömüre ihtiyaç vardır; kömür çıkartmak elektriğe bağlıdır; bütün bu faaliyetler rafinerilere gereksinim duyar; insanların en büyük ihtiyaçları ulaşım, gıda ve temiz sudur. Bu sistemin bir parçası arızalanırsa, tüm sistem çökebilir. Hidro elektrik ve nükleer enerji santralleri enerji kısıntılarından bu kadar etkilenmez, ama eğitimli personele ihtiyaç duyarlar.

Elektrik olmadığı zaman dükkânlar yiyecekleri soğukta muhafaza edemez; kasaları bile işlemez. Tüketiciler ellerindeki yiyecekleri pişiremezler. Klorlanmamış şebeke suyu, sudan geçen hastalıklara yol açar ve elektrik olmadığı için suların kaynatılması da mümkün olmaz. Radyo ve TV yayınları susar; telefon sistemleri ve internet enerji yokluğundan çalışamaz. Bu da doğal olarak küresel finans sisteminin altını oyar. Bu koşullarda sistemi yeniden ayaklandırmak ve yürür hale getirmek giderek daha komplike bir hale gelir.

SALGININ İLK GÜNLERİ ÖNEMLİ

Salgının ilk birkaç haftasında mücadelede başarılı olsanız bile, yetersiz bakım ve mal stoğu uzun vadeli sorunlara zemin hazırlar ve bu sorunlar yavaş yavaş sistemin altını oyar.

Salgın iyice yayıldığı zaman bazı ülkeler sınırlarını kapatmak gibi tedbirlere başvurur. Ancak karantina artık bir seçenek olmaktan çıkmıştır. “İçinde bulunduğumuz günlerde hiçbir ülke kendi kendine yeterli değildir” diye konuşan Osterholm, “Bir hükümetin yapacağı en büyük hata, kendilerini diğer ülkelerden yalıtmaktır. Örneğin çok önemli bir liman olmasına karşın Singapur salgın durumunda limanlarını kapatmayı en son çare olarak düşünüyor” diyor.

Osterholm’un bir diğer kaygısı da tıbbı malzemelerin sevkiyatında yaşanacak darboğazlar. Örneğin ABD’nin tıbbi cihazlarının %85’i dışarıda üretiliyor. Bir diğer sorun da ambalajlamada yaşanabilir. Süt endüstrisini ele alalım. İnekleri sağabilecek eleman bulunduğu, kamyonları yürütecek yakıt olduğu ve buzdolaplarını çalıştıracak enerji olduğu takdirde sütler mandıralara gönderilebilir. Ancak süt kartonu üreten fabrikalar çalışamaz durumda ise sütlerin ziyan olması işten bile değildir.

TEDARİK ZİNCİRİNİN ÖNEMİ

“Salgın hastalıklara karşı alınacak önlemler paketini hazırlayan yetkililer tedarik zinciri konusunu nedense önemsemezler” diye konuşan Osterholm, “Tedarik zinciri ince ve uzundur. Bu nedenle kolayca kopabilir” diyor. Toronto 2003 yılında SARS ile sarsıldığı zaman ameliyat maskesi üreticileri ellerinde bulunan tüm ürünleri sevk ettiler. Eğer salgın tehlikesi biraz daha uzasaydı ellerinde hiç maske kalmayacaktı.

Tedarik zincirinin uzun süre dayanması için ölçek ekonomisinden ve ucuz emekten yararlanmanın yolları aranır. Büyük fabrikalar küçüklere göre daha ucuza mal üretirler ve emeğin daha ucuz olduğu ülkelerde üretim maliyetleri iyice düşer.

FELAKET SENARYOLARI

Felaket planlamacıları genellikle tek bir noktada çıkan bölgesel olaylara odaklanırlar. Bunlar sanayi kazaları, tayfunlar ve nükleer saldırılardır. Ancak salgın hemen hemen her yerde aynı anda başladığı için bu planlar bir işe yaramaz.

Planlamada ilk aşamada bir salgının ne kadar ciddi olduğu konusunda tahminlerde bulunulur. Pek çok ulusal plan 1957 ve 1968 yıllarındaki orta şiddetteki salgınlara dayandırılarak yapılır. Oysa 1918’deki salgın çok daha vahim sonuçlara yol açmıştı ve yeni bir salgında ölenlerin sayısının bunun üzerinde olması çok büyük bir olasılıktır. 2006 yılında Sydney’deki Lowry Uluslararası Politika Enstitüsü’nde ekonomist Warwick McKibbin’in 1918’deki ölüm oranlarına dayanarak yaptığı bir model, yeni bir salgının dünyada 142 milyon insanın ölümüne yol açacağını öngörüyor. Bu da küresel GSMH’nın %12.6’ının yok olması anlamına gelir.

Bütün bu senaryolar hastalananların %3’ünün ölmesi varsayımına dayanır. Bugüne dek H5N1 kuş gribine yakalananların %63’ünün öldüğü tespit edildi. Kuş gribinin tüm dünyada salgın haline gelmesi durumunda ölecek kişilerin miktarı korkutucu boyutlara ulaşabilir.

Bütün bu senaryoların sonunda sorulması gereken nihai soru şu olmalıdır: Bir salgın, devasa bir yıkıma yol açarsa ne olur? Çok sayıda insan ölürse ve küresel dengeler altüst olursa ne olur? Tekrar eski düzene geri dönme şansımız ne kadardır? “Her şey nüfusun ne kadar azaldığına bağlıdır” diye konuşan Osterholm, “Olasılıklar hafif bir ekonomik sarsıntıdan, uygarlığın çöküşüne kadar uzanır” diyor.

Derleyen: Reyhan Oksay

Kaynaklar: New Scientist, 5 Nisan 2008

www.livescience.com/environment/end_oil_041214.html

www.armageddononline.org/end_of_civilization.php

fp.arizona.edu/mesassoc/Bulletin/Pres%20Addresses/voll.htm

www.sciencedaily.com/articles/e/end_of_civilization.htm

16.07.2008

Dikkat: Tsunami olabilir!

Dünkü 6.4'lük depremin ardından Akdeniz'de artçılar devam ediyor. Bugün yine sabah saatlerinde Akdeniz'de, çok hafif şiddetli deprem meydana geldi.

Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsünden alınan bilgiye göre, saat 06.46'da, merkez üssü Rodos Adası'nın güneyi olan 3,6 büyüklüğünde bir sarsıntı kaydedildi.

Deprem uzmanları ise bu konu üzerinde uyardı: Birkaç gün sahillerden uzak durun. Deprem uzmanı Prof. Dr. Ahmet Ercan "Deprem "Rodos-Girit-Fethiye dalma batma kuşağı"nın üzerinde oldu. Bu kuşak yaklaşık 2 yıldır oldukça gerildi. Bir ucu Mora Yarımadası'na, diğer ucu ise Fethiye-Rodos-Çameli kesimine denk gelen bu fay kuşağı, şimdiye dek büyük depremlere sebep oldu" diye konuşurken "Küçük sallantılar depremi 1 hafta önceden haber verdi. Sabah saatlerinde Marmaris için bir tsunami uyarısı yaptım. Bir iki gün sahilden uzak durulabilir. Yüzde 1'in altında bile olsa büyük bir depremin olma ihtimali bulunuyor" dedi..

Bir diğer deprem uzmanı Prof. Dr. Şükrü Ersoy ise güneybatı kıyılarının tam tatil döneminde büyük bir risk taşıdığını kaydederken, "1609'da Rodos açıklarındaki bu çukurda meydana gelen deprem 1 saat içinde Fethiye kıyıları da dahil olmak üzere 12 bin kişinin ölümüne yol açtı. 4 bin metrelik çukurun yamacında duran çamurlar büyük dalgalar meydana getirebilir. Denizde ani bir kıyı çekilmesi görülürse yükseğe çıkılmasını öneririm" şeklinde konuştu.

DÜN BİGA DA SALLANDI
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi'nden aldığımız bilgiler üzerine bugün saat 12:19'da Çanakkale Biga'da 4.0 büyüklüğünde bir deprem kaydedildi. Sarsıntı Balıkesir, Bursa gibi çevre illerde de hissedildi...

[Haber Türk]

Akdeniz’de 5.0’lık yeni deprem

Akdeniz’de dün 6.3 büyüklüğünde meydana gelen depremin ardından bugün 5.0 büyüklüğünde orta şiddette bir deprem daha oldu.

Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü’nden alınan bilgiye göre, saat 02.52’de, merkez üssü Rodos Adası’nın güneyi olan 5.0 büyüklüğünde bir sarsıntı kaydedildi. Aynı bölgede saat 03.10’da 3.8, 06.46’da 3.6 büyüklüğünde iki sarsıntı daha kaydedildi.

Dün de Rodos Adası’nın güneyinde 6.3 büyüklüklüğünde “şiddetli” bir sarsıntı meydana gelmişti. Bu depremin ardından büyüklükleri 3.2, 3.3, 3.4, 3.8 büyüklüğünde 4 ayrı sarsıntı daha kaydedilmişti.

[Ntvmsnbc]

15.07.2008

Alaska'da yanardağ paniği

ABD'nin Alaska eyaletindeki Okmok Caldera Yanardağı'nın faaliyete geçerek lav püskürtmeye başlaması sonucu en az 9144 kilometre yüksekte bir kül bulutunun oluştuğu bildirildi.

Alaska Yanardağ Merkezi'ndeki sismologlar, yanardağın faaliyete geçmesinden saatler önce bir dizi yer sarsıntısının belirlendiğini belirttiler.

Bölgeye hizmet veren en önemli hava yolu şirketi olan Penair'in sözcüsü Jerry Lucas, en son 1997 yılında faaliyete geçen 1067 metre yüksekliğindeki yanardağın lav püskürtmeye başlamasının ardından Unalaska'dan bölgeye yapılması planlanan iki uçak seferinin iptal edildiğini duyurdu.

[Haber 7]

Akdeniz’de 6.4 büyüklüğünde deprem

Saat 06.26’da merkez üssü Rodos Adası’nın güneyi olan depremin 6,4 büyüklüğünde “çok şiddetli” bir sarsıntı olduğunu açıkladı.

Akdeniz’de 6.4 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü, saat 06.26’da merkez üssü Rodos Adası’nın güneyi olan depremin 6,4 büyüklüğünde “çok şiddetli” bir sarsıntı olduğunu açıkladı.

Deprem esnasında panik halinde evinden dışarı çıkmaya çalışan ve kimliği henüz belirlenemeyen bir Rodoslu, düşerek başını çarptı ve hayatını kaybetti.

Deprem, daha önce 6,3 büyüklüklüğünde “şiddetli” bir sarsıntı olarak açıklanmıştı.

Öte yandan, bu depremin ardından 06.46’da 3,8, 06.58’de 3,4, 07.07’de 3,3, 07.14’te de 3,2 büyüklüğünde 4 ayrı sarsıntı daha kaydedildi.

[Ntvmsnbc]

Tarih Saat Enlem(N) Boylam(E) Derinlik(km) MD ML MS Yer
---------- -------- -------- ------- ---------- ------------ -----------
2008.07.15 03:31:12 35.2822 27.2043 8.0 -.- 3.6 -.- AKDENİZ
2008.07.15 02:54:24 35.0775 27.0765 6.9 -.- 3.9 -.- AKDENİZ
2008.07.15 09:31:57 35.5632 27.7237 5.0 -.- 3.5 -.- AKDENİZ
2008.07.15 08:29:35 35.5020 27.5517 12.6 3.0 -.- -.- AKDENİZ
2008.07.15 08:07:33 35.8735 27.7097 21.0 3.3 -.- -.- AKDENİZ
2008.07.15 07:20:37 35.8208 27.4440 20.1 2.9 -.- -.- AKDENİZ
2008.07.15 07:14:32 35.6140 27.4485 5.4 3.2 -.- -.- AKDENİZ
2008.07.15 07:07:58 35.3495 27.6338 7.5 3.3 -.- -.- AKDENİZ
2008.07.15 06:58:39 35.4930 27.7548 25.9 3.4 -.- -.- AKDENİZ
2008.07.15 06:46:56 35.2967 27.7130 3.3 -.- 3.8 -.- AKDENİZ
2008.07.15 06:26:31 35.7860 27.8530 18.7 -.- 6.4 -.- AKDENİZ

[Kandilli Rasathanesi]

12.07.2008

Küresel ısınma mercanları da yaktı

1998’den önce 704 mercan türünün sadece 13’ü tehditle karşı karşıyaydı, şimdiyse bu sayı 231

İklim değişimi yüzünden suların ısınması sonucu dünyadaki mercan türlerinin üçte biri yok olma tehlikesi yaşıyor. Mercanların karşılaştığı risk konusunda yapılan ilk küresel çaptaki araştırmada 39 bilim insanı iklim değişimi, kıyılardaki gelişme, aşırı balık avlama ve kirliliğin mercanların karşılaştığı belli başlı tehditler olduğunu açıkladı. Londra Zooloji Derneği’nden Alex Rogers, mercan kayalıklarını oluşturan mercanların üçte birinin yok olmasının, 50-100 yıl içinde bu ekosistemlerin önemli bölümünün kaybına yol açabileceğini söylüyor.

Su ısısı yükseldiği zaman, kayalıkları oluşturan minik hayvancıklar olan mercan polipleri, genellikle ortak yaşam ilişkisi içinde yaşadıkları deniz yosunlarını yerlerinden ediyor. Kayalıklar beyazlatılmış gibi bir görünüm kazanıyor, mercanlar renklerini kaybediyor ve kendisine besin sağlayacak yosun olmadığı için ölmeye başlıyor. Araştırmaya göre 1998’den önce 704 mercan türünün sadece 13’ü tehditle karşı karşıyaydı, şimdiyse bu sayı 231.

[Radikal]

Arjantin’deki ‘beyaz dev’den parça koptu


Arjantin’deki ünlü “perito moreno” buzulundan yeni parçalar koptu. Her dört yılda bir yaz aylarında gerçekleşen bu olayın güney kutbunda kış mevsiminin yaşandığı tarihte olması küresel ısınma tartışmalarını yeniden gündeme taşıdı.

Arjantin’de, bugünlerde, “beyaz dev” perito moreno buzulu bugünlerde parçalanmaya devam ediyor.Patagonya bölgesinde 200’den fazla buzulun bulunduğu milli park içinde yer alan “beyaz dev”de kopmaların yaşanması ortaya görsel bir şölen çıkardı ama küresel ısınma tartışmalarını da beraberinde getirdi.

Genelde yaz aylarında görülen en son 2006 yılında gerçekleşen bu doğa olayının, bu kez kış mevsimine denk gelmesi bilimadamlarını ikiye böldü.

Bir grup bilim adamı olayı küresel ısınmaya bağlarken diğer bir grup, 1917 ve 1951 yıllarında da buzulun kış mevsiminde de çözüldüğünü öne sürerek bunun doğal olduğunu vurguluyor.

Arjantin gölünde bulunan ve 3 kilometre genişliğinde olan, adını da bir bilimadamından alan beyaz dev perito moreno, bölgedeki Arjan en büyük buzul olarak biliniyor.

[Ntvmsnbc]

Alaçatı, Bodrum ve Patara’da yangın

Turizmin gözde merkezleri Bodrum, Çeşme Alaçatı ve Patara antik kentinde orman yangınları çıktı.

İzmir Alaçatı’da otluk ve makilik alanda henüz belirlenemeyen nedenle yangın çıktı. Yangına müdahale eden ekiplerin yoğun çabasına rağmen alevler rüzgar nedeniyle hızla yayıldı.

BODRUM’DA İKİ AYRI YERDE AYNI ANDA YANGIN
Bodrum’da ise iki farklı noktada orman yangını çıktı. Yangın kısmen kontrol altına alındı.

Bodrum’un Kissebükü mevkisinde, saat 17.00 sıralarında, 2 farklı noktada aynı anda çıkan orman yangını, kısmen kontrol altına alındı. Müdahale çalışmaları, etkili olan rüzgar nedeniyle güçlükle yapılıyor.

KAŞ’TA YANGINLAR 3 CEPHEDE KONTROL ALTINDA

Antalya’nın Kaş ilçesine bağlı Kalkan beldesindeki Patara Özel Çevre Koruma Bölgesinde 5 cephede çıktığı bildirilen yangın, 3 cephede kontrol altına alındı.

Orman Bölge Müdürlüğü yetkilileri, AA muhabirine yaptıkları açıklamada, akşam saatlerinde beş cephede çıkan yangının zaman zaman yerleşim birimlerini tehdit ettiğini belirterek, yangının üç cephede kontrol altına alındığını ve yerleşim birimlerine etkisinin kalmadığını bildirdi.

Yetkililer, iki cephedeki ormanlık alanda ise yangının halen etkin şekilde sürdüğünü kaydetti.

Söndürme çalışmalarının, 25 arozöz, 10 su tankeri ve 150 işçi devam ettiğini anlatan yetkililer, gece olduğu için havadan müdahale yapılamadığını ifade etti.

Antalya Vali Yardımcısı Hasan Özhan, yangının bir bölümünün kontrol altına alındığını ve şu ana kadar 60 hektar orman alanının zarar gördüğünü bildirdi.

Özhan, 2’si betonarme, biri ahşap 3 yazlık evin de zarar gördüğünü yangını söndürme çalışmalarının sürdüğünü vurguladı.

Ayrıntılı Bilgi : NTVMSNBC

9.07.2008

Dünya Açken "Büyük Tıkınma"

Açlık ve gıda krizine odaklanan G8 liderleri, sadece akşam birbirinden pahalı ve hazmı zor 19 yemeği mideye indirdi. Zirvenin 566 milyon dolarlık masrafıyla tüm Afrika’da sıtmayla mücadele edilebilirdi.

Ekonomisi en gelişmiş sekiz ülkenin (G8) liderlerinin Japonya’da yiyip içtikleri bile, küresel ısınma, artan petrol ve gıda fiyatları, açlık ve yoksullukla mücadele gündemiyle yapılan zirvenin ikiyüzlülüğünü gözler önüne sermeye yetti. Menüdeki birbirinden pahalı ve hazmı zor yemekler, Britanya basınına ‘Gıda kıtlığını konuşup sekiz koldan ziyafet çektiler’, ‘Ölümcül yemek’, ‘G8 liderleri, havyar ve deniz kestanesi üzerine gıda krizini düşündü’ başlıklarını attırdı. Zira Britanya Başbakanı Gordon Brown zirveden halkına ‘gıda israfına son’ çağrısı yapmıştı. Oysa Japonya’nın zirveye harcadığı toplam 60 milyar yenle (566 milyon dolar) Afrikalıların sıtmaya yakalanmasını önleyebilecek 100 milyon cibinlik alınacağı hesaplanıyor.

Akıl almaz yemek listesi!!!
Önceki akşam liderlerin tabaklarından gelip geçen 19 çeşit yemeğin bazısı şöyle: Meze olarak mısır doldurulmuş hayvar, tütsülenmiş somon, ‘acı sürpriz’ tarzı deniz kestanesi, sıcak soğanlı turta, kış zambağı soğanı... İkinci turda yosun aromalı soğuk Kyoto bifteği şabu-şabu, susam kremalı kuşkonmaz, avokado, jöleli soya sosu ve şiso otu eşliğinde dilimlenmiş yağlı ton balığı, yine böyle karmaşık sosların eşlik ettiği haşlanmış deniztarağı, karides, ızgarada pişip dulavratotu sapına sarılmış yılanbalığı, soya soslu ve şekerli kızartılmış kayabalığı... Üçüncü turda tüylü yengeçten ‘Kegani’ koyu çorbası ile tuzda kavrulup soslanmış Japonya’ya özgü bir kaya balığı türü... Ana yemek olarak aromatik otlar ve hardalla pişirilmiş halde sütle beslenmiş ‘şiranuka’ kuzusu, kuzu kebabı, kuzu eti suyuyla pişirilmiş mantar türleri. Ayrıca çok özel peynirlerden bir seçki sunulurken, son olarak ‘G8 fantazi tatlısı’ ile şekerleştirilmiş meyve ve sebzelerle getirilen kahve servis edildi. İçki listesinde de sakinin yanısıra Le Reve grand cru şampanyası ile Corton Charlemagne 2005, Chateau Latour burgundy, Ridge California Monte Bello 1997, Macar kökenli Tokaji Essencia 1999 şarapları vardı. Dün de liderler dev yengeç, kilosu 100 dolara langusta gibi lezzetleri mideye indirdi.
Bir kadının günde ortalama 1940, erkeğin 2550 kaloriye ihtiyaç duyduğunu, zirvede sadece öğle yemeğinin 1622 kalori, akşam yemeğinin ise bunun katları olduğunu, günlük protein ve yağ alımının iki katını içerdiğini aktaran Times, bu kadar tıkınmanın üzerine liderlerin dünya meselelerini konuşacak halleri kalamayacağını belirtti. Önceki gün emeklilikten geri çağrılan, Michelin yıldızı kazanmış ilk Japon şef Kutsuhiro Nakaruma, dün Michelin’in üç yıldız verdiği Fransız şef Michel Bras yemekleri pişirdi. Aşçıbaşılara masraflar için açık çek verildi. Sadece zirvenin medya merkezi 48, fibreoptik kabloları 86 milyon dolara mal oldu. Başkanlık suitleri gecesi 14 bin dolar olan Windsor Otel’in yenilenmesi, liderlerin ikamet ve gidiş gelişi, 21 bin polisin teyakkuz hali, uçak ve sahil korumanın devriye masrafları da cabası... Oysa Brown gıda harcamalarında haftada 16 dolar, yılda 832 dolarlık tasarruftan söz ediyordu.
Bu büyük tıkınmadan, geçen yılki bildirinin bir benzeri çıktı. G8 ülkeleri küresel ısınmaya yol açan sera gazları salımının bugünkü değerleri üzerinden 2050’ye dek yüzde 50 oranında azaltılmasını kabul ederken, ne azaltıma başlayacakları tarihi belirledi, ne de orta vadeli (2020 için) hedef koydu. ABD Başkanı George W. Bush harekete geçmek için Çin ile Hindistan’ın da aynısını yapması şartını tekrarladı. Çevre örgütleri bildiriyi ‘acıklı’ diye niteledi.

[Radikal]

Işıklar içinde boğuluyoruz!

Hava, su, ses kirliliğinden sonra bir de ışık kirliliği çıktı. TÜBİTAK?Ulusal Gözlemevi Başuzmanı Dr. Tuncay Özışık, geceleri insanları hayran bırakan şıkır şıkır kent görüntülerinin arkasında yatan korkunç gerçekleri anlattı.

Gereksiz ve yanlış aydınlatma ışık kirliliğine neden oluyor, canlıların yaşam alanlarını etkiliyor, maddi zarara sebep oluyor. TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi Başuzmanı Dr. Tuncay Özışık, ışık kirliliğinin zararlarına işaret ederek, yanlış yerde, yanlış zamanda, yanlış miktarda ve yanlış yönde ışık kullanılmasının zararlarına dikkat çekti.
Işık kirliliği kaynaklarını yol, cadde ve sokak aydınlatmaları, park, bahçe ve spor alanları aydınlatmaları, turistik tesis ve binaların dış cephe aydınlatmaları, reklam panoları, güvenlik amaçlı aydınlatmalar ve evlerden taşan ışıklar şeklinde sıralayan Özışık, kötü aydınlatmanın devlet bütçesi ve gece gökyüzünü izlemek isteyenlerin yanı sıra doğal hayata da olumsuz etkileri olduğunu dile getiriyor.
Özışık, “Gece, gökyüzünü ve karanlığını kullanarak yaşamlarını düzenleyen birçok canlı, yeterince karanlık bir gökyüzü bulamıyor. Örneğin gece seyahat eden göçmen kuşlar için ışık kirliliği yeni bir tehlike” diye anlatıyor.

Bir gecede binlerce kuş ölür
Kimi türlerin milyonlarca kilometre yol kat ettiğini hatırlatan Özışık’a göre, bu türlerin macerası şöyle gelişiyor: “Kısmen takımyıldızlardan yön bulurlarken gökdelenler, deniz fenerleri gibi yüksek yapılardan yayılan ışıklar onlar için çekici olur. Bunun sonucu, kuşlar ya yorulup düşünceye kadar ışık etrafında dönerler ya da doğrudan binaya çarparlar. Bu şekilde bir gecede binlerce kuşun öldüğü biliniyor.” Özışık, kimi deniz hayvanlarının yuvalama alışkanlıklarının da ışık kirliliği ya da yapay aydınlatma yüzünden tehlikede olduğunu anlatıyor: “Deniz kaplumbağalarının binlerce yumurtasından çıkan yavrulardan yalnızca birkaçı denize ulaşabiliyor. Denize ulaşmak için denizle kara arasındaki aydınlık farkını kullanan kaplumbağalar yapay ışıklandırmalarla karaya yönelince ölüyorlar.”
Özışık’a göre, ışık kirliliği insan sağlığına da zarar veriyor:?“Geceleri aşırı ışıklı ortamlarda çalışan kadınlarda meme kanseri görülme sıklığında artışlar görülüyor. Gece ışıklı ortamların çocuklarda uyku bozukluklarına sebep olduğu, biyolojik ritmlerinde bozulmalara yol açtığı da kanıtlanmış. Uzmanlar özellikle çocukların uyudukları odalarda herhangi bir suni ışık kaynağının kullanılmamasını öneriyor. Çocuğun karanlık kavramını bilmesi ve yaşamın bir parçası olduğunu öğrenmesi önemlidir.”

[Radikal]

8.07.2008

Mersin’de alevler yayılıyor, köyler boşaltılıyor

Mersin’in Gülnar ilçesinde çamlık alanda çıkan yangın rüzgarın etkisiyle büyüdü, alevler çevredeki evlere sıçradı. Halen devam eden yangında 2 kişi hayatını kaybetti, birçok köy boşaltıldı. Alevler kontrol altına alınmaya çalışılıyor.

Silifke-Gülnar yolu üzerinde Kavakoluğu ve Korucuk Köyü arasındaki kızılçam ormanında öğle saatlerinde yangın başladı. Rüzgarın etkisiyle büyüyen yangın Kavakoluğu, Korucuk, Lapa, Tepe, Delikkaya köylerinde etkili oldu ve alevler yerleşim alanlarına sıçradı.

Alevlerin tehdit ettiği Büyükeceli beldesi ile Kavakoluğu, Korucuk, Delikkaya, Çavuşlar, Kocaşlı ve Dedeler köyleri boşaltıldı. Bu köylerdeki yaklaşık 3 bin 700 kişi Gülnar Öğretmenevi’ne ve çeşitli okullara yerleştirildi. Alevler bin hektarı aşkın alanda etkili oluyor. Bölgedeki rüzgarın saatteki hızı 60 milin üzerinde, bu nedenle yangına müdahalede güçlükler yaşanıyor.

400 hektar ormanın etkilendiği yangında ikisi yanık vakası olmak üzere 40 kişi tedavi altına alındı.

3 iş makinesi yangında zarar gördü, iki operatöre henüz ulaşılamadı.
Delikkaya Köyü’nde vatandaşlar yangının kendi köylerine sıçramaması için köy çevresindeki ekin tarlalarını traktörlerle sürdü. Yangında çok sayıda hayvan da telef oldu.

Yangına Mersin Orman ekiplerinin yanı sıra Adana, Kahramanmaraş, Denizli ve Antalya’dan da takviye ekipler gönderildi. 50 arazözle müdahale edilen yangında, çok sayıda ekip görev alıyor.

Yangın, poyrazın da etkisiyle dağlık kesimden deniz yönünde ilerliyor.

[Ntvmsnbc]

7.07.2008

Şili'deki Llaima Yanardağı Patladı

Güney Amerika'nın en büyük volkanları ardı arkası kesilmeden lavlarını piskürtüyor. Şili'deki Llaima Yanardağı da bunlardan biri.

Güney Amerika ülkelerinden Şili'de bulunan kıtanın en büyük volkanlarından Llaima Yanardağı uyandı. Korkunç bir gürültüyle lavlar püskürten Llaima'dan yükselen siyah bulutlar bölgeyi kaplarken birçok insan da evlerinden tahliye edildi. Kar ve buzla kaplı dağın tepesinden kızgın lavların görüntüsü, inanılmaz bir kareye damgasını vurdu. Dağın üzerindeki karı aralayan lavlar, göz alıcı ancak oldukça da ürkütücüydü.

[Gazeteport]

Çekirge Bulutları Korkutuyor

Bulutlar Halinde İlerleyen Çekirgeler 1.5 Milyon Hektar Alanı Perişen Ettiler ve Tehlike Büyüyor.

Bulutlar halinde ilerleyen çekirgeler 1.5 milyon hektar alanı perişen ettiler ve tehlike büyüyor.

Yeryüzünden silinen kasaba

2008 Çinliler'i uğraştırmaya devam ediyor. Depremle sarsılan ülkede, doğal felaketler devam ediyor. Resmi rakamlara göre 69 bin kişinin can verdiği Çin depreminden sonra, seller can almaya devam etti. Şu sıralar ise kirlilikten, adeta yeşil bir vadiye dönüşen denizdeki yosun istilasıyla başa çıkmaya çalışılıyor.

Olimiyat kapsamında tekne yarışlarının yapılacağı Çin Denizi de kirlilikten ve oksijensiz kalmaktan bir yosun denizine dönüştü. Şimdiye kadar denizden 290 bin ton yosun çıkarıldı.

Şimdi ise "çekirge alarmı" verildi. Moğolistan'dan bulutlar halinde Çin'e ulaşan çekirgeler 1.5 milyon hektar ekili alanı perişan ettiler. Ve en kötüsü, çekirgeler, başkent Pekin'e yönelmeye başladı. Tam da Olimpiyat Oyunları'nın başlayacağı sırada Pekin'e ulaşmaları ihtimali yüksek. Bu nedenle sırf çekirgelerle mücadele için 30 bin kişilik bir grup oluşturuldu.

Bilim adamları çekirge istilasının daha önce de görüldüğünü belirtiyor ancak "Bu kez çekirgelerin sayıları şimdiye kadar pek de rastlanmamış derecede fazla" diyor. Bunun da, değişen iklim şartlarıyla ilgili olduğunu belirtiyorlar.

[Haberler.Com]

İstanbul’da küresel ısınma zirvesi

48 ülkeden 270 akademisyen küresel ısınma konferansı için İstanbul’a geliyor. Konferansta beş gün boyunca dünyanın içinde bulunduğu durum ve küresel çözümler tartışılacak.

Dünya çölleşiyor, Türkiye çölleşiyor. Her geçen gün su kaynakları dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kuruyor. Her geçen gün insanlığın yaşama sevinci olan yeşil dünya yitiriliyor.

ölgesel ve küresel çözümler için bütün disiplinleri bir araya getirmeyi amaçlayan Global Conference On Global Warming 2008, 6-10 Temmuz tarihleri arasında İstanbul’da yapılacak.

Prof. Dr. İbrahim Dinçer’in (Ontario Üniversitesi) başkanlık yapacağı konferansa dünyanın dört bir yanından çevreciler, akademisyenler ve bilim adamları katılacak.

KATILIMCILAR:
Prof. Dr. İbrahim Dinçer (Konferans Başkanı-Ontario Üniversitesi),
Prof. Dr. Terry Barker (Cambridge Üniversitesi), Prof. Dr. Gustav R. Grob (Cenevre Uluslararası Sürdürülebilir Enerji Kaynakları Genel Sekreteri), Prof. Dr. Haruo Imai (Kyoto Üniversitesi), Prof. Dr. Ian S. F. Jones (Sydney Üniversitesi), Prof. Dr. David J.C. MacKay (Cambridge Üniversitesi), Nobel Ödüllü Prof. Dr. Rajendra K. Pachauri (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Oturum Başkanı-IPPC), Prof. Dr. Marc A. Rosen (Ontario Üniversitesi), Prof. Dr. Takamitsu Sawa(Kyoto Üniversitesi), Dr. Katia Simeonova (Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sekreteri).


[Ntvmsnbc]

6.07.2008

Yeşiller Partisi Kuruldu (Greens of Turkey)

Parlamenter Sistemimiz için yeni bir parti daha.. Yeşiller Partisi resmen kuruldu. Avrupa ve Amerika'da örneklerini gördüğümüz, ekolojist ve çevreci politikaları benimseyen Yeşiller Partisi nihayet(!) kurulmuş oldu.. Hayırlı uğurlu olsun.

Yeşiller Partisi Kurucu Üyesi Dilaver Demirağ'ın bugün ki (06/07/2008) Radikal Gazetesi eki Radikal 2'ye yazdığı "Üçüncü Yol Olarak Yeşilller" yazısının son paragrafında " Yeşiller, kaynağında yer alan anarşizm ve sosyalist birikimler nedeni ile modernliği farklı bir uygarlık ve onun sağladığı özgürleşme adına aşmayı eksene alan siyasal bir hareket" olarak tanımlıyor ve "Kuşkusuz köklerinde taşıdığı romantik kırcılık (pastorallik) nedeniyle muhafazarak bir yan taşısa da, bu ahlaki olmaktan çok siyasal, bütük ölçü de kültürel bi muhafazakarlıktır" diye ekliyor. Her ne kadar Demirağ ; "..güç saplantısı olmadığı için, devleti ele geçirip toplumsal yaşamı yeniden düzenlemek gibi amaçlar gütmeyen bir siyasal parti ile tanışmış oldu.." dese de, Yeşillerin "resmi" anlamda parlamenter sistem içerisinde varolan bir parti olduğu gerçeğini gözardı etmiş gibi görünüyor. Herşeyden önce kendisini bir dönem anarşist olarak tanımlayan yazarın bir partinin siyasal sistem içerisinde ekolojik cephede mücadele edeceği iddiasına prim vermesi pek anlaşılır gibi görünmüyor. (Yeşiller Partisini destekleyenler arasında bazı anarşist isimlere de rastlıyoruz) Avrupa'daki Yeşiller Partisini destekleyen anarşist oluşumlar ya da kişiler var mı emin değilim ancak Anarşizmin bir düşünce sistemi olarak tamamen hiyerarşik ve otoriter kurallar (yasalar, tüzükler vs) ekseninde işleyen parlamentarizmi reddettiği ve içersinde yer almayacağı ortadadır. Bu durumun kendisini anarşist olarak adlandıran insanlar tarafında nasıl açıklanacağı ise merak konusu. Parlamenter sistem kapitalist sistemle entegre işleyen ve serbest piyasa ekonomisine müdahale etmeyen ve hatta onun gelişimine yardımcı olan bir siyasal yönetim sistemi olduğu bilinen bir gerçektir. Demokrasisin ve oy vermenin bir ilüzyon olduğu anarşistler tarafında defalarca söylenmiş ve yazılmıştır. Varoluşunu bu sistem içerisinde gerçekleştiren bir "Parti" nin ne kadar ekolojist ve çevreci olabileceği doğal olarak bir anarşistin kafasında şüphe uyandırmalıdır. İçinde bulunduğumuz endüstriyel dönemde, kapitalizmin yarattığı ve yaratmaya devam ettiği çevre felaketleri gözle görünür haldeyken, bu sisteme entegre olmuş bir demokrasi kültüründe varolmayı tercih etmiş bir ekoloji hareketinin ne kadar mücadeleci olacağı soru işareti olarak ortada durmaktadır. Yeşiller, çevre tahribatına devam eden küresel veya yerel şirketlerle nasıl mücadele edecektir? Amerika tarafında "terörist" ilan edilen Hayvan Özgürleştirmeci eylemlere bakışı ne olacaktır? Petrol sorununa, petrol sorununun yarattığı ekonomik krizlere ve ondan daha da kötü olacağı şimdiden belli olan biyoyakıt (ethanol) felaketine çözümü nedir? En nihayetinde Yeşiller ne kadar antikapitalisttir? Ve parlamenter sistem içerisinde ne kadar karşıdır?

Ekoloji, kapitalist sistemin ve birbirinden ayrı düşünülmeyen parlamenter sistemin insafına bırakılmayacak kadar önemli bir konudur. Korkarım ki Yeşiller'in mücadelesi bu dar alanda verimli olmayacak olsa olsa kapitalist sistemi uyaran ve bu uyarı sonucunda sistemin daha esnek işlemesine sebep olacak olacak söylemlerden ibaret kalacaktır. Yeşiller içerisinde iyi niyetinden kuşku duymadığım insanlar var, (bunlardan birisi de Dilaver Demmirağ'dır.) Yakın bir zaman içerisinde hayalkırıklığı yaşamamaları dileğimle..

Kemal Mete

Yeşiller Partisi : http://www.yesiller.org/
Yeşiller Partisi Destekçileri : http://www.yesiller.org/V1/index.php?option=com_content&task=view&id=161&Itemid=1
Yeşiller Partisi Manifestoları : http://www.yesiller.org/V1/index.php?option=com_content&task=view&id=18&Itemid=31

2.07.2008

Güneş sistemi dairesel değil, girintiliymiş

Güneş sisteminin bilindiği gibi bir daire şekilde olmadığı, kocaman bir el içeri doğru itmiş gibi kenarında girinti bulunduğu ortaya çıktı.

Nature dergisinde yayımlanan araştırmalara göre, Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesinin (NASA) 1977’de güneş sisteminin ötesine gönderdiği sondaların çizdiği görüntü, astronomları şaşkınlığa uğrattı.

Kuzeye yollanan Voyager-1 ile güneye giden Voyager-2’nin seyahatleri, galaksinin dışından bakıldığında güneş sisteminin, astronomların uzun zamandır zannettikleri gibi dairesel olmadığını gösterdi. Bu duruma çok şaşıran astronomlar, şimdi güneş sisteminin görünüşüne dair modellerini değiştirmek zorunda kalacak.

NASA’nın Goddart Uzay Uçuş Merkezinden Leonard Burlaga, eskiden sistemin simetrik olduğunu zannettiklerini belirterek, “Sanki bir el içeri itmiş gibi duruyor” dedi.

Bu itilmiş gibi durumun, Samanyolundaki yıldız sistemlerinin arasındaki manyetik alandan kaynaklandığı belirtildi.

[Ntvmsnbc]

ABD ekonomisinden kötü sinyaller

Amerika Birleşik Devletleri'nin üç büyük otomotiv şirketinin açıkladıkları son satış rakamları, Amerikan ekonomisine yönelik kaygıları artırdı.

Ülkenin en büyük otomotiv şirketi General Motors, Haziran ayında satışlarının geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 18 düştüğünü duyurdu.
Şirketin hisseleri dün son 50 yılın en düşük düzeyine gerilemişti.
Ford da satışlarının yüzde 29 azaldığını bildirdi.
Bazı gözlemciler şirketin geleceğinin tehlikede olduğunu söylüyor.
Chrysler'in satışlarında da düşüş oranı yüzde 36 oldu.
Şirket dün de Amerika Birleşik Devletleri'ndeki fabrikalarından birini kapatacağını, bir diğer fabrikasının da üretim kapasitesini azaltacağını açıklamıştı.
Chrysler'in kararı, yaklaşık 2500 kişinin işsiz kalacağı anlamına geliyor.
Amerika'da mevcut trendin devamı halinde bu yıl satılan motorlu araç sayısının 14 milyondan az olması bekleniyor.
Bu da otomotiv sektörü için son 15 yılın en kötü performansı.
ABD'de motorlu araç satışlarının düşüşüne gerekçe olarak, rekor düzeyde seyreden benzin fiyatları ve ülke ekonomisinin resesyonun eşiğine gelmesi gösteriliyor.
Son gelişmeler sonrası bir açıklama yapan Beyaz Saray sözcüsü Tony Fratto, Amerikan otomotiv sektörünün zor günler geçirdiğini kabul etti.
Tony Fratto Amerika'nın daha yavaş büyüdüğü bir dönemden geçtiğini, bunun otomotiv sektörü üzerinde etkili olacağını söyledi.

Starbucks yüzlerce kafeyi kapatıyor
Öte yandan yine Amerika Birleşik Devletleri'nin önemli şirketlerinden Starbucks da ülke genelinde yüzlerce kafeyi kapatacağını duyurdu.
Karara gerekçe olarak satışların azalması gösterildi.
Starbucks'ın kararı sonrası tam ya da yarım zamanlı çalışan 12.000 kişi işsiz kalacak.

[BBC Turkish]
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...