Ağustos 2007 tarihinde BirGün gazetesi ve sesonline.net haber sitesinde “Güzelim Kaz Dağları’na kurulan sinsi tuzak” başlığıyla Kaz Dağları’nda yaşam kaynaklarına karşı girişilen “izinli” yağmayı ilk kez yazdığımda ana akım merkez medya sessizliğini bozmadı. Tıpkı daha önceki benzer talan girişimlerde olduğu gibi. Yani, İzmir- Efemçukuru’nda, Bergama-Ovacık’ta, Uşak-Eşme’de, Kışladağ’da olduğu gibi....
Ana akım merkez medya susmakla da kalmadı. Zaman zaman, hatta sık sık yaşam savunucularının, tüm canlı türlerinin bitkilerin yaşam alanlarını “büyük saldırıya” karşı koruma girişimlerine, mücadelelerine karşı çıkan ağızların sözcülüğünü yaptı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, geçen hafta yaptığı konuşmasında yaşam savunucularını “dış güçlere alet olmakla” suçladı. Hilmi Güler’in tutumu ve sarf ettiği sözler ne ilkti ne de son olacak gibi. 11 Temmuz 2006’da Kışladağ Madeni’nin açılış konuşmasında “Türkiye'nin altın merkezi olmasını istemeyen bazı çapulcu kesimler var, onlara pabuç bırakmayacağız” demişti. (Bakınız, Arif Ali Cangı “İNAYLILAR KAZANDI” başlıklı yazı. Sesonline.net / 15 Temmuz 2007) Daha sonra Danıştay 6.Dairesi "Kışladağ Altın Madeni" için yürütmeyi durdurma kararı verdi. Yaşam savunucularının mücadelesini karalama kampanyalarından bir tanesi de "Koza Altın İşletmesi", bir çok yerde ücretsiz dağıttığı Bugün gazetesi aracılığıyla EGEÇEP Dönem sözcüsü Arif Ali Cangı” ve diğer çevre savunucularına yönelik yaşanmıştı. Konu şimdi yargıda. Daha önceleri de ‘Bergama halk hareketi’ üyeleri “Alman Vakıfları yönlendiriyor” çirkin iddiası ile, Ankara DGM’de yargılandılar ve beraat ettiler.
Mücadele sürüyor. Hem Türkiye’de hem de dünyanın dört bir yanında. 20 Ekim 2007 tarihli, “Yurdumuz bütün cihandır bizim...” başlıklı köşe yazımda altını çizmiştim. Burada bir kez daha yazıyorum: “Fabrikalarda biz, tarlalarda biziz. Biziz hayatı yaratan. Din farkı bilmeyiz, dil farkı bilmeyiz . Sanki doğduk bir anadan , Anamız amele sınıfıdır. Yurdumuz bütün cihandır bizim...” İnsan türünün vahşice doğal yaşam alanlarına saldırmasına karşı bir büyük mücadele sürüyor. Tüm dünyada, her yerde. Evleri olan ormanlardan kovulan tüm canlılarla birlikte hem de...
ARTVİN CERATTEPE KATLİAMI
Ana akım merkez medyanın görmediği (ileride çıkarlarına dokunacağı kanaati oluşursa belki görür) bir başka yağmayı gözlerinizin önüne sereceğim şimdi. “Bu da Artvin’in talanı” (27 Ekim 2007) başlıklı köşe yazımda ilk kez konuyu kamuoyunun gözleri önüne sermiştim. Kâr uğruna gözü dönmüş insan türünün bazı temsilcilerinin ve işbirlikçilerinin, Artvin, Cerattepe’de sürdürdükleri doğa katliamı sessiz ve derinden sürüyor.
Yemyeşil Artvin’in hemen tepesinde yer alan “Ladin” ve “Sarıçam” ağaçlarının oluşturduğu orman alanı olan Cerattepe mevkiinde bir ara durmuş gibi yapan ‘talan’ çalışmaları yeniden başladı. 1990’ların başında, önce ‘siyanürle altın’ çıkarmak için Cerattepe’ye gelen ve altın, bakır, gümüş ve çinko madenleri için ruhsat alan ‘Cominco Madencilik şirketi’ o zamanlar Artvinlilerin örgütlü karşı koymaları sonucu bu emellerinden vazgeçmişlerdi. Ya da vazgeçmiş görünmüş, çekilmişlerdi. Cominco Madencilik, daha sonra maden işletme hakkını bir Kanada firması olan “Inmet Mining” şirketine satmış. Bu şirket altının çıkarılmasını kolaylaştırmak için önce bakır madenini çıkartmaya karar verdi. Bakır madenciliğinden sonra zaten tahrip edilmiş bir bölge olacak olan Cerattepe’de sonraları altın madeni çıkartmak daha kolay olacaktı. Bu faaliyete karşı Türkiye’de pek sık görülmeyen bir bütünlük gösteren Artvinliler, 'Yeşil Artvin Derneği’ öncülüğünde; Belediye Başkanlığı, Baro Başkanlığı, Artvin’deki tüm siyasi partiler, tüm STK’ler, tüm odalar, birlikler ve tüm muhtarlar ile birlikte 15 yıldır süren mücadelelerine bugün de devam ediyorlar. Artvin, “Çoruh Üniversitesi Orman Fakültesi” de Cerattepe’deki madencilik hakkında olumsuz görüş bildiren akademik bir rapor yayınladı. Ama dinleyen olmadı....
“Yeşil Artvin Derneği” başkanı Erdoğan Gazihan’a bırakıyorum burada: “Bu madencilik işinden devletin ‘maddi çıkarı’ da sadece kâr miktarı üzerinden yüzde 2. Üstelik kâr da şirketin beyanına göre belirlenecek. Bu miktar altının ‘zenginleştirme işleminin’ ülkemizde yapılması halinde yüzde 1’e düşürülecek. Buna karşılık, ‘Maden Kanunu’ ve teşvikler kapsamında bu tür işletmelere 5 yıl vergi muafiyeti, elektrikte yüzde 50 indirim, çalışanların sigorta primlerinin yüzde 50’sine muafiyet hakkı veriliyor. T.C.’ye kalması beklenen işletmenin kârından yüzde 1’lik paydan daha fazlası da maden şirketine, devletçe geri ödeniyor aslında... Buna karşılık sarp ve dağlık bir arazi yapısına sahip olan Artvin’de, bu faaliyetlerde kullanılacak dinamit patlatmaları, ormanlık alanların içindeki canlı türleri ile birlikte yok edilmesi, orman içerisinde yeni yolların yapılması gibi müdahaleler sonucu MTA raporlarıyla sabit heyelan tehlikesinin artması da bu yağmanın bize bırakacağı armağan...”
Artvinliler kararlı. Şimdi, talana zemin hazırlayan “Maden Yasası”na ve bölgelerinin yağmasına, - etkisi aslında sadece bölgelerine değil- dünyadaki tüm canlılara karşı işlenen “büyük suç”a “dur” demek için 4 Kasım 2007 Pazar günü Artvin’de geniş katılımlı bir miting için kolları sıvıyorlar. Tüm yaşam savunucularını, milletvekillerini, bilim insanlarını mitinge bekliyorlar...
(BirGün gazetesi, 29 Ekim 2007)
yalcin.ergundogan@sesonline.net
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder