30.03.2008
Fok teknesi alabora oldu: En az 4 kişi öldü
[Hürriyet]
Yandaki fotoğraf herşeyi açıklıyor aslında.. bu haberi buraya almaktaki amacım Fok Teknesinin alabora olması değil, Fokların kapitalist sistem içindeki yerini göstermek ; Meta, Mal, Kürk... Bakınız Meta'yı Marx nasıl tanımlıyor : "Meta, her şeyden önce, bizim dışımızda bir nesnedir ve, taşıdığı özellikleriyle, şu ya da bu türden insan gereksinmelerini gideren bir şeydir. Bu gereksinmelerin niteliği, örneğin ister mideden, ister hayalden çıkmış olsun, bir şey değiştirmez. Burada nesnenin, bu gereksinmeleri, geçim aracı olarak doğrudan doğruya mı, yoksa üretim aracı olarak dolaylı yoldan mı, nasıl giderdiği de bizi ilgilendirmemektedir" (Kapital I.Cilt)
Kapitalist sistemin herhangi bir ahlakı yoktur, tek bir amacı vardır o da daha fazla büyümek, daha fazla kazanç elde etmek.. Fokların "sevimli" birer canlı oldukları bile endüstri tarafından pazara sunulur, daha sonra o sevimli canlının başına ucunda çengel bulunan sopalarla defalarca taa ki başı ezilene ve hayvan ölene kadar vurulur, sonra o "sevimli" canlının derisi yüzülür ki bi kaç burjuva fahişesi onunla gösteriş yapabilsin diye...
Fok anatomisi gereği insan gibi bir canlının vahşetine karşı durabilecek yapıda değil, yani bir aslan, kaplan, köpek ya da domuz gibi kendisini savunabileceği pençeleri ondan kaçabileceği ayakları yok.. İnsan türü üzerine yaşadığı gezegene zalimce davranan bir tür, İnsan türünün ahlaksızlığı sınır tanımıyor ve hiç kimse bu durumda masum ya da saf değil... (Kemal Mete)
27.03.2008
Kanada'da fok avı cuma günü başlıyor
Kanada Hükümeti'nin geçen yıla göre avlanacak fok sayısını artırarak 275 bine çıkartması ise uluslararası örgütlerin tepkisini çekmeye devam ediyor.
İki ay sürecek av sezonunda foklar kürkleri ve omega 3 bakımından zengin yağları için avlanıyor.
Kanada Balıkçılık Bakanlığı, ava, Kanada ekonomisine önemli bir katkı sağladığı gerekçesiyle izin veriyor.
Ancak avlanacak fok sayısının çok olması ve avlanma yöntemlerinin "vahşi" diye tabir edilebilecek bir şekilde olması özellikle hayvanseverlerin isyan etmesine neden oluyor.
Yaklaşık 5 buçuk milyon fokun yaşadığı Kanada'da geçen yıl 270 bin fokun avlanmasına izin verilmiş, ancak 330 bin fokun avlandığı iddia edilmişti.
Ancak asıl dehşet verici olan fokların derilerinin zarar görmemesi için kafalarına sopalarla vurularak öldürülmesi. Üstelik derileri foklar daha canlıyken yüzülüyor.
Kanada hükümeti yoğun tepkiler nedeniyle avlanma yöntemlerinin daha insani yollardan yapılması için ellerinden geleni yapacaklarını bildirdi.
Belçik ve Hollanda, tepki amacıyla Kanada'dan fok ürünü ithalatını kesinlikle yasakladı. Avrupa Birliği de fok avı nedeniyle Kanada'ya benzer bir yaptırım uygulamak için harekete geçti.
Tepkinizi gösterin!
Kanada'nın vahşi yöntemler uygulayarak yaptığı fok avını durdurabilmek için hayvan haklarını korumak amacıyla kurulan PETA bir kampanya düzenledi.
http://getactive.peta.org/campaign/seal_hunt_skins adresinden kampanyaya katılarak siz de tepkinizi gösterebilirsiniz.
[CNN TÜRK]
Yarı insan yarı hayvan!
İnsan genlerini hayvan yumurtalarına yerleştirip embriyolar geliştirecekler. Sonra hücrelerini kullanacaklar ama...
İngiltere işte bu tartışmayla sarsılıyor. "Yarı insan, yarı hayvan, hibrid embriyolar"ın geliştirilmesi için düğmeye basıldı. Gerekli iznin çıkması için tasarı parlamentoya geldi. Parlamenterler oy kullanacak. Hekes vicdanıyla baş başa. Bazıları o kadar karşı ki istifayı bile göze alabileceklerini söylüyor. Ama bilim adamları, bu "yarı insan yarı hayvan embiyoların" hücrelerini kullanarak birçok hastalığa çare bulabileceklerini savunup, tasarının geçmesi için bastırıyor.
İngiltere'de 200'ü aşkın tıbbi kuruluş ve yardım derneği, parlamentonun her bir üyesine gönderdikleri mektuplarla, hükümetin insan ve hayvan DNA'sı kullanarak hibrid embriyo oluşturma planlarını desteklemelerini istedi.
"Ahlaka ve insana saygısızlık"
Yasa tasarısı, bir dizi kilise liderinin sert eleştirilerini getirmiş, bazıları bu girişimi ahlaka ve insan yaşamına saygısızlık olarak değerlendirmişti. Yardım dernekleri ve tıp kuruluşları, embriyoların sadece tıbbi araştırmalarda hücre üretmek amacıyla kullanılacağını savunuyor.
Önümüzdeki aylarda İngiltere parlamentosunda görüşülecek olan tasarı, hayvan yumurtalarına insan genleri karıştırılmak suretiyle hibrid embriyolar yaratılmasına izin verecek.
Alzheimer ve Parkinson tedavisi için önemli
Tasarı, Parkinson ya da Alzheimer gibi henüz çaresi bulunamamış hastalıklardan muzdarip kişiler ve bilim adamlarının büyük desteğini görüyor. BBC muhabiri Jasmin Souesi'nin aktardığına göre, mevcut tartışma, parlamento üyelerinin, 'kendi vicdanlarına ya da partilerinin talimatlarına göre oy kullanma hakkına sahip olup olamayacakları' etrafında dönüyor.
Parlamenterler vicdanlarına göre oy kullanacak
Geçmişte İngiliz politikacılara, bazen 'vicdani meseleler' diye tabir edilen konularda özgürce oy kullanma hakkı verilirdi. İşte kilise liderleri, kök hücre meselesinde de benzer bir tutum izlenmesini umuyorlar. Özellikle Katolik Kilisesi üyeleri, insan yaşamının kutsallığına saldırdığı gerekçesiyle bu tasarıya karşı çıkıyorlar.
Ama Anglikan kilisesi liderleri de geri kalmıyor, York Başpiskoposu John Sentamu, dinin gözardı edilemeyeceğini, çünkü İngiltere'nin Hristiyan prensiplerine dayanarak kurulduğunun altını çiziyor.
Parlamento'da oylanacak
İngiltere'de önde gelen ve halkın yakından tanıdığı bir isim olan, üreme uzmanı Robert Winston, kilisenin halkı, araştırmalar konusunda yanlış yönlendirdiğini savundu. Anlaşıldığı kadarıyla, en az üç bakanın önerilen yasa tasarısı konusunda çekinceleri var. Ama hükümetin önerdiği bir tasarıya karşı oy kullanmaları da mevkilerini kaybetmeleriyle sonuçlanabilir. Parlamentoda ilk kez Şubat ayında görüşülen tasarının bir daha ne zaman tartışılacağı bilinmese de hükümetin gündeminde büyük yer teşkil eden bir yasa taslağı olduğu muhakkak.
[MİLLİYET]
Bir milyon 300 bin yıllık insan kemiği
İspanya’da bir milyon 300 bin yıllık bir insan kemiği kalıntısı bulundu. Bu kalıntı, yaygın bir inanışı altüst edebilir. Fosili bulan İspanyol bilim insanları ilk insanın Avrupa’da tahmin edilenden çok daha önce yaşamış olabileceğine dikkat çekiyor.
- İspanya’nın Atapuerca sıradağlarındaki bir mağarada Avrupa’da ilk yaşamla ilgili inanışı değiştirebilecek bir fosil bulundu.Yapılan kazılarda bir insana ait olduğu tahmin edilen küçük bir çene kemiği parçası ortaya çıkarıldı.
Dişlerle birlikte bulunan kemik parçasının 1 milyon 300 bin yıllık olduğu tahmin ediliyor. Bunun, Batı Avrupa’da bulunan en eski insan fosili kalıntısı olduğu düşünülüyor.
Bulunan fosil, neandertallerin ataların da bile daha yaşlı...
İspanyol bilim insanlarına göre bu durum ilk insanın tahmin edilenden çok daha önce Avrupa’ya geldiğini gösteriyor.
14 yıl önce yine aynı bölgede bulunan insan kalıntılarının 800 bin yıllık olduğu tespit edilmişti.
Yeni bulunan kalıntılarsa ilk bulunanlara göre 500 bin yıl daha yaşlı..
Avrupa’ya ilk insanın Afrika’dan geldiği tahmin ediliyor. Ama bugüne kadar bilim insanları ilk insanın ne zaman Avrupa’ya geldiği konusunda farklı fikirler ortaya atmıştı.
[NTVMSNBC]
26.03.2008
Antarktika’dan dev bir parça ayrıldı
Uydudan alınan fotoğraflar, 569 kilometrekarelik yüzeye sahip devasa parçanın Antarktika’dan ayrıldığını, bunun 414 kilometrekarelik kısmının da dağılıp gittiğini gösteriyor.
Colorado Üniversitesi Kar ve Buzulları İzleme Merkezinin tespitine göre, parçalanma 28 şubatta 25,5 km boyunda 2,4 km eninde dev bir parçanın aniden kopmasıyla başladı. Bu kopuş, Wilkins platosunun parçalanma sürecini tetikledi ve 12.950 kilometrekare yüzeye sahip platodan 569 kilometrekarelik parça koptu.
Uzmanlara göre, bu hızla devam ederse yakın gelecekte bölgedeki buzul tabakasının yarısı yok olacak.
Ted Scambos adlı uzman, yaklaşık 1500 yıldır var olduğunu düşündükleri Wilkins platosundaki parçalanmaya sıcak hava ve okyanus dalgalarının yol açtığına işaret etti.
Antarktika’da yaz sona erdiğinden, bilim adamları önümüzdeki aylarda Wilkins’ten yeni parçaların kopmasını beklemiyor.
1995 yılında da 75 km boyunda 37 km enindeki Larsen A platosu Antarktika’dan ayrılıp Weddel denizinde parçalanmıştı.
Larsen B platosu da 2002 yılında kopup parçalanmıştı.
Uzmanlara göre, son 50 yıl içinde Antarktika küresel ısınma yüzünden en az 13 bin kilometrekare eridi.
[Ntvmsnbc]
Bilgisayar hep açıksa hastalık yakın!
SYDNEY/İSTANBUL - Önceki gün American Journal of Psychiatry dergisinde yayımlanan Dr. Jerald Block imzalı makalede işini bilgisar başında geçirdikten sonra eve döner dönmez bilgisayarını açanlarda bir tür ruhsal bağımlılık olabileceği öne sürüldü.
Hastalığın belirtilerini bilgisayar ya da internet bağlantısı olmayınca yoksunluk hissetmek, daha iyi teknik ekipmanlara sahip olma arzusu, internette daha fazla zaman harcama isteği ve bağımlılılığın negatif etkilerini yaşamaya başlamak olarak dört maddede toplayan Dr. Block hastalığı internet ve bilgisayarla da sınırlı tutmuyor.
Block'a göre anında mesajlaşma da (SMS) özellikle araç kullanırken bir yandan da mesaj yazmanın kazalara neden olması, e-posta ya da telefon yoluyla taciz, okul ve işyeri gibi sosyal ortamlarda sorun yaratması açısından bu bağımlılığın önemli bir kriteri.
İlk vaka 1998'de görüldü
Dr. Block bu bağımlılığın neden hastalık kapsamına girdiğini, "Tek tek bireylerde ve rastgele ortaya çıkmıyor, aynı belirtileri gösteriyor ve hayli yaygın" diyerek açıklıyor. Wollongong Üniversitesi'nden psikiyatr Dr. Robert Kaplan da ilk internet bağımlılığı vakasını 1998'de gördüğünü söylüyor. Dr. Kaplan şu anda tüm dünyanın internette sürekli hatta bağlı olarak yaşadığını ve bunun çeşitli sorunlar yarattığını ekliyor.
Türkiye'de de internet bağımlılığı ve kullanıcıları hakkında bazı araştırmalar var. Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden Doç. Dr. Mutlu Binark ve Günseli Bayraktutan Sütçü'nün TÜBİTAK desteğiyle hazırladığı 'Ankara Mikroölçeğinde İnternet Kafeler Kullanım Biçimleri' araştırmasına göre 15 yaş altı günde 1-5, 16-19 yaş grubu 1-7, 20-24 yaş grubu 1-10, 24 yaşından büyük olanlarsa 30 dakikayla 15 saat arasında bilgisayar karşısında vakit geçiriyor.
İstanbul'daki Bağımlılık Tanı ve Tedavi Merkezi'nden (BATEM) uzman psikolog Alper Aksoy, bilgisayar ya da genel olarak teknoloji bağımlılığını genel bağımlılık kriterlerine göre tanımladıklarını, kişinin bilgisayar başında geçirdiği zaman sürekli artıyorsa; internete, MSN'e girmediğinde, bilgisayar başına oturmadığında aklı sürekli oradaysa; bilgisayara ulaşamadığında sıkıntı duyup yoksunluk hissediyorsa; bu durum ailesi ve arkadaşlarıyla ilişkilerini aksatıyor, sosyal hayattan uzaklaşmasına yol açıyorsa; sık sık başarısız bırakma girişimleri yapıyor ve başa dönüyorsa kişide bilgisayar bağımlılığı geliştiğinin söylenebileceğini belirtiyor.
Kaçmaya çalıştığınız sorun ne?
Aksoy, kişinin teknoloji marketlerdeki tüm yenilikleri kontrol etmesi, ihtiyacından fazla malzeme alması gibi soruna yol açan durumlarda hastaların kendiliğinden ya da çevrelerinin desteğiyle tedaviye geldiğini ekliyor. Tedavide kullandıkları yöntemiyse şöyle açıklıyor: "Davranış değişikliği dediğimiz tedavileri uygulayarak, kişinin 10 saatini bilgisayar başında geçirmesine neden olan, kaçmaya, uzaklaşmaya çalıştığı sorunlarını çözmesi gerektiğini fark ettiriyoruz ve kişinin bilgisayar ve teknoloji kullanımını kontrol edilebilir düzeye getirmeye çalışıyoruz." (The Daily Telegraph, Yaşam Servisi)
[Radikal]
25.03.2008
Küresel Isınma Türkiye Raporu : Küresel Isınma Türkiye'yi Nasıl Etkileyecek?
2070’lere gelindiğinde Türkiye’de sıcaklık 6 derece artacak. Yağışlar yüzde 40 azalacak. Tüm bunlar önemli oranda su sıkıntısı doğuracak
DÜN başlayan 4. Atmosfer Bilimleri Sempozyumu’nda açıklanacak araştırmalardan biri de “Türkiye için İklim Öngörüleri” adını taşıyor. İklim değişikliğinin 2070’taki Türkiye’ye etkilerini saptamaya çalışan araştırmayı Meteoroloji Genel Müdürlüğü’ne bağlı “Araştırma ve Bilgi İşlem Dairesi Araştırma Şube Başkanlığı” yaptı. Çalışmada, dünyanın en kötümser ikinci modeli olarak bilinen ve İngiltere Meteoroloji Servisi “Hadley İklim ve Araştırma Merkezi” tarafından geliştirilen Precis Bölgesel İklim Modeli kullanıldı. Buna göre Türkiye, Akdeniz Havzası’nda yer aldığı için iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek ülkeler arasında yer alıyor. 1905-2005 arasında yapılan ölçümlere göre Türkiye’deki hava sıcaklığı 99 yıl içinde ortalama 0.74 derece arttı. Son araştırmaya göre 2070’te Türkiye’deki sıcaklıklar ortalama 6 derece artacak. 1905-2005 ile 2006-2070 dönemi karşılaştırıldığında sıcaklık 8 kat artmış olacak.
BATI KAVRULACAK
Batıya gidildikçe sıcaklık artışı daha fazla olacak. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde artış 4-5 derece olacakken, İç Ege, Göller Bölgesi ve Batı Karadeniz’de artış 6-7 derece olarak saptanacak. Ayrıca yaz aylarında 8 dereceyi bulan maksimum artışlar görülecek. Batıdan doğuya gidildikçe kış aylarındaki sıcaklık ortalamalarının arttığı saptanacak. Sıcaklık artışı batı bölgelerinde 3-4 derece olarak gözlenirken, doğuda ise artış 4-6 derece olacak. Sıcaklıklar artarken yağışlarda ise azalma gözlenecek. Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz’de yüzde 5’lik bir azalma beklenirken, Ege’de bu oranın yüzde 40’a çıkacağı öngörülüyor. İlkbahar ve yaz mevsimlerinde yağışlar ülke genelinde azalacak.
Araştırmanın sonuç bölümünde ise özellikle kar kalınlığının düşeceği ifade ediliyor: “Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz’de kar kalınlıklarında 300 mm azalma olacak. Bu sonucun bölgedeki su havzalarının beslenmesine ciddi oranda olumsuz yansımaları olacak. Yağıştaki azalma ve sıcaklıktaki artışa paralel olarak buharlaşmadaki artış sonucunda, su kaybı da artacak.”
VATAN
Türkiye'de Lodosun Etkisi : 115 Çatı Uçtu
YURDUN batısında zaman zaman hızı 100 kilometreye ulaşan lodos hayatı felç etti. Özelikle Marmara ve Ege’de deniz ulaşımı durdu. Kuşadası’nda bir turist gemisi ile Kocaeli’nde yapımı süren bir tanker sürüklendi. İstanbul, Kocaeli, Bolu, Bursa’da yüzlerce evin çatıları uçtu, elektrik direkleri devrildi, enerji nakil hatları koptu.
Aydın’ın Kuşadası Limanı’na dün sabah saatlerinde 2008 sezonunun ilk seferini gerçekleştirmek üzere gelen Bahama bayraklı 1200 yolculu Sky Wonder, körfezdeki fırtınanın etkisini artırmasıyla sürüklenmeye başladı. İki römorkörün de devreye girdiği çalışmalara rağmen, Setur Yat Limanı’na doğru sürüklenen gemi üst üste demir atarak durabildi.
Kocaeli’nde 64 kilometreye ulaşan fırtına yüzünden yapımı süren ’Nilüfer Sultan’ adlı tanker saat 02.30 sıralarında, halatlarının kopması sonucu sürüklenerek Kocaeli Fuar alanı yakınlarında karaya oturdu. Gebze ile Yalova arasındaki Eskihisar-Topçular feribot seferleri ise iptal edildi.
Çanakkale Boğazı ve Kuzey Ege Denizi’nde de etkili olan şiddetli lodos deniz ulaşımını olumsuz etkiliyor. Bozcaada-Geyikli arasındaki seferler lodos nedeniyle yapılamıyor. Marmara Denizi’nde şiddetli fırtına nedeniyle, yerli ve yabancı bandıralı 61 şilep ve tanker, Tekirdağ’ın Şarköy Limanı’na sığındı.
Bolu’da fırtına nedeniyle çok sayıda ev ve iş yeri ile Toplu Konut İdaresi’nce Kalıcı Konutlar mevkisinde yapımı devam eden ilköğretim okulu binasının çatısı uçtu.
Bursa’da Uludağ’da kar yağışı başladı. Hava sıcaklığının eksi 2 dereceye düştüğü Uludağ’ın, 28 Mart Cuma günü yine yağışlı havanın etkisine girmesinin beklendiğini ifade eden yetkililer, bölgede etkili olan sisin, görüş mesafesini 300 metreye kadar düşürdüğünü kaydetti. DHA
Bir saatte yaktı, yıktı
İstanbul’da önceki gece bir saat etkili olan şiddetli lodos hayatı felç etti. Binaların çatıları uçtu, Çamlıca’da 100 metrelik radyo vericisi devrildi. Kopan elektrik telleri bazı binalarda yangın çıkmasına neden oldu. Birçok semtte elektrik kesildi. Lodosun hızı, saatte Ömerli’de 101, Büyükada’da 75 ve Kağıthane’de 66 kilometreye ulaştı.
Lodos en çok Fatih, Çengelköy, Kartal, Bakırköy, Maltepe, Bağcılar, Sultanbeyli ve Sefaköy’de etkili oldu. Toplam 115 binanın çatısı uçtu, 11 ağaç devrildi. Yağmurun da etkisiyle kentte 47 trafik kazası oldu. Lodos, günün ilk saatlerinde de etkiliydi. Deniz otobüsü seferleri yapılamadı
HÜRRİYET
Tuz Gölü yüzde 85 kurudu
Aksaray Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Semih Ekercin, Tuz Gölü’nde kuraklık üzerine yaptığı bir araştırmada, son yüzyıl içindeki kıyı çizgisi değişimini inceledi. 90 yıllık haritalar ve günümüz uydu fotoğraflarını karşılaştıran Ekercin, 1915 yılına ait tarihi askeri harita ile NASA tarafından ücretsiz olarak sağlanan uydu görüntülerini kullandı.
Karşılaştırma sonucu Tuz Gölü’nün 90 yılda yaklaşık yüzde 85 küçüldüğünü tespit eden Ekercin, şunları söyledi:
“Osmanlıca hazırlanmış olan 1915 yılına ait tarihi askeri haritaları incelediğimizde Tuz Gölü’nün su yüzey alanının yaklaşık 2164 kilometrekare olduğunu tespit ettim. Uydu görüntüleri üzerinden yaptığım çalışmada ise Tuz Gölü’nün su yüzey alanının 1987 yılında 926 kilometrekareye, 2005 yılında da 326 kilometrekareye düştüğünü belirledim. Tuz Gölü’nün küçülmesinde göle ulaşan kaynaklar üzerinde baraj inşa edilmesi, 1990’lı yıllardan itibaren kaçak kuyuların açılması ve son yıllardaki iklim değişikliğinin etkili olduğu görülüyor.”
Barajların inşasından sonra gölde çekilme başladığını ancak 1990’lı yıllara kadar göldeki çekilmenin çok fazla fark edilmediğini dile getiren Ekercin, “Bu yıldan sonra kaçak kuyuların etkisiyle göle güneyden Eşmekaya Sazlıkları üzerinden gelen akarsu da kurudu.
Kaçak kuyular Eşmekaya Sazlığı’nın ve Tuz Gölü’nün sonunu hazırladı. Ayrıca gölü besleyen tek kaynak olan Şereflikoçhisar’daki Peçeneközü Deresi üzerinde de baraj inşası düşünülüyor” dedi.
Tuz Gölü’nün ikiye bölündüğünü vurgulayan Ekercin, “Gölün Ankara-Aksaray kara yolu kenarında kalan doğu kısmı Tuz Gölü’nden kopmuş durumda. Bu kısımda yıl boyunca su görülmesinin sebebi ise bölgeye göre daha fazla yağış alan Ekecik Dağı’nın gölün doğu kısmını beslemesidir” diye konuştu.
Ekercin, bugünkü koşulların devam etmesi durumunda 2015 yılında Tuz Gölü’nün tamamen kuruyacağını bildirdi.
[Ntvmsnbc]
“Dünyanın çatısı” Tibet’te neler oluyor?
Google’da Tibet’i aradığınızda “Barikat” grubunun “Güneşin Çocukları” şarkısı geliyor önce; “Nerede solucana bile saygı gösteren Tibet nerede? / Tibet’e özgürlük!” dizeleriyle... Tibet, Çin’de, yeryüzünden ortalama 4.900 metre yükseklikteki platosu nedeniyle, “Dünyanın Çatısı” olarak adlandırılan; 1950’de Çin’in işgalinden bu yana özgürlük mücadelesi veren bir ülke. 15 gün önce özgürlük için gösteriler, Çin ordusu tarafından kanlı bir şekilde bastırılınca dünya gündemine oturdu. Çin, kanlı görüntülerin internet aracılığıyla dünyaya yayılmasını önlemek için ülkede YouTube’a erişimi yasakladı.
OLAYLAR NASIL BAŞLADI?
Tibet sorunu, dünya gündemine, Çin’in 1950’de bu ülkeyi işgal etmesiyle girdi. Pekin yönetiminin sunduğu anlaşmaya göre; Tibet’e özerklik statüsü veren Çin, kültürel, dinî ve politik işleyişe karışmayacaktı.
O tarihte, Tibet’in dinî ve siyasi lideri Dalay Lama henüz 15 yaşındaydı. Çiftçi bir ailenin çocuğu olarak, 6 Temmuz 1935’te, kuzeydoğu Tibet’de doğmuştu. Ruhani liderlerin reenkarnasyonla, öldükten sonra bir başka bedende dirildiği inancı nedeniyle, iki yaşındayken, Dalay Lama olarak seçilmiş, manastırda eğitim görmüştü.
Çin, Tibet’i işgal ettikten sonra, bugün Dalay Lama’nın “kültürel soykırım” diye ifade ettiği “yayılma” ve baskı politikası uygulamaya başladı. Dalay Lama da, 1959’da, Çin’e karşı bir ayaklanma başlattı. Çin ordusu ayaklanmayı bastırmak için binlerce Tibetliyi öldürünce, Dalay Lama, şiddeti bitirmek amacıyla, Hindistan’a kaçtı.
O tarihten bugüne Tibet’in özgürlüğü için mücadele veren “sürgündeki lider” Dalay Lama, izlediği politikalar nedeniyle Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü. Beyaz Saray başta olmak üzere dünya liderlerinin muhatap saydığı bir lider.
DALAY LAMA’YA GÖRE “KÜLTÜREL SOYKIRIM”
Bugün 73 yaşında olan Dalay Lama, 15 gün önce, 1959’daki ayaklanmanın yıldönümü nedeniyle yapılan protesto gösterilerine, Çin ordusunun müdahalesi ve kanlı olaylar üzerine de barış çağrısını tekrarladı: “Tibetliler Çinlilerle yan yana, huzur içinde yaşamalı. Bir kere şiddet uygulandığında kontrol kaybolur. Durum ne kadar kötü olsa da, en önemlisi sabırlı, umutlu ve azimli olmak.”
Uluslararası topluma ise “Tibet ulusu ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya. Çin kabul etsin ya da etmesin bir sorun var. Orada antik, kültürel miras büyük tehlike altında. Kasıt olsun veya olmasın bir çeşit kültürel soykırım söz konusu” mesajı veren Dalay Lama, saygın bir uluslararası kuruluşun, Tibet’le ilgili soruşturma başlatmasını istedi.
OLİMPİYAT MEŞALESİ YOLA ÇIKTI AMA
Pekin yönetimi ise olaylardan Dalay Lama’yı suçlayıp, Pekin Yaz Olimpiyatları’nın baltalanmaya çalışıldığını iddia ediyor. Olimpiyat meşalesi, dün Atina’dan yola çıktı; Tibet’in de bulunduğu güzergahtan geçerek 8 Ağustos’ta Pekin’e ulaştırılacak. Protestolara rağmen Pekin yönetimi, meşalenin geçeceği güzergahı değiştirmemekte ısrarlı; Tibet’e kanlı müdahalenin sonucu, batılı ülkelerin olimpiyatları boykot etmesini ise beklemiyor.
SÜRGÜNDE ALTERNATİF OLİMPİYATLAR
Sürgündeki Tibetliler ise, “Tibet halkının Çin yönetimi altında çektiklerine” dikkati çekmek için kendi olimpiyatlarını düzenleme kararı aldı. “2008 Tibet Olimpiyatları” 15-25 Mayıs’ta, Tibet’in ruhani lideri Dalay Lama’nın yaşadığı Hindistan’ın kuzeyindeki Daramsala’da yapılacak.
Tertip komitesi başkanı Lobsang Wangyal, Associated Press’e yaptığı açıklamada, “Bu, Tibet’teki ve sürgündeki Tibetlilerin vaziyetine dikkat çekecek” dedi. Olimpiyatlarda yarışmaları için 15-30 yaş arasında 15 kadın ve erkek atlet seçilecek.
DARFUR’DA CLOONEY, TİBET’TE GERE
Hollywood’da Darfur sorununa dikkat çeken yıldız George Clooney iken, Tibet sorununa dikkat çeken yıldız da Richard Gere. Uluslararası Tibet Kampanyası’nın da lideri olan Richard Gere, Budist ve Tibet’in ruhani lideri Dalay Lama’ya yakınlığı ile tanınıyor. Yürüttüğü kampanya nedeniyle Çin’e girişi süresiz olarak yasaklanan Budist oyuncu, son olaylar üzerine olimpiyatların boykot edilmesi çağrısı yaptı; “ABD bir şeyler yapmalı” dedi.
Gere kadar aktivist olmasa da, Uma Thurman, Hollywood’un bir başka Dalay Lama destekçisi. Babası Amerikalı Budist rahip olan Uma Thurman, Dalay Lama ile aile dostu.
ÇİN’E SON ÇAĞRI RICE’TAN
Tibet’teki gerginliği ABD de yakından izliyor. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Washington’u ziyaret eden Hindistan Dışişleri Bakanı Pranab Mukherjee ile görüşmesinden sonra düzenledikleri ortak basın toplantısında, Pekin yönetiminden Tibet konusunda daha sürdürülebilir bir siyaset yürütmesini istedi ve bunu yapmasının tek yolunun Dalay Lama ile diyalog kurması olacağını söyledi.
Diyaloğu teşvik etmeye devam edeceklerini belirten Rice, bunun, eninde sonunda Tibet’te sürdürülebilir tek siyaset olacağını belirtti; tarafları şiddetten kaçınmaya çağırdı.
DALAY LAMA: AYRILABİLİRİM
Çin Başbakanı Ven Cibao, Dalay Lama ile diyalog kapısının açık olduğunu, ancak bunun ön şartının Dalay Lama’nın Tibet’in bağımsızlığını amaçlayan faaliyetlerden vazgeçmesi ve Tibet’i Çin topraklarının bir parçası olarak tanıması olduğunu söylüyor.
Çin’in kanlı olayların sorumlusu olmakla suçladığı Dalay Lama ise, istifa sinyali verdi; “olayların kontrolden çıkması durumunda kendisine, makamından ayrılmaktan başka seçenek olmadığını” söyledi.
YENİ DALAY LAMA’YI DA ÇİN BELİRLERSE...
Dalay Lama’nın istifa etmesi halinde ne olacağı bilinmiyor. Ancak ölümü halinde tam bir karışıklık yaşanacak gibi görünüyor. Tibet’in ruhani lideri Dalay Lama, bir de kardeş ruhani lideri Panchen Lama var. Tibetliler, ruhani liderleri öldüğünde, reenkarnasyonla (bir başka bedende) dirildiğine inanıyor. Geleneklere göre Dalay Lama öldüğünde, onun dirildiği bedeni Panchen Lama, Panchen Lama öldüğünde ise onun dirildiği bedeni Dalay Lama buluyor.
Dört yıl önce, Dalay Lama, 1989’da ölen 10. Panchen Lama’nın dirildiği bedeni, Gendun Choekyi Nyima adlı, 5 yaşındaki çocukta bulduğunu ilan etti. Ancak çocuk ve ailesi, ertesi gün kayboldu. Çocuğa ve ailesine ne olduğu bilinmiyor. Pekin yönetimi, kaybettiği Panchen Lama’nın yerine, yenisini de kendisi seçti.
Bugün 10. Panchen Lama, Tibet’te bir manastırda yaşıyor ve son olaylarda doğal olarak Pekin yönetiminin yanında yer alıyor. Dalay Lama öldüğünde ne olacağı ise meçhul. Pekin yönetiminin seçtiği bir Panchen Lama, 15. Dalay Lama’yı nasıl seçecek; seçtiği kişi kabul edilecek mi?
Dalay Lama, öldükten sonra dirileceği bedenin, kesinlikle Tibet dışında doğacağını söylüyor: “Çünkü reenkarnasyonun asıl amacı, henüz tamamlanmamış bir görevi, yani bir öncekinin tamamlayamadığı amacı tamamlamaktır. Benden sonra gelen reenkarnasyonun benim tamamlayamadığım bir amacı bozmaya çalışması saçmalık olur.”
[Ntvmsnbc]
20.03.2008
Güneş sistemi dışında yaşam işareti
Metan olduğu bildirilen bu madde, yaklaşık Jüpiter büyüklüğünde olan ve dünyadan 63 ışık yılı uzaklıktaki “HD 189733b” adı verilen gezegenin atmosferinde bulundu.
Karbon ve hidrojen birleşiminden oluşan metan, yaşama ilişkin tek başına kanıt olarak kabul edilmiyor. Ancak uygun koşulların olması durumunda metan, canlı oluşumunun temel taşı olan aminoasitlerin oluşumuna katkıda bulunuyor.
Araştırmaya katılan University of College London’dan Giovanna Tinetti, “HD 189733b”nin atmosfer ısısının 1000 santigrat dereceyi bulduğunu, bu gezegende yaşam olmasına olasılık vermediklerini, bu gezegende metanın biyolojik olarak üretilmiş olmasını mümkün görmediklerini” söyledi.
Metan, güneş sistemindeki gezegenlerin çoğunda da bulunuyor.
[Ntvmsnbc]
17.03.2008
Buzulların erime eğilimi arttı
ZÜRİH - İklimin ısınması yüzünden buzulların erime hızının arttığı bildirildi.
BM Çevre Programı tarafından yayınlanan araştırma, yeryüzündeki buzulların ortalama erime oranının, 2004-2005 dönemiyle 2005-2006 dönemi arasında neredeyse iki kart arttığını gösterdi. Bu tespit, merkezi Zürih’te bulunan Dünya Buzullarını İzleme Bürosunca (DBİB) gözlem altında tutulan 9 dağ zincirindeki 30 buzul incelenerek yapıldı.
Araştırmaya göre, buzullar 1980’den bu yana ortalama 11.5 metre inceldi. Referans olarak alınan buzulların sadece yüzde 4’ünün kalınlığı arttı.
En fazla Norveç’teki Breidalblikkbrea buzulu eridi. 2005’te sadece 30 cm eriyen buzul, 2006’da 3,1 metre inceldi. İncelenen diğer buzullar da değişik oranlarda inceldi.
Durumu değerlendiren DBİB Başkanı Profesör Wilfried Haeberli, “Erime eğiliminin arttığı görülüyor” dedi.
Bir BM yetkilisi de milyonlarca insanın içme suyu, tarım, sanayi ve elektrik enerjisi üretimi açısından bu doğal su kaynaklarına doğrudan ya da dolaylı olarak bağımlı olduğuna işaret etti ve buzulların yok olmasının büyük sorun yaratacağı uyarısında bulundu.
[NTVMSNBC]
İngiltere’de kene istilası uyarısı yapıldı
LONDRA - Öldürücü virüs saçan canlının bütün Avrupa’yı istila ettiğine dikkat çeken yetkililer, geçen yılın yaz ayları boyunca 27 Avrupa ülkesinin öldürücü kenelerle mücadele ettiğini, iki yıl öncesine kadar sadece 16 Avrupa ülkesinde görüldüğünü, yayılmanın hızlandığını bildirdi.
Giderek artan ve mevsim normallerinin üzerinde seyreden sıcaklıkların kenelerin yayılmasında etkili olduğunu da belirten yetkililer, İngiltere’nin özellikle tehlike arz eden 9 bölgesini de açıkladı ve bu bölgelerde yaşayanları dikkatli olmaya çağırdı.
Kenenin ısırmasıyla kana karışan virüsün beyni etkilediği, hastanın halisünasyonlar görmesine ve hatta felç geçirmesine yol açabildiğine dikkat çeken yetkililer, sadece geçen yıl Avrupa hastanelerinde 13 bin kene ısırması vakasının kayıt altına alındığını, bunun da 2006 yılına göre yüzde 30’luk artışa işaret ettiğini bildirdi.
Kamp yapanlar, dağcılar ve yürüyüş sporu yapanların yüksek risk grubunu oluşturduğu uyarısı da yapılırken, “Hatta parkta kısa yürüyüş ya da bahçede oturulurken bile hastalık bulaştıran bir kene tarafından ısırılmanız mümkün” denildi.
Kenenin en büyük tehlike arz ettiği Avrupa ülkeleri olarak da Fransa, Almanya, İtalya, Yunanistan ile Doğu Avrupa’daki pek çok turistik kent sayıldı.
[NTVMSNBC]
13.03.2008
Sis Çökünce Trafik Kazası : 300 Yaralı 6 Ölü...
Otoyola sis çökünce Birleşik Arap Emirlikleri dün tarihinin en büyük trafik facialarından birine sahne oldu. 6 ölü, 300 yaralı...
Birleşik Arap Emirlikleri'nin Dubai ve Abu Dabi kentlerini birbirine bağlayan otoyolda aşırı sisten dolayı görüş mesafesi sıfıra inince dün sabah korkunç bir trafik kazası meydana geldi. İlk bakışta terör eylemleri sonrası ortaya çıkan görüntüleri andıran zincirleme kazada tam 60 araç birbirine girdi. Araçların benzin tanklarının patlamasıyla çıkan yangına güçlükle müdahale edildi. Kazada ilk belirlemelere göre 6 kişi ölürken, 300'den fazla yolcu ve sürücünün de ağır yaralanarak hastanelere taşındığı açıklandı.
[Sabah]
[Samanyolu Haber]
4.8’lik deprem Marmara’yı korkuttu
NTV’ye depremle ilgili bilgi veren Ulusal Deprem İzleme Merkezi Müdürü Dr. Doğan Kalafat, orta büyüklükteki bu tür depremlerin 2-3 yıllık periyotlarla söz konusu bölgede yaşanabileceğini söyledi...
[Kaynak]
Deprem İstanbul'dan uzaklaşıyor
Prof. Dr. Şener Üşümezsoy hurriyet.com.tr’ye, İstanbul, İzmit, Adapazarı, Yalova’yı korkutan 4.8’lik depremin ardından sıcağı sıcağına açıkladı: Merkez üssü Çınarcık olan bu depremin anlamı şu: BÜYÜK DEPREM İSTANBUL’DAN UZAKLAŞIYOR.
Üşümezsoy açıklamalarına şöyle devam etti:
17 Ağustos’ta meydana gelen deprem, bütün stresi Çınarcık Esenköy hattına yüklemişti. Bu akşam meydana gelen deprem bizim tezimizi bir kez daha kanıtladı. Bundan sonra deprem hattı Çınarcık’tan güneye doğru bir yol izleyecek. Yani bazı arkadaşların savunduğu gibi deprem Adalar üzerinden İstanbul’a paralel gitmeyecek.
Şöyle bir örnek verelim: Bir kartonu alıp ortadan yırtar ve belli bir noktada durursunuz. İşte o durduğunuz nokta 17 Ağustos depremi. O aşamadan sonra aynı kartonu biraz daha esnetirseniz yeniden yırtılmaya başladığı bölge ise Yalova Çınarcık… Yani yırtılma yönü Çınarcık-İmralı-Esenköy…
Yani kartonu biraz daha esnetir, üzerinde güç uygularsanız oradan yırtılmaya devam edecek.
Bu noktada yeniden söyleyeyim. Bizim 17 Ağustos depreminden sonra sürekli savunduğumuz tezimiz yeniden kanıtlandı.
İSTANBUL'DA BÜYÜK DEPREM OLMAYACAK
Sonuç olarak şunu kesinlikle söylüyorum. İddia edildiği gibi “büyük deprem” İstanbul yakınlarında gerçekleşmeyecek. Ancak büyük deprem riski Çınarcık-Esenköy hattında İmralı üzerinden Gemlik-Mudanya-Bursa’ya doğru devam ediyor…
Tekrar edeyim, deprem İstanbul’dan uzaklaşıyor…
[Kaynak]
12.03.2008
Gölcük yanardağı hareketlenebilir
Prof. Dr. Nevzat Özgür, Gölcük Yanardağı üzerinde bir çalışma yaptıklarını ve rapor hazırladıklarını söyledi. Söz konusu genç volkanın, gelecekte tekrar büyük bir volkanik patlamaya neden olabileceğini ifade eden Prof. Dr. Özgür, bu nedenle Gölcük'te hareketliliğin izlenmesi gerektiğini vurguladı. Gölcük Yanardağı'nın, Isparta ve çevresinde yaklaşık 5 milyon yıldan beri var olduğuna işaret eden Prof. Dr. Özgür, ilk patlamanın 5 milyon yıl önce, sonraki patlamanın ise 200 bin yıl önce olduğunu, bu tarihi de radyoaktif yaş tayinlerinde kayaçlardan belirlediklerini söyledi.
Yanardağın, en son 24 bin yıl önce aktif olduğunu bildiren Prof. Dr. Özgür, aktifliğin neticesi olarak Gölcük yöresinde iki küçük tepe oluştuğunu belirtti.
"TEDBİR İÇİN HAREKETLER İZLENMELİ"
Gölcük Yanardağı'nın genç bir yanardağ olduğunu ve yeniden hareketlenebileceğini ifade eden Prof. Dr. Özgür, volkandaki olası hareketliliğin izlenmesi ve erken uyarı sistemlerinin oluşturulması gerektiğini savundu.
Prof. Dr. Özgür, bölgeye jeofiziksel aletler yerleştirilmesi, sismik ölçümler yapılmasının yararlı olacağını belirterek, şöyle konuştu:
"Gaz çıkış yerlerinde, gaz içerikleri ölçülebilmeli. Bazı su kaynakları, yer altı suları izlenmeli. Yanardağın harekete geçmesi durumunda dağ, bin ile bin 250 derece arasında akıcı hale gelecektir. Volkandan çıkacak lavlar Isparta'yı kapsayacaktır. Gölcük volkanik aktivitesinin yaklaşık olarak 24 bin yıl önce sona erdiği, ancak püskürme olaylarını kapsayan sürecin oldukça uzun ve kompleks olduğu görülmektedir. Şu anda Gölcük volkanizması suskun bir dönemde olup genç tefralar (volkanik parçalar) üzerine kurulu. Isparta şehrinin gelecekte tekrar büyük bir volkanik zarara maruz kalacağı şüphesizdir."
[Haber 1]
İngiltere'de Dev Dalgalar Korkusu
Meteoroloji uzmanları, dünden beri ulaşımda büyük güçlüklere yol açan, evlerin çatılarını uçuran ve enerji hatlarındaki hasar nedeniyle binlerce evi elektriksiz bırakan fırtınanın daha da şiddetleneceği ve ülke genelinde etkili olacağı uyarısında bulundu. Çevre Ajansı kıyı kesimlerinde dev dalgalar beklendiğini belrterek, halkın sahillerden uzak durmasını istedi.
FATURA KABARIYOR
Hızı saatte 140 kilometreye varan rüzgar ve sağanak yağmurlar ülke genelinde hayatı olumsuz etkilerken, ortaya çıkan maddi hasarın boyutları da artıyor. Yetkililer maddi kaybın yüzlerce milyon sterlini bulabileceğini kaydediyor.
SİGORTA ŞİRKETLERİ TEYAKKUZDA
Gelişmeleri endişeyle izleyen çevrelerin başıunda ise sigorta şirketleri geliyor. İngilizler evlerindeki hasarlar nedeniyle sigoırta şirketlerine akın ediyor. Ülkenin en büyük sigorta şirketlerinden Lloyds TSB, dün yapılan başvuruların normal bir pazartesi gününe göre yüzde 150 oranında artış gösterdiğini açıkladı.
[Milliyet]
11.03.2008
Su ve buğday krizi: Soğuk Savaş kapıda
ABD Hububat Borsası’ndaki ani yükselişle başlayan son tango, Çin’den Türkiye’ye uzanan ‘buğday operasyonu’ ve Edirne’deki ‘küresel su çetesi’ ile ayyuka çıktı. AB’nin açıkladığı rapor, iyibilgi’nin çığlığını doğruladı. Ama ne yazık ki dahası da var…
Avrupa Birliği Dış Politika Sorumlusu Javier Solana ile Avrupa Komisyonu’nun dış ilişkilerden sorumlu üyesi Benita Ferrero-Waldner’in hazırladıkları ‘küresel ısınma’ raporu, iyibilgi’nin birkaç gündür yaptığı haberleri bütünledi.
Son birkaç hafta içinde iyibilgi sayfalarında küresel buğday krizi ve Türkiye’deki su operasyonu üzerine haber ve analizler okuyorsunuz.
Amerikan Hububat Borsası’nda buğday fiyatının artışı ile başlayan son tango, önce Türk ziraatçılarının ‘Buğdayımız bitti’ müjdesi (!) ile ardından da Edirne’deki Dede operasyonu ile Türkiye’de sesini duyurdu.
Hadisenin Uzakdoğu ve Çin ayağı da var ama ona burada girmeyelim. Bahsi geçen haberleri Acil Bilgi ve Uzman Bilgi başlıklı özel dosyalar bölümünde bulabilirsiniz.
Solana’nın açıklamaları üzerinden devam edelim. Solana’nın kaleme aldığı ve yeni bir ‘Soğuk Savaş’ uyarısı yapan rapor, önümüzdeki Perşembe günü başlayacak iki günlük AB Zirvesi’nde ele alınacak. Belgede, Kuzey Kutbu’ndaki buzulların erimesiyle bölgedeki jeo-stratejik dinamiklerin değişeceği öngörüsünde bulunuluyor.
Kuzey Kutbu’ndaki enerji kaynakları için çıkabilecek bir çatışmaya Rusya, ABD, Norveç, Kanada ve Danimarka’nın dahil olacağı dile getiriliyor.
ORTADOĞU’DA SU ALARMI
Uzakları bir kenara bırakıp gelelim bizim topraklara. Rapor, Ortadoğu’da su kaynakları konusunda alarm veriyor. Raporda; Türkiye, Irak, Suriye ve Suudi Arabistan’da su kaynaklarında beklenen önemli düşüşlerin, stratejik açıdan hayati önem taşıyan bölgeyi daha da istikrarsızlaştıracağı uyarısı yapılıyor. Halen Arap dünyasının üçte ikisinin su tüketiminde dışa bağımlı olduğunu anımsatan rapor, bu yüzyılın içerisinde İsrail’de yüzde 60 azalabileceği savunuyor.
Buraya bir parantez açalım. İsrail’in suyu tükeniyor! Peki, İsrail, ihtiyacı olan suyu nereden bulacak? İhtimallerin başında Türkiye geliyor. Peki, bunu nasıl yapacak?
Dünkü ‘Alarm! Türkiye’nin suyu yabancılara satılıyor’ haberini hatırlayın. Turgut Özal’ın oğlu ve belediye başkanının da içinde olduğu tezgâhın, Edirne’deki suyu yabancılara satmak için 90 milyar dolarlık operasyonu nasıl yönettiklerini anımsayın.
Raporu okumaya devam edelim. Küresel ısınma sonucunda ‘kitlesel göçler’in meydana gelebileceğini belirten rapor, Avrupa’nın güvenliği için kritik önem taşıyan bölgelerin (Türkiye-Ortadoğu hattı) istikrasızlaşabileceği, siyasetin radikalleşebileceğine dikkat çekti.
Rapora göre tehdit altındaki bölgeler Ortadoğu, Afrika, Latin Amerika, Orta Asya ve Güney Asya.
BUĞDAYIMIZ BİTTİ!
Şimdi… Şimdi zurnanın son deliği olan Türkiye’ye, hadisenin bizle doğrudan ilgili olan kısmına gelelim. Hiç hamasete kapılmadan eldeki veriler üzerinden son sözümüzü söyleyelim.
Türkiye’nin 1 yıllık buğday ihtiyacı 20 milyon ton. Ülkemizde geçen sene 15.5 milyon ton üretildi. Bu sene beklenen rakam; -kimi hüsnüzan içindeki ziraat odası başkanlarının iyi niyetli açıklamalarını bir kenara bırakıp gerçekçi olursak- 14.5 milyon ton! Buğday açığımız bu yıl daha da artıyor.
Buğday meselesini öbür cebimizde bekletmeye alıp su hadisesi üzerinden devam edelim. Özal’ın oğlunun sorgusunda verdiği ifadeler, insanı dehşete düşürüyor.
Özal, Türkiye’de 3 bin belediyenin suyun imtiyaz hakkını satacağını, bunun piyasada 90 milyar dolarlık bir pasta yarattığını anlattı. Mealen, 3 bin belediye, kasasını doldurmak için şehirlerindeki suyu yabancılara satmak için düğmeye bastı.
ÇEVRE VE TARIM BAKANLARINA AÇIK ÇAĞRI
Eski İSKİ Genel Müdürü, bugünkü Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’na iyibilgi’den açık çağrı: Sayın Eroğlu, suyumuzu bu topraklarda yaşamayan, bu toprakları tanımayan küresel sermayeye sattırmayın.
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker’e iyibilgi’den açık çağrı: verimli ziraat için bugüne kadar yaptıklarınızı ve yapamadıklarınızı bir kenara koyalım. Lütfen, Türk insanı açlığa mahkûm olmadan önce modern tarım için ‘gerçek adımlar’ atın.
Kendi karnını bile doyuramayan, mahvolmuş durumdaki Türk çiftçisine kulak verin. Onlara balık vermek yerine balık tutmayı öğretin!
www.iyibilgi.com özel Ömer Çakkal
[Kaynak]
Konuyla İlgili Diğer İyiBilgi.Com Haberleri ;
Sarı Alarm! Ekmek Yok Pasta Yiyeceksiniz
'Buğday operasyonu' başladı!
Buğday Operasyonu Türkiye'yi Vurdu!
Akdeniz'de Tsunami Uyarısı!
İngiltere’nin saygın üniversitelerinden Cambridge tarafından yapılan ve Nature Geoscience dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre, Akdeniz için tehlikeli bir döneme girildi.
Araştırmada Yunanistan’ın Girit Adası yakınlarında meydana gelen iki büyük tsunami incelendi. 21 Temmuz 365’teki ve büyüklüğü 8’in üzerinde olan depremde boyu üç metreyi bulan dalgalar Türkiye kıyıları dahil Doğu Akdeniz’den Mısır’daki İskenderiye’ye kadar olan bölgeye büyük zarar vermişti. 8 Ağustos 1304’te de yine aynı bölgede meydana gelen bir diğer depremde de yine 3 metrelik dev dalgalar Doğu Akdeniz, Rodos ve Girit adalarını vurmuştu.
800 YILDA BİR
Araştırmayı yürüten Prof. Beth Shaw, bilgisayar simülasyonuyla yaptığı deneyler sonucunda bölgedeki tektonik yapının ortalama 800 yılda bir büyük tsunamiye yol açacak deprem ürettiği sonucuna vardı. Tehlikeli bir döneme girildiğine dikkat çeken Shaw, “365’teki depremin ardından fayın yaklaşık 5 bin yıl kadar sessiz kalacağı tahmin ediliyordu. Ancak bu fayın bölgedeki diğer faylarla benzer özellikler taşıması nedeniyle 800 yılda bir büyük deprem üretme riskinin gözden kaçırılmaması gerekli” dedi.
10 METRELİK DALGALAR
Prof. Shaw’ın bilgisayar simülasyonuyla yaptığı denemeye göre, Girit’te meydana gelebilecek benzer bir deprem yüksekliği 10 metreye ulaşan dalgalarla Akdeniz kıyılarını vurabilir. Depremin büyüklüğü ise 8.3-8.5 olabilir. Uzmanlar, bunun Akdeniz kıyılarında büyük bir yıkıma yol açabileceğine dikkat çekti.
[İnternet Haber]
7.03.2008
Ege'de Şiddetli Kuraklık Kapıda!
Devlet Su İşleri (DSİ) 21. Bölge Müdürü Halil İbrahim İndap, geçen yıl yaşanan kuraklık nedeniyle barajların doluluk oranlarının istenen seviyeye ulaşmadığını anımsatarak, sorumluluk sahasındaki barajların toplam su depolama kapasitesinin yaklaşık 2 milyar metreküp olduğunu, bu oranın yaklaşık 1 milyar 300 milyon metreküp olması halinde, Aydın, Denizli ve Muğla’da su sorununun yaşanmayacağını kaydetti.
Hayatımızda artık bol suyun olmadığını, çiftçiler başta olmak üzere herkesin bu duruma alışması gerektiğini kaydeden İndap, şunları söyledi:
“3 Mart itibariyle Işıklı Gölü Barajında geçen yılın aynı döneminde yüzde 60 olan doluluk oranı yüzde 56’ya, Adıgüzel Barajında yüzde 21 olan doluluk oranı yüzde 19’a, Topçam Barajında ise yüzde 33 olan oran yüzde 31’e düşmüştür. Bunun yanında bazı barajların doluluk oranları geçen yılın aynı dönemine göre artmış olsa da bunlar çok küçük artışlardır. Mumcular Barajında geçen yıl yüzde 29 olan doluluk oranı, yüzde 34’e çıkarken, Gökpınar Barajındaki doluluk oranı yüzde 58’le geçen yılki seviyesinde kalmıştır. Bu artışlarla ihtiyacın karşılanması mümkün değildir. Üzülerek söylüyorum ama geçen seneki tablo ile karşı karşıyayız.”
EKİM-ARALIK AYLARINDA YAĞIŞ DÜŞTÜ
Aydın Meteoroloji Müdürü Mustafa Yılmaz da, küresel ısınmaya bağlı olarak yağış rejimlerinin değişmeye başladığını belirterek, Ege Bölgesine önceki yıllarda yağışların uzun süreli ve bol miktarda yağdığını, son bir kaç yıldır ise bu durumun bol miktarda ama kısa süre olarak değiştiğini söyledi.
Geçen yıl Aydın için özellikle yaz aylarının kurak geçtiğini bildiren Yılmaz, “Kurak bir yaz geçirmemize rağmen yıl içinde toplam 630 kilogram yağış alarak, uzun yılların yıllık ortalaması olan 635 kilogramı yakaladık. Kuraklığa rağmen yıllık yağış ortalamasını yakalamamızda 15 Ekim - 15 Aralık dönemindeki yağışlar etkili oldu. Bu dönemde 470 kilogram ile normalde 8 ayda aldığımız yağışı iki ayda almış olduk. O yağışlar olmasaydı bugün çok ciddi kuraklık yaşıyor olacaktık” dedi.
Ege bölgesinin kıyı kesimlerinin en çok yağış aldığı dönemin Ocak ayı olduğunu bildiren Yılmaz, şöyle devam etti:
“Aydın ve çevresinin uzun yıllar Ocak ayı yağış ortalaması 110 kilogram. Ama biz bu yılın Ocak ayında 26 kilogram yağış alabildik. Yine uzun yıllar şubat ayı ortalamamız 95 kilogram ölçülürken, biz geçen ay sadece 20 kilogram yağış alabildik. Bölgemizin yağış rejimini de göz önünde bulundurursak bundan sonraki ayların çok yağışlı geçeceğini söyleyemeyiz. Mart ayından itibaren Aydın’daki yağış rejimi lokal bir karaktere bürünüyor. Bu aydan sonra havadaki yükselmenin de etkisiyle yağış daha iç kesimlere yağıyor. Bu nedenle yaz ayları yaklaştıkça bölgemizin yağış alma ihtimali de azalıyor. Şimdiye kadar yetersiz aldığımız yağışlar nedeniyle bölgemizde etkili bir kuraklığın yaşanması bu yıl da söz konusu.”
[Ntvmsnbc]
Endonezya`da 6.4 şiddetinde deprem
Cakarta Meteoroloji Kurumu, okyanusta meydana gelen Richter ölçeğine göre 6,4 büyüklüğündeki depremin can ve mal kaybına yol açmadığını bildirdi. Tsunami uyarısı verilmeyen depremin merkez üssünün, Ternate kentinin 216 km kuzeydoğusunda bulunduğu belirlendi.
[Sismik Haber]
Zenginliğin yüzde biri bile çevre sorununu çözer
OECD Genel Sekreteri Angel Gurria’nın açıkladığı “2030’a Doğru Çevre” başlıklı raporunda, ülkelerin elde ettikleri zenginliklerin yüzde birlik kısmının bu mücadeleye ayrılması halinde, 2030 yılına kadar çevre sorunlarının azalacağı, nemelazımcılığın bedelinin ise çok daha büyük olacağı görüşü dile getirildi.
Oslo’da açıklanan rapora göre; iklim, biyolojik çeşitlilik, su ve insan sağlığı gibi temel konularda bir dizi tedbir alınması şart. OECD Sekreteri, raporu açıklamak için düzenlediği basın toplantısında, “Tedbirlerin maliyeti yüksek sayılmamalı. Bu, vurdumduymazlığın daha sonra yol açacağı sonuçların bertaraf edilmesinden çok daha ucuza gelecek. Maliyet-kar dengesi olumlu. Ahlaki, sosyal ve siyasal sonuçlarını bir tarafa bıraksak bile, çevreyle bir an önce ilgilenmeye başlamak sırf ekonomi bakımından bile iyi fikir...” dedi.
Çevre sorunlarıyla mücadelede özellikle azotdioksit ve kükürtdioksit emisyonunun azaltılmasını ve sera etkisine yol açan karbon gazlarının sınırlandırılmasını tavsiye eden OECD raporuna göre, bu mücadelenin maliyeti 2030 yılında gayri safi iç hasılanın yüzde birini ancak geçecek.
Genel Sekreter Gurria, “Düşman belli. Adı karbon. Onu yenmeliyiz” diye konuştu ve çevre kirliliğine en fazla yol açan sektörlerde enerji kaynaklarının daha akılcı şekilde kullanılması ve uluslararası eşgüdümün geliştirilmesi gerektiğine işaret etti.
[Ntvmsnbc]
3.03.2008
Almanya'da Emma Fırtınası
Reinland-Pfalz eyaletinin Wissen kentinde 58 yaşındaki bir kişi, aracının üzerine ağaç devrilmesi sonucu hayatını kaybetti.
Bavyera eyaletinde de fırtınanın etkisiyle aracının karşı yola geçmesi ve kamyonla çarpışmasında bir kişi can verirken, Münih'te havaalanına giden bir otobüsün devrilmesi sonucu, biri ağır olmak üzere 6 kişi yaralandı.
Reinland Pfalz eyaletinde birçok aracın ağaçlara çarptığı ve 2 kişinin yaralandığı belirtilirken, Sauerland bölgesinde de bir kadın sürücünün de ağacın aracına devrilmesi sonucu ağır yaralandığı ifade edildi.
Bonn kenti yakınlardaki Brühl'de bir trenin raylara devrilen ağaca çarptığı ve kazada çok sayıda kişinin yaralandığı bildirildi.
Alman Demir Yollarından yapılan açıklamada, fırtınada devrilen ağaçlar yüzünden bazı demir yollarının geçici olarak ulaşıma kapatıldığı ifade edildi.
Alman İtfaiyeciler Birliği, vatandaşları hafta sonunda ormanlara gitmemeleri yönünde uyarırken, Frankfurt ve Münih hava limanlarında fırtına yüzünden bazı seferlerde gecikmeler ve iptaller olduğu bildirildi.
Brandenburg eyaletinde bugün oynanacak Birinci Lig (Bundesliga) Energie Cottbus-VfB Stuttgart karşılaşması da iptal edildi.
Fırtınanın, Almanya'da bu akşam da etkili olacağı uyarısında bulunuldu.
[Haber 7]
[Typhoon Emma]
Kimyasallar erkek kuşu ‘dişileştirdi’ (Pollution forces birds to sing a new tune)
İngiltere’de yapılan bir araştırma, kuşların cinsiyet özelliklerinin, belirli kimyasallar tarafından bozulabildiğini ortaya koydu.
Cardiff Üniversitesi’nde yürütülen araştırmada, bilim adamları, kadınlık hormonu olan östrojenin besin zincirine etkisi olduğunu ve vahşi kuşların davranışlarında farklılıkları yol açtığını kanıtladı.
Bilim adamları, insan atıklarındaki östrojenin, kanalizasyonlarda yem arayan sığırcıklar üzerindeki etkisini inceledi.
Araştırmaya göre, östrojene maruz kalan erkek sığırcıkların beyinlerindeki ‘yüksek ses merkezi’ büyüyor. Erkek sığırcıklar, tıpkı dişileri gibi, daha fazla ve daha karmaşık şarkılar şakıyorlar.
Sığırcıkların şakıması, çiftleşme ritüellerinin de bir parçası. Araştırma sürpriz bir şekilde dişi sığırcıkların, hormonlar yüzünden ‘efemineleşmiş’ erkek sığırcıkları daha fazla tercih ettiğini de gösterdi.
Araştırma, östrojenin kuşların üremesi üzerindeki etkisini kapsamıyor; ancak daha önce de doğum kontrol haplarıyla alınan sentetik östrojen kanalizasyona karıştığında, balıklarda cinsiyet değişikliğine neden olduğu ve erkeklerinin de ürediği ispatlanmıştı.
Kanalizasyon yoluyla östrojen etkisine sahip deterjanlar, böcek ilaçları, metaller ve kozmetikler, doğaya karışıyor.
[Ntvmsnbc]
Pollution forces birds to sing a new tune
London: A new study reveals that male wild birds exposed to pollution develop more complex songs, preferred by the females, though they show reduced immunity.
Katherine Buchanan and her colleagues at Cardiff University came to this conclusion after studying male European starlings (Sturnus vulgaris) foraging at a sewage treatment works in southwestern Britain.
Analysing earthworms that constituted their prey, the researchers found that birds exposed to greater pollution developed longer and more complex songs compared to a control group male birds.
Specifically, birds dosed with the complete spectrum of endocrine disrupting chemicals found in their prey spent a longer time singing, producing more complex songs, a sexually selected trait instrumental in attracting females for reproduction.
Read More : Sify News