Gazze'yi dünyaya bağlayan Mısır'daki tüneller yeni başlayan duvar projesi ve tünellere su pompalanması ile çökertilecek. Projeyi Arap müteahhitler üstleniyor.
3 yıldır İsrail'in sıkı ablukası altındaki, yaklaşık 1,5 milyon Filistinli'nin yaşadığı Gazze Şeridi'ne nefes aldıran Refah sınırındaki tünellerin sonu geliyor.
Refah'ın Mısır tarafında başlatılan, çelikten duvar örmeyi kapsadığı belirtilen projenin ayrıntıları ortaya çıkıyor. Proje kapsamında çelik duvarın yanı sıra yer altına döşenen delikli borularla tünellerin tamamen imha edilmesi hedefleniyor. Borulara su verildiğinde, toprağın geçirgen olduğu sınır bölgesinde tüneller tamamen suyla dolacak, varsa içindekiler büyük ihtimalle ölecek ve tüneller çökecek.
Hamas kaynaklarının ve Refah'ta tünel işiyle uğraşanların verdiği bilgiye göre, sınırda inşaat çalışmaları devam eden projede, Gazze ile Mısır arasında uzanan 10 kilometre dolayındaki sınır bölgesi zemini delinerek, her 30-40 metrede bir, uzunluğu 35 metreyi bulan delikli borular yerleştiriliyor. Sınırdaki inşaat çalışmalarını Refah'ın Gazze tarafından da izlemek mümkün. Ağır iş makineleri, kepçeler, büyük vinçler ve buldozerler sürekli çalışıyor ve kumlu zemine boru döşemeyi sürdürüyor. Projeyi Arap müteahhitlerinin üstlendiği, ancak inşaat çalışmalarına bazı "yabancı" mühendislerin de eşlik ettiği, inşaatta ise Mısırlı işçilerin çalıştığı belirtiliyor.
Delikli boruların arasına normal boruların da yerleştirileceği kaydedilirken, 6 ila 18 ay arasında tamamlanması beklenen proje ile sayısı 1000'in üzerindeki irili ufaklı tüneller yok edilecek.
Böylece, İsrail'in uzun zamandır, silah kaçakçılığında kullanıldığı gerekçesiyle önlenmesini istediği tünellerin de sonu gelmiş olacak. İsrail, ABD ve Mısır arasında tünellerden kaçakçılığa son vermek amacıyla defalarca toplantı yapılmıştı.
Proje kapsamında ayrıca, bombalara, darbelere ve diğer muhtemel saldırılara dayanıklı güçlü çelik bir duvar da inşa edilecek. Sınırın herhangi bir yanında henüz duvar inşaatı gözlenmese de bu duvarın da yer altında tünel kazılmasına izin vermeyecek kadar derin olacağı kaydediliyor.
NİL'DEN SU POMPALANACAK
Bu durum, Hamas'ın Gazze Şeridi'nde fiili iktidara el koyduğu 2007 yılı ortalarından bu yana ağırlaştırılan İsrail ablukasına rağmen, son iki yıldır tüneller aracılığıyla ihtiyaçlarını karşılayabilen Gazzelilere büyük darbe vuracak. Halen İsrail'den sadece insani yardımların ve son zamanlarda buna ilaveten birkaç sınırlı malzemenin girebildiği Gazze'nin dünyaya son kapısı da kapanmış olacak. Gazzeliler, bu nedenle son projeyi "ölüm duvarı" olarak adlandırıyor.
Tünel işletmecileri, Mısır'ın denizden tuzlu su pompalaması talebine İsrail'in, yeraltı su kaynaklarının bozulacağı gerekçesiyle karşı çıktığını, Nil nehrinden su pompalanmasını istediğini belirtti. Aynı kaynaklara göre, Nil'den su pompalanması da çok zor değil.
ARTIK GAZZE'DE YAŞANMAZ
Tünel sahipleri, tünellerde çalışanlar ve bölgeye gelen diğer Gazzeliler, sınırın hemen öte yanındaki çalışmaları endişeyle izlerken, bu projenin Gazze'yi artık tamamen yaşanır olmaktan çıkaracağında hemfikirler.
Yine de tünel faaliyetleri hiç aksatılmaksızın ve hatta artarak sürdürülüyor. Köstebek yuvası halindeki sınırda, kış nedeniyle tünellerin yağmurdan etkilenmemesi için her bir tünel ağzının girişi, üstü ve çevresi mukavvalar, tenekeler, naylonlar, çadır kumaşı veya bezlerle kapatılıyor. Dışarıdan bölge, derme-çatma bir sera alanı görüntüsünü veriyor. İçlerinde ise bir taraftan borularla yakıt çekiliyor ve gelen malzemeler hemen yakınlarda kurulu kapalı depolara iletiliyor, diğer taraftan da alıcılar ve işletme sahipleri arasında pazarlıklar yürütülüyor.
7 yıl öncesine kadar İsrail'de çalıştığını, ancak sonrasından iş bulamadığı için tünel işine girmekten başka çare bulamadığını söyleyen, kendisini "Ebu Hazım" olarak tanıtan bir tünel işletmecisi, "Mısır bunu niye yapıyor" diye sorup, "Bu proje bittiğinde hem bizim, hem Gazzelilerin işi bitecek" diye konuştu.
Ebu Hazım, "Zaten İsrail'le sınır kapıları kapalı. Malzeme girmiyor. Buralar da kapanırsa ne olacak, halimizi bir düşünün" dedi.
BU DUVAR GAZZELİLERİN ÖLMESİ DEMEK
11 çocuklu, tünel işinde yanında 17 kişinin çalıştığını söyleyen Ebu Hazım, karşı tarafta büyük iş makinelerinin toprağı delerken oluşan sarsıntının da tünellerin çökmesine neden olduğunu, daha 3 gün önce bir tünelin çökerek içindeki 2 işçinin öldüğünü ifade etti.
"Böyle giderse bu çalışmalar boyunca da tüneller çok kişiye mezar olur" diyen Ebu Hazım, "Eninde sonunda, bu duvar, Gazzelilerin ölmesi anlamına geliyor" dedi.
Sınırda tek bir tünel işleten Ebu Taha ise 45 yaşında bir Refahlı. 7 çocuğu, 10 işçisi var. Ebu Taha, çelik de olsa duvardan korkmadığını belirterek, "Bu millet daha önce de yaptı... Onun da bir çözümünü bulur" dedi. Ancak Ebu Taha şunları da söyledi: "Bizi asıl etkileyecek su... Su pompalanırsa bizim işimiz biter, tüm Gazze'nin de..."
Ebu Taha, Mısır'ın ABD ve İsrail'in ağır baskısı altında olduğu görüşünde. "Mısır zaten tünellerden geleni biliyor, istese kuş uçurtmaz sınırdan. Ama şimdi ağır baskı altında, Hamas'a baskı için bu projeye izin verdi" dedi.
Ebu Taha'ya granit yer döşemesi siparişi veren Gazzeli tüccar da bu ticaret biter, sınırlar da açılmazsa Gazze'de durumun gerçekten çok kötü olacağını kaydetti. Adını Hacı Kemal diye veren Gazzeli tüccar, "Evet, Hamas'a baskı yapmak istiyorlar, ama asıl baskı bizim üzerimize olacak" diye konuştu.
30.12.2009
22.12.2009
Domuz Gribinde Son Durum : 12 bin 316 vaka, 458 ölüm
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, domuz gribinde 17 Aralık itibariyle 12 bin 316 vaka görüldüğünü, 458 kişinin ise virüs nedeniyle yaşamını yitirdiğini açıkladı.
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, CHP Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız'ın domuz gribiyle ilgili soru önergesini yanıtladı.
17 Aralık itibarıyla 12 bin 316 vaka görüldüğünü belirten Akdağ, 458 kişinin virüs nedeniyle yaşamını yitirdiğini açıkladı.
Sağlık Bakanı Akdağ, Türkiye'nin bütün illerinde hastalığın görüldüğünü söyledi.
Haberin devamı ↓reklam
Akdağ, hastalıktan korunmanın en etkin yönteminin aşılanmak olduğunu hatırlattı ve şimdiye kadar 43 milyon doz aşının alım sözleşmesinin imzalandığını belirtti.
Bu arada, Bakanlığın domuz gribinden kaynaklı ölümlerle ilgili bugün haftalık açıklama yapması bekleniyor.
[NTV]
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, CHP Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız'ın domuz gribiyle ilgili soru önergesini yanıtladı.
17 Aralık itibarıyla 12 bin 316 vaka görüldüğünü belirten Akdağ, 458 kişinin virüs nedeniyle yaşamını yitirdiğini açıkladı.
Sağlık Bakanı Akdağ, Türkiye'nin bütün illerinde hastalığın görüldüğünü söyledi.
Haberin devamı ↓reklam
Akdağ, hastalıktan korunmanın en etkin yönteminin aşılanmak olduğunu hatırlattı ve şimdiye kadar 43 milyon doz aşının alım sözleşmesinin imzalandığını belirtti.
Bu arada, Bakanlığın domuz gribinden kaynaklı ölümlerle ilgili bugün haftalık açıklama yapması bekleniyor.
[NTV]
Etiketler:
domuz gribi,
Influenza A H1N1,
swine Influenza,
turkey,
türkiye
18.12.2009
"Sizi Görüyorum"
James Cameron'ın üzerinde 11 yıl çalıştığı, son 4 sene de filmin teknik altyapısının hazırlandığı yeni filmi "Avatar" gösterime girdi.
İnsan uygarlığının fetih güdüsü, kendi gezegenini yaşanmaz hale getirdikten sonra sıra "Na'vi" lerin, yerlilerin, o muhteşem gezegenindeki maden, enerji, için kendisini gösteriyor. İnsaoğlu/kızının doğaya bakışını saldırganlık üzerinden kurması, doğayı ele geçirilecek, fethedilecek, ekonomik araca dönüştürecek bir saha olarak kurgulamasının sonuçlarını biliyoruz. Cameron, gezegenimizdeki bu vahşeti, bir başka gezegenin, doğayla son derece uyumlu yaşayan yerlilerin gezegeninde gösteriyor olması sanırım çok daha etkileyici oldu.
2154 yılında Dünya üzerinde "yeşil" hiç bir şey kalmadığı için, çoğunluk işgalci/saldırgan hissin kemikleştiği, somutlaştığı askerlerden oluşan insanların işgalci gücü yeni gezegen "Pandora" kolonisine egemen olmak, çok para getirdiği için o güzelim doğanın altındaki madene ulaşmak amacıyla emperyalist (galactic colonialism) politikalarına koyulurlar.. Eğer insanın/egemenin ihtiyacı olan bir şeyin üzerinde oturuyorsan/yaşıyorsan kaçınılmaz şekilde düşmansın..
Filmde çok açık şekilde Pandora uydusuna saldıran uygarlık Amerikan uygarlığı, Pandora kolonisinin sakinleri, yerlileri Na'vi'lerse açık bir şekilde animist kızılderililer olarak sembolize edilmiş, tabi "şok ve dehşet" operasyonu sırasında siz onları, Afgan, Irak'lı, Filistin'li olarak ta okuyabilirsiniz. İnsanlar, Pandora uydusundaki havayı doğrudan soluyamadıkları için, Yerleşkenin bilim kurulları DNA'sını kopyaladıkları Na'vi bedenine sahip "Avatar" adı verilen yapay bir bedene, bir bilgisayar aracılığı ile bağlanarak, yerlilerin yaşam şekillerini ve dillerini öğreniyorlar. Yürüme yeteneğini yitirmiş asker Jack Sully'in (Sam Worthington) ilk başta "ajan" olarak katıldığı bir görev, daha sonra Jack'i işgalci güce karşı direnişin en önemli unsuru haline getiriyor. Bu arada Hint kültüründe Avatar ; Tanrıların yeryüzüne indiklerinde kullandıkları şekil, kabuk anlamını taşıyor. Bu bilgiden hareketle, kendisine göre uygarlık/teknoloji anlamında daha ilkel olan Na'vi'lere giden insanın bu kibri kendisini Tanrı olarak kurgularken seçtiği Avatar adı oldukça anlamlı...
Pandora uydusunda kabileler olarak yaşayan, doğa ile tamamen uyumlu ve barışık humanoid, mavi renkli, insana göre oldukça uzun boylu, animist kızılderili Na'viler ellerindeki ok ve yay dışında hiç bir silaha sahip değiller, Ikran adını verdikleri ejderhamsı canlılar ile karşılıklı "seçme" anlayışına dayalı bir binit ilişkileri var, ağaçları, bitkileri, hayvanları ve üzerindeki insanları (Na'vi'ler) birbirleri ile iletişim halindeler. "Eywa" adını verdikleri bir Doğa Anne Tanrıça inancına sahipler. Doğadan enerjiyi "ödünç" aldıklarını ve öldüklerinde doğaya enerji iade ettiklerini biliyorlar. Yaşamak için bir hayvanı öldürdüklerinde tıpkı Animist kızılderililer gibi, hayvandan özür dileyen, onun canını aldıkları için içten bir üzüntü duyan kültüre sahipler.. Öte yanda "Gök İnsanları" Dünyalılar ise, herşeye egemen olma fikrini kanıksamış, "diyet kola ve kot pantolonla" kandıramayacaklarını anladıkları yerlilerin içinde yaşadıkları Büyük Ağaca ölüm yağdırıyorlar ki, altındaki "çok para" eden madene ulaşabilsinler... Filmin son 40 dakikası, yaşadıkları yeri korumak için cılız bir karşı koyuşu "teröre karşı terör o halde" mantalitesi ile yerle bir etmeye çalışan Gök İnsanlarına karşı, Eywa'nın hayvanlarının da katıldığı destansı bir direniş sergiliyorlar...
James Cameron'ın "hayatının projesi" kesinlikle büyük beklentilerinizi karşılayacak bir anlatıma ve görselliğe sahip, üstelik Bush politikalarına karşı ABD vatandaşlığını da reddeden yönetmen nefis bir politik eleştiriyi, ekolojik ruhu da filmine yedirmiş hatta onun üzerine kurgulamış. Muhakkak görmenizi istiyorum.. Çünkü Na'vi'ler "Bizi Görüyor"
İlgili Bağlatılar ;
http://www.avatarmovie.com/
IMDB Avatar (IMDB Notu : 8.7 oldukça iyi bir rakam ki daha fazlasını da hakediyor)
Radikal Gazetesi Uğur Vardan'ın Yazısı : 'Avatar'lık Onuru İnsanlığı Yenecek...
İnsan uygarlığının fetih güdüsü, kendi gezegenini yaşanmaz hale getirdikten sonra sıra "Na'vi" lerin, yerlilerin, o muhteşem gezegenindeki maden, enerji, için kendisini gösteriyor. İnsaoğlu/kızının doğaya bakışını saldırganlık üzerinden kurması, doğayı ele geçirilecek, fethedilecek, ekonomik araca dönüştürecek bir saha olarak kurgulamasının sonuçlarını biliyoruz. Cameron, gezegenimizdeki bu vahşeti, bir başka gezegenin, doğayla son derece uyumlu yaşayan yerlilerin gezegeninde gösteriyor olması sanırım çok daha etkileyici oldu.
2154 yılında Dünya üzerinde "yeşil" hiç bir şey kalmadığı için, çoğunluk işgalci/saldırgan hissin kemikleştiği, somutlaştığı askerlerden oluşan insanların işgalci gücü yeni gezegen "Pandora" kolonisine egemen olmak, çok para getirdiği için o güzelim doğanın altındaki madene ulaşmak amacıyla emperyalist (galactic colonialism) politikalarına koyulurlar.. Eğer insanın/egemenin ihtiyacı olan bir şeyin üzerinde oturuyorsan/yaşıyorsan kaçınılmaz şekilde düşmansın..
Filmde çok açık şekilde Pandora uydusuna saldıran uygarlık Amerikan uygarlığı, Pandora kolonisinin sakinleri, yerlileri Na'vi'lerse açık bir şekilde animist kızılderililer olarak sembolize edilmiş, tabi "şok ve dehşet" operasyonu sırasında siz onları, Afgan, Irak'lı, Filistin'li olarak ta okuyabilirsiniz. İnsanlar, Pandora uydusundaki havayı doğrudan soluyamadıkları için, Yerleşkenin bilim kurulları DNA'sını kopyaladıkları Na'vi bedenine sahip "Avatar" adı verilen yapay bir bedene, bir bilgisayar aracılığı ile bağlanarak, yerlilerin yaşam şekillerini ve dillerini öğreniyorlar. Yürüme yeteneğini yitirmiş asker Jack Sully'in (Sam Worthington) ilk başta "ajan" olarak katıldığı bir görev, daha sonra Jack'i işgalci güce karşı direnişin en önemli unsuru haline getiriyor. Bu arada Hint kültüründe Avatar ; Tanrıların yeryüzüne indiklerinde kullandıkları şekil, kabuk anlamını taşıyor. Bu bilgiden hareketle, kendisine göre uygarlık/teknoloji anlamında daha ilkel olan Na'vi'lere giden insanın bu kibri kendisini Tanrı olarak kurgularken seçtiği Avatar adı oldukça anlamlı...
Pandora uydusunda kabileler olarak yaşayan, doğa ile tamamen uyumlu ve barışık humanoid, mavi renkli, insana göre oldukça uzun boylu, animist kızılderili Na'viler ellerindeki ok ve yay dışında hiç bir silaha sahip değiller, Ikran adını verdikleri ejderhamsı canlılar ile karşılıklı "seçme" anlayışına dayalı bir binit ilişkileri var, ağaçları, bitkileri, hayvanları ve üzerindeki insanları (Na'vi'ler) birbirleri ile iletişim halindeler. "Eywa" adını verdikleri bir Doğa Anne Tanrıça inancına sahipler. Doğadan enerjiyi "ödünç" aldıklarını ve öldüklerinde doğaya enerji iade ettiklerini biliyorlar. Yaşamak için bir hayvanı öldürdüklerinde tıpkı Animist kızılderililer gibi, hayvandan özür dileyen, onun canını aldıkları için içten bir üzüntü duyan kültüre sahipler.. Öte yanda "Gök İnsanları" Dünyalılar ise, herşeye egemen olma fikrini kanıksamış, "diyet kola ve kot pantolonla" kandıramayacaklarını anladıkları yerlilerin içinde yaşadıkları Büyük Ağaca ölüm yağdırıyorlar ki, altındaki "çok para" eden madene ulaşabilsinler... Filmin son 40 dakikası, yaşadıkları yeri korumak için cılız bir karşı koyuşu "teröre karşı terör o halde" mantalitesi ile yerle bir etmeye çalışan Gök İnsanlarına karşı, Eywa'nın hayvanlarının da katıldığı destansı bir direniş sergiliyorlar...
James Cameron'ın "hayatının projesi" kesinlikle büyük beklentilerinizi karşılayacak bir anlatıma ve görselliğe sahip, üstelik Bush politikalarına karşı ABD vatandaşlığını da reddeden yönetmen nefis bir politik eleştiriyi, ekolojik ruhu da filmine yedirmiş hatta onun üzerine kurgulamış. Muhakkak görmenizi istiyorum.. Çünkü Na'vi'ler "Bizi Görüyor"
İlgili Bağlatılar ;
http://www.avatarmovie.com/
IMDB Avatar (IMDB Notu : 8.7 oldukça iyi bir rakam ki daha fazlasını da hakediyor)
Radikal Gazetesi Uğur Vardan'ın Yazısı : 'Avatar'lık Onuru İnsanlığı Yenecek...
Etiketler:
Animizm,
Avatar,
Avatar Filmi,
Avatar Movie,
emperyalizm,
James Cameron,
Kızılderililer,
Na'vi,
Pandora
16.12.2009
Deprem İstanbul'un kapısına dayandı
Marmara Denizi tabanından gaz ve tatlı su çıktığına dikkat çeken Naci Görür, depremin 10 yıl içinde olabileceğini söyledi. Depremin 7’den büyük olacağını belirten Görür, “Fay bir seferde kırılırsa büyüklüğü 7,6 olur” dedi.
İTÜ Maden Fükültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Naci Görür, “Yakın Plan” programında soruları yanıtladı.
Naci Görür, şunları söyledi:
"Proje kapsamında Marmara Denizi'nde en uygun nerelerde gözlem istasyonu kurulabilir diye araştırma yaptık. Marmara’daki fay sisteminin çok değişik yerlerini araştırıyoruz. Araştırma sonucunda artık fay sisteminin birçok özelliğini biliyoruz. Mesela Marmara Denizi'nin altındaki fay sisteminin kollarını uzunluğunu hangi periyotlarda depremler ürettiklerini, tarihi depremlerdeki rollerini, hangisinin daha fazla tehlike arz ettiğini ve bu fay segmanlarının hangi fay boyunca gaz ve su çıkışının olduğunu inceledik. 150 kilometrelik bir fay, biz bunun her tarafını dolaştık.
Metan nitelikli gaz çıkışı Tekirdağ, Çınarcık ve Orta Marmara çukurluğunun bir kısmında var. Sadece gaz değil, deniz suyuna nazaran daha olan tatlı su da çıkıyor. Gaz ve su çıkışları depremin olduğu yerlere yakın bölgeden deniz tabanına çıkıyor. Çıkarken de o fayın düzlemini kullanıyor. Kaya kütlelerinin fiziksel ve kimyasal özelliklerinde değişiklikler oluyor. Gaz ve su, fay düzlemini kullandığı zaman buradan çıktığında bu değişikliklerden etkileniyor. Dolayısıyla gazın ve suyunda fiziksel ve kimyasal özelliklerinde değişiklik meydana geliyor. Siz bu değişiklikleri fark edebilmeniz için deprem süreci başlamadan önce deniz tabanına çıkan gazın ve suyun fiziksel ve kimyasal özelliklerini ölçmeniz ve izlemeniz gerekir ki günün birinde ani bir değişiklik olduğu zaman onu depremin ayak seslerine yorabilesiniz.
Yeryüzü kırılıp sarsıntı başlamadan öncede bilimsel anlamda depremin devam ettiği birtakım olaylar var. Biz onu biz hissetmiyoruz ama sözgelimi arzın manyetik alanında değişimler oluyor. Bazı hayvanlar bunu hissedebiliyor.
Depremde son 10 yıla girdiğimiz düşüncesi çok yanlış değildir. Normal hesaplar bu fayın kırılması halinde 7,2 büyüklüğünde bir depremin olacağı yönünde. Bu faydan 10 kilometre kuzeye 10 kilometre güneye gittiğinizde oralar depremi en fazla hissedecek yerlerdir. Oradan uzaklaştıkça göreceli olarak azalacaktır. Bu faydan 10 kilometre kuzeye aldığınız zaman yine de çok önemli yerleşim alanlarını içine almış olursunuz.
En büyük endişemiz -resmi beyanlardan da biliyoruz ki- yapı stokumuz bilinçli olarak depreme hazır değil. 1-1.6 milyon bina olduğunu düşünelim. Bu binalarında yüzde 60’ının da mühendislik hizmeti görmediğini ve fazla güven vermediğini resmi ağızlar söylüyor. Diyelim ki, yüzde 90’ına hiçbir şey olmasın, insanların burnu dahi kanamadan çıksın. Hadi diyelim ki; yüzde 95’ine bir şey olmasın, bu 50 bin bina demektir. Öyle senaryolar yapıyorlar ki, ölü sayısını 5-10 bine indirdiler. Bu tehlikeyi küçümsemek anlamına gelir.
Marmara ve çevresinde 50-60 tsunaminin olduğunu biliyoruz. Kaldı ki, 1999 depreminde de 2.5 metre yüksekliğinde tsunami oldu. Hangi segman kırılır, oluşacak tsunami de İstanbul’un neresi etkilenir o noktada birtakım çalışmalar var.
Bu hat Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın devamı. Buradan doğuya doğru giderseniz bu Karlıova’ya giden Erzincan üzerinden fay. O fay gelir bir takım kollara ayrılır bunlardan biride kuzey kolu denizin altından devam eder; Ganos Fayı olarak oradan geçer ve Ege’ye gider.
Kuzey Anadolu Fayı 20. asırda 7 büyük fayla kırıldı. 1939’dan başladı, 1999’da ise İstanbul’un kapılarına dayandı. 1939, 1942, 1943, 1944, 1951, 1957, 1967, 1999 kırarak geldi, şimdi İstanbul’un kapısına dayandı. En son 99 depremi, Marmara’nın altını yükledi.
Kuzey Anadolu Fayı’nın neresinde deprem olmuşsa sonraki onun batısında oluyor. 1999 Gölcük ve Düzce depremleri, Marmara’nın altındaki fayı tetiklemiştir. Halk, tetiklendiğinin hemen bir gün sonra deprem olacak zannediyor.
55 saniye içinde normalde 220 senede birikmesi gereken tektonik enerji, Marmara’nın altındaki fay sistemine şırınga edildi. Türkiye gibi devasal bir alan 5.5 metre Marmara’ya doğru itildi, şu anda bunun verdiği müthiş bir enerji Marmara’yı sıkıştırıyor.
Eğer fay bir seferde kırılırsa olacak depremin büyüklüğü 7,6 olacaktır."
[NTV]
İTÜ Maden Fükültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Naci Görür, “Yakın Plan” programında soruları yanıtladı.
Naci Görür, şunları söyledi:
"Proje kapsamında Marmara Denizi'nde en uygun nerelerde gözlem istasyonu kurulabilir diye araştırma yaptık. Marmara’daki fay sisteminin çok değişik yerlerini araştırıyoruz. Araştırma sonucunda artık fay sisteminin birçok özelliğini biliyoruz. Mesela Marmara Denizi'nin altındaki fay sisteminin kollarını uzunluğunu hangi periyotlarda depremler ürettiklerini, tarihi depremlerdeki rollerini, hangisinin daha fazla tehlike arz ettiğini ve bu fay segmanlarının hangi fay boyunca gaz ve su çıkışının olduğunu inceledik. 150 kilometrelik bir fay, biz bunun her tarafını dolaştık.
Metan nitelikli gaz çıkışı Tekirdağ, Çınarcık ve Orta Marmara çukurluğunun bir kısmında var. Sadece gaz değil, deniz suyuna nazaran daha olan tatlı su da çıkıyor. Gaz ve su çıkışları depremin olduğu yerlere yakın bölgeden deniz tabanına çıkıyor. Çıkarken de o fayın düzlemini kullanıyor. Kaya kütlelerinin fiziksel ve kimyasal özelliklerinde değişiklikler oluyor. Gaz ve su, fay düzlemini kullandığı zaman buradan çıktığında bu değişikliklerden etkileniyor. Dolayısıyla gazın ve suyunda fiziksel ve kimyasal özelliklerinde değişiklik meydana geliyor. Siz bu değişiklikleri fark edebilmeniz için deprem süreci başlamadan önce deniz tabanına çıkan gazın ve suyun fiziksel ve kimyasal özelliklerini ölçmeniz ve izlemeniz gerekir ki günün birinde ani bir değişiklik olduğu zaman onu depremin ayak seslerine yorabilesiniz.
Yeryüzü kırılıp sarsıntı başlamadan öncede bilimsel anlamda depremin devam ettiği birtakım olaylar var. Biz onu biz hissetmiyoruz ama sözgelimi arzın manyetik alanında değişimler oluyor. Bazı hayvanlar bunu hissedebiliyor.
Depremde son 10 yıla girdiğimiz düşüncesi çok yanlış değildir. Normal hesaplar bu fayın kırılması halinde 7,2 büyüklüğünde bir depremin olacağı yönünde. Bu faydan 10 kilometre kuzeye 10 kilometre güneye gittiğinizde oralar depremi en fazla hissedecek yerlerdir. Oradan uzaklaştıkça göreceli olarak azalacaktır. Bu faydan 10 kilometre kuzeye aldığınız zaman yine de çok önemli yerleşim alanlarını içine almış olursunuz.
En büyük endişemiz -resmi beyanlardan da biliyoruz ki- yapı stokumuz bilinçli olarak depreme hazır değil. 1-1.6 milyon bina olduğunu düşünelim. Bu binalarında yüzde 60’ının da mühendislik hizmeti görmediğini ve fazla güven vermediğini resmi ağızlar söylüyor. Diyelim ki, yüzde 90’ına hiçbir şey olmasın, insanların burnu dahi kanamadan çıksın. Hadi diyelim ki; yüzde 95’ine bir şey olmasın, bu 50 bin bina demektir. Öyle senaryolar yapıyorlar ki, ölü sayısını 5-10 bine indirdiler. Bu tehlikeyi küçümsemek anlamına gelir.
Marmara ve çevresinde 50-60 tsunaminin olduğunu biliyoruz. Kaldı ki, 1999 depreminde de 2.5 metre yüksekliğinde tsunami oldu. Hangi segman kırılır, oluşacak tsunami de İstanbul’un neresi etkilenir o noktada birtakım çalışmalar var.
Bu hat Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın devamı. Buradan doğuya doğru giderseniz bu Karlıova’ya giden Erzincan üzerinden fay. O fay gelir bir takım kollara ayrılır bunlardan biride kuzey kolu denizin altından devam eder; Ganos Fayı olarak oradan geçer ve Ege’ye gider.
Kuzey Anadolu Fayı 20. asırda 7 büyük fayla kırıldı. 1939’dan başladı, 1999’da ise İstanbul’un kapılarına dayandı. 1939, 1942, 1943, 1944, 1951, 1957, 1967, 1999 kırarak geldi, şimdi İstanbul’un kapısına dayandı. En son 99 depremi, Marmara’nın altını yükledi.
Kuzey Anadolu Fayı’nın neresinde deprem olmuşsa sonraki onun batısında oluyor. 1999 Gölcük ve Düzce depremleri, Marmara’nın altındaki fayı tetiklemiştir. Halk, tetiklendiğinin hemen bir gün sonra deprem olacak zannediyor.
55 saniye içinde normalde 220 senede birikmesi gereken tektonik enerji, Marmara’nın altındaki fay sistemine şırınga edildi. Türkiye gibi devasal bir alan 5.5 metre Marmara’ya doğru itildi, şu anda bunun verdiği müthiş bir enerji Marmara’yı sıkıştırıyor.
Eğer fay bir seferde kırılırsa olacak depremin büyüklüğü 7,6 olacaktır."
[NTV]
Antalya'da Fırtına Videosu
Antalya'da 16 Aralık 2009 günü yaşanan şiddetli fırtınayı cep telefonumla görüntülemeye çalıştım, Konyaaltı sahilinde ayakta durmak çok zordu, 5-6 metrelik tsunami dalgalarına benzeyen dalgalar sahildeki yaklaşık 3 metrelik duvarı aşıp, çoğu kez yola taşıyordu..
Kemal Mete
Kemal Mete
Antalya'da Fırtına ve Sel
Dün geceden beridir devam eden sağanak yağış Antalya merkezde sık sık elektriklerin kesilmesine neden oldu. Dün başlayan sağanak ve fırtına bugün saat 11:00'de de etkisini sürdürüyor..
Kemal Mete
Antalya´da gece yarısı başlayan ve sabaha karşı fırtınaya dönüşen şiddetli yağmur hayatı olumsuz yönde etkiledi. Şehrin işlek caddeleri sular altında kalırken bazı ev ve işyerlerini de su bastı.
Antalya Kemer karayolu sular altında kaldığı için ulaşıma kapatıldı.
VİDEO GÖRÜNTÜLERİ İÇİN TIKLAYINIZ
Meteoroloji uzmanları ve yetkililerinin uyarları nedeniyle okulların bir gün süreyle tatil edildiği Antalya´da sağanak yağış etkisini gösterdi. Sabahın ilk saatlerine kadar devam eden yağış ara ara rüzgarın etkisiyle fırtınaya dönüştü. Şehrin işlek caddeleri tıkanan rögar kapakları nedeniyle sular altında kalırken, zemin katta bulunan bazı işyerleri ve evleri de su bastı. Sık sık su baskını ihbarı alan itfaiye ekipleri polisle birlikte mağdur vatandaşlara yardım etti. Bir dükkanı ev olarak kullanan Başkaya ailesinin eşyaları da sular altında kaldı. Kovalarla suyu boşaltmaya çalışan aile, küçük kızlarını koltukların üzerine çıkartarak sudan korudu. Kısa süre sonra çekilen sular trafiği olumsuz etkilemezken, Konyaaltı sahil yolu fırtına nedeniyle sürücülere zor anlar yaşattı.
BATMA TEHLİKESİ
Antalya'da iki gemi kıyıya yakın mesafede karaya oturdu. Motor arızası bulunan gemiler batma tehlikesi geçiriyor.
[Hürriyet]
Kemal Mete
Antalya´da gece yarısı başlayan ve sabaha karşı fırtınaya dönüşen şiddetli yağmur hayatı olumsuz yönde etkiledi. Şehrin işlek caddeleri sular altında kalırken bazı ev ve işyerlerini de su bastı.
Antalya Kemer karayolu sular altında kaldığı için ulaşıma kapatıldı.
VİDEO GÖRÜNTÜLERİ İÇİN TIKLAYINIZ
Meteoroloji uzmanları ve yetkililerinin uyarları nedeniyle okulların bir gün süreyle tatil edildiği Antalya´da sağanak yağış etkisini gösterdi. Sabahın ilk saatlerine kadar devam eden yağış ara ara rüzgarın etkisiyle fırtınaya dönüştü. Şehrin işlek caddeleri tıkanan rögar kapakları nedeniyle sular altında kalırken, zemin katta bulunan bazı işyerleri ve evleri de su bastı. Sık sık su baskını ihbarı alan itfaiye ekipleri polisle birlikte mağdur vatandaşlara yardım etti. Bir dükkanı ev olarak kullanan Başkaya ailesinin eşyaları da sular altında kaldı. Kovalarla suyu boşaltmaya çalışan aile, küçük kızlarını koltukların üzerine çıkartarak sudan korudu. Kısa süre sonra çekilen sular trafiği olumsuz etkilemezken, Konyaaltı sahil yolu fırtına nedeniyle sürücülere zor anlar yaşattı.
BATMA TEHLİKESİ
Antalya'da iki gemi kıyıya yakın mesafede karaya oturdu. Motor arızası bulunan gemiler batma tehlikesi geçiriyor.
[Hürriyet]
Domuz gribinde 62 ölüm daha, Ölü sayısı 415'e yükseldi
Sağlık Bakanlığı, domuz gribinden 62 kişinin daha hayatını kaybettiğini, ölenlerin sayısının 415'e yükseldiğini açıkladı. Bakanlık açıklamasında, hayatını kaybeden 415 kişiden 27'sinin hamile olduğunu belirtti.
[Radikal]
[Radikal]
14.12.2009
Buzul tabaka 7 yıl içinde eriyecek
Kopenhag'daki İklim Zirvesi'nde konuşan Al Gore, Kuzey Kutbu'ndaki buz kütlesinin 5 ila 7 yıl arasında yok olacağını söyledi.
Kopenhag'da gerçekleşen İklim Zirvesi'ne katılan ABD eski Başkan Yardımcısı Al Gore, Kuzey Kutbu'ndaki buz kütlesinin 5 ila 7 yıl arasında yok olacağını söyledi.
Grönland'daki buz tabakasının erimesi ile ilgili kuzey ülkeleri toplantısına katılmak için Kopenhag'a gelen Al Gore, eldeki yeni verilerin, Kuzey Kutbu'ndaki buz kütlesinin bundan 5 veya 7 yaz sonrasında erime ihtimalinin yüzde 75 olduğunu söyledi.
Aynı toplantıda Norveç ve Danimarka bakanları da Kuzey Kutbu'ndaki buz tabakanın erimesiyle ile ilgili iki rapor sundu.
Haberin devamı ↓reklam
Kuzey Kutbu'ndaki buz tabakası geçtiğimiz senelerde küresel ısınma nedeniyle rekor düzeyde bir erimeye sahne oldu.
Al Gore 2007 yılında iklim değişikliği konusundaki çalışmaları nedeniyle Nobel Barış Ödülü'nü kazanmıştı.
[NTV]
Kopenhag'da gerçekleşen İklim Zirvesi'ne katılan ABD eski Başkan Yardımcısı Al Gore, Kuzey Kutbu'ndaki buz kütlesinin 5 ila 7 yıl arasında yok olacağını söyledi.
Grönland'daki buz tabakasının erimesi ile ilgili kuzey ülkeleri toplantısına katılmak için Kopenhag'a gelen Al Gore, eldeki yeni verilerin, Kuzey Kutbu'ndaki buz kütlesinin bundan 5 veya 7 yaz sonrasında erime ihtimalinin yüzde 75 olduğunu söyledi.
Aynı toplantıda Norveç ve Danimarka bakanları da Kuzey Kutbu'ndaki buz tabakanın erimesiyle ile ilgili iki rapor sundu.
Haberin devamı ↓reklam
Kuzey Kutbu'ndaki buz tabakası geçtiğimiz senelerde küresel ısınma nedeniyle rekor düzeyde bir erimeye sahne oldu.
Al Gore 2007 yılında iklim değişikliği konusundaki çalışmaları nedeniyle Nobel Barış Ödülü'nü kazanmıştı.
[NTV]
13.12.2009
Deprem öncesi denizde hareketlilik
MUĞLA’nın Datça ve Marmaris ilçelerinde dün saat 17.23 sıralarında hissedilen ve merkez üssü Oniki Adalar olarak açıklanan 4.5 büyüklüğündeki deprem öncesi, Yunanistan’ın Simi Adası açıklarında denizdeki hareketlilik amatör kameralara yansıdı.
Datça Villa Tatil Sitesi’nde oturan 51 yaşındaki Ali Rıza Öztekin, saat 16.30 sıraları balkondan denize bakarken bir hareketlenme olduğunu fark ettiğini belirterek, “Hemen kameramı çalıştırdım. Simi açıklarında deniz adeta fokur fokur kaynıyordu. Hareket zaman zaman azalıp yükseliyordu, bir süre devam etti. Fay hattı gibi bir çizgi üzerinde meydana gelen kabarma sırasında dalgalar oluştu. Dalgalar, Datça sahillerine kadar geldi” dedi.
Bir diğer görgü tanığı 25 yaşındaki Seymen Şimşek de, aynı bölgede saat 14.00 sıraları çok daha büyük bir hareketlenme olduğunu belirtirken, “Yaklaşık bir iki dakika sürdü. Adeta bir hortuma benziyordu. Olayın yaşandığı sular bir fıskıye gibi yükselip alçalıyordu. Sonra azalarak kayboldu” diye konuştu.
[Milliyet]
Datça Villa Tatil Sitesi’nde oturan 51 yaşındaki Ali Rıza Öztekin, saat 16.30 sıraları balkondan denize bakarken bir hareketlenme olduğunu fark ettiğini belirterek, “Hemen kameramı çalıştırdım. Simi açıklarında deniz adeta fokur fokur kaynıyordu. Hareket zaman zaman azalıp yükseliyordu, bir süre devam etti. Fay hattı gibi bir çizgi üzerinde meydana gelen kabarma sırasında dalgalar oluştu. Dalgalar, Datça sahillerine kadar geldi” dedi.
Bir diğer görgü tanığı 25 yaşındaki Seymen Şimşek de, aynı bölgede saat 14.00 sıraları çok daha büyük bir hareketlenme olduğunu belirtirken, “Yaklaşık bir iki dakika sürdü. Adeta bir hortuma benziyordu. Olayın yaşandığı sular bir fıskıye gibi yükselip alçalıyordu. Sonra azalarak kayboldu” diye konuştu.
[Milliyet]
Etiketler:
datça,
deprem,
earthquake,
muğla
12.12.2009
Dr. Grip NTV'ye konuştu
Domuz gribi salgını ile ilgili panik sağlamak ve ilaç şirketlerine de danışmanlık yaparak servet kazanmakla suçlanan Prof. Dr. Osterhaus hakkındaki iddiaları NTV'de yayınladı.
Domuz gribi salgını ile ilgili dünya genelinde panik başlamasını sağlamak ve hem ilaç şirketlerine hem Dünya Sağlık Örgütü'ne danışmanlık yaparak servet kazanmakla suçlanan Prof. Dr. Albert Osterhaus hakkındaki iddiaları NTV'de yayınladı.
Uzmanlık alanı sebebiyle Dr. Grip olarak da bilinen Hollandalı bilim adamı, "İlaç şirketim olduğu iddiaları kesinlikle doğru değil. Bir aşı şirketi ile bağlantılı bile değilim. Bunların hepsi dedikodu. Ben bir aşı üretimi sürecine dahil değilim ve bir şirket bu aşıları sattığında benim bundan bir çıkarım olmuyor." dedi.
Osterhaus NTV canlı yayınında hakkındaki iddialara şöyle cevap verdi:
"Ben üniversiteye ait olan bir şirkete çalışıyorum. Bu şirket ilaç sanayii ile de bir takım fikir alışverişinde bulunuyor. Ama Dünya Sağlık Örgütü en başından beri onlarla birlikte çalışacak olan insanlara bir deklarasyon imzalatıyor. Bu deklarasyonda çalıştığınız bütün alanları açık bir şekilde ifade ediyorsunuz. Ben de bunu yaptım. Dünya Sağlık Örgütü bu bildirimler temelinde bir çıkar çatışması olup olmadığına karar veriyor. Ki benim durumumda böyle bir çıkar çatışması olmadığı açıkça ifade edildi. İlaç üreten şu anda kamu sektörü değil sanayinin kendisi. Tabi ki sanayinin de bu sürece dahil olması gerekiyor çünkü aşıları onlar üretiyorlar. "
Osterthaus "Bu hastalığın küresel bir salgın oluşunu nasıl açıklarsınız?" şeklindeki soruya ise şöyle cevap verdi:
"Yeni bir virüsle karşı karşıya olduğumuzu gördük. Bu virüs domuzlardan gelen bir virüs muhtemelen. Meksika’da ortaya çıktı ama bütün dünya çapında bir yayılma gösterdi. Ve şunu biliyoruz, bu virüsler nihai olarak bütün dünyaya yayıldığı takdirde çok ciddi sorunlara yol açıyor. Bunu daha önce de Asya gribinde ve İspanyol gribinde gördük. Evet aşılar var. Ve bazı ülkeler bu aşıları stokladılar ki rahat bir şekilde doğru bir şekilde kullanılabilsin."
Hollanda'da hakkında araştırma olup olmadığı yönündeki soruyu ise Prof. Osterhaus şöyle cevapladı:
"Hollanda'da böyle bir iddia söz konusu oldu. Üniversite yönetimi, sağlık bakanlığı ve Hollanda’daki sağlık konseyi bu süreci takip etti. Sonuçta benim bir çıkarım olmadığını açık bir şekilde ortaya koydular ve beni savundular. Dolayısıyla bütün bunlar tam bir saçmalık."
RİSK GRUBUNDAYSANIZ MUTLAKA AŞI OLUN
Dr. Grip, aşılarla ilgili olarak şunları kaydetti:
"Şu ana kadar kullanılan aşıların etkili ve güvenli olduğu ortaya çıktı. Bence özellikle risk grubunda olan insanların aşılanmaları gerekiyor. Ya da en azından sağlık alanında çalışan insanların aşılanması gerekiyor. Bunlar etkili ve güvenli aşılar. Bu aşılar ciddi anlamda hastalığın yayılmasını engelleyebilirler. Eğer bir risk grubundaysanız ve aşı olma olanağınız varsa mutlaka aşı olmalısınız. Sorun şu ki, bazı ülkeler, örneğin Hollanda gibi, önceden aşı siparişlerini verdiler. Ama sizin gibi bazı ülkeler bunu önceden yapmadılar. Bence sorun bütün ülkelere aşının ulaştırılmasında. Salgının yaygınlaşmaya devam ettiği ülkelerde aşı süreci kesinlikle faydalı olacaktır."
Türkiye'de 20 milyon kişinin risk grubunda olmasına rağmen, sadece 1 milyona yakın insanın aşı olması hakkında Prof. Osterhaus şöyle konuştu: "Bence insanlar aşlı olabiliyorlarsa, kesinlikle onlara bu yönde tavsiyelerde bulunulmalı. Hollanda’da ve pek çok diğer batı Avrupa ülkesinde riks grubundaki insanlar yüzde 70-80’e kadar aşılanmış durumda. Biz bunu bütün ülkelerde görmek istiyoruz. Bunun da bu kadar ciddi bir hastalığa karşı en iyi çözüm olduğunu düşünüyoruz."
[NTV]
Domuz gribi salgını ile ilgili dünya genelinde panik başlamasını sağlamak ve hem ilaç şirketlerine hem Dünya Sağlık Örgütü'ne danışmanlık yaparak servet kazanmakla suçlanan Prof. Dr. Albert Osterhaus hakkındaki iddiaları NTV'de yayınladı.
Uzmanlık alanı sebebiyle Dr. Grip olarak da bilinen Hollandalı bilim adamı, "İlaç şirketim olduğu iddiaları kesinlikle doğru değil. Bir aşı şirketi ile bağlantılı bile değilim. Bunların hepsi dedikodu. Ben bir aşı üretimi sürecine dahil değilim ve bir şirket bu aşıları sattığında benim bundan bir çıkarım olmuyor." dedi.
Osterhaus NTV canlı yayınında hakkındaki iddialara şöyle cevap verdi:
"Ben üniversiteye ait olan bir şirkete çalışıyorum. Bu şirket ilaç sanayii ile de bir takım fikir alışverişinde bulunuyor. Ama Dünya Sağlık Örgütü en başından beri onlarla birlikte çalışacak olan insanlara bir deklarasyon imzalatıyor. Bu deklarasyonda çalıştığınız bütün alanları açık bir şekilde ifade ediyorsunuz. Ben de bunu yaptım. Dünya Sağlık Örgütü bu bildirimler temelinde bir çıkar çatışması olup olmadığına karar veriyor. Ki benim durumumda böyle bir çıkar çatışması olmadığı açıkça ifade edildi. İlaç üreten şu anda kamu sektörü değil sanayinin kendisi. Tabi ki sanayinin de bu sürece dahil olması gerekiyor çünkü aşıları onlar üretiyorlar. "
Osterthaus "Bu hastalığın küresel bir salgın oluşunu nasıl açıklarsınız?" şeklindeki soruya ise şöyle cevap verdi:
"Yeni bir virüsle karşı karşıya olduğumuzu gördük. Bu virüs domuzlardan gelen bir virüs muhtemelen. Meksika’da ortaya çıktı ama bütün dünya çapında bir yayılma gösterdi. Ve şunu biliyoruz, bu virüsler nihai olarak bütün dünyaya yayıldığı takdirde çok ciddi sorunlara yol açıyor. Bunu daha önce de Asya gribinde ve İspanyol gribinde gördük. Evet aşılar var. Ve bazı ülkeler bu aşıları stokladılar ki rahat bir şekilde doğru bir şekilde kullanılabilsin."
Hollanda'da hakkında araştırma olup olmadığı yönündeki soruyu ise Prof. Osterhaus şöyle cevapladı:
"Hollanda'da böyle bir iddia söz konusu oldu. Üniversite yönetimi, sağlık bakanlığı ve Hollanda’daki sağlık konseyi bu süreci takip etti. Sonuçta benim bir çıkarım olmadığını açık bir şekilde ortaya koydular ve beni savundular. Dolayısıyla bütün bunlar tam bir saçmalık."
RİSK GRUBUNDAYSANIZ MUTLAKA AŞI OLUN
Dr. Grip, aşılarla ilgili olarak şunları kaydetti:
"Şu ana kadar kullanılan aşıların etkili ve güvenli olduğu ortaya çıktı. Bence özellikle risk grubunda olan insanların aşılanmaları gerekiyor. Ya da en azından sağlık alanında çalışan insanların aşılanması gerekiyor. Bunlar etkili ve güvenli aşılar. Bu aşılar ciddi anlamda hastalığın yayılmasını engelleyebilirler. Eğer bir risk grubundaysanız ve aşı olma olanağınız varsa mutlaka aşı olmalısınız. Sorun şu ki, bazı ülkeler, örneğin Hollanda gibi, önceden aşı siparişlerini verdiler. Ama sizin gibi bazı ülkeler bunu önceden yapmadılar. Bence sorun bütün ülkelere aşının ulaştırılmasında. Salgının yaygınlaşmaya devam ettiği ülkelerde aşı süreci kesinlikle faydalı olacaktır."
Türkiye'de 20 milyon kişinin risk grubunda olmasına rağmen, sadece 1 milyona yakın insanın aşı olması hakkında Prof. Osterhaus şöyle konuştu: "Bence insanlar aşlı olabiliyorlarsa, kesinlikle onlara bu yönde tavsiyelerde bulunulmalı. Hollanda’da ve pek çok diğer batı Avrupa ülkesinde riks grubundaki insanlar yüzde 70-80’e kadar aşılanmış durumda. Biz bunu bütün ülkelerde görmek istiyoruz. Bunun da bu kadar ciddi bir hastalığa karşı en iyi çözüm olduğunu düşünüyoruz."
[NTV]
11.12.2009
Domuz Gribinde Korkunç İddia
Dünyayı ayağa kaldıran domuz gribi salgınıyla ilgili korkunç bir şüphe ortaya atıldı. H1N1 virüsünün aslında abartıldığı kadar ölümcül, salgının da şiddetli olmadığı; grip konusunda dünyanın bir numaralı otoritesi olan bir profesör ile 3 arkadaşının, danışmanlık yaptıkları ilaç şirketlerine para kazandırmak için panik yarattığı iddia edildi.
Rotterdam Üniversitesi’nde görev yapan Profesör Albert Osterhaus, dünyada grip konu olduğunda akla gelen tek isim. Hatta bu nedenle kendisine bilim dünyasında takılan ad: Doktor Grip. SARS ve kuş gribi paniklerinde hep Dünya Sağlık Örgütü’nün krizi önlemek için başvurduğu ilk isim o oldu. Şimdi Hollandalı “Doktor Grip” ile ilgili bir iddia tüm dünyayı kasıp kavuruyor.
İddiayı Hollanda basını yazdı
İlk kez saygın bilim dergisi Science’da kısa bir makale ile dile getirilen, ardından Hollanda’da yayınlanan De Telegraaf gazetesi tarafından yayınlanan iddia, grip salgınının Doktor Grip’in servetinde dramatik bir artışa sebep olduğu yönünde. Profesör Osterhaus Avrupa İnfluenza Bilimsel Araştırma Grubu’nun Başkanı. Aynı zamanda Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) danışma kurulu olan SAGE’nin de üyesi. Hatta WHO, domuz gribiyle ilgili olarak “küresel pandemi” kararı aldığında Osterhaus SAGE’ye başkanlık ediyordu. Ancak bunun yanında Osterhaus’un bir de aşı geliştirip üreten bir şirketi var. Profesör aynı zamanda da Roche, Novartis, Baxter, Mediimmune, Glaxo, Sanofi Pasteur gibi ilaç şirketlerine de maaşlı danışmanlık yapıyor. Yani küresel bir Domuz gribi salgının fayda sağladığı tek bir isim varsa o da Osterhaus. Hem şirketinin değeri bu süreçte oldukça artmış durumda hem de danışmanlık ücreti.
DSÖ’yü de yönlendirdi
Ama daha vahim olan ise Danimarka’nın Information ve İsveç’in SVG gazetelerinde çıkan iddialar. Vatan Gazetesi'nin haberine göre; bu da SAGE’deki 8 kişilik heyette yer alan Osterhaus ve 3 arkadaşının “danışmanlık yaptıkları ilaç şirketlerinin baskısıyla DSÖ’yü yönlendirerek aslında var olmayan bir paniği tüm dünyaya yutturduğu” iddiası. SAGE’de yer alan Osterhaus’un yakın arkadaşı Profesör Frederick Hayden, Roche ve Glaxo’nun maaşlı danışmanı. Profesör Arnold Monto, “40 yıldır küresel salgını bekleyen adam” olarak biliniyor ve burundan verilen Domuz gribi ilacını üreten Medimmune, Glaxo ve Viro Pharma şirketlerine danışmanlık yapıyor. Yine aynı heyette yer alan David Salisbury, İngiltere’deki imunizasyon programının başkanı ve ilaç şirketleriyle danışmanlık ilişkisi içinde... Yani 8 kişilik heyetin en etkili 4 ismi ilaç şirketleriyle organik bağ içinde. Domuz gribini JP Morgan’ın tahminlerine göre ilaç şirketlerine 7.5-10 milyar euro para kazandıracak bir hastalık konumuna yükselten süreçte de bu bilim adamlarının yönlendirmesinin hayati önem taşıdığı biliniyor. Bu uzmanların desteğiyle hazırlanan raporlarda WHO domuz gribine karşı aşılamayı 24 kez, ilaçlı tedaviyi de 18 kez önerirken, sık el yıkamanın önemine ise sadece 2 kez değinildi.
’Salgın’ tanımını değiştirdi
Bu konudaki en önemli kanıtlardan biri Der Spiegel dergisine konuşan ve grip konusundaki araştırmaları değerlendiren Cochrane Teşkilatı’nın başkanı Epidemolog Tom Jefferson’un altını çizdiği gerçek. Buna göre DSÖ, Nisan 2009’da yine bu bilim adamlarının tavsiyesiyle tüm dünyada hükümetlerin referans aldığı “pandemi” (salgın) tanımını değiştirdi. Eski tanımda WHO’nun bir hastalığı pandemi olarak ilan edebilmesi için yeni bir virüsün ortaya çıkması, hızla yayılması, insanların bu hastalığa bağışıklığının bulunmaması, yüksek ölüm oranına sahip olması ve bulaşma oranının yüksek olması gerekiyordu. Ancak Nisan ayında alınan kararla WHO, bu son iki şarttan vazgeçti ve ölüm oranı yüksek olmayan Domuz gribi hastalığı bir anda pandemi tanımının içinde kendine yer bulmuş oldu. Ardından 11 Haziran’da WHO “küresel salgın” kararı aldı. Tüm dünyada hükümetler milyonlarca doz aşı siparişi verdi, ilaçlar stok edilmeye başlandı. Yani ilaç sektörüne milyarlarca dolarlık bir gelirin kapısı aralandı. İddiaya göre WHO’nun bu kritik kararları aldığı toplantılara profesörlerin taşvikiyle Glaxo, Novartis ve Baxter’in temsilcileri de gözlemci sıfatıyla ilk kez katıldı.
Hakkında soruşturma başlatıldı
Tüm bu iddiaların gazetelerde yer bulmasının ardından Hollanda parlamentosu Doktor Grip hakkında soruşturma başlatılmasına karar verdi. Düzenlenen özel oturumda Osterhaus’un bağlantıları didik didik edildi. Ancak meclis ülkedeki bir numaralı sağlık otoritesi olarak gördükleri profesör ile bağları koparmamayı kararlaştırdı. Şimdi ise Rus meclisinde (Duma) bir hazırlık yapılıyor. Duma’nın Sağlık Komisyonu Cenevre’deki WHO temsilcilerine iddiaların detaylı bir şekilde incelenmesi talimatı verdi.
Profesör David Salisbury
- SAGE’nin üyesi
- İngiltere’deki imunizasyon programının başkanı İlaç şirketlerine danışmanlık yapıyor.
Prof. Albert Osterhaus
- Avrupa İnfluenza Bilimsel Araştırma Grubu’nun Başkanı.
- Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) danışma kurulu olan SAGE’nin üyesi. Hatta WHO, domuz gribiyle ilgili olarak “küresel salgın” kararı aldığında SAGE’ye başkanlık ediyordu.
- Aşı geliştirip üreten Viros Cope adlı bir şirketi var.
- Aynı zamanda Roche, Novartis, Baxter, Medimmune, Glaxo, Sanofi Pasteur gibi ilaç şirketlerine maaşlı danışmanlık yapıyor.
Profesör Arnold Monto
- SAGE’nin üyesi
- Burundan verilen Domuz gribi ilacını üreten Medimmune, Glaxo ve Viro Pharma şirketlerine danışmanlık yapıyor
Profesör Frederick Hayden
- SAGE’nin üyesi
- Bir numaralı aşı üreticileri Roche ve Glaxo’nun maaşlı danışmanı.
DOKTOR GRİP’İN İŞİ Mİ?
Rotterdam Üniversitesi Profesör Albert Osterhaus, dünyada grip konu olduğunda akla gelen tek isim. Hatta bu nedenle kendisine bilim dünyasında takılan ad: Doktor Grip. SARS ve kuş gribi paniklerinde hep Dünya Sağlık Örgütü’nün krizi önlemek için başvurduğu ilk isim o oldu.
Harvard Üniversitesi: Salgın çok şiddetli değil
ABD’li ve İngiliz bilim adamları Domuz gribi salgının dünyayı tahmin edildiği kadar şiddetli vurmadığını öne sürdü. Amerika’daki Harvard Üniversitesi ve İngiliz Tıbbi Araştırma Konseyi tarafından yürütülen araştırmalarda ABD’deki domuz gribinden ölüm oranları ve önceki grip sezonlarındaki ölüm oranları incelendi. Buna göre domuz gribinden ölüm oranı her yıl grip yüzünden ortalama 36 bin kişinin yaşamını yitirdiği ülkede, ortalamanın biraz altında kalabilir ya da en kötü ihtimalle bunun çok az üzerine çıkabilir. Ağustos ayında ABD Başkanı’nı bilgilendiren Bilim ve Teknoloji Danışmanları Konseyi tarafından hazırlanan bir raporda domuz gribinden ölü sayısının 30 bin ile 90 bin arasında olacağı hesaplanmıştı. Harvard Üniversitesi profesörü Marc Lipsitch, hatalı olduğunu öne sürdüğü bu tahminin sınırlı verilerle yapıldığını söylüyor.
WHO açıklama yaptı: İddialar kesinlikle asılsız
İDDİALAR üzerine WHO sözcüsü Gregory Hartl, bir açıklama yaptı. WHO toplantılarına ilaç sektöründen temsilcilerin bulunmasının doğal olduğunu söyleyen sözcü, toplantıda bulunan temsilcilerin hiç söz hakkı olmadığını ve toplantının gidişatını etkilemediğini sözlerine ekledi ve “Aşı yapıyoruz ve bu yüzden aşının içinde olanları bilmemiz gerek” dedi. WHO’da çalışan herkesin geçmişlerinin çok sıkı bir biçimde incelendiğini açıklayan Hartl, adı skandala karışan Frederick Hayden’in Dünya’daki en iyi virolog olduğunu ve grip hakkında birşey sorulması halinde cevap verecek ilk kişinin Hayden olması gerektiğini belirtti. WHO’nun çalışanlarının finansal geçmişlerini kamuoyuyla paylaşmalarının şimdilik mümkün olmadığını söyleyen Hartl WHO’nun özgür bir kurum olduğunu açıkladı.
[Hürriyet]
Rotterdam Üniversitesi’nde görev yapan Profesör Albert Osterhaus, dünyada grip konu olduğunda akla gelen tek isim. Hatta bu nedenle kendisine bilim dünyasında takılan ad: Doktor Grip. SARS ve kuş gribi paniklerinde hep Dünya Sağlık Örgütü’nün krizi önlemek için başvurduğu ilk isim o oldu. Şimdi Hollandalı “Doktor Grip” ile ilgili bir iddia tüm dünyayı kasıp kavuruyor.
İddiayı Hollanda basını yazdı
İlk kez saygın bilim dergisi Science’da kısa bir makale ile dile getirilen, ardından Hollanda’da yayınlanan De Telegraaf gazetesi tarafından yayınlanan iddia, grip salgınının Doktor Grip’in servetinde dramatik bir artışa sebep olduğu yönünde. Profesör Osterhaus Avrupa İnfluenza Bilimsel Araştırma Grubu’nun Başkanı. Aynı zamanda Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) danışma kurulu olan SAGE’nin de üyesi. Hatta WHO, domuz gribiyle ilgili olarak “küresel pandemi” kararı aldığında Osterhaus SAGE’ye başkanlık ediyordu. Ancak bunun yanında Osterhaus’un bir de aşı geliştirip üreten bir şirketi var. Profesör aynı zamanda da Roche, Novartis, Baxter, Mediimmune, Glaxo, Sanofi Pasteur gibi ilaç şirketlerine de maaşlı danışmanlık yapıyor. Yani küresel bir Domuz gribi salgının fayda sağladığı tek bir isim varsa o da Osterhaus. Hem şirketinin değeri bu süreçte oldukça artmış durumda hem de danışmanlık ücreti.
DSÖ’yü de yönlendirdi
Ama daha vahim olan ise Danimarka’nın Information ve İsveç’in SVG gazetelerinde çıkan iddialar. Vatan Gazetesi'nin haberine göre; bu da SAGE’deki 8 kişilik heyette yer alan Osterhaus ve 3 arkadaşının “danışmanlık yaptıkları ilaç şirketlerinin baskısıyla DSÖ’yü yönlendirerek aslında var olmayan bir paniği tüm dünyaya yutturduğu” iddiası. SAGE’de yer alan Osterhaus’un yakın arkadaşı Profesör Frederick Hayden, Roche ve Glaxo’nun maaşlı danışmanı. Profesör Arnold Monto, “40 yıldır küresel salgını bekleyen adam” olarak biliniyor ve burundan verilen Domuz gribi ilacını üreten Medimmune, Glaxo ve Viro Pharma şirketlerine danışmanlık yapıyor. Yine aynı heyette yer alan David Salisbury, İngiltere’deki imunizasyon programının başkanı ve ilaç şirketleriyle danışmanlık ilişkisi içinde... Yani 8 kişilik heyetin en etkili 4 ismi ilaç şirketleriyle organik bağ içinde. Domuz gribini JP Morgan’ın tahminlerine göre ilaç şirketlerine 7.5-10 milyar euro para kazandıracak bir hastalık konumuna yükselten süreçte de bu bilim adamlarının yönlendirmesinin hayati önem taşıdığı biliniyor. Bu uzmanların desteğiyle hazırlanan raporlarda WHO domuz gribine karşı aşılamayı 24 kez, ilaçlı tedaviyi de 18 kez önerirken, sık el yıkamanın önemine ise sadece 2 kez değinildi.
’Salgın’ tanımını değiştirdi
Bu konudaki en önemli kanıtlardan biri Der Spiegel dergisine konuşan ve grip konusundaki araştırmaları değerlendiren Cochrane Teşkilatı’nın başkanı Epidemolog Tom Jefferson’un altını çizdiği gerçek. Buna göre DSÖ, Nisan 2009’da yine bu bilim adamlarının tavsiyesiyle tüm dünyada hükümetlerin referans aldığı “pandemi” (salgın) tanımını değiştirdi. Eski tanımda WHO’nun bir hastalığı pandemi olarak ilan edebilmesi için yeni bir virüsün ortaya çıkması, hızla yayılması, insanların bu hastalığa bağışıklığının bulunmaması, yüksek ölüm oranına sahip olması ve bulaşma oranının yüksek olması gerekiyordu. Ancak Nisan ayında alınan kararla WHO, bu son iki şarttan vazgeçti ve ölüm oranı yüksek olmayan Domuz gribi hastalığı bir anda pandemi tanımının içinde kendine yer bulmuş oldu. Ardından 11 Haziran’da WHO “küresel salgın” kararı aldı. Tüm dünyada hükümetler milyonlarca doz aşı siparişi verdi, ilaçlar stok edilmeye başlandı. Yani ilaç sektörüne milyarlarca dolarlık bir gelirin kapısı aralandı. İddiaya göre WHO’nun bu kritik kararları aldığı toplantılara profesörlerin taşvikiyle Glaxo, Novartis ve Baxter’in temsilcileri de gözlemci sıfatıyla ilk kez katıldı.
Hakkında soruşturma başlatıldı
Tüm bu iddiaların gazetelerde yer bulmasının ardından Hollanda parlamentosu Doktor Grip hakkında soruşturma başlatılmasına karar verdi. Düzenlenen özel oturumda Osterhaus’un bağlantıları didik didik edildi. Ancak meclis ülkedeki bir numaralı sağlık otoritesi olarak gördükleri profesör ile bağları koparmamayı kararlaştırdı. Şimdi ise Rus meclisinde (Duma) bir hazırlık yapılıyor. Duma’nın Sağlık Komisyonu Cenevre’deki WHO temsilcilerine iddiaların detaylı bir şekilde incelenmesi talimatı verdi.
Profesör David Salisbury
- SAGE’nin üyesi
- İngiltere’deki imunizasyon programının başkanı İlaç şirketlerine danışmanlık yapıyor.
Prof. Albert Osterhaus
- Avrupa İnfluenza Bilimsel Araştırma Grubu’nun Başkanı.
- Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) danışma kurulu olan SAGE’nin üyesi. Hatta WHO, domuz gribiyle ilgili olarak “küresel salgın” kararı aldığında SAGE’ye başkanlık ediyordu.
- Aşı geliştirip üreten Viros Cope adlı bir şirketi var.
- Aynı zamanda Roche, Novartis, Baxter, Medimmune, Glaxo, Sanofi Pasteur gibi ilaç şirketlerine maaşlı danışmanlık yapıyor.
Profesör Arnold Monto
- SAGE’nin üyesi
- Burundan verilen Domuz gribi ilacını üreten Medimmune, Glaxo ve Viro Pharma şirketlerine danışmanlık yapıyor
Profesör Frederick Hayden
- SAGE’nin üyesi
- Bir numaralı aşı üreticileri Roche ve Glaxo’nun maaşlı danışmanı.
DOKTOR GRİP’İN İŞİ Mİ?
Rotterdam Üniversitesi Profesör Albert Osterhaus, dünyada grip konu olduğunda akla gelen tek isim. Hatta bu nedenle kendisine bilim dünyasında takılan ad: Doktor Grip. SARS ve kuş gribi paniklerinde hep Dünya Sağlık Örgütü’nün krizi önlemek için başvurduğu ilk isim o oldu.
Harvard Üniversitesi: Salgın çok şiddetli değil
ABD’li ve İngiliz bilim adamları Domuz gribi salgının dünyayı tahmin edildiği kadar şiddetli vurmadığını öne sürdü. Amerika’daki Harvard Üniversitesi ve İngiliz Tıbbi Araştırma Konseyi tarafından yürütülen araştırmalarda ABD’deki domuz gribinden ölüm oranları ve önceki grip sezonlarındaki ölüm oranları incelendi. Buna göre domuz gribinden ölüm oranı her yıl grip yüzünden ortalama 36 bin kişinin yaşamını yitirdiği ülkede, ortalamanın biraz altında kalabilir ya da en kötü ihtimalle bunun çok az üzerine çıkabilir. Ağustos ayında ABD Başkanı’nı bilgilendiren Bilim ve Teknoloji Danışmanları Konseyi tarafından hazırlanan bir raporda domuz gribinden ölü sayısının 30 bin ile 90 bin arasında olacağı hesaplanmıştı. Harvard Üniversitesi profesörü Marc Lipsitch, hatalı olduğunu öne sürdüğü bu tahminin sınırlı verilerle yapıldığını söylüyor.
WHO açıklama yaptı: İddialar kesinlikle asılsız
İDDİALAR üzerine WHO sözcüsü Gregory Hartl, bir açıklama yaptı. WHO toplantılarına ilaç sektöründen temsilcilerin bulunmasının doğal olduğunu söyleyen sözcü, toplantıda bulunan temsilcilerin hiç söz hakkı olmadığını ve toplantının gidişatını etkilemediğini sözlerine ekledi ve “Aşı yapıyoruz ve bu yüzden aşının içinde olanları bilmemiz gerek” dedi. WHO’da çalışan herkesin geçmişlerinin çok sıkı bir biçimde incelendiğini açıklayan Hartl, adı skandala karışan Frederick Hayden’in Dünya’daki en iyi virolog olduğunu ve grip hakkında birşey sorulması halinde cevap verecek ilk kişinin Hayden olması gerektiğini belirtti. WHO’nun çalışanlarının finansal geçmişlerini kamuoyuyla paylaşmalarının şimdilik mümkün olmadığını söyleyen Hartl WHO’nun özgür bir kurum olduğunu açıkladı.
[Hürriyet]
Etiketler:
domuz gribi,
domuz gribi aşısı,
salgın hastalık
10.12.2009
Domuz Gribinden Ölenlerin Sayısı 353'e Yükseldi
Sağlık Bakanlığı, 'domuz gribi' nedeniyle ölenlerin sayısının 353'e çıktığını bildirdi.
Bakanlıktan yapılan açıklamada, hayatını kaybedenlerin 121'nin (yüzde 35) 50 yaş altındaki daha önce sağlıklı olarak bilinen kişiler olduğu belirtildi.
Halen pandemik grip sebebiyle hastanelerde yatan hasta sayısının 306 olduğu, 98 hastanın tedavisinin yoğun bakımda sürdürüldüğü kaydedilen açıklamada, 102 hastanın ise solunum destek cihazına bağlı olarak takip edildiği bildirildi.
Hastalıktan korunmanın en etkili yolunun aşılanmak olduğu vurgulanan açıklamada, aşının aile hekimlikleri, sağlık ocakları ve hastanelerde ücretsiz uygulandığı hatırlatıldı.
Gebeler için temin edilen 'adjuvansız' aşıların halen sadece gebe olan vatandaşlara uygulandığı ve bunlar dışındaki gruplarda uygulanmasının söz konusu olmadığı kaydedilen açıklamada, şöyle denildi:
'Son günlerde vatandaşlarımızın aşıya artan talepleri tüm sağlık kuruluşlarında aşı yapılması suretiyle karşılanmaktadır. Gebeler için temin edilen aşılarımız ise gebe takiplerinin yapıldığı Kadın Hastalıkları ve Doğum Klinikleri, Ana ve Çocuk Sağlığı Merkezleri ile belirenmiş diğer sağlık kuruluşlarında yapılmaktadır.
Halen gebelerimize, 6 ay–50 yaş arasındaki tüm vatandaşlarımıza ve 50 yaşın üstündeki kronik hastalığı olan vatandaşlarımıza, ayrıca kritik kamu hizmetlerinde görev yapan vatandaşlarımıza yaş sınırlaması olmaksızın aşı uygulamasına devam edilmektedir. 10 yaş altında olup ilk aşı dozlarının üzerinden en az 3 hafta geçmiş olan çocuklarımızın ikinci doz aşılarını yaptırmaları önem arz etmektedir.'
Açıklamada, okul çağında olan ve velileri tarafından aşılanmaları uygun görülen çocukların okullarda aşılanmalarına sağlık ekiplerimizce devam edildiği de belirtildi.
[AA]
Bakanlıktan yapılan açıklamada, hayatını kaybedenlerin 121'nin (yüzde 35) 50 yaş altındaki daha önce sağlıklı olarak bilinen kişiler olduğu belirtildi.
Halen pandemik grip sebebiyle hastanelerde yatan hasta sayısının 306 olduğu, 98 hastanın tedavisinin yoğun bakımda sürdürüldüğü kaydedilen açıklamada, 102 hastanın ise solunum destek cihazına bağlı olarak takip edildiği bildirildi.
Hastalıktan korunmanın en etkili yolunun aşılanmak olduğu vurgulanan açıklamada, aşının aile hekimlikleri, sağlık ocakları ve hastanelerde ücretsiz uygulandığı hatırlatıldı.
Gebeler için temin edilen 'adjuvansız' aşıların halen sadece gebe olan vatandaşlara uygulandığı ve bunlar dışındaki gruplarda uygulanmasının söz konusu olmadığı kaydedilen açıklamada, şöyle denildi:
'Son günlerde vatandaşlarımızın aşıya artan talepleri tüm sağlık kuruluşlarında aşı yapılması suretiyle karşılanmaktadır. Gebeler için temin edilen aşılarımız ise gebe takiplerinin yapıldığı Kadın Hastalıkları ve Doğum Klinikleri, Ana ve Çocuk Sağlığı Merkezleri ile belirenmiş diğer sağlık kuruluşlarında yapılmaktadır.
Halen gebelerimize, 6 ay–50 yaş arasındaki tüm vatandaşlarımıza ve 50 yaşın üstündeki kronik hastalığı olan vatandaşlarımıza, ayrıca kritik kamu hizmetlerinde görev yapan vatandaşlarımıza yaş sınırlaması olmaksızın aşı uygulamasına devam edilmektedir. 10 yaş altında olup ilk aşı dozlarının üzerinden en az 3 hafta geçmiş olan çocuklarımızın ikinci doz aşılarını yaptırmaları önem arz etmektedir.'
Açıklamada, okul çağında olan ve velileri tarafından aşılanmaları uygun görülen çocukların okullarda aşılanmalarına sağlık ekiplerimizce devam edildiği de belirtildi.
[AA]
9.12.2009
Dünya Bankası Raporu : İstanbul İklimi Karaman Gibi Olacak
Raporda İstanbul'un 40 yıl sonra Karaman kadar sıcak olacağı da yer alıyor.
Dünya Bankası’nın iklime ayrılan Dünya Kalkınma Raporu 2010 yayımlandı, raporda dünyada ısı artışı tehlikesine dikkat çekilirken, "Kuzey Avrupa kentleri yüzyılın ortasında Akdeniz iklimine hazır olsun" denildi, tehlikeyi sergileyen haritada da örnek olarak İstanbul’un 40 yıl sonra güneyde yer alan Karaman’ın iklimine sahip olacağı gösterildi.
Raporda yer alan dehşet senaryosuna göre, yüzyılın ortalarında Roma Lefkoşe’nin, Londra Villa Real’in, St.Petersburg Ternopol(Ukranya)’un, Berlin Chlef (Cezayir)’in, Stockholm Soria (Orta Fransa)’nın iklimine sahip olacak.
-Rapordaki bir başka bilgiye göre kentsel alanlar çevrelerindeki kırsal bölgelerden daha da sıcak olacak, çünkü çılgınca ve plansız yapılaşma şehirlerin ısıdan etkilenecek yüzeylerini artırıyor. Ankara gibi çukur ve yapılaşmanın durmadan arttığı kentlerde ısının geleceği nokta endişe yaratıyor.
Kopenhag’daki İklim Zirvesi sürerken Dünya Bankası’nın iklim raporu Türkiye’yi de ilgilendiren bir dehşet senaryosuna yer verdi. Raporda kuzey Avrupa kentlerinin yüzyılın ortalarında Akdeniz iklimine hazırlıklı olması gerektiği belirtilirken, yer alan bir haritada 40 yıl sonra İstanbul’un "Karaman ilinin iklimine" sahip olacağı gösterildi. Raporda, "Çevreleyen kırsal alanlardan 3.5-4.5 santigrat dereceye kadar daha fazla ısı üreten kent ısı adalarıyla, sıcak dalgalarının frekansları ve yoğunluklarında artış olasılığı bulunmaktadır" denilerek özellikle Ankara İstanbul gibi çarpık ve aşırı yapılaşmanın görüldüğü bölgelere uyarıda bulunuldu.
[Radikal]
Dünya Bankası’nın iklime ayrılan Dünya Kalkınma Raporu 2010 yayımlandı, raporda dünyada ısı artışı tehlikesine dikkat çekilirken, "Kuzey Avrupa kentleri yüzyılın ortasında Akdeniz iklimine hazır olsun" denildi, tehlikeyi sergileyen haritada da örnek olarak İstanbul’un 40 yıl sonra güneyde yer alan Karaman’ın iklimine sahip olacağı gösterildi.
Raporda yer alan dehşet senaryosuna göre, yüzyılın ortalarında Roma Lefkoşe’nin, Londra Villa Real’in, St.Petersburg Ternopol(Ukranya)’un, Berlin Chlef (Cezayir)’in, Stockholm Soria (Orta Fransa)’nın iklimine sahip olacak.
-Rapordaki bir başka bilgiye göre kentsel alanlar çevrelerindeki kırsal bölgelerden daha da sıcak olacak, çünkü çılgınca ve plansız yapılaşma şehirlerin ısıdan etkilenecek yüzeylerini artırıyor. Ankara gibi çukur ve yapılaşmanın durmadan arttığı kentlerde ısının geleceği nokta endişe yaratıyor.
Kopenhag’daki İklim Zirvesi sürerken Dünya Bankası’nın iklim raporu Türkiye’yi de ilgilendiren bir dehşet senaryosuna yer verdi. Raporda kuzey Avrupa kentlerinin yüzyılın ortalarında Akdeniz iklimine hazırlıklı olması gerektiği belirtilirken, yer alan bir haritada 40 yıl sonra İstanbul’un "Karaman ilinin iklimine" sahip olacağı gösterildi. Raporda, "Çevreleyen kırsal alanlardan 3.5-4.5 santigrat dereceye kadar daha fazla ısı üreten kent ısı adalarıyla, sıcak dalgalarının frekansları ve yoğunluklarında artış olasılığı bulunmaktadır" denilerek özellikle Ankara İstanbul gibi çarpık ve aşırı yapılaşmanın görüldüğü bölgelere uyarıda bulunuldu.
[Radikal]
Etiketler:
dünya bankası,
iklim değişikliği,
rapor
7.12.2009
Domuz Gribine 55 Ölüm Daha
Domuz gribinden ölenlerin sayısı dört günde 241'den 296'ya yükseldi.
Sağlık Bakanlığı domuz gribinden hayatını kaybedenlerin sayısının 296'ya çıktığını açıkladı.
Sağlık Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, halen domuz gribi sebebiyle hastanelerde yatan hasta sayısının 347 olduğu, bunların 113'ünün takip ve tedavisinin yoğun bakımlarda sürdürüldüğü, 99 hastanın ise solunum destek cihazına bağlı olarak takip edildiği belirtildi.
Vefat edenlerin 103'üne tekabül eden yüzde 35'inin 50 yaş altında, daha önce sağlıklı olduğu bilinen kişiler olduğu ifade edilen açıklamada, şunlar kaydedildi:
''Hastalıktan korunmanın en etkili yolu aşılanmaktır. Aşı aile hekimlikleri, sağlık ocakları ve hastanelerimizde ücretsiz olarak uygulanmaktadır.
3 Aralık 2009 tarihli basın açıklamamızda gebelerde kullanılmak için temin edilen aşılar ile gebe aşılamasına bugün başlanacağı belirtilmişti. Gebe aşılamaları gebe takiplerinin yapıldığı Kadın Hastalıkları ve Doğum Klinikleri, Ana ve Çocuk Sağlığı Merkezleri ile belirenmiş diğer sağlık kuruluşlarında yapılacaktır.
Aileleri tarafından aşılanmaları talep edilen ve halen aşılanamayan çocuklarımız için, sayılarına bakılmaksızın okullarında aşılama çalışmaları başlatılmıştır. Çocuklarına aşı yaptırmak isteyenlerin bu amaçla Sağlık Ocaklarımız ve diğer aşılama merkezlerinden faydalanma imkanları da devam etmektedir.''
[NTV]
Sağlık Bakanlığı domuz gribinden hayatını kaybedenlerin sayısının 296'ya çıktığını açıkladı.
Sağlık Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, halen domuz gribi sebebiyle hastanelerde yatan hasta sayısının 347 olduğu, bunların 113'ünün takip ve tedavisinin yoğun bakımlarda sürdürüldüğü, 99 hastanın ise solunum destek cihazına bağlı olarak takip edildiği belirtildi.
Vefat edenlerin 103'üne tekabül eden yüzde 35'inin 50 yaş altında, daha önce sağlıklı olduğu bilinen kişiler olduğu ifade edilen açıklamada, şunlar kaydedildi:
''Hastalıktan korunmanın en etkili yolu aşılanmaktır. Aşı aile hekimlikleri, sağlık ocakları ve hastanelerimizde ücretsiz olarak uygulanmaktadır.
3 Aralık 2009 tarihli basın açıklamamızda gebelerde kullanılmak için temin edilen aşılar ile gebe aşılamasına bugün başlanacağı belirtilmişti. Gebe aşılamaları gebe takiplerinin yapıldığı Kadın Hastalıkları ve Doğum Klinikleri, Ana ve Çocuk Sağlığı Merkezleri ile belirenmiş diğer sağlık kuruluşlarında yapılacaktır.
Aileleri tarafından aşılanmaları talep edilen ve halen aşılanamayan çocuklarımız için, sayılarına bakılmaksızın okullarında aşılama çalışmaları başlatılmıştır. Çocuklarına aşı yaptırmak isteyenlerin bu amaçla Sağlık Ocaklarımız ve diğer aşılama merkezlerinden faydalanma imkanları da devam etmektedir.''
[NTV]
3.12.2009
Domuz Gribinden 46 Kişi Daha Hayatını Kaybetti
Sağlık Bakanlığı'nın verdiği bilgilere göre domuz gribinden ölenlerin sayısı 241'e yükseldi. Son 3 günde ölen kişilerin sayısı 46 oldu.
Sağlık Bakanlığı’ndan yapılan yazılı bir açıklamada, Türkiye’de domuz gribinden ölenlerin sayısının 241’e yükseldiği bildirildi: “Pandemik gripten kaybedilen vatandaşlarımızın sayısı maalesef 241 olmuştur.
Halen pandemik grip sebebiyle hastanelerde yatan hasta sayısı 223’dür. Bunların 86’sının takip ve tedavisi yoğun bakımlarda sürdürülmektedir. 62 hasta ise solunum destek cihazına bağlı olarak takip edilmektedir.” Açıklamada, gebe kadınlara da özellikle bir uyarıda bulunuluyor:
“BÜTÜN GEBELER AŞI KONUSUNDA HASSASİYET GÖSTERMELİDİRLER”
“Gebelerde kullanılacak olan aşının uygulamasına 7 Aralık 2009 Pazartesi günü başlanacaktır. Hastalık gebelerde ağır seyredebilmekte ve ölüm riskinin diğer gruplara göre daha yüksek olduğu bilinmektedir. Bu sebeple bütün gebelerimizin aşılanma konusunda hassasiyet göstermeleri gerekmektedir.”
[Radikal]
[NTV]
Sağlık Bakanlığı’ndan yapılan yazılı bir açıklamada, Türkiye’de domuz gribinden ölenlerin sayısının 241’e yükseldiği bildirildi: “Pandemik gripten kaybedilen vatandaşlarımızın sayısı maalesef 241 olmuştur.
Halen pandemik grip sebebiyle hastanelerde yatan hasta sayısı 223’dür. Bunların 86’sının takip ve tedavisi yoğun bakımlarda sürdürülmektedir. 62 hasta ise solunum destek cihazına bağlı olarak takip edilmektedir.” Açıklamada, gebe kadınlara da özellikle bir uyarıda bulunuluyor:
“BÜTÜN GEBELER AŞI KONUSUNDA HASSASİYET GÖSTERMELİDİRLER”
“Gebelerde kullanılacak olan aşının uygulamasına 7 Aralık 2009 Pazartesi günü başlanacaktır. Hastalık gebelerde ağır seyredebilmekte ve ölüm riskinin diğer gruplara göre daha yüksek olduğu bilinmektedir. Bu sebeple bütün gebelerimizin aşılanma konusunda hassasiyet göstermeleri gerekmektedir.”
[Radikal]
[NTV]
Kutsal topraklarda sel
Suudi Arabistan'da şiddetli yağışların yol açtığı sel ve kazalarda ölenlerin sayısı 103'e ulaştı.
Suudi Arabistan son yılların en büyük sel felaketiyle karşı karşıya. Selin yol açtığı yıkım özellikle Cidde kentinde büyük. Şehirde köprüler yıkıldı, araçlar sulara kapılarak sürüklendi ve çok sayıda trafik kazası meydana geldi.
Su baskınları yüzlerce kişinin mahsur kalmasına da yol açtı. Cidde'ye giden iki köprünün yıkılması nedeniyle kurtarma çalışmaları güçlükle yürütülüyor.
Bölgede sel nedeniyle 103 kişi hayatını kaybetti. Enkazın kaldırılmasıyla sayının daha da artmasından endişe ediliyor.
[NTV]
Suudi Arabistan son yılların en büyük sel felaketiyle karşı karşıya. Selin yol açtığı yıkım özellikle Cidde kentinde büyük. Şehirde köprüler yıkıldı, araçlar sulara kapılarak sürüklendi ve çok sayıda trafik kazası meydana geldi.
Su baskınları yüzlerce kişinin mahsur kalmasına da yol açtı. Cidde'ye giden iki köprünün yıkılması nedeniyle kurtarma çalışmaları güçlükle yürütülüyor.
Bölgede sel nedeniyle 103 kişi hayatını kaybetti. Enkazın kaldırılmasıyla sayının daha da artmasından endişe ediliyor.
[NTV]
Etiketler:
flood,
sel,
suudi arabistan
2.12.2009
Domuz Gribi ile Kuş Gribi Virüsü Birleşti mi?
Daha domuz giribi haberleri bitmeden Rusya'dan yeni bir bilgi geldi. Domuz gribi ve kuş gribi karıştı, yeni virüs oluştu.
Rus doktorlar domuz gribi ile kuş gribi karışımı yeni bir virüsün ortaya çıkabileceği uyarısında bulundu.Yeni virüs hızla yayılacak ve daha çok ölümlere neden olacak.
Rusya Halk Sağlığı Dairesi (Rospotrebnadzor) Başkanı Gennadi Onişenko basına yaptığı açıklamada, domuz gribi virüsü ile kuş gribi virüsünün karışımından oluşan yeni bir virüsün ortaya çıkma tehlikesinin bulunduğunu iddia etti. Onişenko, Rospotrebnadzor'un konuyu yakından takip ettiğini kaydetti.
Dünya genelinde yaklaşık yarım milyon insana bulaşmış olan ve 7 bin 800 insanın ölümüne yol açan domuz gribinin H1N1 virüsü, mevsimsel grip ve kuş gribi ile birleşerek daha güçlü bir virüse dönüşeceği illeri sürülüyor.
H5N1 kuş gribi ve H1N1 virüslerin birleşimi dev bir melez haline gelebileceğini belirten uzmanlar, bu virüsün öncekinden daha yüksek ölüm oranlarına ve salgınlara yol açabileceği uyarsında bulunuyor. Mutasyona uğrayan yeni virüs türü insanlar arasında çok daha hızlı yayılacak.
Virüsün mutasyona uğradığı konusunda çıkan bilgilerin ardından domuz gribinin tedavisi için kullanılan Tamiflu'nun de virüse yönelik etkisiz olduğu duyuruldu. AFP'ye açıklamada bulunan uzmanlar, mutasyona uğrayan virüsün bazı durumlarda akciğer dokularına saldırı kabiliyetini artırabildiğine dikkat çekti.
[En Son Haber]
Rus doktorlar domuz gribi ile kuş gribi karışımı yeni bir virüsün ortaya çıkabileceği uyarısında bulundu.Yeni virüs hızla yayılacak ve daha çok ölümlere neden olacak.
Rusya Halk Sağlığı Dairesi (Rospotrebnadzor) Başkanı Gennadi Onişenko basına yaptığı açıklamada, domuz gribi virüsü ile kuş gribi virüsünün karışımından oluşan yeni bir virüsün ortaya çıkma tehlikesinin bulunduğunu iddia etti. Onişenko, Rospotrebnadzor'un konuyu yakından takip ettiğini kaydetti.
Dünya genelinde yaklaşık yarım milyon insana bulaşmış olan ve 7 bin 800 insanın ölümüne yol açan domuz gribinin H1N1 virüsü, mevsimsel grip ve kuş gribi ile birleşerek daha güçlü bir virüse dönüşeceği illeri sürülüyor.
H5N1 kuş gribi ve H1N1 virüslerin birleşimi dev bir melez haline gelebileceğini belirten uzmanlar, bu virüsün öncekinden daha yüksek ölüm oranlarına ve salgınlara yol açabileceği uyarsında bulunuyor. Mutasyona uğrayan yeni virüs türü insanlar arasında çok daha hızlı yayılacak.
Virüsün mutasyona uğradığı konusunda çıkan bilgilerin ardından domuz gribinin tedavisi için kullanılan Tamiflu'nun de virüse yönelik etkisiz olduğu duyuruldu. AFP'ye açıklamada bulunan uzmanlar, mutasyona uğrayan virüsün bazı durumlarda akciğer dokularına saldırı kabiliyetini artırabildiğine dikkat çekti.
[En Son Haber]
Etiketler:
avian influenza,
domuz gribi,
kuş gribi,
mutasyon,
pandemi,
swine Influenza
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)