30.01.2010

Azeri profesörden deprem uyarısı

Azerbaycanlı sismoloji profesörü Khalilov'dan, şoke eden deprem uyarısı geldi.

Depremi yüzde 85 oranında önceden tahmin eden bir sistem geliştiren sismoloji uzmanı Prof. Elhcin Khalilov, 3 yıl sonra dünyada büyük bir sismik hareketlilik yaşanacağını belirterek en riskli bölgelerin İstanbul, İzmir, San Francisco ve Los Angeles olduğunu söyledi Azerbaycanlı sismoloji profesörü Elhcin Khalilov'dan, şoke eden deprem uyarısı geldi. Akşam Gazetesi'nde yer alan habere göre Khalilov, 2013-2015 yılları arasında dünyadaki sismik ve volkanik hareketliliğin zirveye ulaşacağını belirterek, dünyanın yüzde 80'inde depremler yaşanacağını savundu. Khalilov, bu kapsamda Türkiye'de İstanbul ve İzmir'in de yüksek risk altında olduğunu söyledi. Khalilov, dünyanın 16 ülkesinden uzmanların da, bir ay içinde açıklama yaparak hem BM'yi hem de dünya kamuoyunu uyaracağını kaydetti.

Sistemi Türkiye'de kuracak
Khalilov, kendi geliştirdiği deprem tahmin sistemi ile dünyanın dikkatini çekiyor. Khalilov, mevcut deprem cihazlarının aksine, yüzde 85 oranında depremin yer, zaman ve şiddetini bildiğini belirterek, 2000 yılına yaşanan büyük Bakü depremi ile 2008 yılında Çin'in Şicuan eyaletinde meydana gelen büyük depremi önceden bildiğini kaydetti. Khalilov, deprem tahmin sistemini Türkiye'ye de kurmak için Başbakanlık aracılığıyla Ankara'da temaslarda bulunuyor.

Kesin tahmin
Khalilov, ancak kendisinin 2007 yılında Bakü'de resmi kullanılmaya başlayan Atropatena isimli bir cihaz geliştirdiğini belirterek, bu cihazın mevcut sistemlere göre daha hassas ve etkin ölçüm yaptığını söyledi. Khalilov, 'Deprem tahminlerim yüzde 85 oranında kesinlik taşıyor. Cihazın Cenevre'de uluslar arası patenti alındı. Bu, yeni bilimsel bir keşif' dedi.

Dünyada deprem
Dünyadaki sismik hareketlilik konusunda Khalilov, şunları kaydetti: 'Dünyada 2010'da başlayarak sismik aktiflik artacak. Bu hareketlilik 2013-2015 döneminde kritik noktaya ulaşacak. Dünyadaki bütün gerginlik merkezleri boşalacak. Bu da pek çok noktada deprem olması demek.'

Hareketlilik arttı
Prof. Khalilov, 'kabus senaryosunda' Türkiye'nin durumunu şöyle anlattı: 'Dünyanın yüzde 80'inde bu gerginlik olacak. İstanbul, İzmir, San Francisco, Los Angeles, Almaata, Meksika gibi yerlerde güçlü deprem riski var. Buralarda maksimuma ulaşacak. Yine Endonezya, Japonya ve Çin riskli yerler olacak. Bu dönem yaklaşıyor, bu yılın sonunda herkes bunu anlayacak. Sismik ve volkanik aktiflik artacak. Dünyadaki jeolojik yapıda ciddi değişiklik olacak. Manyetik sahada ciddi değişimler olmaya başladı. Bu hareket son 15 yılda yüzde 500 arttı. Bu da yerkürenin merkezindeki aktiflenmeyi gösteriyor. Güneş aktifliği de artacak.'

[E Kolay Haber]

25.01.2010

Garanti Bankası ve Akbank’ın Doğa ve Uygarlık Sınavı Başlıyor


Hasankeyf ve Dicle Vadisi’nin yok olmasına neden olacak Ilısu baraj projesine kredi vermesi sözkonusu olan Akbank ve Garanti Bankası’na karşı Doğa Derneği bugün ülke çapında bir kampanya başlattı.

Doğa Derneği’nin hazırlamış olduğu ilanlarda Hasankeyf Yok Olmasın Kampanyası’nın maskotu Kaplumbağa Rafet tahtaya yazmış olduğu sınav sorusunda “Garanti Bankası ve Akbank Hasankeyf’i yok edecek krediyi verir mi” diye soruyor.

[devamı]

24.01.2010

Rusya Uyardı : Donacaksınız!

Rusya Meteoroloji Dairesi ile Acil Durumlar Bakanlığı bir uyarı bildirisi yayınladı ve çarşamba günü Türkiye'nin Marmara ve Batı Karadeniz bölgeleriyle, Ege'nin kuzey kesiminin eksi 15 derece olacağını bildirdi.

RUSYA Meteoroloji Dairesi ve Acil Durumlar Bakanlığı Türkiye’yi ilgilendiren iki uyarı bildirisi yayımladı. Hürriyet'in haberine göre bakanlık, önce Türkiye’yi de kapsayan bölgede kışın en soğuk günlerinin önümüzdeki hafta yaşanacağını, hafta başında Rusya’nın Karadeniz kıyısında sıcaklığın eksi 20’yi, perşembe günü de Türkiye sahillerinin eksi 15’i göreceğini duyurdu. Akşam saatlerindeyse, ikinci açıklama geldi ve Rus Acil Durumlar Bakanlığı, soğuk havanın hızlı ilerlediğini, beklenenden bir gün önce, çarşamba günü Türkiye sahillerine ulaşacağını duyurdu.

Bugünden başlayarak ilk önce Rusya’nın Avrupa kesimini etkisi altına alacak Sibirya kökenli yüksek basınç, yarından itibaren kıtalararası azor akımını yenerek Karadeniz’e inmeye başlayacak. Rusya’nın Karadeniz’e yakın Voronej, Lipetsk ve Belgorod illerinde sıcaklık eksi 36 dereceye kadar düşecek. Salı günü Karadeniz’de çarpışacak olan iki hava akımı, fırtınayla birlikte soğuk havayı Türkiye’ye taşıyacak.

- 38 derece bekleniyor

Rusya’nın Avrupa kesiminde önümüzdeki hafta eksi 38 dereceyle düşük sıcaklık rekoru kırılması bekleniyor. Acil Durumlar Bakanlığı, birkaç gün sürecek ayaza karşı yerel yönetimlerden şiddetli don olaylarına karşı şimdiden gerekli tedbirleri alınması talimatı verdi.

Uyarı: Dışarı çıkmayın


Balkanlar ve Kafkasya ile Ukrayna’da hayat durdu. Romanya’da dün soğuk hava yüzünden üç kişi öldü. 65 yaşındaki evsiz bir adam yolun ortasında ölü bulundu. Yetkililer “Dışarı çıkmayın” açıklamasını yapsalar da, iki kişi de evlerinde soğuktan can verdi. Yükselen doğal gaz fiyatları halkı zorlayan bir başka faktör.

[Radikal]

21.01.2010

Güneşte son 2.5 yılın en şiddetli patlaması

"Tesis" gözlemevi Güneş'te son 2.5 yılın en şiddetli patlamasını tespit etti.

Rusya Federasyonu Bilimler Akademisi, Lebedev Fizik Enstitüsü bilim adamları tarafından kurulan "Tesis" gözlemevi, patlamanın GOES ölçeğine göre M 2.3 şiddetinde olduğu bildirildi.

Patlamanın 19 Ocak’ta, TSİ 15.00 da başladığı, 15.41 de en yüksek seviyesine ulaşarak 16.57 ye kadar, iki saate yakın sürdüğünü kaydeden bilim adamları, bu patlamanın 4 temmuz 2007 tarihinde meydana gelen patlamadan sonraki en büyük patlama olduğunu belirtti.

GEOS ölçeğine göre, Güneş’te meydana gelen patlamalar yaydıkları x ışını şiddetine göre A, B, C, M ve X Latin harfleriyle belirtilen 5 sınıfa ayrılıyor. A 0.0 olarak belirtilen en düşük şiddetli patlama, Yer yörüngesinde 1 metre kareye düşen 10 nanovat ışına karşılık geliyor. Patlamanın şiddetine göre belirlenen her bir kademe artışında metre kareye düşen ışın miktarı 10 kat artıyor. Güneş etkinliğinin yoğun olduğu 2003 yılı ekim ayında X 17 olarak belirtilen 1 milyon nanovat şiddetinde patlamalar kaydedildi.

[Radikal]

Google Earth Felaketi Görüntüledi

Haiti'deki büyük depremin yıkıcılığı Google Earth uydularının çektiği fotoğraflarda açıkça görülüyor.

Haiti'de 12 Ocak'ta meydana gelen büyük depremin yarattığı tahribat, uzaydan da görüntülendi.

Google Earth servisi, depremden önce ve sonra Haiti'nin başkenti Port-au-Prince'teki bazı yerlerin uydu fotoğrafları yayımladı.

İnanılmaz ayrıntılara sahip Google Earth fotoğrafları 13-17 Ocak 2010 arasında çekildi. Yine GeoEye uyduları tarafından 2008 yılında çekilen fotoğraflar da kıyas olması açısından yenilerle birlikte yayımlandı. Depremden önce ve sonra çekilen Google fotoğraflaır için yandaki galeriye tıklayınız.

GOOGLE EARTH FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYINIZ : http://fotogaleri.ntvmsnbc.com/galeri.aspx?galleryId=2776

Depremde yaşamını yitirenlerin sayısı 200 bine kadar çıkabilir. Yetkililer dün itibarıyla defnedilen deprem kurbanlarının sayısının 75 bini geçtiğini açıkladı.

Bu arada Haiti'yi yerle bir eden depremde hasar gören başkent Port-au-Prince'teki limanın aşamalı olarak yeniden hizmete gireceği açıklandı. ABD'nin gönderdiği 4 bin asker, Port-au-Prince'te konuşlandı, bir grup başkanlık sarayında göreve başladı.

[NTV]

20.01.2010

ABD: İran’ı bombalayabiliriz

İran’la olan nükleer krizin diplomasiyle çözülmesini ümit ettiğini söyleyen ABD’nin Merkez Kuvvetler Komutanı David Petraeus, “Nükleer tesislerini bombalayabiliriz” dedi.

ABD'nin Irak ve Afganistan'daki güçlerinin komutan Orgeneral David Petraeus, Amerikan televizyonuna yaptığı açıklamada, bölgeden sorumlu komutanlık Merkez Kuvvetler Komutanılığı’nın(Centcom) büyük çeşitlilik gösteren durumlara yanıt vermek için birçok senaryo ve plan tasarlamamasının sorumsuzluk olacağını belirtti.

ABD’li general, İran'ın nükleer tesisleri ve bunların bir saldırıya karşı korunaklı hale getirilmesi olasılığıyla ilgili bir soruya, bu tesislerin hepsinin bombalanabileceği yanıtını verdi.

Amerikan planlarıyla ilgili hiçbir ayrıntıya değinmeyen Orgeneral Petraeus, her eylemin etkisinin dikkatle değerlendirildiğinin altını çizdi.
Haberin devamı ↓reklam

Petraeus, İran nükleer krizinin hala diplomatik yollardan çözülebileceği ümidini taşıdığını belirterek, ''Kritik noktaya henüz gelmedik'' dedi.

[NTV]

Depremler

İran'da 15 Saatte 15 Deprem

İran'ın Huzistan eyaletinde dün geceden beri hafif ve orta şiddette 15 sarsıntı kaydedildiği bildirildi.

Fars Haber Ajansı, Huzistan eyaletine bağlı Endimeşk kentinde 15 saatte büyüklükleri 3.3 ile 4.9 arasında değişen 15 sarsıntının kaydedildiğin duyurdu.

Sarsıntıların birbirini takip etmesinin halkta paniğe neden olduğu belirtilirken, kentteki haberleşme sorununun kısa sürede giderildiğikaydedildi.

Depremlerde ölü ya da yaralı olduğuna dair henüz bir bilgi edinilemezken kırsal kesimlerdeki bazı evlerin küçük çaplı hasar gördüğü kaydedildi.


[NTV]
------------------

Pasifik'te Şiddetli Deprem

Pasifik Okyanusu'nda meydana gelen 7,2 büyüklüğündeki depremde en az 500 ev yıkıldı.

Pasifik Okyanusu'nun güneybatısında, Solomon Adaları açıklarında meydana gelen 7,2 büyüklüğünde depremde en az 500 evin yıkıldığı veya hasar gördüğü bildirildi.

Ulusal doğal afet servisi sözcüsü, depremden yaklaşık 500 evin etkilendiğini, ancak hepsinin yıkılmadığını belirtti.

Sözcü, havadan yapılan keşfin ardından verdiği bilgide, binlerce insanın evsiz kalmış olabileceğini kaydetti.

Depremde, yaralananların da bulunduğu, bu kişilerin durumlarının hafif olduğu belirtildi.

Amerikan Jeofizik Enstitüsü (USGS), depremin merkez üssünün, denizin 30 kilometre derinliğinde saptandığını, depremin ardından Pasifik'te tsunami alarmı verilmediğini açıklamıştı.

[NTV]
------------------

Dünya Sallanıyor

Haiti'nin yaralarının sarılmaya çalışıldığı bir dönemde Yunanistan 5,2, Guatemala'da da 6 büyüklüğünde depremler meydana geldi. Can ve mal kayıpları yaşanmadı.

Yunanistan'da 5,2 büyüklüğünde deprem meydana geldiği bildirildi.

Atina ve Selanik Yerbilimleri Enstitüleri, depremin merkez üssünün, başkent Atina'nın 160 kilometre kuzeybatısında, Korint Körfezi'nde bulunan 'Navpakto' kentinin 'Trikorfo' yerleşim birimi olduğunu duyurdular.

Enstitüler, saat 17.56'da kaydedilen sarsıntının ilk belirlemelere göre can ve mal kaybına yol açmadığını bildirdiler.

Öte yandan, Yunan basını, çok sayıda artçı sarsıntının takip ettiği depremin, yüzeye yakın olduğunu ve Mora (Peloponissos) Yarımadası'ndaki 'Egio', 'Patra', 'İlia' kentleriyle ana karadaki 'Amfissa' ve 'Lamia' illerinde hissedildiğini belirttiler.

GUATEMALA'DA 6 BÜYÜKLÜĞÜNDE DEPREM

Öte yandan Guatemala'nın Pasifik kıyısında 6 büyüklüğünde deprem meydana geldi.

ABD Jeolojik Araştırma Merkezi, depremin merkez üssünün, ülkenin El Salvador sınırı yakınında, Guatemala kentinin 97 kilometre güneydoğusunda olduğunu duyurdu.

Depremin derinliğinin 103,3 kilometre olduğu kaydedildi.

[NTV]

19.01.2010

Dünya Buzul Çağının Eşiğinde

İklim bilimi alanındaki büyük ve ilgi uyandıran kanıtlara göre, Dünya şimdi bir diğer Buzul Çağı’nın girişinin eşiğindedir. Uzun vadeli iklim değişimi bilgi temelimizi sağlayan birçok veri kaynakları, sıcak, on iki bin yıl uzunluğundaki Holocene (şu andaki jeolojik çağ) periyodunun yakın zamanda sona ereceğini ve sonra dünyanın sonraki 100 bin yılda Buzul Çağı koşullarına geri döneceğini belirtiyor.

Buzulların merkez çekirdekleri, okyanus sediment çekirdekleri, jeolojik kayıt ve kadim bitki ve hayvan nüfusu araştırmaları, hepsi her biri yaklaşık 100,000 yıl süren Buzul Çağı maksimumlarının düzenli döngüsel modelini gösteriyor, buzul çağları arasında her biri yaklaşık 12,000 yıl süren sıcak bir periyot oluyor.

Çeşitli kaynaklardan toplanan uzun – vadeli iklim verilerini çoğu da bir arada Milankovich döngüleri olarak bilinen üç astronomik döngüyle kuvvetli bir korelasyon gösteriyor. Üç Milankovich döngüsü 41,000 yıllık döngüde dünyanın yana yatmasını kapsıyor; 100,000 yıllık periyotta değişen dünyanın yörüngesinin şekli; ve 26,000 yıllık periyotta dünyanın ekseninin yönünü kademeli olarak döndüren, dünyanın yalpalaması olarak da bilinen Ekinoksların Presesyonu.

Milankovich’in teorisine göre, bu üç astronomik döngünün her biri dünyaya erişen güneş radyasyonunun miktarını etkiliyor, soğuk Buzul Çağı maksimumları ve sıcak periyotlar döngüsü üretmek üzere birlikte hareket ediyorlar.

Buzul çağı neden sonuç ilişkisinin astronomik teorisinin unsurları ilk kez 1842’de Fransız matematikçi Joseph Adhemar tarafından sunuldu, 1875’te İngiliz dahi Joseph Croll tarafından daha ileri geliştirildi ve teori 1920 ve 30’larda Sırp matematikçi Milutin Milankovich tarafından şu andaki şekline getirildi. 1976’da prestijli “Bilim” dergisi John Imbrie, James Hays ve Nicholas Shackleton tarafından yazılan “Dünya’nın yörüngesindeki varyasyonlar: Buzul Çağlarının Hız Ayarlayıcısı” başlıklı bir makale yayınladı.

Bu makale üç bilim adamının okyanus sediment çekirdeklerinden elde ettikleri iklim verileri ve astronomik Milankovich döngülerinin modelleri arasında buldukları korelasyonu tanımlıyordu. 1970’lerin sonundan bu yana, Milankovich teorisi iklim bilimciler arasında Buzul Çağı neden sonuç ilişkisi için hesaba alınan hakim teoridir ve bu nedenle Milankovich teorisi iklimbilim kitaplarında ve Buzul Çağı ile ilgili ansiklopedi makalelerinde her zaman tanımlanır. 1976 raporlarında Imbrie, Hays, ve Shackleton, deniz – sediment çekirdekleri ve Milankovich döngülerine dayanan kendi iklim tahminlerinin iki şekilde değerlendirilmesi gerektiğini yazdılar. Birincisi, sadece gelecek iklimsel trendlerin doğal bileşenine uyguladılar ve fosil yakıtlar yakmaktan dolayı olan etkiler gibi antropojenik (insan tarafından yapılmış) etkilere uygulamadılar. İkincisi, sadece uzun – vadeli trendleri tanımlıyorlar, çünkü yörünge varyasyonlarını 20,000 yıllık ve daha uzun periyotlarla ilişkilendiriyorlar. Yüksek frekanslardaki iklimsel salınımlar tahmin edilmiyor… sonuçlar sonraki 20,000 yılda uzun – vadeli trendin yaygın Kuzey Yarıküre buzullaşmasına ve daha soğuk iklime doğru gittiğini belirtiyor.”

1970’ler sırasında ünlü Amerikalı Astronom Carl Sagan ve diğer bilim adamları, insan endüstrisi tarafından üretilen karbon dioksit (CO2) gibi ‘sera gazlarının’ korkutucu küresel ısınmaya götürebileceği teorisini desteklemeye başladılar. 1970 lerden bu yana, “antropojenik küresel ısınma’ (AGW) teorisi giderek akademik kuruluşların çoğu tarafından gerçek olarak kabul edildi ve onların AGW’yi kabullenmeleri hükümetlerin AGW’nin kötüleşmesini önlemek üzere çok önemli değişiklikler yapmasını teşvik etmek için küresel bir harekete ilham oldu.

AGW teorisinin desteklenmesinde belirtilen kanıtın merkezi parçası 2006’da “Uygunsuz Gerçek” filminde Al Gore tarafından sunulan ünlü ‘hokey sopası’ grafiğidir. ‘Hokey sopası’ grafiği küresel sıcaklıklarda 1970’lerde başlayan ve 2006/2007 kışına kadar devam eden akut yukarıya doğru artışı gösteriyor. Ancak, bu ısınma trendi, 2007/2008 kışı Kuzey Yarıkürede 1966’dan bu yana enderin kar örtüsünü ve 2001’den bu yana en soğuk dereceleri doğurduğunda kesintiye uğradı. Şimdi Kuzey Yarıkürede şu andaki 2008/2009 kışının muhtemelen hem kar derinliği hem de soğuk dereceler açısından eşit olacağı veya daha yüksek olacağı görünüyor.

AGW (antropojenik küresel ısınma) teorisindeki ana hata, onun yandaşlarının sadece geçmiş bin yıldaki kanıtlara odaklanmalarıdır, geçmiş milyonlarca yıldan gelen kanıtları görmezden geliyorlar, iklimbilimin gerçek anlayışı için zorunlu olan kanıtları. Paleoiklimbilimden (Geçmiş zamanların iklimini, sebeb, sonuç ve etkilerini inceleyen bilim dalı) gelen veriler son küresel sıcaklık artışı için, Buzul Çağı maksimumları ve buzul çağları aralarının doğal döngülerine dayanarak bize alternatif ve daha güvenilir açıklama sağlıyor. 1999’da İngiliz “Doğa” (Nature) dergisi, 1990’lar sırasında Antarktika’daki Rusların Vostok istasyonunda toplanan buzul çağa ait buz çekirdeklerinden türetilen verilerin sonuçların yayınladı. Vostok buz çekirdeği verileri, 420,000 yıl öncesinden itibaren şimdiki zamanımıza kadar küresel atmosferik sıcaklıklar, atmosferik CO2 ve diğer sera gazları ve havadan gelen partiküllerin kaydını kapsıyor.

Vostok buz çekirdeği verilerinin grafiği, Buzul Çağı maksimumlarının ve sıcak ara dönemlerin düzenli döngüsel bir modelde gerçekleştiğini, elektrodiyagramda kalp atışının ritmine benzer bir grafik - çizgisini gösteriyor. Vostok veri grafiği ayrıca küresel CO2 seviyelerindeki değişimlerin, küresel sıcaklık değişimlerinin yaklaşık 800 yıl gerisinde kaldığını gösteriyor. Bunun belirttiği şey, küresel sıcaklarının CO2 değişimlerinden önce geldiğidir veya küresel sıcaklıkların CO2 değişimine neden olduğudur, tersi değildir. Başka bir deyişle, artan atmosferik CO2 küresel sıcaklığın artmasına neden olmuyor; bunun yerine küresel sıcaklıktaki doğal döngüsel artış küresel CO2’in artmasına neden oluyor.

Küresel sıcaklığa tepki olarak küresel CO2 seviyelerinin artmasının ve düşmesinin nedeni, soğuk suyun, sıcak sudan daha fazla CO2 tutma kapasitesidir. Karbonatlı içeceklerin, sıcak bir ortama konulduğunda karbonatının veya CO2’nin serbest kalmasının nedeni budur. Karbonatlı içeceklerin, şarabın ve biranın köpüklerinin kaçmasını önlemek için bunları soğuk yerlerde saklarız. Dünya şu anda doğal Buzul Çağı döngüsünün sonucu olarak ısınıyor ve okyanuslar ısınırken, atmosfere artan miktarlarda CO2 salıyor.

Isınan okyanuslar tarafından CO2 salınması, dünyanın sıcaklığındaki değişimlerin gerisinde kaldığı için, dünyanın şu andaki buzul çağları arası sıcak periyodunun bitişinden sonra bir diğer sekiz yüzyıl boyunca küresel CO2 seviyelerinin artmaya devam etmesini beklemeliyiz.

Vostok buz çekirdeği verileri grafiği, küresel CO2 seviyelerinin geçmiş 420,000 yıl boyunca Buzul Çağı minimumları ve maksimumlarının doğal döngüsüne direkt tepki olarak düzenli bir şekilde yükselip düştüğünü ortaya koyuyor. Bu doğal döngü içinde, yaklaşık her 110,000 yılda küresel sıcaklıklar ve bunu izleyen CO2 seviyeleri, yaklaşık bugünkü aynı seviyelerde zirveye ulaşıyor.

Bugün tekrar zirve noktasındayız ve sıcak ara periyodun sonuna yakınız ve dünya sonraki BuzulÇağına girmek üzere. Eğer şanslı isek, buna hazırlanmak için birkaç yılımız olabilir. Buzul Çağı, her zaman olduğu düzenli ve doğal döngüsünde gibi geri dönecek, antropojenik küresel ısınma etkileri olsun ya da olmasın.

AGW teorisi, saçma bir şekilde dar bir zaman genişliğinden alınan verilere dayanıyor ve uzun – vadeli iklim değişiminin ‘büyük resmi’ni amaçsız (düşüncesiz) şekilde ihmal ediyor. Buz çekirdeklerini, deniz sedimentlerini, jeolojiyi, palebotaniği ve zoolojiyi kapsayan paleoiklimbilimden gelen veriler, bir diğer Buzul Çağına girişin eşiğinde olduğumuzu belirtiyor ve veriler ayrıca ciddi ve uzun süren iklim değişiminin sadece birkaç yıl içinde gerçekleşebileceğini gösteriyor.

Antropojenik Küresel Isınmanın kuşkulu tehdidi üzerine endişe dünyadaki insanların dikkatini başka yöne çekerken, Kuzey Yarıkürenin büyük bölümünü oturulmaz kılacak olan yaklaşan ve kaçınılmaz Buzul Çağının çok gerçek tehdidi aptalca görmezden geliniyor.

Kaynak:
Earth on the Brink of an Ice Age Pravda.ru

Çeviri:
Saffet Güler

18.01.2010

Hayatta kalanların yaşam savaşı başladı

Haiti'de depremden kurtulanlar şimdi açlık ve susuzluğa karşı mücadele ediyor. Ülkede yağmalamalar sürüyor.

Salı günkü depremde tahminen en az 100 bin insanın hayatını kaybettiği Haiti'ye yardım, dünden itibaren ulaşmaya başladı. Ancak altyapıdaki yetersizlikler nedeniyle dağıtımda büyük sorunlar yaşanıyor. Ulaşan yardım miktarının da ihtiyacı karşılamadığı belirtiliyor.

Felaketin Kuş Bakışı Fotoğrafları : http://fotogaleri.ntvmsnbc.com/galeri.aspx?galleryId=2718

ABD'nin Haiti Büyükelçisi Kenneth Merten, depremin vurduğu Haiti'nin başkenti Port-au-Prince'i atom bombası düşmüş bir kente benzetti.

Kenneth Merten, Amerikan CNN televizyon kanalına yaptığı açıklamada, ''İnsan, Port-au-Prince'in 2. Dünya Savaşından sonra Tokyo neye benzerse ona benzediğini anlamalı. Herşey dümdüz. Tıpkı bir atom bombası patlamış gibi. Port-au-Prince'in merkezinde ihtiyaçlar hala kritik durumda. Bazı başka kentler tamamen dümdüz, oradaki ihtiyaçlar çok fazla'' dedi.
Haberin devamı ↓reklam

Her geçen gün ABD ile uluslararası ortaklarının daha fazla gıda, su ve ilaç yardımı yapabildiklerini anlatan Merten, şiddet olayları riski konusunda bir soru üzerine de, ''genel itibarıyla insanlar çok sakin. Sorunlar elbette var, ama Haiti polisinin ve BM kuvvetlerinin şu ana kadar bununla baş edebilme noktasında olduğunu düşünüyorum'' yanıtını verdi.

Öte yandan, Uluslararası Kızılhaç Teşkilatından yapılan yazılı açıklamada, depremin ardından şiddet ve yağmalama olaylarında artış kaydedildiği belirtildi. Açıklamada, ''Port-au-Prince halkı şimdi hayatta kalma mücadelesi veriyor. Sinirler gergin, hayatta kalan, ama aç ve susuz olanlar kayıplarının ne kadar büyük olduğunu anlıyor'' ifadesi kullanıldı.

YARDIMIN DAĞITIMI HENÜZ ÇOK YAVAŞ

Şehirdeki on binlerce insan yiyecek, içecek ve tıbbi yardımdan yoksun olarak sokaklarda yatarken, birçok depremzede kentten ayrılmaya çalışıyor.

Yardım görevlileri ve Amerikan ordusu, deprem mağdurlarına su ve gıda dağıtıyor. Ancak talep varolan yardım malzemelerinden çok daha fazla ve dağıtımın da umulduğu kadar hızlı olmadığı belirtildi.

BM Genel Sekreteri Ban ki Moon, durumu yerinde görmek üzere bölgeye gitti. Başkent Port au Prince'teki BM binasının enkazında incelemelerde bulunan Genel Sekreter, Cumhurbaşkanı ile de bir araya geldi. Genel Sekreter yardımı yeterli bulmayan Haitililerin tepkisiyle karşılaştı.

Öte yandan depremin merkez üssündeki yıkım tablosunun başkent Port au Prince'den çok daha dramatik olduğu bildirildi. Başkentin 20 kilometre dışındaki Leogane kasabasının bir kıyamet yerini andırdığı, hemen hemen bütün binaların yıkıldığı, binlerce kişinin evsiz kaldığı aktarılıyor. Birleşmiş Milletler, Port au Prince'in 20 kilometre batısındaki Leogane'de binaların yüzde 80-90'unun yıkıldığını açıkladı.

Port au Prince'te ise hayatta kalanlar çaresiz bir şekilde yardım malzemelerinin kendilerine ulaştırılmasını bekliyor.

BİR MUCİZE KURTULUŞ

Kurtarma ekiplerinin pazar günü bir kadını enkaz altında sağ çıkarması salı gününden bu yana karamsar haberlerin geldiği Haiti'den umut ışığı içeren bir ayrıntı oldu. Depremzedenin eşi Reinhard Riedl, ''Bu bir mucize'' diye karşıladı haberi. Bölgedeki Türk kurtarma ekibi de beş kişiyi enkaz altından çıkardı.

[NTV]

Işığa Atılan Düğüm

İngiltere'de bir grup bilim insanı, şimdiye dek sadece soyut matematiğin bir dalı olan “düğüm teorisi”ni ışıkta gerçeğe çevirdi.

Bristol, Glasgow ve Southampton üniversitelerinden bilim insanları, “düğüm teorisi”yle özel olarak tasarlanmış hologramlar (lazer ışınlarına dayanılarak meydana getirilen üç boyutlu görüntü işlemi) kullanarak ışığı yönlendirdi. Işık huzmesindeki ışığın, nehirde akan suya benzediğini keşfeden bilim insanları, ışığın normalde doğrusal olarak aktığını, ancak boşlukta iken “optik girdaplar” oluşturduğunu saptadı. Araştırmayı yürüten ekibin başkanı Dr. Mark Dennis, “Etrafımızdaki ışık, göremediğimiz karanlık hatlarla dolu. Biz de bu karanlık çizgileri sofistike hologramlarla yönlendirip düğümler oluşturduk” diye konuştu. Dr. Dennis’e göre bu keşif epilasyondan tümör tedavisine kadar pek çok konuda kullanılan lazerin hassasiyetinin artırılmasını sağlayacak.

[Radikal]

Son gıda kuralı: Ne varsa eskide var!

Amerikalı yazar Michael Pollan yeni kitabı 'Gıda Kuralları'nda 'öze dönme' çağrısı yapıyor. Büyükannelerin mutfak kurallarını bilimin de kabul ettiğini söyleyen yazardan 10 beslenme önerisi...

LONDRA - Çok sayıda diyetisyen, antropolog, doktor, hemşire, yeterli sayıda anne ve büyükanneyle konuşan yazar Michael Pollan beslenme alışkanlıklarını sonsuza dek değiştirebilecek ‘Gıda Kuralları’nı kaleme aldı...

* Ekmek ne kadar beyazsa, ölümünüz o kadar yakındır. Beyaz unun şekerden farkı yok. Araştırmalar anneanneleri haklı çıkarıyor, tam tahıllı ekmek yiyen daha uzun ömürlü oluyor.

* Sütün rengini değiştiren mısır gevreklerini yemeyin. Bu tip mısır gevrekleri çok fazla işlemden geçirilmiş ayrıca arıtılmış karbonhidrat ve kimyasal katkılarla dolu oluyor.

* Büyükannenizin tanımadığı gıdaları satın almayın. Market rafları doğada var olmayan ve büyüklerimizin tanıyamadığı ama mühendislik yöntemleriyle kolayca üretilebilen gıdalarla dolu, bunlardan sakının.

* Acıktığınızda yemek yiyin, sıkıldığınız zaman değil. Çoğumuz can sıkıntısını geçirmek, eğlenmek, kendimizi ödüllendirmek için yeriz. Sağlıklı olanı, mutfağa acıkınca yönelmek.

* Tabağınız ne kadar renkliyse, o kadar sağlıklıdır. Farklı çeşit ve renklerde sebzelerle dolu bir öğün, farklı antioksidan bitkisel ilaca denktir. Bu da kronik hastalıklardan uzak durmamıza yardımcı olur.

* İçindekiler listesi uzadıkça, zarar artar. Bir hazır yiyecek paketinin üzerindeki ‘içindekiler’ bölümü ne kadar uzunsa, içeride işlem görmüş o kadar çok gıda var demektir. Uzak durun!

* Yemeğinizi tadını çıkarabilecek kadar yavaş yiyin. Böylece daha az yiyerek tatmin olmuş hissettiğinizi göreceksiniz. Bir öneri; ısırıklar arasında çatalınızı elinizden bırakın.

* Eninde sonunda çürüyeceği kesin olan gıdaları tercih edin. Bir gıdanın raf ömrü ne kadar uzunsa, o kadar çok işlemden geçmiş demektir. Bu da besin değerinin o derece düşük olduğu anlamına gelir.

* Sebzelerin suyunu da için. Sebzelerin, içinde piştiği su besin değeri açısından çok zengindir. Tenceredeki suyu dökmeyip sos ya da çorba yapmak üzere değerlendirebilirsiniz.

* Masadan tam doymadan kalkın. Tamamen doymanın normal olduğunu düşünürüz ama birçok kültürde son noktaya erişilmeden yemeğin bırakılması önerilir. Japonlar, yüzde 80, Çinlilerse yüzde 70 oranında doymuşken kalkılmasını önerir. (The Daily Mail)

[Radikal]

15.01.2010

SALGIN SAHTE, VURGUN GERCEK

Avrupa Konseyi Sağlık Birim Şefi Wogard: Domuz gribi salgını, dünya çapındaki paniği paraya çeviren firmaların başlattığı ‘sahte’ bir salgındır.

DÜNYA çapında panik yaratan domuz gribi salgınının ‘sahte’ olduğu ortaya çıktı. Avrupa Konseyi Sağlık Şefi Wolfgand Wogard, para kazanmak isteyen ilaç firmalarının Dünya Sağlık Örgütü’nü etkilediğini açıkladı.

Firmalara soruşturma
İLAÇ firmaları dev karlar elde ederken, birçok ülkenin sağlık bütçesinin erimesi, büyük tepki oluşturdu. Wogard’ın bu süreçte ilaç firmalarının rolünün incelenmesi yönündeki teklifi, Avrupa Konseyi’nde kabul edildi.

İngilizler sorumlu peşinde
İngiltere’nin en çok satan gazetelerinden Daily Mail, sağlık bütçelerini eriten skandal sonrası sorumluların bulunup cezalandırılması için kamuoyu oluşturmaya başladı.

Skandal: Salgın sahte
Avrupa Konseyi Sağlık Birimi, ‘domuz gribi’ salgınının dünyadaki panikten faydalanmak isteyen ilaç firmalarının başlattığı ‘sahte bir salgın’ olduğunu açıkladı
Avrupa Konseyi Sağlık Şefi Wolfgand Wogard, ’domuz gribi’tedavisinde kullanılan ilaç ve koruyucu aşıları üreten şirketleri Dünya Sağlık Örgütü’nün domuz gribini bir salgın olarak tanımlama kararını etkilediğini savundu. İngilizlerin en çok satan gazetelerinden Daily Mail’in haberine göre, ’domuz gribi’ salgınının dünya çapındaki panikten faydalanmak isteyen ilaç firmalarının başlattığı ’sahte bir salgın’ olduğu gerçeği ortaya çıktı. Bu sayede ilaç firmaları “dev kazançlar” elde ederken, Türkiye de dahil pek çok ülke zaten kısıtlı olan sağlık bütçelerini bu nispeten hafif hastalığa karşı aşı kampanyaları düzenlemek için harcadı.


Müzakere şubat ayında

Wogard’ın bu süreçte ilaç firmalarının rolünün incelenmesi yönündeki teklifi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin sorumluluğunu da üstlenen Avrupa Konseyi’nde kabul edildi. Konuyla ilgili acil durum müzakereleri önümüzdeki ay yapılacak. Sağlık Bakanlığı’nın, aralık ayının sonlarında açıkladığı rakama göre, domuz gribinden ölenlerin sayısının 507 olduğunu söylemişti. Sağlık Bakanlığı yetkilileri, ölü sayısını açıklama konusunda, belli zaman müddetlerinin değil, hastalığın seyrinin açıklama ihtiyacı doğurmasının esas alınacağını kaydetmişti. Kasım ayında ise Başbakan Erdoğan ile Sağlık Bakanı Recep Akdağ arasında geçen diyaloglar kafaları karıştırmıştı.

[YeniÇağ]

14.01.2010

Haiti Yerle Bir Oldu, 7.0'lık Deprem


Haiti'deki 7,0 büyüklüğündeki depremin ardından insani dram yaşanıyor. Ülkede 2 milyona yakın çocuğun depremden etkilendiği ve geceyi cesetlerin yanında geçirdikleri bildiriliyor. Bölgeye uluslararası yardım yağıyor.

Haiti'nin başkenti Port-au-Prince'i dün vuran 7 büyüklüğündeki depremde ölü sayısının 100 binlere yaklaşabileceği ifade ediliyor.

İngiliz sivil toplum kuruluşu "Save the Children", depremden en az 2 milyon çocuğun etkilendiğini bildirdi. STK'nın acil durumların yönetiminden sorumlusu Gareth Owen, 7 büyüklüğündeki depremin ve insani felaketin Haitili çocuklar için çok derin travmaya yol açan bir deneyim olduğunu belirterek, depremden etkilenen 2 milyondan fazla çocuğun birçoğunun yaralandığını ve yetim kaldığını kaydetti.

ÇOCUKLAR GECEYİ CESETLERİN YANINDA GEÇİRİYOR
Çok sayıda çocuğun geceyi sokakta cesetlerin yanında geçirmek zorunda kaldığına işaret eden Gareth, "Çocuklar şokta ve tehlikede. Birçoğu yetim kaldı veya yaralandı. Hemen tedavi edilmeliler. Binlercesi ailelerinden ve arkadaşlarından haber alamıyor" diye konuştu.
Haberin devamı ↓reklam

ULUSLARASI YARDIM YAĞIYOR
Bu arada, ABD Başkanı Barack Obama, Haiti'ye acilen 100 milyon dolar yardım yapacaklarını bildirdi.

Uluslararası Para Fonu (IMF) Genel Direktörü Dominique Strauss-Kahn da kuruluşun çok acil biçimde Haiti'ye 100 milyon dolar yardım sağlayacağını açıkladı.

AB üyesi 27 ülkenin Yardım ve Kalkınma bakanları da Haiti'ye yardımı görüşmek üzere Pazartesi günü Brüksel'de toplanacak.

[NTV]

Haiti'de 7 büyüklüğündeki deprem özellikle başkent ve çevresini harabeye çevirdi. Cumhurbaşkanlığı Sarayı ve Türk polislerin de görev yaptığı BM binası yıkıldı, binlerce insan enkaz altında, ölü sayısı 500 bini bile bulabilir.


Kuzey yarımkürenin en yoksul ülkelerinden Karayip Denizi’ndeki ada ülkesi Haiti’de, yerel saatle 17.00’ye doğru 7.0 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Bir dakikadan uzun süren yıkıcı depremde ölü sayısının 100 bin, hatta 500 bin olabileceği belirtiliyor.

Merkez üssü başkent Port-Au-Prince’in 22 km. batısında ve 30 km. derinlikte olan depremde büyük can ve mal kaybı yaşandı.
Başta Cumhurbaşkanlığı Sarayı ve 52 Türk polisin de görev aldığı BM Barış Gücü binası olmak üzere hastane, okul ve otellerin de olduğu birçok yapıyı yerle bir eden depremden birkaç saat sonra Cumhurbaşkanı Rene Preval’in sağ olduğu açıklandı.

[Radikal]

Earthquake in Haiti

Tuesday afternoon, January 12th, the worst earthquake in 200 years - 7.0 in magnitude - struck less than ten miles from the Caribbean city of Port-au-Prince, Haiti. The initial quake was later followed by twelve aftershocks greater than magnitude 5.0. Structures of all kinds were damaged or collapsed, from shantytown homes to national landmarks. It is still very early in the recovery effort, but millions are likely displaced, and thousands are feared dead as rescue teams from all over the world are now descending on Haiti to help where they are able. As this is a developing subject, I will be adding photos to this entry over the next few days, but at the moment, here is a collection of photos from Haiti over the past 24 hours.

[Boston.Com]

13.01.2010

Ya bulunacak, ya bulunacak!

Astronomlar kesin konuştu: En geç dört yıl içinde ikinci bir Dünya bulunacak!

Güneş Sistemi dışında gezegen keşifleri tüm hızıyla sürüyor. 2000 yılında 19 Güneş dışı gezegen tespit edilirken, rakam 2009’da 84’e tırmandı. Astronomlar iddialı: En çok dört beş yıl içinde Dünya’ya çok benzeyen, üzerinde yaşam oluşabilecek veya oluşmuş bir gezegen bulunacak!

NASA ve ESA’ya bağlı pek çok astronom, Dünya gibi yaşamaya elverişli gezegenlerin evrende çok sayıda olduğu konusunda hemfikir. Üzerinde yaşam olabilecek ilk gezegenin keşfinin bir yıl içinde gerçekleşmesi de büyük olasılık olarak görülüyor.

Her yıl düzenlenen Amerikan Astronomi Birliği konferansında bilgi ve görüşlerini paylaşan astronomların hemen hepsi, uzay biliminde çok özel bir dönem yaşandığı ve uygarlığın başlangıcından bu yana insanın kafasını kurcalayan en önemli sorulardan birine çok yakında yanıt bulunacağı kanısında. Bu soru, evrende yalnız olup olmadığımız.
Haberin devamı ↓reklam

NASA bünyesindeki Ames Araştırma Enstitüsü Başkanı Simon Worden, evrende Dünya’nın dışında bir değil pek çok gezegende yaşam olduğundan emin. Worden’a göre böyle bir gezegen en çok dört beş yıl içinde bulunacak.

Chicago Eyalet Üniversitesi’nden Scott Gaudi de iddialı konuşuyor: “Hangi taşı kaldırsak altından bir gezegen çıkıyor. Hemen her uzay ortamında ve yerde çeşit çeşit gezegen var.”

Katolik Kilisesi de evrende başka hayatlar olma ihtimaline karşı heyetler kurup çalışmalara başlamış durumda. Kongreye Katolik Kilisesi’ni temsilen katılan, Vatikan Gözlemevi yöneticisi rahip Jose Funes, evrende insanoğlunun mevcudiyetinin anlamına ilişkin çok önemli bulgular olduğunu ve bunlar üzerinde düşünmek gerektiğini söylüyor.

Güneş dışı gezegen avında astronomların en büyük yardımcısı olan Kepler Uzay Teleskobu, Hubble’dan farklı olarak, özellikle gezegen aramak üzere tasarlandı. 2000’li yıllardan önce yılda biriki Güneş dışı gezegen bulunabilirken, bugün Kepler’in yardımıyla bu sayı ayda 7’ye yükseldi.

Kepler’in en önemli gereci olan ışık tarayıcı sayesinde, aynı anda 100 binden fazla yıldız taranabiliyor ve bunlardaki en ufak bir kararma tespit edilebiliyor. Yıldız ışığında meydana gelen geçici ve hafif kararma, çoğunlukla önünden geçen bir gezegenin varlığına işarete ediyor.

[NTV]

11.01.2010

Bilim adamları: Mini buz çağı kapıda

İngiliz bilim adamları, Avrupa ve Kuzey Yarıküre'yi etkileyen sert kış koşullarının 20 veya 30 yıl sürecek bir mini buz çağının başlangıcı olduğunu ileri sürdü.

İngiliz Daily Mail gazetesinin haberine göre, İngiltere'nin önde gelen bilim adamlarından ve BM'nin Hükümetlerarası İklim Değişikliği Kurulu (IPCC) üyesi Profesör Mojib Latif ev ekibi, Büyük Okyanus (Pasifik) ve Atlas Okyanusu'nda (Atlantik) su sıcaklıklarındaki doğal döngüyü analiz ederek bu sonuca ulaştı.

Küresel ısınma teorilerine ve Dünya'nın 1900'lerden beri insan yapımı sera gazı salımıyla iklim değişikliğine uğradığı görüşlerine tamamiyle ters düşen yeni iddia, araştırmacıların, okyanus sıcaklıklarını, soğuma ve ısınma döngülerinin başladığı yüzeyden yaklaşık bin metre aşağıda ölçmeye dayanan yeni yöntemlerine dayanıyor.

İngiliz bilim adamları, soğuma eğilimi yönündeki bulgularını 2008'de bir makale halinde yayınlamalarının ardından, Eylül'de İsviçre'nin Cenevre kentinde düzenlenen IPCC konferansında da sundular.

Bilim adamları, raporlarında ABD'nin Colorado eyaletindeki Amerikan Ulusal Kar ve Buz Veri Merkezi'nin, Kuzey Kutbu'nun yazın buz yüzölçümünün 2007'den bu yana yüzde 26 arttığı yönündeki bulgularının da altını çizdiler.

[Haber 7]

10.01.2010

Domuz gribinden kimler rant sağladı?

Prof. Akdur, gerçekçi olmayan salgın paniklerinin pahalıya patladığını, H1N1'in dünyaya 4.4 trilyon dolara mal olacağını belirtti ve 'Bu paniklerden bazı ülke ve firmalar büyük rantlar elde ediyor' dedi.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Recep Akdur, ''gerçekçi olmayan salgın paniklerinin dünyaya ve insanlığa çok pahalıya mal olduğunu'' ifade ederek, ''Kuş gribi dünyaya 2.2 trilyon dolara mal oldu, domuz gribinin ise 4.4 trilyon dolara mal olacağı hesaplanıyor. Bu paniklerden bazı ülke ve firmalar büyük rantlar elde ederken diğer bir kısmı da büyük zarar görüyor'' dedi.

Akdur, Dünya Sağlık Örgütü'nün 2010 kışı boyunca güney yarım kürede kullanılacak aşı için önerdiği iki seçenekten birinin, ''domuz gribi'' (H1N1) ve mevsimsel (H3N2) virüsleri ile influenza B virüsünden oluşan üçlü aşı, diğerinin de mevsimsel (H3N2) virüsü ile influenza B virüsünden oluşan ikili aşı olduğunu söyledi.

Firmaların 2010 için üçlü aşı üretmeleri halinde, halen piyasadaki ''domuz gribi'' aşısının yapılmasına gerek kalmayacağını anlatan Akdur, ikili aşı üretilmesi durumunda ise bu aşının yanında ''domuz gribi'' aşısının da uygulanması gerektiğini bildirdi. Akdur, şu görüşleri dile getirdi:

ULUS EKONOMİLERİ Mİ ŞİRKET EKONOMİLERİ Mİ?
''Bütün bunlar değerlendirildiğinde, salgının birinci dalgasından elde edilen verilerden yola çıkılarak, domuz gribinin korkulan, korkulması gereken bir virüs olmadığının anlaşılmasına rağmen DSÖ, abartmaya ve korkutmaya devam etmiştir. DSÖ'nün, koruyuculuğu ve güvenliği konusunda tatminkar bilgiye sahip olunmayan tekli domuz gribi aşılarının klasik risk grupları dışındaki büyük kitlelere yapılmasını önermesi, Ocak 2010'dan itibaren üçlü aşı içinde domuz gribi virüsünü de bulundurma olanağı varken hala ikili aşı önererek bunun yanında ayrıca tekli domuz gribi aşısı yapılmasını tavsiye etmesi, örgütün, ulusları, özellikle de gelişmekte olan ulusların ekonomisinden daha çok şirket ekonomilerini düşündüğü kuşkusunu yaratmakta ve bu kuruma olan güveni sarsmaktadır.''

DSÖ YALANCI ÇOBANA DÖNDÜ

DSÖ'nün son yıllarda olayları ve grip pandemilerini iyi yönetemediğini savunan Akdur, örgütün ''domuz gribi'' ve aşısı ile ilgili uygulamalarının yalnızca Türkiye'de değil, tüm dünyada tartışıldığını, bunun da ötesinde şiddetle eleştirildiğini söyledi. Akdur, ''Başka bir ifadeyle tüm dünyada gerek DSÖ'ye gerekse aşı firmalarına karşı büyük bir güven bunalımı yaşanmaktadır. Bu yaşananların dünya ölçeğinde veya insanlığa en önemli faturası da DSÖ'ye olan güvenin yitirilmesidir'' dedi.

Geçmişte dünya genelinde yaşanan büyük salgınların DSÖ ve bilim çevrelerinde duyarlılığa yol açtığını, ülkelerin buna karşı plan ve hazırlık yapmasının yerinde olduğunu belirten Akdur, ''Ancak bu durum hem DSÖ'de hem de ülkelerde adeta 'mehdi bekleme psikoloji' yarattı. Tanı konulan her yeni A grip virüsünün beklenen, ölümcül virüs olduğu ya da olabileceği söylenerek büyük panikler yaratıldı. DSÖ adeta yalancı çobana döndü'' ifadesini kullandı.

TÜRKİYE AŞI ÜRETMELİ
Grip salgını konusunda Türkiye'nin aşı ve antiviral üretmemek, sağlık sorunlarına siyasi yaklaşmak ve krizleri iyi yönetememek gibi sorunları bulunduğunu savunan Akdur, 2010'da DSÖ'nün yeni bir virüs ilan etmesi halinde Türkiye'nin aşı ve antiviral bulamamak riskiyle karşı karşıya kalabileceğini ileri sürdü. Aşı ve temel ilaçların stratejik maddeler olduğunu anlatan Akdur, bir salgın olasılığında ülkelerin önce kendi halkının gereksinimlerini karşılaması gerektiğini, bu maddeleri diğer ülkelere vermemesinin de doğal olduğunu söyledi. Akdur, ''Türkiye her şeyden önce bu çıkmazdan, yoksunluktan, aşı ve ilaç üretememek sorunundan kurtulmalıdır'' dedi.

2003'de yapılan bir çalışmaya göre ülkede ihtiyaç duyulan aşıların tamamının Türkiye'de üretilmesi için 90 milyon ABD dolarına ihtiyaç duyulduğunu bildiren Akdur, bunun sürekli ertelendiğini, ancak gelinen noktada yalnızca bir yıl için ithal edilen aşılara yapılan harcamaların 1 milyar dolara yaklaştığını kaydetti. Prof. Dr. Recep Akdur, kuş gribi salgınıyla birlikte aşı üretimine geçilmiş olsaydı Türkiye'nin mevcut sorunları yaşamayacağını savundu.

BAKANLIK MÜSTEŞARI: YANLIŞ ADIM ATMADIK
Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Nihat Tosun ise domuz gribi konusunda Sağlık Bakanlığı olarak yanlış bir adım atmadıklarını, alınması gereken önlemleri aldıklarını bildirdi. Salgının başlangıcında ülkedeki risk gruplarının tamamını aşılayabilecek şekilde bağlantı yaptıklarını, ancak bunun bağlantısı yapılan tüm aşıların satın alındığı anlamına gelmediğini belirten Tosun, aşılanma oranlarının düşük olması ve hastalığın beklendiğinden erken yayılması gibi gerekçelerle alınacak aşı oranını daha sonra düşürdüklerini anlattı.

''Salgının abartıldığı'' yorumlarına katılmadığını bildiren Tosun, ''Sonuçta eğer H1N1 salgını olmasaydı 500'ün üzerinde insanımızı kaybetmeyecektik. Bunu sıradan bir olay gibi görmemek lazım'' dedi.

[NTV]

4.01.2010

Harvard noktayı koydu: Domuz gribi abartıldı

Harvard Üniversitesi uzmanları, domuz gribinin mevsimsel gripten farkının bulunmadığı, hatta öldürme riskinin daha düşük olduğu sonucuna vardı. Dünya genelindeki "aşılama kampanyasının da gereksiz olduğu" belirtiliyor.



Vatan gazetesinin haberi:

Harvard domuz gribini sildi

Bilim adamları paniğin abartıldığını ortaya çıkardı.


ABD’de Nisan-Kasım 2009 arasında domuz gribi ölümlerini inceleyen Harvard Üniversitesi uzmanları domuz gribinin mevsimsel gripten bir farkının olmadığını, hatta öldürme riskinin daha düşük olduğunu ortaya çıkardı. Bilim adamları, “Panik abartıldı. Hastalığın çok tehlikeli olmadığı açık” görüşünde.

Dünyada 2009 ilkbaharından itibaren büyük tartışmalara yol açan domuz gribi konusunda yapılan araştırmaların sonuncusu bilim dünyasındaki grip tartışmasını zirveye taşıdı. Dünyanın en prestijli eğitim kurumlarından Harvard Üniversitesi ve İngiliz Medical Research Council tarafından yapılan araştırma domuz gribinin her yıl milyonlarca insanın yakalandığı mevsimsel gripten çok önemli farkı olmadığı, hatta virüsün öldürücü etkisinin mevsimsel gripten daha düşük olduğu belirlendi. Bu yeni verileri gören bilim dünyası, “Bu sonuçları öngörebilmiş olsaydık dünya genelinde aşılama kampanyaları düzenlenmesi gibi önlemler alınması söz konusu olmayacaktı” yorumunu yaparken Amerikan ABC televizyonu da, “Domuz gribi abartıldı mı?” başlıklı haberiyle araştırmanın bilim adamları arasında yarattığı etkiyi inceledi.

“Elimizde veri yoktu”

ABD’de şu ana kadar 9 bin 820 can alan domuz gribi virüsünün ilk görülmeye başlandığı Nisan ayından Kasım’a kadar sürecini detaylı bir şekilde inceleyen Harvard Üniversitesi uzmanları domuz gribinin en fazla mevsimsel grip kadar tehlikeli bir hastalık olduğu kanaatine vardı. Harvard uzmanlarına göre domuz gribi hemen hemen normal grip kadar can aldı, en büyük farkı ise akciğerlere çok daha derinlemesine nüfuz etmesi oldu. Araştırmanın başındaki isim olan Harvard Profesörü Marc Lipsitch, “İlk başlarda virüsün etkisinin ne şekilde olacağını tahmin etmek zordu, ama şimdi elimizdeki verilere baktığımızda bunun normal grip virüsünden çok da farklı etkilere sahip olmadığını görüyoruz” ifadesini kullandı. Lipsitch buna rağmen domuz gribinin hala “ciddi bir hastalık olduğunu” ve aynı her yıl grip aşısı olmanın tavsiye edildiği gibi domuz gribi aşısı olmayı da tavsiye ettiklerininin altını çizdi.

Bu sonuçları ABC televizyonuna değerlendiren Hunter College Profesörü Philip Alcabes, “Grip ciddi bir hastalıktır. İnsanları öldürür. Ama dünyayı saracağını iddia ettiğiniz bir grip salgınına karşı küresel bir önlem faaliyetine girişiyorsanız elinizde felaketi ve krizi gösterecek somut verileriniz olması gerekir. Çok az veriyle çok aşırı önlemler alındı. Şimdi herkes bu hastalığın abartıldığının farkına vardı” dedi.

Alcabes, “Bu araştırmanın sonuçlarını Haziran ayında görmüş olsaydık her şey farklı olabilirdi. İnsanların domuz gribine aşırı tepki verdikleri ortada olan bir gerçekti. Ama bunu kanıtlamak için bilimsel verilere ihtiyacımız vardı. Şimdi bu veri elimizde var” yorumunu yaptı.

Buna da şükredelim

Yine ABC’ye araştırmayı yorumlayan İngiliz uzman Anne Presanis, “İlk başlarda bunun ne kadar ciddi bir tehdit olduğu konusunda çok bilgimiz yoktu ve elimizde ne veri varsa ona göre hareket ettik” dedi.

Vanderbildt Üniversitesi Önleyici Tıp Bölüm Başkanı Dr. William Schaffner ise “Abartıldığını düşünmüyorum. En kötüsüne insanları hazırlamak zorunda olduğumuzu ve tahmin ettiğimizden daha kötü olmadığı ortaya çıktığı için şükretmemiz gerektiğine inanıyorum” dedi.

Uzmanlar ne dedi?

‘Pardondan iyidir’

- Kanadalı mikrobiyoloji uzmanı Dr. Neil Rau: Bu yaşadığımız salgınların en hafifiydi ama en güçlüsüymüş imajı yaratıldı. Hâlâ salgının Dünya Sağlık Örgütü tarafından “orta derece” (moderate) olarak derecelendirilmesine anlam veremiyorum. Artık ortada çok hafif geçen bir salgın var.

- Güney Carolina Üniversitesi bilim adamı ve ABD’nin ünlü sağlık yazarlarından Dr. Russell Blaylock: Bilim dünyası bu sonuçları daha önceden öngörebilmiş olsaydı tüm dünya genelinde toplu aşılama faaliyetleri gibi önlemler alınması söz konusu olmayacaktı.

- Drexel Üniversitesi profesörü Robert Field: Kamu sağlığını ilgilendiren konularda tüm güvenlik önlemlerini almak sonradan “pardon” demekten iyidir. Eğer bu kadar çok önlem alınmamış olsaydı ve büyük bir salgın patlasaydı o zaman insanlar buna karşı hazırlıksız yakalandıkları için eleştiri oklarının hedefi olacaklardı.

- Sağlık kitaplarıyla bestseller olan Dr. Joseph Mercola: Bu salgının gerçekleşmeyeceği başından beri belliydi. 2009 yılı hükümetlerin ve ilaç endüstrisinin karıştığı en büyük sağlık skandallarından birinin yaşandığı yıl olarak hatırlanacak. Tüm dünyaya korku salıp domuz gribini çok tehlikeli bir hastalıkmış olarak gösterenler ceplerini doldurdu.

RAKAMLARLA YANIT

Harvard’ın araştırmasına göre;

- H1N1 belirtileri gösteren hastaların yüzde 1.44’ü hastanede tedavi edildi.

- Yüzde 0.239’u yoğun bakıma alındı.

- Yüzde 0.048’i yani yaklaşık 10 bin kişi hayatını kaybetti.

Buna göre domuz gribinin ölümcülüğü, her yıl düzenlenen grip aşısı kampanyalarına rağmen mevsimsel grip virüsüne 36 bin kurban veren Amerika için çok daha düşük kaldı.

Fransa aşılara müşteri arıyor

Fransa Sağlık Bakanlığı vatandaşların yüzde 76’sının domuz gribi aşısı olmayı düşünmediğinin belirlenmesinin ardından elinde kalan milyonlarca doz domuz gribi aşısını satma kararını aldı. 94 milyon doz aşı satın alarak 1.25 milyar dolar ödeme yaptıklarını belirten bakanlık, doz başına 6.25 ile 10 euro arasında fiyattan isteyen ülkelere bu aşıları satabileceklerini belirtti. Fransa’dan Katar 300 bin doz, Mısır ise 2 milyon doz aşı alacağını duyurdu. Sağlık Bakanlığı hastalığın ilk evresinde iki doz aşı yapılması gerektiğini düşündüklerini ancak daha sonra tek dozun yeterli olacağının anlaşılmasının ardından ellerinde fazla aşı kaldığını belirtti.

[Radikal]

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...