Kutsal metinlerde tek tanrılı inancın ve kitaplı üç Zebur'u sayarsak dörtdinin başlangıç referansı olan Hazreti İbrahim döneminde Mezopotamya'da 300 yıl süren kuraklıktan söz edilir.
Hazreti İbrahim'in torunu Yakup'un da ömrünün son yıllarında bir türlü bitmek bilmeyen kuraklığın yol açtığı kıtlık yüzünden oğullarının bazılarını Mısır'a gönderdiği anlatılır.
Kuraklığın daha sonra da hükmünü sürdürdüğü veya yeniden bölgeyi kasıp kavurduğu, Hazreti Musa'nın soyundan gelen Hazreti İlyas'ın İsrail Kralı Aşab'ı "Korkunç bir kıtlık başlamak üzere" diye uyardığı da metinlerde yer alır.
Son arkeolojik bulgularla kutsal metinlerdeki bu öykülerin efsane olmadığı, Harranlı Hazreti İbrahim ve sonrasında gerçekten müthiş kuraklığın yaşandığı kanıtlandı. Yale Üniversitesi'nin Ortadoğu arkeolojisi bölümünün başkanı Prof. Harvey Weiss'in Harran ile Habur arasındaki bölgede yaptığı araştırmalarla.
Kentler kaderine terk edildi
Bu bölge Milat' tan önce 2200 ile 1900 arasında öylesine korkunç bir kuraklığın pençesine düştü ki, balta girmemiş ormanlar birkaç yılda çöle dönüştü. On binlerce kişiyi barındıran kentler kaderine terk edildi. Çünkü insanlar ekmek ve su bulabilmek için başka diyarlara göç ettiler.
Araştırmalara göre, bu tarifsiz kuraklığın nedeni Atlantik Okyanusu sularının soğumasıydı. Bu büyük ısı düşüşü nemi kuzeye çeken bir alçak basınç merkezi yaratmış, Akdeniz'in ve Ortadoğu'nun yağmur bulutlarını Atlantik'e sürüklemişti.
Günümüzde de böyle bir değişim var mı; henüz hiçbir uzman kesin bir görüş belirtemiyor (Tek istisna: ABD Savunma Bakanlığı'nın isteğiyle 2003 Ekim'inde hazırlanan raporda, ani iklim değişikliğinin, yani dünyanın birdenbire soğumasının kurak bölgelerden yaşanabilir yörelere çok yoğun göçlere yol açacağı, bunun da birçok devlet için çok ciddi ulusal güvenlik sorunları doğuracağı ayrıntılı olarak anlatılıyor.)
Evet, günümüzde de böyle "Ani" bir değişim var mı, oluşmak üzere mi; kimse yanıt veremiyor ama Güneydoğu Anadolu olağanüstü bir kuraklığın pençesinde kıvranıyor.
Hem de Adana'yı sellerin götürdüğü, Van'da kar yüzünden yolların kapandığı bir dönemde.
Adana ile Van arasındaki coğrafyada yer alan Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Batman, Siirt, Şırnak, hatta Malatya ve Elazığ neredeyse bir damla yağmura muhtaç durumdalar. Daha kötüsü; hava tahmin raporlarına göre bölgede önümüzdeki günlerde, hatta haftalarda, hatta hatta aylarda da kim bilir belki yıllarda da ciddi bir yağış beklenmiyor.
Yine kitlesel göç tehlikesi
Saydığımız iller Türkiye'nin Konya Ovası'ndan sonra ikinci buğday ve arpa ambarı. Yine o iller Türkiye'nin mercimek üretiminin yüzde 90'dan fazlasını sağlıyor.
Yöre gazetelerinin görüşlerine başvurdukları çiftçiler, "Hayatlarında böyle bir kuraklık görmediklerini" anlatıyorlar. Çoğunun yaşı 60'ın epey üstünde. Yani, en azından son yarım yüzyılın en kurak dönemini yaşıyorlar.
Balta girmemiş ormanlarla kaplı Mezopotamya'yı çöle dönüştüren Hazreti İbrahim çağındaki uzun süreli kuraklık geri mi geliyor? Meteorologlar bu soruya da doyurucu bir yanıt veremiyorlar. (Tabii Pentagon'un yukarda sözünü ettiğimiz raporundaki bulguları bir yana bırakırsak.)
Ancak bölgeden gelen haberler "Alarm" zillerinin çalınmasını gerektiriyor: Denkler toplanmaya başlandı. Herkes göç hazırlığında. "Herkes" derken binler değil, on binler değil, yüz binlerce kişiyi kastediyoruz. Kim bilir belki de milyonları.
Uzmanların "Hidrolojik stres" dedikleri bir kitlesel çöküşten, Hazreti İbrahim dönemindeki gibi köylerin, kasabaların, hatta kentlerin bir anda boşalması olasılığından söz ediyoruz.
Yakup döneminde Mısır'a gitmişlerdi. (Şimdi kuraklık nedeniyle Nil'in de debisinin yüzde 95'ini yitirmesi olasılığından söz ediliyor.)
İlyas zamanında Lübnan'a akın etmişlerdi. (Günümüzde orası da suya muhtaç.)
Şimdi nereye gidecekler? Kuzey Irak'a mı? Güneydoğu'daki kuraklık orada da var. (Hatta 100 yıldır böyle bir kuraklığın görülmediği belirtiliyor.)
Hem sonra onlar artık yağmur değil; aş ve iş derdindeler. Göç yönleri belli: Akdeniz! Ege!
Yani? İstanbul, İzmir ve Antalya başta olmak üzere Akdeniz ve Ege kıyılarına "Tsunami" geliyor. Denizden değil, karadan. Hazır mısınız?
[Erdal ŞAFAK - Sabah]
1 yorum:
Bunu bir kehanet olarak görenler olacaktır. Ancak gezegenin her türlü döngüsünü tahmin etmek o kadar da zor ya da kehanet sayılmaz.
Ayrıca gayet esnek su toplama/biriktirme/kullanma yöntemleri mevcut... Bunları topluluk boyutunda uygulanabilir kılmak da öyle. Su sorununu büyük ölçüde aşılabilir. Ancak bunları uygulamak için merkeziyetten ve de kontrolden vazgeçiş gerekli. Acaba bu bağımlılığımızdan vazgeçebilecek miyiz, en çok merak ettiğim şey bu.
Yorum Gönder