13.06.2008

“THE HAPPENING”

“…Biz insan türü dünya için bir tehdidiz…”
M.Night Shyamalan’ın (The Sixth Sense, Unbreakable, Signs, The Village, Lady In The Water) son filmini “The Happening” - Mistik Olay (filmlerin tuhaf adlarla çevrilmesine birisi dur desin artık!) bu gece sinemada izledim, filmin konusu hakkında 1 sene öncesinden biraz bilgim vardı ancak yönetmen ve ekibi tarafından ve ayrıca fragmanlarında da filmin bütününe ilişkin ipuçları verilmiyordu bir felaket filmi olduğu dışında… Film birden bire ürkütücü bir atmosferde New York Central Park’ta insanların aniden tuhaf davranışlara başlayıp kendilerini öldürmeleri ile başlıyor. Tehdidin nereden geldiği belli değil, görünmeyen bir düşman mı? Yoksa terörist bir saldırı mı? Daha sonra bir inşaat alanında yukardan işçiler düşmeye başlıyor, kamera gökyüzüne doğru çevrildiğinde insanların aslında intihar ettiğini görüyoruz ki oldukça etkileyici insanın kanını donduran görüntüler bunlar. İnsan davranışlarında ki bu garip değişimin nedeni bilinmiyor? Toksik bir silah mı bu? Bir virüs mü??

THE HAPPENING filmini yapma fikri Shyamalan New Jersey’nin kırsal bölgesinde araba kullanırken ortaya çıkmış. “NewYork’a gidiyordum. Çok güzel bir gündü ve yolun iki yanında ağaçlar vardı. Birden kendi kendime düşündüm. ‘Eğer bir gün doğa bize karşı olursa başımıza neler gelir? İşte o an karakterleri ve hikayesi ile THE HAPPENING beynimde canlandı. Bu muhteşem bir duyguydu çünkü bir filmin fikrini ortaya çıkarmak filmin yapısını oturtmak çok zor olduğu için oldukça zorlayıcı ve zaman alıcı bir iştir.” (Radikal)

Evet Shyamalan filmin temeline bu fikri yerleştirmiş “Bir gün doğa bize karşı kendini savunmaya geçerse ne olur?” Bitkilerin birbirleri ile iletişim içinde olduğunu düşünürsek ve birgün bitkiler kendilerini an be an yokedenin insan denen canlı türü olduğunu anlarsa ve filmin sonunda televizyonda olayları yorumlayan profesörün de söylediği gibi “kaçacak gidecek yeri olmayan bitkiler” nasıl bir yöntem izlerse kendini tehdide karşı koruyabilir ve hatta tehdit edene saldırabilir? Bitkiler bir tür nörotoksin salgılayarak insanların savunma mekanizmalarını çökertiyor ve hatta ileri giderek insanların kendilerine zarar vereceği ve öldüreceği bir toplu delilik durumu yaratıyorlar… korkutucu değil mi?

Hatırlarsınız arıların dünya üzerinde toplu “kayboluşlarına” henüz tutarlı bir açıklama getiremedik, bu hala bir muamma olarak duruyor. (http://www.bugday.org/article.php?ID=1908 ve http://www.ntvmsnbc.com/news/427672.asp) Film bu kaybolmanın yarattığı muammayı eşeliyor ve Einstein’ın “Eğer arılar yeryüzünden kaybolursa insanın sadece 4 yıl ömrü kalır. Arılar olmazsa döllenme, bitki, hayvan, insan olmaz” sözüne atıfla devam ediyor. Filmin ana kurgusu bu fikir üzerine kurulmuş gibi görünüyor. Arılar yok oluyor, döllenme çıkmaza giriyor ve bitkiler buna neyin neden olduğunu biliyorlar… Shyamalan filmde kesin bir şey söylememekle birlikte “küresel ısınma” olgusuna ve doğanın canlı bir organizma olduğu fikrine yaslanıyor. Eğer yaşayan bir organizma yokolma tehditi ile karşı karşıya kalırsa kendini savunacaktır önermesini filme yayıyor.

Filmde insanların kendisine uyguladığı şiddetin gösterilmesi gerçekten çok rahatsız edici, ancak Shyamalan’ın şiddeti bir pornografi unsuru olarak göstermediğini, vermek istediği mesajın ve söylemek istediğinin ne denli ciddi olduğunu desteklemek istemesine bağlıyorum. Hatırladığım kadarıyla önceki filmlerinde şiddet bu denli gösterilmemiştir. Philadelphia’da bir aslan kafesine giren adamın kollarını aslanlara yedirdiği! sahne kanımı dondurdu diyebilirim. Bitkiler herhalde intikam almak isteseler, insanın sınırsız ve acımasız şiddetini kendisine yöneltirler diye düşündüm ben de. Bu anlamda şiddetin gösterilmesini, insanın doğaya uyguladığı şiddetin aynada kendisine yansıtılarak insanın doğaya ne denli vahşi davrandığını göstermesi açısından anlamlı bulduğumu –rahatsız ettiğini ekleyerek- söyleyebilirim.

Bu anlamda film başarılı görünüyor. Today After Tomorrow (Yarından Sonra) filmi gibi didaktik bir anlatım yöntemini seçmemiş, hatta filmin ilk yarısı bittiğinde henüz saldıranın, bu cinneti başlatanın ne olduğu konusunda bir fikir oluşmuyor kafanızda, tahminleriniz çeşitlendikçe şüpheniz artıyor. Gelelim eksi yönlerine, filmde rüzgarın insanları kovalaması klasik korku filmlerinde ki tehdit edenin kurbanı takip etmesi burada pek olmamış. (benzer biçimde yarından sonra filminde fırtınanın gözü şehrin üstüne geldiğinde ani donmanın kahramanları takip ediyor görünmesi gibi) Grupların büyüklüğüne göre bitkilerin nörotoksin salgılayıp salgılamama kararı vermesi çok “insani bir stratejiye” benziyor. Bence en önemli eksik filmin doyurucu bir sonla bitmek yerine yine o klasik korku filmlerinde ki gibi bitti sanılan ya da öldü sanılan canavarın son bir atak yapması gibi ABD’yi terkedip, Paris’te başlaması olmuş.

Kemal Mete

http://www.thehappeningmovie.com/
http://en.wikipedia.org/wiki/The_Happening_(2008_film)
Radikal Gazetesi Film Tanıtımı

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...