30.10.2006
Filipinlerde Tayfun!
Filipinler'in kuzey kesimini etkisi altına alan Cimaron tayfununda ilk belirlemelere göre 8 kişinin öldüğü bildirildi.
Ülkenin kuzeyini birkaç ay içinde vuran ikinci tayfun olan Cimaron'un saatte 175 kilometre olan hızının kıyılara vardığında 210 kilometreye ulaştığı kaydedildi.
Ağaçları deviren, enerji hatlarını koparan ve evlerin çatılarını uçuran tayfunun bugün Vietnam yönünde ülkeye terk etmesini bekleyen yetkililer, tayfunun gün ortasına doğru hızını kaybedeceğini tahmin ediyor.
Filipin dilinde "vahşi öküz" anlamına gelen Cimaron'un etkili olduğu bölgelerde okullar ve resmi kurumların kapatıldığı, iç hat uçak seferlerinin durdurulduğu bildirildi.
Ülkede geçen ay etkili olan Xangsane tayfununda 230 kişi ölmüştü.
İlgili Kaynak : Tropical Storm Cimeron
10 GÜNDE 130 DEPREM!!!
Türkiye beşik gibi sallanıyor. Son 10 günde değişik bölgelerde 130 deprem meydana geldi. Depremlerin büyük çoğunluğu, daha önce büyük depremlerin yaşandığı Yalova, Gemlik Körfezi ve Kuşadası çevresi, Bingöl, Erzurum ve Erzincan civarında oldu.
Boğaziçi Üniversitesi Kandili Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü'nden edinilen bilgiye göre 20 ile 30 Ekim tarihleri arasında Türkiye'nin değişik bölgelerinde 130 kadar deprem meydana geldi.
Depremlerin büyük çoğunluğu, daha önce büyük depremlerin yaşandığı Yalova, Gemlik Körfezi ve Kuşadası çevresi, Bingöl, Erzurum ve Erzincan civarında meydana geldi.
Yıkıcı olmayan bu depremlerin en büyüğü ise Gemlik ve Kuşadası'ndaki depremler olarak kayda geçti.
Haber 7
YENİ KUŞ GRİBİ TÜRÜ BELİRLENDİ
Amerikalı ve Hong Kong’lu bilim adamları Çin’de, kuş gribinin yeni bir türünü belirledi. Hastalığın bu türünün yeni bir salgın başlatabileceği belirtildi.
Hong Kong Üniversitesi ile Memphis’deki St. Jude Çocuk Hastalıkları Araştırma Merkezi uzmanlarının ortaklaşa belirlediği yeni virüs hakkındaki açıklama Ulusal Bilimler Akademisi’nin dergisinde yayınlandı.
Açıklamaya göre, yeni tür kuş gibi virüsü Çin’in bazı eyaletlerinde en yaygın duruma geçti, ayrıca Hong Kong, Laos, Malezya ve Tayland’a yayıldı.
Dünya sağlık yetkilileri bu yeni tür virüsün mutasyon geçirip insandan insana bulaşabilir özelliğe kavuşmasından büyük kaygı duyuyor. Bu durumda, şu anda sadece hayvanlardan insanlara bulaşabilen kuş gribi virüsü tüm dünyada büyük çapta ölümlere yol açabilecek.
VOA News
'Küresel Isınmanın Maaliyeti Yüklü Olabilir'
Kapitalistlerin ekolojiye bakışını herhalde bundan daha güzel anlatan bir haber olamaz. Bu sebeple bu haberi siteye aldım. Herkesi 4 Kasım'daki "Küresel Isınma Eylem Günü" ne duyarlı olmaya çağırıyorum. Unutma 4 Kasım 2006 Kadıköy İskele Meydanı saat : 12:00 Ayrıntılı Bilgi İçin : Küresel Eylem. Org
İklim değişikliğine karşı harekete geçilmemesi karşısında harekete geçilmemesi, dünya ekonomisinin yüzde 5'i ila yüzde 20'si arasında bir seviyede zarara neden olabilir.
Bu veri, Dünya Bankası'nın eski baş ekonomisti, İngiltere'nin saygın iktisatçılarından Sir Nicholas Stern’in hazırladığı ve bugün yayımlanacak iklim değişikliğinin ekonomik boyutu üzerine raporda yer alıyor.
Stern, dünyanın küresel ısınmanın yarattığı riskleri dikkate almamasının, 1930'larda yaşanan büyük ekonomik buhran büyüklüğünde ekonomik kargaşalara yol açabileceği uyarısında bulundu. 1930 buhranını ikinci dünya savaşı izlemişti.
İktisatçı Sir Nicholas Stern, iklim değişikliğiyle mücadelenin maliyetinin, mücadelenin yararları gözönünde bulundurulduğunda çok düşük olduğunu söyledi.
İngiliz Hükümeti'nin baş ekonomik danışmanı olan Sir Nicholas Stern’in raporunda, küresel ısınmanın vereceği zarar, bunu önleyecek adımların maliyetinin kat be kat üstünde olacağı uyarısında bulunuluyor.
BBC ekonomi muhabiri Andrew Walker'ın haberi'ne göre Stern'in ana mesajı, küresel ısınmanın baş sorumlusu olarak gösterilen gaz emisyonlarının sınırlandırılması konusunda acilen önlem alınması gerektiği olacak.
İngiliz iktisatçı, karbondioksit miktarını azaltacak enerji üretimi ve taşımacılık yöntemlerinin benimsenmesi ve ormanların yok olmasının önüne geçilmesi çağrısında bulunacak.
Stern'e göre, bu hedeflere ulaşmak yeni vergiler koymak, emisyonlara sınır getirmek ve gaz emisyonlarına kota uygulamasını genişletmekle mümkün olabilir.
Nicholas Stern'e göre bu adımların kuşkusuz bir maliyeti olacak.
Örneğin ilave enerji vergisi, işletmeleri bu enerjiyi kullanarak harcayacaklarından daha çok bir parayı tasarrufu yapmak için harcamaya itebilir.
Stern, bu yüzyılın ortasına kadar bu maliyetin küresel ekonominin yaklaşık yüzde birine ulaşabileceğini söylüyor.
Kuşkusuz bu büyük bir miktar. Ancak ünlü iktisatçı bu rakamın küresel ısınmanın uzun erimde vereceği zarar karşısında çok küçük kalacağına dikkat çekiyor.
Bekleyen riskler
Örneğin bu önlemler alınmazsa, denizlerin seviyesinin yükselmesi nedeniyle oluşabilecek su baskınlarını önlemek için setler inşa edilmesi gerekecek.
Tarlalarının sular altında kalması zaten birçok sorunla boğuşan yoksul ülkeleri daha da yoksullaştıracak.
Sonunda küresel ısınmadan en fazla kalkınmakta olan ülkeler zarar görecek.
Nicholas Stern'e göre, küresel ısınma karşısında harekete geçilmemesi dünya ekonomisinin yüzde 5'i ila yüzde 20'si arasında bir seviyede zarara neden olabilir.
Çevre ve kalkınma örgütleri küresel ısınmanın şimdiden özellikle Afrika kıtasında ciddi sonuçlara neden olduğu uyarısında bulunuyorlar.
Uzmanlar şimdiki eğilimin devam etmesi halinde Afrika'da sıcaklık artışlarının tahminlerin iki katına ulaşabileceğini, bunun da kuraklığı artıracağını vurguluyorlar.
Stern'e göre önlem alınmaması, yaklaşık 200 milyon kişiyi seller ya da kuraklık nedeniyle mülteci durumuna düşürebilir.
BBC Turkish
27.10.2006
"Dolunay Depremi Tetikliyor" (Yeni Deprem Haberleri)
Bilim insanlarının bir araştırması batıl inançları adeta doğrular nitelikte. Yeni bir araştırma, 26 Aralık 2004’te tsunamiye neden loan Asya depremini dolunayın tetiklediğini savunuyor.
İngiltere’nin Northampton Üniversitesi’nden Robin Crockett, Java ve Sumatra adalarında Ekim 2004 ile Ağustos 2005 arasında meydana gelen yer titreşimleri ile gelgit olaylarını karşılaştırdı. Buna göre Crockett, gel-git olayının doruğa çıktığı dolunay zamanı şiddet deprem olma riski de yüzde 86. Crockett, dolunayın yarattığı gel-git nedeniyle büyük miktarlarda suyun tektonik plakalar arasında yer değiştirdiğini, bunun da zaten gelişmekte olan bir depremi hızlandırabileceğini savunuyor.
Öte yandan, bir diğer çalışma da Almanya’nın Potsdam Üniversitesi’nde yapıldı. Sebastian Hainzl, aşırı yağmur akışının da depreme neden olabileceğini savunuyor. Hainzl, 2002 yılında Almanya’nın güneyinde meydana gelen depremlerle yağmur rejimini karşılaştırdı. Araştırmaya göre, aşırı yağışlar yüzeydeki deliklerden içeri sızıyor ve kaya katmanlarının arasına kadar nüfuz ediyor. Kaya katmanları normal şartlarda birbirlerini ittiriyor, ancak aralarındaki sürtünmeden dolayı birbirlerinin içine giremiyor. Araya sızan su bu sürtünmeyi kaldırıp, kayaları daha kaygan hale getirince, kayalar da daha kolay kayıyor ve bu da depremi hızlandırabiliyor.
Kaynak: Her iki araştırma da Geophysical Research Letters dergisinde yayımlanmıştır.
Ntvmsnbc
Peru'da 5.5 Büyüklüğünde Deprem
Peru`da Richter ölçeğine göre 5,5 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi.
ABD Jeolojik Araştırma Kurumundan yapılan açıklamada, yerel saatle 05.54`te (TSİ 01.54) meydana gelen depremin merkez üssünün başkent Lima`nın 151 kilometre güneybatısında, Büyük Okyanus`ta olduğu belirtildi.
Başkent Lima`da apartmanların ve ticaret kulelerinin 6-7 saniye kadar sallanmasına neden olan depremde yaralanmalar veya hasar meydana geldiğine ilişkin henüz bir açıklamada bulunulmadı. Depremin en şiddetli hissedildiği sahil kenti Ica`da halkın evlerinden panik içinde sokaklara fırladığı kaydedildi.
İtalya'da 5.6 Büyüklüğünde Deprem
İtalya`nın güneyinde Richter ölçeğine göre 5.6 büyüklüğünde deprem meydana geldiği bildirildi.
Yetkililer, ilk belirlemelere göre depremin merkez üssünün Akdeniz`de olduğunun tahmin edildiğini belirtti.
Depremin can ve mal kaybına yol açıp açmadığına dair bilgi verilmedi.
Sismik Haber
26.10.2006
Büyük Marmara Depreminin Ayak Sesleri mi?
Uzmanlara göre, son iki deprem sadece İstanbul'un değil, Marmara'nın güneyinin de büyük bir depremle karşı karşıya kalabileceğini gösteriyor
Prof. Dr. Haluk Eyidoğan (Ulusal Deprem Konseyi Başkanı):
Bu depremlere neden olan fay zonları zaten belli. Yeni bir şey yok. Önemli olan, bundan daha büyük depremler için hazır mıyız? Bu son iki depremin arka arkaya gelmesi hakkında değişik spekülasyonlar var. Biz bu polemikleri doğru bulmuyoruz. Tartışılacak daha önemli konular var. Büyük şehirlerin deprem hazırlıkları, depreme dayanıklı yapı üretme konusu, kentlere göç ve plansız yerleşmeler. Son depremler vesilesiyle bu konuları tartışmak daha yerinde olur.
Prof. Dr. Şükrü Ersoy (Yıldız Teknik Üniversitesi Doğa Bilimleri Araştırma Merkezi Öğretim Üyesi):
Bu iki depremin Marmara'daki KAF'ın tetikleyicisi gibi görünmesi yanlış olur. Ama bu, bölgenin aktif olduğunu gösteriyor. Çok ciddiye alınması lazım. Ekonomik açıdan sadece İstanbul'un mercek altına alınması yanlış. Sadece İstanbul değil, Marmara'nın diğer bölgeleri de büyük risk altında. Son depremler bunun çok açık bir göstergesi.
Prof. Dr. Okan Tüysüz (İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü Müdürü):
Son iki depremin İstanbul'da beklenen depremle bir ilgisi yok. KAF, Bolu'dan batıya gelirken iki kola ayrılır. Bu kollardan biri büyük İstanbul depremini beklediğimiz koldur. İkinci kol da Mudurnu Çayı'ndan gelir, Pamukova, İzmit ve oradan Gemlik Körfezi'ne girip Kapıdağ'a kadar gider. Sonra Manyas ve Edremit Körfezi'ne uzanır. Son iki deprem bu hatta olmuştur. Bu kol 1953'te 7.3'lük bir deprem üretmiştir. Burada yine büyük bir deprem bekleniyor. Biz uzmanlar "Bu deprem büyük Marmara Depremi ile ilgili değildir. Herkes rahat etsin" denmesinden çok rahatsızız.
Prof. Dr. Naci Görür: Sonuçta masa büyük bir gürültüyle kırılacak. Bu kırılma da büyük Marmara depremi olacak
Bir hafta arayla önce Balıkesir Manyas Gölü, sonra Gemlik Körfezi’nde meydana gelen 5.2’lik depremler, büyük Marmara depreminin habercisi mi, yoksa bölgedeki gerilimi azaltan yararlı depremler mi?
Vatan gazetesine konuşan Naci Görür`ün anlattıklarından altını çizdiklerimiz şöyle:
Bir tahta masaya çok ağır bir baskı uyguladığınızı düşünün. Masa bir süre sonra baskıya dayanamayıp kırılır. Ancak kırılmadan önce bazı çatlaklar oluşur... İşte Balıkesir ve Gemlik’teki küçük depremler, masadaki çatlaklar. Sonuçta masa büyük bir gürültüyle kırılacak. Bu kırılma da büyük Marmara depremi olacak.
Haberler SİSMİK HABER sitesinden derlenmiştir
Prof. Dr. Haluk Eyidoğan (Ulusal Deprem Konseyi Başkanı):
Bu depremlere neden olan fay zonları zaten belli. Yeni bir şey yok. Önemli olan, bundan daha büyük depremler için hazır mıyız? Bu son iki depremin arka arkaya gelmesi hakkında değişik spekülasyonlar var. Biz bu polemikleri doğru bulmuyoruz. Tartışılacak daha önemli konular var. Büyük şehirlerin deprem hazırlıkları, depreme dayanıklı yapı üretme konusu, kentlere göç ve plansız yerleşmeler. Son depremler vesilesiyle bu konuları tartışmak daha yerinde olur.
Prof. Dr. Şükrü Ersoy (Yıldız Teknik Üniversitesi Doğa Bilimleri Araştırma Merkezi Öğretim Üyesi):
Bu iki depremin Marmara'daki KAF'ın tetikleyicisi gibi görünmesi yanlış olur. Ama bu, bölgenin aktif olduğunu gösteriyor. Çok ciddiye alınması lazım. Ekonomik açıdan sadece İstanbul'un mercek altına alınması yanlış. Sadece İstanbul değil, Marmara'nın diğer bölgeleri de büyük risk altında. Son depremler bunun çok açık bir göstergesi.
Prof. Dr. Okan Tüysüz (İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü Müdürü):
Son iki depremin İstanbul'da beklenen depremle bir ilgisi yok. KAF, Bolu'dan batıya gelirken iki kola ayrılır. Bu kollardan biri büyük İstanbul depremini beklediğimiz koldur. İkinci kol da Mudurnu Çayı'ndan gelir, Pamukova, İzmit ve oradan Gemlik Körfezi'ne girip Kapıdağ'a kadar gider. Sonra Manyas ve Edremit Körfezi'ne uzanır. Son iki deprem bu hatta olmuştur. Bu kol 1953'te 7.3'lük bir deprem üretmiştir. Burada yine büyük bir deprem bekleniyor. Biz uzmanlar "Bu deprem büyük Marmara Depremi ile ilgili değildir. Herkes rahat etsin" denmesinden çok rahatsızız.
Bu küçük depremler kırılmak üzere olan masadaki çatlaklar
Prof. Dr. Naci Görür: Sonuçta masa büyük bir gürültüyle kırılacak. Bu kırılma da büyük Marmara depremi olacak
Bir hafta arayla önce Balıkesir Manyas Gölü, sonra Gemlik Körfezi’nde meydana gelen 5.2’lik depremler, büyük Marmara depreminin habercisi mi, yoksa bölgedeki gerilimi azaltan yararlı depremler mi?
Vatan gazetesine konuşan Naci Görür`ün anlattıklarından altını çizdiklerimiz şöyle:
Bir tahta masaya çok ağır bir baskı uyguladığınızı düşünün. Masa bir süre sonra baskıya dayanamayıp kırılır. Ancak kırılmadan önce bazı çatlaklar oluşur... İşte Balıkesir ve Gemlik’teki küçük depremler, masadaki çatlaklar. Sonuçta masa büyük bir gürültüyle kırılacak. Bu kırılma da büyük Marmara depremi olacak.
Haberler SİSMİK HABER sitesinden derlenmiştir
25.10.2006
Aşırı "İklim Değişimi" Bekleniyor
Amerikalı ve Avustralyalı araştırmacılar, 21. yüzyılın sonunda dünyanın büyük bir kısmının hava durumunda aşırı değişikliklere sahne olacağını bildirdi.
Amerikan Atmosfer Araştırmaları Merkezi'nden yapılan açıklamada, çalışmalarda ortalama ısı ve yağış miktarının sera gazlarının artmasıyla nasıl değişebileceğinin incelendiği belirtildi.
Merkez, Teksas Teknik Üniversitesi ve Avustralya Meteoroloji Araştırma Merkezi'nin ortak araştırmasında, topluma ve pek çok ekosisteme en çok zararı verdiği için hava durumundaki aşırı değişikliklerin incelendiği vurgulandı.
Çalışmada bilim adamları, sera gazlarının miktarını değiştiren üç simülasyonu kullanarak 1980-99 ve 2080-99 yılları için model çıkardı.
Çalışmada, 2080-99 yıllarında aşırı sıcak gecelerin sayısı ile sıcak hava dalgalarının uzunluğunun, dünyanın neredeyse bütün kara parçaları üzerinde gözle görülür şekilde artacağı belirlendi.
Merkez, ABD'nin kuzeyi, Kanada ve Avrupa'nın büyük bölümünde yoğun yağışlı günlerin sayısında belirgin bir artış görüleceğini belirtiyor.
Ayrıca ABD'nin batısı, Güney Avrupa ve Brezilya'nın doğusunda kurak geçen sürelerin de gözle görülür derecede uzayabileceği kaydedildi.
BBC Turkish
Yeni "Buzul Çağı" Başlıyor!
Dünya’daki ısı artışında güneşte meydana gelen manyetik fırtınaların da payının olduğunu düşünen bilim insanlarına göre, güneş yeni bir sessizlik evresine girmek üzere.
Tarihte küçük buz devri diye adlandırılan çeşitli dönemler yaşandı. 17. yüzyılın ikinci yarısında kuzey yarı küreyi etkisi altına alan soğuk yaşamı büyük ölçüde değiştirmişti. Fransız ordusu, donan nehirlerin üzerinde yürüyerek Hollanda’yı kuşatmıştı. İzlanda’da nüfusun yarısı soğuktan donarak ölmüştü.
Bu, tarihte ilk değildi: ondan bir kaç yüz yıl önce 1420 ile 1570 arasında yine benzer bir buz devri yaşanmış, Greenland’daki Viking kolonilerinin üzerinde yaşadığı verimli topraklar devasa buzul kütlelerine dönüşmüştü.
İşin ilginci bu iki mini buz devrinde de güneşin rolünün olması. Güneşin içinde süregelen faaliyetler ile dünyada yaşanan iklim değişiklikleri arasında ciddi bir bağlantı bulunuyor.
Teleskobun icat edildiği 1610 yılından bu yana, başta Galileo olmak üzere bilim adamları, Güneş lekelerini dikkatle inceliyor. Güneş lekeleri, yıldız hakkında tutulmuş en eski astronomi kaynağı olma niteliği taşıyor. Güneş fırtınalarıyla beraber çoğalan güneş lekeleri bir salınımını 11 senede tamamlıyor.
Güneş lekelerindeki değişimler, yıldızın geçtiği evrelerin kaydedilmesine olanak veriyor. Örneğin, 1645 ve 1715’te lekelerin azaldığı kaydedilmiş ve buna gözlemi gerçekleştiren astronomdan esinlenilerek ’Maunder Minimum’ adı verilmişti.
Lekeler azalınca
Güneş Lekeleri’nin azaldığı zamanlarda Dünya’nın da ısısının düştüğü düşünülüyor. Yeryüzündeki ağaçlarda yapılan halka analizlerinden, ağaçların kimi periyotlar içerisinde daha yavaş büyüdüğü tespit edildi. Bu periyotlarda Dünya’nın daha serin olduğu ve bunun da Güneş’teki patlamaların görece az olduğu zamanlara rastladığı düşünülüyor.
Bilim dünyasına göre, Güneş uzunca bir zamandan beri son bin yılın en aktif durumunda.. Son 60 yıl içerisinde Güneş lekeleri sayısındaki artışa paralel olarak, Dünya ısısında bir yükselme gözleniyor. Ancak yeni bulgulardan yola çıkan astronotlara göre güneş yeniden bir sessizlik evresine girmeye hazırlanıyor.
Küresel ısınmanın hızla ilerlediğini ve dünyaya geri dönüşü mümkün olmayan çevre felaketlerine ve zararlara yol açacağını ısrarla söyleyen iklim bilimcilerin yanısıra, bu yeni gelişme ne kadar sevindirici?
Donuk ve sakin bir güneş, ve bunu sonucu ortaya çıkacak soğuk, belki de dünyanın tam da ihtiyacı olduğu bir nefes alma dönemi...
Isınmayı durdurur
Popüler bilim dergisi New Scientist geçtiğimiz haftalarla bu konuyu kapağına taşıdı. Londra’da Imperial College’den atmosfer fizikçisi Joanna Haigh’e göre "bu yeni gelişme küresel ısınmayı bir süreliğine bile olsa durdurabilir".
Geçtiğimiz yüzyılda küresel ısı ortalama 0.6 derece arttı. Bu artışın tümünde sorumluluğun insanoğlunda olduğu sanılıyordu. Ancak araştırmalar sonucunda güneşin de bunda belirli ölçülerde payının olduğu ortaya çıktı. Şüphesiz küresel ısınmayı yalnızca güneşte meydana gelen manyetik aktivitelerle açıklamak son derece yanıltıcı olur.
Güneş lekeleri ile yeryüzündeki ısı değişikliği arasındaki bağlantıyı araştıran Max-Planck-Institut’den Dr. Sami Solanki, Grönland’da buz kalıplarındaki berilyum izotoplarını inceledi.
Kozmik ışınların meydana getirdiği izotoplar, bir elementin aynı kimyasal özelliklerine sahip fakat atom ağırlıkları farklı atomlarından biridir.
Işınların etkisi
Kozmik ışınlar, ’Güneş rüzgarı’ adı verilen yıldızın yüzeyinden uzaya yayılan yüklü parçacıklardan geçerek nitelik değiştiriyorlar. Güneş rüzgarlarının şiddeti ise, yıldızdaki patlamalara paralel olarak değişiyor.
Bilim adamları, Grönland’da buzullardaki berilyum elementinden kozmik ışınların etkisini ve bunun üzerinden de geçmiş yüzyıllarda Güneş’teki fırtınaların şiddetini yaklaşık olarak hesap edebiliyorlar.
Dr. Solanki, Güneş lekelerinin şiddetinin yıllar içerisinde farklılık gösterebileceğini, ancak son 60 yıldır geçmiş bin yılın en şiddetli seviyesinde ulaştığını ifade etti. Buna göre, Güneş lekeleri son bir kaç yüzyılda artıyordu ancak, son 60 yılda görülmemiş bir artış kaydedildi. Dünya da bunun sonucunda ısındı.
20 yıl sabit
Bazı çevreler ısınmanın Güneş lekelerinde kaynaklandığını, yakıt kaynakların yakılmasının etkisinin görece etkisiz kaldığını savunuyorlar. Ancak, Dr. Solanki’nin analizlerine göre, Güneş fırtınalarının şiddeti 20 yılda sabit kaldı, Dünya’nın ısısı ise artmaya devam etti.
1940 yılından bu yana artan güneş lekelerine rağmen, dünya bugün olduğundan çok daha soğuk olmalıydı. O halde 1970 yılından bu yana gelişen küresel ısınmadan güneşi sorumlu tutamayız diyor Solanki.
Bu yeni gelişmeler küresel ısınmanın tek sorumlusunun güneş olduğunu göstermiyor. Sera etkisi yaratan yaratan karbondioksit salınımının sanayileşme sürecinde bilinçsizce arttırılması ve ozon tabakasındaki deliğin her geçen gün birez daha büyümesinde insanın payı asla göz ardı edilmemeli. Yaşanabilecek olası bir mini buz devri ise küresel ısınma karşısında olsa olsa küçük bir soluk olacak. Önlem alınmaması halinde feci çevre felaketleri kapıda.
İklim değişimi
Kozmik ışınlardan bulutlara: Dünyaya periyodik olarak egemen olan buzul çağının sorumlusunun atmosfere yağan kozmik ışınlar olabileceği ileri sürüldü. Kozmik ışınlar, uzaydan gelen yüksek enerjili proton ve öteki bazı parçacıklar. Kozmik ışınlar bulut oluşumunu etkileyerek iklim değişimine yol açıyorlar.
Bu görüş, buzul çağlarının dünyaya düşen güneş ışınlarının, gezegenimizin yörüngesinde meydana gelen döngüsel değişimlere bağlı olarak farklılık göstermesinden kaynaklandığı yolundaki klasik modelden çok farklı.
Kozmik ışınlarla iklim değişimi arrasındaki ilişkinin varlığı ilk kez Danimarkalı uzay araştırmacıları Henrik Svensmark ve Eigil Friss Christense tarafından ortaya atıldı.
Iki araştırmacı yüksek düzeyde kozmik ışın akışının atmosferdeki molekülleri iyonlaştırarak bulut oluşumunu, bunun sonucu olarak ta soğuk iklimi tetiklediğini öne sürmüşlerdi.
Danimarkalı bilimciler kozmik ışın akışındaki değişimleri de güneş rüzgarının, yani Güneşten kopup gelen yüklü parçacık sağanağının şiddetindeki değişimlere bağlamışlardı.
Hürriyet/Bilim
Dünyanın Sonu "Isınmanın" Elinden
Kuraklık ve şiddetli yağışlara yol açıyor, insanları göçe zorluyor, hayvan türlerini tehdit ediyor. Geçen hafta açıklanan üç araştırma, küresel ısınmanın dünyanın dengesini iyice bozduğunu gösterdi
Gelecek yıl yayımlanacak uluslararası iklim değişikliği raporunda da bulunan Ulusal Atmosferik Araştırma Merkezi'nin çalışmasına göre, gelecek yüzyılda ABD, Akdeniz ve Brezilya'da küresel ısınmadan dolayı daha fazla kuraklık, şiddetli yağış görülecek ve daha uzun süreli sıcak hava dalgaları yaşanacak. Ekipten Gerald Meehl, "Bu değişimlerin sadece insanlar değil, memeli hayvanlar ve ekosistemler üzerinde de çok büyük etkileri olacak" diyor.
2099'da iklimler
Aralık ayında Climatic Change dergisinde yayımlanacak çalışma için, araştırmacılar beşi aşırı sıcaklık, beşi de aşırı yağış miktarını ölçen 10 uluslararası göstergeyi aldı ve 2099'da dünyada iklimlerin nasıl olacağını tahmin eden bilgisayar modellerini kullandı.
Sonuçlara göre, bu yüzyılda 10 yılda bir görülen aşırı sıcak geceler, 2099'a ulaştığımızda her yıl görülecek. Benzer şekilde aşırı soğuk geceler de artacak. Bu durumun, insanlığın yüzyıllar boyu doğayı mahvetmeleri sonucunda oluştuğunu vurgulayan araştırmacılar, acil önlemler alınması gerektiğini açıkladı.
Britanyalı yardım kuruluşu Tearfund'un sunduğu rapora göre de iklim değişikliği sonucu oluşan kuraklıklardan dolayı milyonlarca insan göç etmek zorunda kalabilir. Tearfund şimdiye kadar 25 milyon insanın çevresel problemler sonucu evlerinden ayrıldığını, bu sayının 50 yılda 200 milyona ulaşacağını açıkladı. Rapor, şu anda gezegenin yüzde ikisini etkileyen aşırı kuraklığın 50 yıl sonra yüzde 10'unu etkileyeceğini gösteriyor.
Biyoçeşitlilik azaldı
Britanyalı biyologlar da bir araştırma yaparak, 300 kuş türünün yüzde 80'inin, değişen iklim şartları yüzünden bulundukları bölgeyi terk edip daha soğuk olan kuzey bölgelerine göç ettiğini ortaya çıkardı. Britanya kelebekleri de küresel ısınmadan etkileniyor. 1970-1982 yıllarında Britanya'da keşfedilen yeni kelebek türü sayısı, beklenen sayının üçte biri kadar. Araştırmacılar bu durumu küresel ısınma sonucunda daha az biyoçeşitlilik olmasına bağlıyor. (afp, ap)
Radikal
Gelecek yıl yayımlanacak uluslararası iklim değişikliği raporunda da bulunan Ulusal Atmosferik Araştırma Merkezi'nin çalışmasına göre, gelecek yüzyılda ABD, Akdeniz ve Brezilya'da küresel ısınmadan dolayı daha fazla kuraklık, şiddetli yağış görülecek ve daha uzun süreli sıcak hava dalgaları yaşanacak. Ekipten Gerald Meehl, "Bu değişimlerin sadece insanlar değil, memeli hayvanlar ve ekosistemler üzerinde de çok büyük etkileri olacak" diyor.
2099'da iklimler
Aralık ayında Climatic Change dergisinde yayımlanacak çalışma için, araştırmacılar beşi aşırı sıcaklık, beşi de aşırı yağış miktarını ölçen 10 uluslararası göstergeyi aldı ve 2099'da dünyada iklimlerin nasıl olacağını tahmin eden bilgisayar modellerini kullandı.
Sonuçlara göre, bu yüzyılda 10 yılda bir görülen aşırı sıcak geceler, 2099'a ulaştığımızda her yıl görülecek. Benzer şekilde aşırı soğuk geceler de artacak. Bu durumun, insanlığın yüzyıllar boyu doğayı mahvetmeleri sonucunda oluştuğunu vurgulayan araştırmacılar, acil önlemler alınması gerektiğini açıkladı.
Britanyalı yardım kuruluşu Tearfund'un sunduğu rapora göre de iklim değişikliği sonucu oluşan kuraklıklardan dolayı milyonlarca insan göç etmek zorunda kalabilir. Tearfund şimdiye kadar 25 milyon insanın çevresel problemler sonucu evlerinden ayrıldığını, bu sayının 50 yılda 200 milyona ulaşacağını açıkladı. Rapor, şu anda gezegenin yüzde ikisini etkileyen aşırı kuraklığın 50 yıl sonra yüzde 10'unu etkileyeceğini gösteriyor.
Biyoçeşitlilik azaldı
Britanyalı biyologlar da bir araştırma yaparak, 300 kuş türünün yüzde 80'inin, değişen iklim şartları yüzünden bulundukları bölgeyi terk edip daha soğuk olan kuzey bölgelerine göç ettiğini ortaya çıkardı. Britanya kelebekleri de küresel ısınmadan etkileniyor. 1970-1982 yıllarında Britanya'da keşfedilen yeni kelebek türü sayısı, beklenen sayının üçte biri kadar. Araştırmacılar bu durumu küresel ısınma sonucunda daha az biyoçeşitlilik olmasına bağlıyor. (afp, ap)
Radikal
Okyanuslarda 200 "Ölü" Bölge
Bilim adamlarının, okyanuslarda, balıklar ve diğer deniz canlılarıyla, denizden sağlanan geçimi tehdit eden 200 civarında 'ölü bölge' tespit ettikleri belirtildi.
BM Çevre Programı (UNEP), kirlilikten kaynaklanan ve zehirli yosunların oksijeni tüketmesiyle oluşan bu "ölü bölgelerin" son 2 yılda yüzde 34'lük artış gösterdiğini bildirdi.
Pekin'deki BM toplantısına sunulan UNEP raporunda, 2030'a kadar nehirlerin deniz ve okyanuslara gönderdiği kirlilik yaratan nitrojen miktarının yüzde 14 artacağı uyarısı yapılarak, "ölü bölgelerin" balıkçılık ve denizden geçimini sağlayanlar açısından büyük tehdit oluşturmaya başladığı belirtildi.
ABD'nin Doğu Sahilleri ile İskandinav fiyortları gibi kuzey bölgelerde ilk kez saptanan "ölü bölgeler", bugün daha çok Mississippi ırmağının kirlettiği Meksika Körfezi'yle biliniyor. "Ölü bölgelerin" bulunduğu diğer yerler arasında, Güney Amerika, Gana, Çin, Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda, Portekiz ve İngiltere açıkları bulunuyor.
BM uzmanları, "ölü bölgelerin" sayı ve genişliğinin 1970'lerden beri 10 yılda bir arttığına işaret ederken, bu bölgelerin bir kısmının mevsimsel oluşabildiğini hatırlatıyorlar.Bir başka BM raporunun da okyanuslar açısından büyük önem taşıyan mercan kayalıkların zarar gördükleri zaman yeniden düzelebileceğine ilişkin umutları artırdığı kaydedildi.
(AA)
DEPREMLER!
Dünya çapında depremler artmaya başladı.. birşeyleri mi yaklaşıyor acaba? K.M
GEMLİK KÖRFEZİ / MARMARA
Gemlik Körfezi’nde 5.2 büyüklüğünde deprem meydana geldi.
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsünden alınan bilgiye göre, saat 17.00’de, merkez üssü Gemlik Körfezi olan 5.2 büyüklüğünde deprem kaydedildi. Sarsıntı İstanbul, Bursa, Kocaeli, Sakarya, Yalova, Bilecik, Kütahya, Eskişehir, Balıkesir ve Çanakkale`den hissedildi. Vatandaşlar panik içinde açık alanlara çıktı.
Kandilli Rasathanesi`nden yapılan açıklamada, depremin 14.3 km derinlikte olduğu, bölgedeki hareketin izlendiği belirtildi.
Dört gün önce de merkez üssü Balıkesir olan 5.2 büyüklüğünde bir deprem daha olmuş, Marmara Bölgesi`nin genelinde hissedilmişti.
Gemlik Körfezi`nde meydana gelen depremin ardından Kocaeli`nin Gebze ilçesinde metan gazı sızıntıları yaşandığı iddia edildi. Ağırlıklı olarak Gebze`nin Arapçeşme ve Sultan Orhan mahallelerinde etrafa yayılan koku üzerine aileler paniğe kapıldı. Belirtilen adrese gelen ekipler, tuvalet ve banyodan metan gazı sızıntısı tespit ederek camları açtırdı. İtfaiye ekipleri, bu tür sızıntıların deprem sonrası yaşandığını, vatandaşların evlerini havalandırmaları gerektiğini söyledi
YUNANİSTAN
Yunanistan`daki 4,8 büyüklüğündeki deprem, Ege Denizi`nde meydana geldi.
Yetkililer, can veya mal kaybına yolaçmayan depremin merkez üssünü, Atina`nın 420 kilometre güneydoğusundaki Kerpe adası açıkları olarak duyurdu.
JAPONYA
Büyük Okyanus`ta da, Japonya açıklarında, Rihter ölçeğine göre 6,8 büyüklüğünde bir deprem kaydedildi.
Merkez üssü Tokyo`nun güneydoğusundaki adalar grubu olan deprem sonrasında tsunami tehlikesi bulunmadığı bildirildi.
ENDONEZYA
Endonezya`da ise Rihter ölçeğine göre, 6,1 büyüklüğünde deprem meydana geldi.
Depremin son iki gün içindeki sarsıntıların en şiddetlisi olduğu açıklandı.
Marduk 2012 Yahoo Grubuna turt_ay@yahoo.com adresinden gelen maili'de buraya aktarıyorum :
Son 10 günde, Balıkesir'de olanla birlikte 9 adet deprem oldu
Türkiye'de ve bir nevi yay şeklinde çevresinde.
Türkmenistan 5.4
Grozny 5.0
Antakya açıkları 4.5
Kıbrıs açıkları 4.6
Yunanistan,Crete 4.6
Arnavutluk 4.9
Denizli 4.2
Erzurum 4.3
Balıkesir 5.2
Bu depremlerin konumlarının resimde görebilirsiniz.
http://www.emsc- csem.org/ imgs/h_euromed. jpg
Bana dikkat çekici geldi.
tur_ayt@yahoo.com
Etna Yanardağı Faaliyette!
Sicilya'daki Avrupa'nın en büyük aktif yanardağı lav püskürtüyor.
Sicilya'da bulunan Avrupa'nın en büyük aktif yanardağı Etna yeniden faaliyete geçti.
İki ay içinde altıncı kez faaliyete geçen yanardağ, hafif yer sarsıntılarının ardından kül ve lav püskürtmeye başladı.
Yanardağın püskürttüğü kızgın lavlar iki geniş kol halinde Bove vadisine doğru ilerliyor.
Yerleşim bölgelerinin henüz Etna'dan çıkan lavlardan etkilenmediği bildiriliyor.
Yanardağdan çıkan kül bulutlarının da uzak yerlerden de görüldüğü ve görüş alanını kısıtladığı belirtiliyor.
Yanardağınn püskürttüğü lavlar, çevre halkı tarafından da ilgiyle izleniyor.
Her 2-3 ayda bir hareketlenen 3 bin 300 metre yüksekliğindeki Etna yanardağı, en son 1992 yılında büyük patlamalara sahne olmuştu.
TRT
20.10.2006
Yıldız Savaşlarında İkinci Perde
Yeni Dünya Düzenin küresel efendileri, dünyayı ve evreni fethetme/yoketme stratejilerinin önemli bir ayağını oluşturan "Yıldız Savaşları" adlı proje bir süre önce (11 Eylül'den sonra) fiyasko olarak niteledirilmiş ve rafa kaldırılmıştı. Gerçi 11 Eylül'ün de büyük planın(?) parçalarından biri olduğuna yönelik ciddi şüpheler var. (PNAC - Project of the New American Century metinlerinde 11 Eylül öncesi "bu projenin hayata geçebilmesi için Pearl Harbor tazı dehşete ihtiyacımız var" deniyordu. Loose Change 911 adlı belgeselde şüpheleri destekler nitelikte) Önceki Yıldız Savaşları projesinde Amerika'nın üzerini bir elektronik yada manyetik kalkanla kapatmak gibi oldukça kurgu-bilim gelen projeler vardı.
Kapitalizmin ve onun yarattığı totaliter ekonomik sistem; insanın ve dolayısı ile toplumların tüketiciye/tüketicilere dönüştürülerek sistemle entegrasyonunun sağlanması amaçlanır. Amaç sadece maksimum kâr elde etmek olamaz, çünkü kapitalist ekonomik sistemin en temel çelişkisi; "sınırsız büyüme ve kar elde etme / sınırlı pazar payı" dır. Bu temel çelişkiyi sistem savaşlarla aşma yolunu dener. Savaşlarla ekonomik ve sosyal çevre değiştirilir, toplumsal yapı yeniden ve yeniden bağımlı hale getirilmeye başlanır. Irak savaşı başlarken Irak'ın yeniden yapılandırılması için (inşaat sektörü anlamında özellikle) Amerikalı,Avrupalı,Asyalı devletler /şirketler kıyasıya rekabete girdiler. İnsanların hayatına karşılık para.. kapitalizmin adaleti de özgürlüğü de budur.
Michael Bakunin ; "Otorite nedir?" diye soruyor ve cevabını da veriyordu; "Fiziki ve toplumsal dünyadaki fenomenin gerekli bağlantı ve silsilesinde kendilerini ifade eden doğal yasaların kaçınılmaz gücü müdür? Aslında, bu yasalara karşı ayaklanmak yalnızca yasak değildir --hatta imkansızdır. Onları yanlış anlayabiliriz veya hiç bilmeyebiliriz, ancak onlara uymamazlık edemeyiz; çünkü onlar bizim varoluşumuzun temelini ve asli koşullarını meydana getirirler; bizleri çepeçevre kuşatırlar, içimize işlerler, tüm hareketlerimizi, düşüncelerimizi ve eylemlerimizi düzenlerler; onlara itaat etmediğimizi düşündüğümüzde bile, ancak onların sınırsız güçlerini göstermiş oluruz..." ( "What Is Authority?", Mikhail Bakunin, 1871 Çevirisi : Anarşist Bakış) Otoriter bütün rejimler "korku" mayası ile ayakta kalır.Bu korku sistemli olarak kabuk değiştirir, devletin yıkılacağı korkusu,yaşam tarzının yokedileceği korkusu,ölüm korkusu vs vs. Amerika'da sürekli bu "düşman" devletler, düşman ülkeler,düşman milletler paranoyasını kullanıyor. Soğuk Savaş döneminde düşman komünistlerdi. Otoriter Sosyalizm yıkılınca dertlerinin bittiğini sanan zavallı(?) Amerikalılar bu kez karşılarında müslümanları buldular. Eskinin Hollywood filmlerinde kötücül Rus/Kübalı komünistin yerini bu sefer, Salt Kötücül (pure evil) sakallı ortadoğulular aldı.. Ama Amerikalıların genel çoğunluğu "Neden hep bize saldırıyorlar,neden hep bizi tehdit ediyorlar" diye sormadı.
Yıldız Savaşları projesinde 2. perdenin başladığını bildiriyor BBC. Haberin ikinci paragrafı da zaten söylemek istediklerimi anlatıyor. Proje doğrudan "ne için" yapıldığını zaten adında veriyor (Savaş) amacını da hiç sakınmadan belirtiyor : "ABD'nin yeni uzay politikası bundan böyle Amerika'nın çıkarlarına düşman kabul edilen ülke ya da grupların uzaya çıkmasını engellemeyi öngörüyor." İmparatorluğun ideologlarının ortaya attığı " Haydut Devletler" (Bandit States) ve "Şer Ekseni" (Axis of Evil) yeni korku paranoyasını besleyen yeni teoriler, Fukuyama'nın "Tarihin Sonu" (The End of the History) ve Samuel Huntington'ın "Medeniyetler Çatışması" (The Clash of Civilization) bu senaryoları hayata geçiriyorlar farkında mısınız?
Kemal Mete
Haber : BBC Turkish Yıldız Savaşlarında İkinci Perde
Konuyla İlgili Okunası Yazılar/Kaynaklar :
Bianet : Medeniyetler Çatışması Nasıl Meşrulaştırılır?
Maksist Tutum Dergisi : Medeniyetler Çatışması mı, Emperyalist Saldırganlık mı?
William Blum : Haydut Devlet, Dünyanın Tek Süper Gücü için Rehber
Antonio Negri&Michael Hardt : İmparatorluk
Noam Chomsky : İmparatorluğa Karşı Durmak
Kapitalizmin ve onun yarattığı totaliter ekonomik sistem; insanın ve dolayısı ile toplumların tüketiciye/tüketicilere dönüştürülerek sistemle entegrasyonunun sağlanması amaçlanır. Amaç sadece maksimum kâr elde etmek olamaz, çünkü kapitalist ekonomik sistemin en temel çelişkisi; "sınırsız büyüme ve kar elde etme / sınırlı pazar payı" dır. Bu temel çelişkiyi sistem savaşlarla aşma yolunu dener. Savaşlarla ekonomik ve sosyal çevre değiştirilir, toplumsal yapı yeniden ve yeniden bağımlı hale getirilmeye başlanır. Irak savaşı başlarken Irak'ın yeniden yapılandırılması için (inşaat sektörü anlamında özellikle) Amerikalı,Avrupalı,Asyalı devletler /şirketler kıyasıya rekabete girdiler. İnsanların hayatına karşılık para.. kapitalizmin adaleti de özgürlüğü de budur.
Michael Bakunin ; "Otorite nedir?" diye soruyor ve cevabını da veriyordu; "Fiziki ve toplumsal dünyadaki fenomenin gerekli bağlantı ve silsilesinde kendilerini ifade eden doğal yasaların kaçınılmaz gücü müdür? Aslında, bu yasalara karşı ayaklanmak yalnızca yasak değildir --hatta imkansızdır. Onları yanlış anlayabiliriz veya hiç bilmeyebiliriz, ancak onlara uymamazlık edemeyiz; çünkü onlar bizim varoluşumuzun temelini ve asli koşullarını meydana getirirler; bizleri çepeçevre kuşatırlar, içimize işlerler, tüm hareketlerimizi, düşüncelerimizi ve eylemlerimizi düzenlerler; onlara itaat etmediğimizi düşündüğümüzde bile, ancak onların sınırsız güçlerini göstermiş oluruz..." ( "What Is Authority?", Mikhail Bakunin, 1871 Çevirisi : Anarşist Bakış) Otoriter bütün rejimler "korku" mayası ile ayakta kalır.Bu korku sistemli olarak kabuk değiştirir, devletin yıkılacağı korkusu,yaşam tarzının yokedileceği korkusu,ölüm korkusu vs vs. Amerika'da sürekli bu "düşman" devletler, düşman ülkeler,düşman milletler paranoyasını kullanıyor. Soğuk Savaş döneminde düşman komünistlerdi. Otoriter Sosyalizm yıkılınca dertlerinin bittiğini sanan zavallı(?) Amerikalılar bu kez karşılarında müslümanları buldular. Eskinin Hollywood filmlerinde kötücül Rus/Kübalı komünistin yerini bu sefer, Salt Kötücül (pure evil) sakallı ortadoğulular aldı.. Ama Amerikalıların genel çoğunluğu "Neden hep bize saldırıyorlar,neden hep bizi tehdit ediyorlar" diye sormadı.
Yıldız Savaşları projesinde 2. perdenin başladığını bildiriyor BBC. Haberin ikinci paragrafı da zaten söylemek istediklerimi anlatıyor. Proje doğrudan "ne için" yapıldığını zaten adında veriyor (Savaş) amacını da hiç sakınmadan belirtiyor : "ABD'nin yeni uzay politikası bundan böyle Amerika'nın çıkarlarına düşman kabul edilen ülke ya da grupların uzaya çıkmasını engellemeyi öngörüyor." İmparatorluğun ideologlarının ortaya attığı " Haydut Devletler" (Bandit States) ve "Şer Ekseni" (Axis of Evil) yeni korku paranoyasını besleyen yeni teoriler, Fukuyama'nın "Tarihin Sonu" (The End of the History) ve Samuel Huntington'ın "Medeniyetler Çatışması" (The Clash of Civilization) bu senaryoları hayata geçiriyorlar farkında mısınız?
Kemal Mete
Haber : BBC Turkish Yıldız Savaşlarında İkinci Perde
Konuyla İlgili Okunası Yazılar/Kaynaklar :
Bianet : Medeniyetler Çatışması Nasıl Meşrulaştırılır?
Maksist Tutum Dergisi : Medeniyetler Çatışması mı, Emperyalist Saldırganlık mı?
William Blum : Haydut Devlet, Dünyanın Tek Süper Gücü için Rehber
Antonio Negri&Michael Hardt : İmparatorluk
Noam Chomsky : İmparatorluğa Karşı Durmak
19.10.2006
Dev Galaksiler Çarpıştı
Mavi renk yıldız oluşumunun gerçekleştiği bölgeler, çevresindeki pembe renk hidrojen bulutu kahverengi alanlar ise galaktik toz bulutu. (Kaynak: Brad Whitmore /NASA/ESA/Hubble)
Hubble Uzay Teleskobu, Antennae galaksi kümesinde 1 milyar yıldır süregelen galaktik çarpışmayı ilk kez en ince detayına kadar görüntüledi.
İlgili Diğer Haber : Andromeda Galaktik Çarpışma Kurbanı
Antennae galaksi kümesi birçok galaksiden meydana geliyor. Antennae galaksileri çarpışmanın henüz erken evrelerindeler; bilim insanlarının tahminlerine göre, çarpışma yaklaşık 900 milyon yıl önce başladı. O tarihte iki ayrı galaksi olan NGC 4038 ve NGC 4039 birbirlerinin içine girerek ‘süper-galaksi’ oluşturacak biçimde birleşiyorlar. Antennae galaksi kümesi gözlem adlarıyla NGC 4038 ve NGC 4039 galaksilerinden oluşuyor. Dünya’dan 68 milyon ışık yılı uzaktaki Antennae, 1785 yılında Friedrich Wilhelm Herschel tarafından keşfedilmişti.
Galaksilerin birbirleriyle çarpışması sırasında alınan fotoğrafları inceleyen bilim insanları, yıldız oluşumlarını ve bir yıldızın ulaşabileceği üst sınırı anlamaya çalışıyor. Galaktik çarpışma adı verilen galaksilerin birbirlerinin içine girmesi olayı, yıldız oluşumlarını tetikliyor. Bu sayede, Antennae galaksi kümesi yıldız oluşumlarını incelemek için doğal bir laboratuvar. İncelenen yıldızların 10 milyon yıldan daha genç olduğu belirlendi. Bunun sebebi, yaşlı yıldızların çoktan dağılmış ve ortadan kalkmış olması.
DAHA ÖNCE 1996’DA GÖZLEMLENMİŞTİ
Dünya yörüngesindeki Hubble Uzay Teleskobu, daha önce de 1996 yılında o zaman için en gelişmiş kamera olan Wide Field Planetary Camera 2 ile yine aynı galaksiyi incelemişti. NASA, 2002’de Hubble’e son gözlemi yapmasını sağlayan Advanced Camera for Surveys (ACS) cihazını monte etti. ABD’nin Baltimore kentinde Hubble ile ilgili çalışmalar yapan Space Telescope Science Institute uzmanı Brad Whitmore’a göre, ACS cihazıyla yapılan gözlemde Antennae galaksisi 1996’da çekilen fotoğraflara göre en az 2 kat daha detaylı görüntülendi.
ÇARPIŞMA 1 MİLYAR YIL DAHA SÜRECEK
Uzmanlar, Antennae galaksisindeki yıldız kümelerinin eninde sonunda birbirinin içine girerek dağılacağını öngörüyor. Tahminlere göre, yaklaşık 400 milyon yıl sonra Antennae’nın tüm yıldızlar ve galaktik elementleri çekirdekte toplanacak; 1 milyar yıl içinde de galaktik çarpışma sona erecek. Galaktik çarpışmadan ortaya çıkacak galaksinin nasıl bir şekil alacağı şimdiden öngörülemiyor.
HER GALAKSİ ÇARPIŞMA YAŞIYOR
Astronomlar, her galaksinin ömrü boyunca mutlaka bir kez bir galaktik çarpışma yaşayacağını tahmin ediyor. Bu kurala Güneş Sistemi’nin de içinde bulunduğu Samanyolu da dahil, zira Samanyolu’nun Andromeda galaksisiyle çarpışacağı öngörülüyor. Bu olay insanoğlu için son derece uzak bir gelecekte gerçekleşecek.
Kaynak: NewScientist
Ntvmsnbc
Fil Sürüsü Köye Saldırdı : 5 Ölü
Bangladeş’te bir fil sürüsünün, ülkenin güneyinde bir köye saldırması sonucu aynı aileden 5 kişi öldü.
Polis ve görgü tanıkları, olayın başkent Dakka’nın 350 kilometre güneydoğusundaki Jangalgunagari köyünde meydana geldiğini, ölenlerden ikisinin çocuk olduğunu söylediler.
10 kadar filin köyde 5 bambu kulübeyi ezip geçtiği, ekinlere zarar verdiği belirtildi.
Bangladeş’te nüfus artışıyla birlikte insanların ormanları işgal etmesi sonucu her yıl ortalama 15 kişi filler tarafından öldürülüyor.
Polis ve görgü tanıkları, olayın başkent Dakka’nın 350 kilometre güneydoğusundaki Jangalgunagari köyünde meydana geldiğini, ölenlerden ikisinin çocuk olduğunu söylediler.
10 kadar filin köyde 5 bambu kulübeyi ezip geçtiği, ekinlere zarar verdiği belirtildi.
Bangladeş’te nüfus artışıyla birlikte insanların ormanları işgal etmesi sonucu her yıl ortalama 15 kişi filler tarafından öldürülüyor.
Dünyanın En Kirli 10 Yeri
ABD’de merkezi New York’ta bulunan çevreci bir örgüt, dünya üzerinde çevre kirliliğinin en fazla olduğu 10 yeri açıkladı.
Blacksmith Enstitüsü’nün hazırladığı listede, bir dönem kimyasal silahların üretildiği Rusya’daki Dzerzhinsk ve Zambiya’da bakır madeni bölgesi olan Kabve kasabası gibi yerler bulunuyor.
Enstitü dünyada çevre kirliliğinin 1 milyar kadar kişiyi hasta ettiğini bildirdi. Enstitünün başkanı Richard Fuller, çevre sorunlarının, gelişmekte olan ülkelerde ölümlerin yüzde 20’sine yol açtığına dikkati çekerek, söz konusu yerlerdeki zehirlerin, buralarda yaşayanları kanser, akciğer rahatsızlıkları ve zihinsel engelli çocukların dünyaya gelmesi gibi problemlerle karşı karşıya bıraktığını söyledi.
Rusya’da, Soğuk Savaş döneminde Sarin ve hardal gazı gibi kimyasal silahların üretildiği merkez olan Dzerzhinsk kentinde ortalama yaşam süresinin erkeklerde 42, kadınlarda 47 yıl olduğu, Kabve’de de bir çocuğun kanındaki kurşun oranının ABD’de normal kabul edilenden 5 ila 10 kat fazla olduğu belirtildi.
Enstitü, listenin hazırlık aşamasında 300 bölgenin incelendiğini, gelişmekte olan ülkelerde sağlıkla ilgili kayıtlara ulaşılamadığı için en kirli 10 yerin sıralamaya sokulmadığını açıkladı.
Listede yer alan yerler şöyle:
* Çerbonil-Ukrayna
* Dzerzhinsk-Rusya
* Haina-Dominik Cumhuriyeti
* Kabve-Zambiya
* La Oroya-Peru
* Linfen-Çin
* Mailuu Suu-Kırgızistan
* Norilsk-Rusya
* Ranipet-Hindistan
* Rudnaya Pristan-Rusya
Ntvmsnbc
Black Smith Institute
"Dünyanın Çılgın Haftası"
18 Ekim : Vanuatu`da 6,2 büyüklüğünde deprem.
17 Ekim : Papua Yeni Gine`de 6.6 büyüklüğünde deprem.
15 Ekim : Hawai adalarında 6.7 ve 6.0 büyüklüğünde iki deprem.
13 Ekim : Kuril adalarında 6.3 büyüklüğünde deprem.
12 Ekim : Şili`de 6.4 büyüklüğünde deprem.
9 EKim : Tayvan`da 6.4 ve 6.2 büyüklüğünde iki deprem.
9 Ekim : Tonga açıklarında 6.2 büyüklüğünde deprem
4 Ekim : Vanuatu`da 6.2 büyüklüğünde deprem
1 Ekim : Trinidad`da 6.0 büyüklüğünde deprem.
Kaynak : 18.10.2006 Sismik Haber
Michael Tobias : Öfke
"Kim adaletsizliğe isyan etmez? Yada kim, tüm pislikleri birden temizleme hayali kurmaz? Kurbanların siyah yada beyaz, masum çocuklar, savunmasız hayvanlar veya ormanlar olması farkeder mi? Michael Tobias, tüm bu umarsız düşünceleri hayata geçiriyor, ahlaki serüvenle, eylemi öfkeyle harmanlıyor..."
Ingrid E. NewKirk PETA Başkanı
"... Michael Tobias işe acıyı hissetmek için illa kurban olmak gerekmediğini anlatarak koyuluyor. Ayrıntılar, duygular, heyecan, hırs ve yakıcı intikam ateşi. Evet intikam... bedel ödetme.. Hayvan tacizcilerinin 1984'ü..."
Keith Mann, ALF (Animal Liberation Front - Hayvan Özgürlük Cephesi) eylemcisi. Halen "terörist" eylemlerde bulunmak suçuyla hapiste
Not : Kitaba ulaşmak için global disaster sitesinin sağ bandında bulunan "kitap" bölümüne tıklayarak sipariş edebilirsiniz
18.10.2006
Madagaskar Mercanları Tehlikede
Bilim insanları, Madagaskar adasındaki mercanların küresel ısınmaya bağlı sıcaklıkların artması nedeniyle ölmeye başladığı uyarısını yaptı.
Çevre örgütleri Conservation International, Blue Ventures ve Wildlife Conservation Society’de nyapılan ortak açıklamada, Hint Okyanusu’ndaki mercanların ölmesinin ciddi bir problemin başlangıcı olarak nitelenirken, hayatta kalmayı başaran bazı mercanların inceleneceği ve diğerleri için de kurtuluş çareleri aranacağı belirtildi. Zooxanthellae adlı bir yosun, fotosentez yoluyla mercanların besinin yüzde 98’ini sağlıyor. Deniz suyu sıcaklığının artması ise, fotosentezi engelliyor ve mercanın solmasına neden oluyor.
Madagaskar adası açıklarında yapılan incelemelerde, bazı mercanların bütünüyle öldüğü belirlendi. Bilim insanları, ancak bazı mercanların solmaya karşı direnç gösterdiğini, bu mercanların incelenerek panzehir üretimi konusunda yararlanılabileceğini vurguluyor. Hint Okyanusu’nda birçok canlı türü mercanlardan besleniyor, dolayısıyla mercanların solması uzun vadede bu canlıların da sonunu getirebilir. Uzmanlar, toplam 3.865 balık türünün mercanlara bağımlı olduğunu belirtiyor.
Ntvmsnbc
Eber Gölü de Kuruyor
Akşehir Havzası’nın büyük bölümünü sulayan Eber Gölü, yağışların azlığı ve yeraltı su seviyesinin düşmesi nedeniyle can çekişiyor. 10 yıl öncesine kadar 7- 8 metreyi bulan su derinliği, bugün 3.5- 4 metreye kadar düştü.
200’den fazla kuş ve balık türünün yaşadığı gölde sadece bir kaç canlı türü kaldı.
Konya ve Afyon sınırları içinde bulunan Eber Gölü, 10 yıl öncesine kadar bitki ve hayvan varlığı yönünden bölgenin en zengin gölleri arasında gösteriliyordu. 24 bin metrekarelik alana sahip Eber Gölü’nün su seviyesi yer yer 7- 8 metreyi buluyordu. Yağış miktarının azlığı ve gölü besleyen yeraltı su seviyesinin düşmesi nedeniyle Eber Gölü’nün suyu da yakınında bulunan Akşehir Gölü gibi gün geçtikçe çekilmeye başladı. Göldeki su seviyesi bugün 3.5- 4 metreye kadar düştü. Gölün bazı yerleri şimdiden bataklığa dönüşmüş durumda.
Sazan, turna yoğunlukta olmak üzere 40 çeşit balık, 160’dan fazla da kuş türünün bulunduğu Eber Gölü ve çevresindeki canlı çeşitliliği de gün geçtikçe azalmaya başladı. Ticari değeri olmayan pek çok balık türü bugün yok olurken, halen az sayıda bulunan sazan ve turna balıkları da tükenme noktasına geldi. Ayrıca sürüngen ve omurgasız hayvan toplulukları da ekolojik dengenin bozulmasından olumsuz etkilendi. Doç. Dr. Tahir Nalbantçılar, “Birkaç yıl öncesinde su kuşları açısından son derece uygun üreme, beslenme, sığınma ve konaklama ortamı bulunan göldeki bir çok tür, çeşitliliğini yitirdi. Hayvanlar için cazibesini yitiren göl, uğrak alanı olmaktan da çıkmak üzere. Küçük Karabatak, küçük balaban, gece balıkçılı, alaca balıkçıl, küçük akbalıkçıl, erguvani balıkçıl, çeltikci, çıkrıkçın, dikkuyruk, saz delicesi, uzunbacak ve kocagöz kuşlarının büyük bölümü artık yörede kuluçkaya yatmıyor” diye konuştu.
17.10.2006
Madde ve Anti-Madde Bütünleştirildi!!
Araştırmacılar, normal şartlarda birbirlerini şiddetli bir patlamayla yok etmesi gereken madde ve antimaddeyi bütünleştirmeyi başardı.
İsviçre’nin Cenevre kentindeki CERN partikül fizik laboratuvarında yapılan deneyde, madde ve antimaddeyi bütünleştirmenin yeni bir yolunu buldu. Deneyde ortaya çıkan ‘sentez-madde’, proton ve protonyum adı verilen antiprotonlardan oluşuyor.
CERN uzmanları söz konusu deneyin bir benzerini 2002’de gerçekleştirmiş, ancak sonuçları bilimsel kesinlikle anlaşılamamıştı. Antiprotonlar ve positronlar (elektron ile kütlesi aynı olup, zıt yüklü parçacıklar) aynı manyetik kafes içine sıkıştırılmıştı. Bu deneyde açığa bir miktar anti-hidrojen çıkmıştı.
BİRKAÇ MİKROSANİYELİK BARIŞ
CERN araştırmacıları aynı deneyi tekrar ettiler, ancak bu kez açığa farklı bir hibrit madde çıktı. Deneyi gerçekleştiren İtalya’nın Brescia Üniversitesi’nden Evandro Rizzini’nin yorumuna göre, bazı antiprotonlar hidrojendeki iyonize moleküllerle reaksiyona girdi ve proton çekip çıkardı. Bu proton-antiproton birlikteliği sadece birkaç mikrosaniye boyunca varlığını sürdürdü.
Protonyum üretmek için, normal şartlarda şiddetli patlamalar gerekiyor. Söz konusu deneyde proton-antiproton sistemi, böyle güçlü patlamanın önünü kesiyor. Bilim dergisi Physical Review Letters‘ta (vol 97, no 153401) bir makale yayımlayan araştırmacılar, böylece protonyum çıkarmanın alternatif bir yolunun bulunduğunu yazdı.
NTVMSNBC
Kuş Gribi Geri Döndü
Dünya Sağlık Örgütü, Endonezya’da bir kişinin daha kuş gribinden öldüğünü duyurdu.
Ölen 27 yaşındaki kadının kuş gribine nasıl yakalandığı araştırılıyor. Endonezya’da Cumartesi gününden beri 3 kişi kuş gribi hastalığından öldü.
Bu şekilde Endonezya’da kuş gribinden ölenlerin sayısı, hastalığın üç yıl önce ortaya çıkışından bu yana 55’i buldu. Hastalık aralarında Türkiye’nin de bulunduğu birçok ülkede toplam 149 kişinin ölümüne yolaçtı.
Dünya Sağlık Örgütü, Endonezya’da bir kişinin daha kuş gribinden öldüğünü duyurdu.
Ölen 27 yaşındaki kadının kuş gribine nasıl yakalandığı araştırılıyor. Endonezya’da Cumartesi gününden beri 3 kişi kuş gribi hastalığından öldü.
Bu şekilde Endonezya’da kuş gribinden ölenlerin sayısı, hastalığın üç yıl önce ortaya çıkışından bu yana 55’i buldu. Hastalık aralarında Türkiye’nin de bulunduğu birçok ülkede toplam 149 kişinin ölümüne yolaçtı.
VOA News
Memelilerin 2.5 Milyon Yılı Kaldı
Hollandalı araştırmacılar, Dünya’nın kendi ekseninde belli aralıklarla ani kaymasının yeryüzündeki memelilerin 2.5 milyon yıl sonra sonunu getireceğini öngörüyor.
Hollanda’nın Utrecht Üniversitesi uzmanı Jan van Dam, İspanya’da 22 milyon yıllık bir zaman aralığına yayılan yüzlerce fosil üzerinde yaptığı araştırmada Dünya’nın kendi ekseninde yaptığı ani ve güçlü kaymaların küresel iklime etkisinin memelilerin soyunu tükecek sonuçlar yarattığı fikrine vardı.
Dünya’nın kendi eksenindeki ani kayma 1.2 ila 2.4 milyon yılda bir küresel iklimde köklü değişiklikler meydana getiriyor. Bu değişim Dünya’yı aşırı soğutabiliyor, örneğin, kutup buzulları güneye iniyor veya aşırı yağışlar meydana geliyor. Van Dam’ın araştırmasında memelilerin küresel soğuma zamanlarında ciddi soy tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını gösteriyor. Küresel iklim sabitleşince de yeni türler yeniden filizlenme şansı buluyor.
Van Dam, bir sonraki ani kaymanın 2.5 milyon yıl içinde gerçekleşeceğini öngörüyor.
Kaynak: Araştırma İngiliz bilim dergisi Nature’da yayımlanmıştır.
850 Milyon Kişi AÇ!
Bugün (17.10.2006) Dünya Gıda Günü. Dünya genelinde 850 milyondan fazla aç var. Her yıl 6 milyon çocuk açlık nedeniyle ölüyor. Birleşmiş Milletler, açları doyurmak için zengin ülkelerin harekete geçmesi çağrısında bulunuyor.
Bundan tam 10 yıl önce 176 ülkenin lideri, dünya genelinde yetersiz beslenenlerin sayısının 2015’e kadar yarı yarıya azaltma vaadinde bulunmuştu. Ama 10 yıl geçmesine rağmen ‘Dünya Gıda Zirvesi’nde alınan bu karar gerçeğe dönüştürülemedi. Ve dünyadaki açların sayısı azalmak bir kenara arttı...
1996’dan bu yana açların sayısı 18 milyon artış gösterdi. Bugün dünya genelinde 852 milyon açlık sınırının altında yaşıyor. Her yıl açlıktan 6 milyon çocuk ölüyor.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), bu durumdan, açlığın yok edilememesi için yeterince çaba harcamayan zengin ülkeleri sorumlu tutuyor.
Aslında dünyada herkesin günde 2 bin 720 kaloriyle beslenebileceği kadar yiyecek bulunuyor. Ama zengin ülkeler paylaşmak yerine daha fazla tüketmeyi tercih ediyor.
Örneğin dünya nüfusunun sadece yüzde beşina sahip ABD, dünyadaki etin yüzde 15’ini tüketiyor. Her yıl 300 bin ABD’li aşırı şişmanlığın neden olduğu hastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor.
FAO’ya göre açlıkla mücadelenin en etkili yöntemi yoksul ülkelerde tarımın gelişitirilmesi.
Zengin ülkelerse yoksul bölgelerde tarımı teşvik etmek yerine kendi çiftçilerini desteklemeyi tercih ediyor. Örneğin zengin ülkeler her yıl sübvansiyonlar için 330 milyar dolar harcıyor. Bu, yardımlar için harcadıkları paranın tam 6 katı.
Bu tablo karşısında Birleşmiş Milletler, dünya genelinde açlarının sayısını azaltmak için tarım ve kırsal kesime ayrılan paranın artırılması çağrısı yapıyor.
NTVMSNBC
Alanya'da Hortum Paniği
Antalya'nn Alanya İlçesi'nde vatandaşlar korku dolu dakikalar yaşadı. Denizin ortasında başlayan irili ufaklı 9 ayrı hortumdan 2'si karaya ulaştı.
Antalya'nın Alanya İlçesi'nde deniz ortasında başlayan 9 ayrı hortum paniğe yol açtı. İrili ufaklı 9 hortumdan 2'si karaya ulaştı, diğerleri ise denizde başlayıp denizde son buldu. Olayda maddi hasar meydana geldi.
Edinilen bilgiye göre, Okurcalar Beldesi'nde meydana gelen 9 ayrı hortum, yerli ve yabancı vatandaşlara korkulu anlar yaşattı. Okurcalar Beldesi Plajı açıklarında denizde başlayan irili ufaklı 9 hortumdan 2'si karaya ulaştı.
İki hortumdan biri Justinanion ve Pork Conti Otel plajına geldi. Gücünü yitirmesine rağmen hortumlar, plajda bulunan şezlongları yerle bir etti ve maddi hasara yol açtı.
Haber ve Fotoğraflar : Haber 7
DEPREMLER [Dünya Sallanıyor]
Papua Yeni Gine'de 6,5 ve Kiril Adaları'nda 5,1 şiddetinde deprem oldu
Papua Yeni Gine'de Richter ölçeğine göre 6,5 büyüklüğünde bir, Uzak Doğu Rusya'da da 5,1 büyüklüğünde iki deprem meydana geldi.
Papua Yeni Gine'deki depremin merkez üssünün New Britain adasının açıklarında, yerin 58 kilometre altı olduğu belirtildi.
Depremin ardından tsunami alarmı verildi. Deprem can ve mal kaybına yol açmadı.
Uzak Doğu Rusya'daki Kiril Adaları da da 5,1 büyüklüğünde 2 depremle sarsıldı.
İlk depremin Paramuşir Adası'ndaki Severo-Kurlisk kenti yakınlarında, diğer depremin ise ilkinin 325 kilometre uzaklığında meydana geldiği bildirildi.
TRT
16.10.2006
Timur DANIŞ Nükleere Karşı Yürüyor
"GİT" dergisinde ki yazılarından tanıdığımız Timur DANIŞ, "yine" Nükleere Karşı Yürüyor. Kendisi ile 1998 yılında Sinop'tan Mersin- Akkuyu'ya yürüyüşünde küçük bir karadeniz ilçesinde tanışmıştık. Nükleere Karşı yapılan eylemlerde gördüklerini hissettiklerini kaleme almış. Yazı uzun linki aşağıda :
Nükleere Karşı
GREENPEACE'in Konuyla İlgili Haberi için :
Nükleer Enerjiye Karşı Meclis Yürüyüşü Büyüyor
Havai'de 6.6'lık Deprem!
Depremde can kaybı olmadı, tusunami beklenmiyor.
Havai Adalarında richter ölçeğiyle 6.6 büyüklüğünde deprem oldu.
16 Ekim 2006 09:33
Deprem maddi hasara yol açtı.
Havai Valisi, depremde yolların ve binaların hasar gördüğünü, telefon hatlarının kesildiğini duyurdu.
Havai'de olağanüstü durum ilan edilirken, depremin tsunamiye yol açacak kadar büyük olmadığı bildirildi
ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi, esas depremin büyüklüğünü, Richter ölçeğine göre 6,6 olarak açıkladı. Depremi, artçı sarsıntıların izlediği,
bunların en büyüğünün 5.8 gücünde olduğu belirtildi.
Depremde ölüm meydana geldiği yönünde bilgi ulaşmazken, bazı kişilerin hafif yaralandığı kaydedildi. Ancak bazı yollarda ve binalarda kayda değer ölçüde hasar oluştuğu bildirildi.
Hastanelerde bulunanlar tahliye edildi ve binlerce kişinin konakladığı bazı
oteller boşaltıldı. Şiddeti 6`yı aşan depremlere bölgede seyrek rastlanırken, Havai`yi vuran bir önceki en şiddetli deprem olan 6,7 büyüklüğündeki sarsıntının 1983`te meydana geldiği hatırlatıldı.
TRT
Haber 7
Ntvmsnbc
Venüs'ün "Muammaları" Çözülecek
Avrupa Uzay Dairesi ESA’nın aracı Venus Express,
Dünya’ya yakınlığına karşın yoğun atmosferi nedeniyle gözlemlenemeyen Venüs ile ilgili bir çok bilinmeyeni açığa kavuşturacak.
ABD’nin Pasadena kentinde Division of Planetary Sciences konferansı için toplanan astronomlar, birçok konuyu masaya yatırıyor. Bunlardan biri de yoğun bir atmosfere sahip olduğu için gözlemi çok zor olan Venüs. Bilim insanları, Avrupa Uzay Dairesi’nin gezegene gönderdiği Venus Express aracı, Venüs atmosferi ve yüzeyinin şimdiye dek çekilen en yüksek çözünürlüklü fotoğraflarını ilk kez değerlendirdi.
Uzmanlar, Venus Express’in Venüs’ün yoğun atmosferinin kimyasal yapısını ve yüzeyiyle ilgili birçok bilinmeyeni açığa kavuşturacağına inanıyor. Gözlem uydusu gezgegenin yanardağlarının faal olup olmadığına bakacak. Venus Express’te 7 farklı gözlem aracı bulunuyor; bunlar gezegeni morötesinden, kızılötesi ve radyo dalgalarına kadar birçok açıdan değerlendiriyor.
Kızılötesi Termal Görüntüleme Tayfölçeri, Venüs’ün yoğun atmosferinden aşağı yüzeyi fotoğraflayabiliyor. Bilim insanları, kızılötesi görüntülerden yüzeyin kimyasal analizini yapabiliyor. Astronomlar Venüs’ün bir zamanlar Dünya gibi geniş okyanuslara sahip olduğunu, ancak henüz Dünya’da yaşamın başlamasından önce bunların kuruduğunu düşünüyor.
ATMOSFER VE YÜZEYDEKİ SERA ETKİSİ
Bilim insanları, Venüs’ün başından geçen jeolojik evrimi anladığında Dünya’da yaşamın oluşmasını sağlayan koşullar da açıklığa kavuşacak.
Bir diğer merak konusu da Venüs’ün yoğun kükürt diyoksit (SO2) zengini atmosferinin yüzeyin genel yapısına etkisi. Okside olduğunda sülfür asit üreten Venüs bulutları yüzeyde sera etkisi yaratıyor ve ısınmasına neden oluyor. Venüs’ün yüzey ısısı birçok yerde 480 santigrat derece’yi buluyor.
Volkanların çıkardığı SO2 de ayrı bir sera etkisi üretisi, ancak bilim insanları volkanların eskisi kadar faal olmadığını düşünüyor. Venüs’ün yüzeyine ait SO2 ölçümleri en son 20 yıl önce yapılmıştı. Venus Express bu bilgileri güncelleyecek.
ATMOSFERDEKİ AEROSOLLER VE DİĞER PARTİKÜLLER
Araçta bulunan Visible Monitoring Camera adlı cihaz morötesi ışını taramasıyla Venüs’teki meteorolojik etkileri ve atmosferdeki aerosol gibi partikülleri inceleyecek. Astronomlar, Venüs atmosferinde morötesi ışınları emen bir madde olduğunu tahmin ediyor, ancak bunun ne olduğu henüz tespit edilemedi, Venus Express sayesinde bu morötesi ışınlarını emen maddenin ne olduğu da anlaşılabilecek.
‘SÜPER-DÖNÜŞ’ÜN NEDENİ
Bilim insanlarının açıklığa kavuşturmayı umduğu bir diğer muamma da, Venüs atmosferinin neden gezegenin kendisinden daha hızlı döndüğü. Dünya’da örneğin rüzgarlar doğu-batı ekseninde eserken, Venüs’te sadece doğu yönünde ve her zaman da gezegenin dönüş hızından daha hızlı esiyor. Bilim insanları, ‘süper-dönüş’ adını verdikleri bu doğa olayının da nedenini sorguluyor. İlk etapta atmosferdeki girdapların bu ‘süper-dönüş’e etkisi araştırılacak.
300 Milyonluk ABD "Dünyayı" Tüketiyor
Bir ABD’li, dünya ortalamasına oranla 4 kat fazla enerji ve 3 kat fazla su harcıyor. Bir kişinin çöpü ortalamadan 2 kat fazla Bir ABD’li yılda bin 682 metreküp su tüketiyor.
Rakamlar hafta sonuna kadar 300 milyon sınırının aşılacağını gösteriyor
Çevre konularına aşırı duyarlılığıyla tanınan İngiliz Independent gazetesi dünkü sayısında ilginç bir habere yer verdi. Haberde, ABD’nin gerek ülke, gerekse bireysel bazda dünyayla kıyaslandığında ne denli büyük bir tüketime imza attığı ortaya çıkarıldı. Gazeteye göre tipik bir Amerikan vatandaşı, dünya ortalamasına oranla 4 kat daha fazla enerji ve 3 kat fazla su harcıyor. Bir ABD’linin çöpü, dünya ortalamasından 2 kat fazla.
‘SÜPER BEDEN’ ÜLKE
Çevre örgütü Dünya Politika Enstitüsü’nden, Çevre ve Nüfus Merkezi (CEP) gibi kuruluşların analizlerine gönderme yapan gazete, tüketime ilişkin sayılara yer verdi. CEP Başkanı Victoria Markham demecinde, “ABD, hayat tarzıyla, boğaz düşkünü halkıyla, doğal kaynakları tüketimiyle ‘süper beden’ bir ülke haline geldi” dedi. Amerikan halkı dünyanın doğal kaynaklarını hızla tüketirken, bu nüfus artışı ve hızlı tüketimin ABD’ye yansımasının da, su sıkıntısı, trafik sıkışıklığı, çöp yığınları, aşırı avlanma ve ithal petrole bağımlılık olarak kendini gösterebileceği ifade ediliyor. 1915’te 100 milyon; 1967’de 200 milyon ve bu ay 300 milyon sınırını aşıp, 2050’de 395 milyona ulaşacak olan ABD’deki yoğun tüketime ilişkin gazetenin verdiği rakamlar gerçekleri tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
Enerjinin yüzde 23’ünü tüketiyorar
* ABD nüfusu dünyanın yüzde 5’ini oluşturuyor. Ancak küresel enerji tüketiminin 23’ü, kağıt tüketiminin yüzde 28’i, et tüketiminin ise yüzde 15’i bu ülkede gerçekleşiyor.
* Bir ABD’li yılda bin 682 metreküp su tüketiyor. Dünya ortalaması ise bir kişi için 633 metreküp.
* Bir ABD’li günde 2.5 kiloluk çöp üretiyor. 1 kişi için dünya ortalaması 400 gram.
* Dünyadaki motorlu araçların yüzde 37’si ABD’de. 24 milyonu aşırı benzin tüketen cipler olmak üzere toplam 204 milyon otomobil var.
* Dünyada üretilen her 7 varil petrolün 1 varilini Amerikalı sürücüler harcıyor.
* ABD’de kişi başına düşen enerji tüketimi 2001 rakamlarına göre 7 bin 921 kilo petrole eşit. Dünya ortalaması ise sadece bin 631 kilo.
* Kişi başına düşen karbondiyoksit üretimi 19.8 ton. Dünya ortalaması 3.9 ton.
* ABD’liler yılda 58 milyar adet hamburger tüketiyor. Bu tüm dünyadaki hamburger tüketiminden fazla.
* 54 milyon obez bulunan ABD’de yılda 300 bin kişi obeziteye bağlı nedenlerle hayatını kaybediyor.
* 2004 rakamlarına göre ABD’de kişi başına düşen yıllık gelir 39 bin 710 dolar; dünya ortalaması ise 8 bin 540 dolar.
Rakamlar hafta sonuna kadar 300 milyon sınırının aşılacağını gösteriyor
Çevre konularına aşırı duyarlılığıyla tanınan İngiliz Independent gazetesi dünkü sayısında ilginç bir habere yer verdi. Haberde, ABD’nin gerek ülke, gerekse bireysel bazda dünyayla kıyaslandığında ne denli büyük bir tüketime imza attığı ortaya çıkarıldı. Gazeteye göre tipik bir Amerikan vatandaşı, dünya ortalamasına oranla 4 kat daha fazla enerji ve 3 kat fazla su harcıyor. Bir ABD’linin çöpü, dünya ortalamasından 2 kat fazla.
‘SÜPER BEDEN’ ÜLKE
Çevre örgütü Dünya Politika Enstitüsü’nden, Çevre ve Nüfus Merkezi (CEP) gibi kuruluşların analizlerine gönderme yapan gazete, tüketime ilişkin sayılara yer verdi. CEP Başkanı Victoria Markham demecinde, “ABD, hayat tarzıyla, boğaz düşkünü halkıyla, doğal kaynakları tüketimiyle ‘süper beden’ bir ülke haline geldi” dedi. Amerikan halkı dünyanın doğal kaynaklarını hızla tüketirken, bu nüfus artışı ve hızlı tüketimin ABD’ye yansımasının da, su sıkıntısı, trafik sıkışıklığı, çöp yığınları, aşırı avlanma ve ithal petrole bağımlılık olarak kendini gösterebileceği ifade ediliyor. 1915’te 100 milyon; 1967’de 200 milyon ve bu ay 300 milyon sınırını aşıp, 2050’de 395 milyona ulaşacak olan ABD’deki yoğun tüketime ilişkin gazetenin verdiği rakamlar gerçekleri tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
Enerjinin yüzde 23’ünü tüketiyorar
* ABD nüfusu dünyanın yüzde 5’ini oluşturuyor. Ancak küresel enerji tüketiminin 23’ü, kağıt tüketiminin yüzde 28’i, et tüketiminin ise yüzde 15’i bu ülkede gerçekleşiyor.
* Bir ABD’li yılda bin 682 metreküp su tüketiyor. Dünya ortalaması ise bir kişi için 633 metreküp.
* Bir ABD’li günde 2.5 kiloluk çöp üretiyor. 1 kişi için dünya ortalaması 400 gram.
* Dünyadaki motorlu araçların yüzde 37’si ABD’de. 24 milyonu aşırı benzin tüketen cipler olmak üzere toplam 204 milyon otomobil var.
* Dünyada üretilen her 7 varil petrolün 1 varilini Amerikalı sürücüler harcıyor.
* ABD’de kişi başına düşen enerji tüketimi 2001 rakamlarına göre 7 bin 921 kilo petrole eşit. Dünya ortalaması ise sadece bin 631 kilo.
* Kişi başına düşen karbondiyoksit üretimi 19.8 ton. Dünya ortalaması 3.9 ton.
* ABD’liler yılda 58 milyar adet hamburger tüketiyor. Bu tüm dünyadaki hamburger tüketiminden fazla.
* 54 milyon obez bulunan ABD’de yılda 300 bin kişi obeziteye bağlı nedenlerle hayatını kaybediyor.
* 2004 rakamlarına göre ABD’de kişi başına düşen yıllık gelir 39 bin 710 dolar; dünya ortalaması ise 8 bin 540 dolar.
ETNA FAALİYETE GEÇTİ
Etna iki ayda beşinci kez lav püskürtüyor.
İtalya'daki Etna yanardağı yine faaliyete geçti. Yanardağ lav püskürtmeye devam ediyor.
İki ay içinde beşinci kez faaliyete geçen Etna yanardağı yoğun şekilde lav püskürtüyor. Yanardağın püskürttüğü kızgın lavlar 2 buçuk kilometrelik bir alana yayılarak, Bove vadisine ulaştı.
Volkan uzmanları ve sivil savunma yetkilileri herhangi bir tehlike bulunmadığını belirtiyor.
Etna'nın faaliyete geçmesinin 2,4 büyüklüğünde bir depreme de neden olduğu kaydediliyor. Yanardağın püskürttüğü lavlar, çevre halkı tarafından da ilgiyle izlendi.
TRT
Kilimanjaro'nun Karları Eriyor
Afrika’nın iki en yüksek tepesi Kilimanjaro ve Kenya dağları, kerestecilik ve kirlenme devam ederse 25 ila 50 yıl içinde tümüyle eriyecek.
Nobel ödüllü yazar Ernest Hemingway’in romanına konu olan Kilimanjaro’nun karları yakın zamanda yok olacak. Kenya’da faaliyet gösteren Kenya Yeşil Kuşak Hareketi sözcüsü Fredrick Njau, Kilimanjaro’nun son 80 yılda toplam buz kütlesinin yüzde 82’sini kaybettiğini açıkladı. Ekvator’a yakın olup güçlü bir buzul kütlesi barındıran yegane dağlardan biri olan Kenya Dağı ise, son 100 yılda yüzde 92 buzunu yitirdi.
Dağ zirvelerindeki karların erimesi, bu dağların eteklerinde yaşayan insanlar için içme suyunun yok olması demek. Birçok farklı bilimsel araştırma, Afrika’nın da küresel ısınmadan olumsuz etkileneceğini gösteriyor, ancak genellikle gelişmekte olan Afrika ülkelerinin çevre sorunlarıyla mücadelede yeterince ödenek ayıramaması, sonuçları daha da vahim hale getirecek.
BM Çevre Programı uzmanı Nick Nuttall, gelişmiş ülkelerin Afrika toplumlarına karşılıksız yardımlar vermesi gerektiğini savunuyor. Küresel ısınmanın Afrika’da yaratacağı sorunların başında, kuraklıkla mücadele, dayanıklı tohumlar ve güneş enerjisi gibi alternatif kaynaklarının geliştirilmesi yer alıyor.
2 MİLYON AĞAÇ DİKİLECEK
Kenya Yeşil Kuşak Hareketi, Fransız hükümetiyle beraber, gelecek 30 yılda Kilimanjaro ve Kenya Dağı’na 2 milyon ağaç dikecek. Njau, dikilen ağaçların 2017’ye kadar 800.000 karbon diyoksit emeceğini belirtiyor. Kilimanjaro ve Kenya dağlarından kaynağını alan ırmaklar bölge insanının temel su ihtiyacını karşılıyor. 5.893 metre yüksekliğe sahip Kilimanjaro, Afrika’nın en yüksek dağı.
Afrika ormanları gelişmiş ülkelerin endüstriyel yolla saldığı karbon diyoksidi emiyor. Bir anlamda, Afrika toplumları faili olmadıkları bir sürecin aynı zamanda kurbanı durumuna düşüyor. Bilim insanlarına göre, Afrika ormanları gelişmiş ülkelerin endüstriyel yolla saldığı karbon diyoksidi emiyor. Bir anlamda, Afrika toplumları faili olmadıkları bir sürecin aynı zamanda kurbanı durumuna düşüyor.
Ntvmsnbc
ABD'ye Kış Erken Geldi : 155 Bin Kişi Elektiriksiz
ABD’nin New York eyaletinin batı kesimlerini vuran kar fırtınası hayatı olumsuz etkiliyor.
Henüz ekim başı olmasına karşın erken bastıran kış koşullarından ötürü eyaletin başkenti Buffalo ve civarında 155 bin kişi elektriksiz kaldı, okullar kapandı ve trafik durma noktasına geldi.
Bölgede cuma sabahı yarım metreyi aşkın kar kaplarken, meteoroloji kar yağışının sürmesinin beklendiğini açıkladı.
Meteoroloji yetkilileri, önceki gün ölçülen yaklaşık 18 cm kar kalınlığı ile meteoroloji kayıtlarının tutulmaya başlandığı 137 yıldan bu yana en karlı 12 Ekim olarak kayda geçtiğini belirttiler.
Milliyet
Henüz ekim başı olmasına karşın erken bastıran kış koşullarından ötürü eyaletin başkenti Buffalo ve civarında 155 bin kişi elektriksiz kaldı, okullar kapandı ve trafik durma noktasına geldi.
Bölgede cuma sabahı yarım metreyi aşkın kar kaplarken, meteoroloji kar yağışının sürmesinin beklendiğini açıkladı.
Meteoroloji yetkilileri, önceki gün ölçülen yaklaşık 18 cm kar kalınlığı ile meteoroloji kayıtlarının tutulmaya başlandığı 137 yıldan bu yana en karlı 12 Ekim olarak kayda geçtiğini belirttiler.
Milliyet
12.10.2006
Aras'ın İran kıyılarında 2 bin kuş ölüsü bulundu
Aras nehrinin İran kıyılarında 2 bin civarında kuş ölüsü bulunduğu bildirildi.
Azerbaycan'da yayınlanan Olaylar gazetesinin haberine göre, İran'ın Batı Azerbaycan vilayeti Baytarlık İdaresi Başkanı Kamyar Dahim, kuşların ölüm sebebinin belirlenmesi için Tahran ve İtalya'daki laboratuarlara örnek gönderildiğini söyledi.
Göçmen kuşlar arasında kuş gribinin yayılması olasılığı bulunduğunu, ancak henüz bunu doğrulayacak kesin bir belirti olmadığını ifade eden Dahim, ölü kuşların bulunduğu bölgelerde kuş gribine rastlanması durumunda tüm bölgenin tehdit altında kalacağını kaydetti.
Milliyet
Azerbaycan'da yayınlanan Olaylar gazetesinin haberine göre, İran'ın Batı Azerbaycan vilayeti Baytarlık İdaresi Başkanı Kamyar Dahim, kuşların ölüm sebebinin belirlenmesi için Tahran ve İtalya'daki laboratuarlara örnek gönderildiğini söyledi.
Göçmen kuşlar arasında kuş gribinin yayılması olasılığı bulunduğunu, ancak henüz bunu doğrulayacak kesin bir belirti olmadığını ifade eden Dahim, ölü kuşların bulunduğu bölgelerde kuş gribine rastlanması durumunda tüm bölgenin tehdit altında kalacağını kaydetti.
Milliyet
11.10.2006
Verem Avrupa'nın Kapısında!
Tuberculose
Kızılhaç ve Dünya Sağlık Örgütü, Doğu Avrupa ve Orta Asya'da görülen ilaca dirençli verem türlerinin Avrupa devletlerini ''ölümcül bir salgın riskiyle'' karşı karşıya bıraktığını duyurdu.
Kızılhaç, gelişmeyi 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana en tedirgin edici verem koşulları olarak değerlendirip tehditle mücadele için Avrupa liderlerini harekete geçmeye çağırdı.
Dünya Sağlık Örgütü ise, yeni veren mikrobu türlerinin Avrupa'nın kapısına dayandığını açıkladı.
Örgüte göre, Avrupa ve Orta Asya'da görülen yılda 450 bin verem vakasından 70 binine neden olan yeni tür virüsler.
''Avrupa'da Veremi Durdurun'' İşbirliği Grubu çatısı altında salgının önüne geçmeye çalışan sağlık örgütleri de yeni bir kampanya başlattı.
Kızılhaç ve Kızılay topluluklarının başkanı Markku Niskala, Avrupa liderlerine şu mesajı verdi: ''Uyanın, ertelemeyin. Bu sorunun daha fazla kontrolden çıkmasına izin vermeyin.''
Dünya Sağlık Örgütü, özellikle Baltık ülkeleri, Doğu Avrupa ve Orta Asya'da farklı ilaçlara dirençli verem mikropları saptadığını duyurdu.
Letonya'da yapılan bir araştırma, ilaca dirençli vakaların yüzde 18'inde virüs türünün çok ciddi boyutlarda dönüşümler geçirdiği ortaya çıktı.
Hastalıktan her yıl yaklaşık 1.7 milyon kişi hayatını kaybediyor.
BBC Turkish
Kızılhaç ve Dünya Sağlık Örgütü, Doğu Avrupa ve Orta Asya'da görülen ilaca dirençli verem türlerinin Avrupa devletlerini ''ölümcül bir salgın riskiyle'' karşı karşıya bıraktığını duyurdu.
Kızılhaç, gelişmeyi 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana en tedirgin edici verem koşulları olarak değerlendirip tehditle mücadele için Avrupa liderlerini harekete geçmeye çağırdı.
Dünya Sağlık Örgütü ise, yeni veren mikrobu türlerinin Avrupa'nın kapısına dayandığını açıkladı.
Örgüte göre, Avrupa ve Orta Asya'da görülen yılda 450 bin verem vakasından 70 binine neden olan yeni tür virüsler.
''Avrupa'da Veremi Durdurun'' İşbirliği Grubu çatısı altında salgının önüne geçmeye çalışan sağlık örgütleri de yeni bir kampanya başlattı.
Kızılhaç ve Kızılay topluluklarının başkanı Markku Niskala, Avrupa liderlerine şu mesajı verdi: ''Uyanın, ertelemeyin. Bu sorunun daha fazla kontrolden çıkmasına izin vermeyin.''
Dünya Sağlık Örgütü, özellikle Baltık ülkeleri, Doğu Avrupa ve Orta Asya'da farklı ilaçlara dirençli verem mikropları saptadığını duyurdu.
Letonya'da yapılan bir araştırma, ilaca dirençli vakaların yüzde 18'inde virüs türünün çok ciddi boyutlarda dönüşümler geçirdiği ortaya çıktı.
Hastalıktan her yıl yaklaşık 1.7 milyon kişi hayatını kaybediyor.
BBC Turkish
Toplu Balık Ölümlerinde Şimdi de Bafa Gölü.. Neler Oluyor?
Anadolu Ajansının haberinde şimdi de Bafa gölünde toplu balık ölümlerini görüyoruz. Global Disaster'da toplu balık ölümleri ile ilgili haberler :
Toplu Balık Ölümleri
Denizde Ölmüş Milyonlarca Balık
İnternet Haberleri :
Bodrum'da Şüpheli Balık Ölümleri
Susurluk Çayında Toplu Balık Ölümleri
Aydın İl Çevre ve Orman Müdürü Veli Yorgalı, Bafa Gölü'nde dün meydana gelen balık ölümleri ile ilgili olarak, numunelerin sonuçlarına göre gerekli tedbirlerin alınacağını söyledi.
Yorgalı,Bafa Gölü'nde dün çok sayıda ölü balığın karaya vurması sonrası gelen ihbarlar doğrultusunda ekiplerin çalışmalara başladığını bildirdi.
Balık ölümlerinin kesin nedeninin saptanabilmesi amacıyla Aydın ve Muğla Tarım İl Müdürlüklerinin ortaklaşa çalışma yürüttüklerini anlatan Yorgalı,
''Numunelerin sonuçlarına göre gerekli tedbirler alınacak. Numunelerin sonuçlarının birkaç gün içinde açıklanacağı bildirildi. Biz de gerekli
çalışmalara başladık'' dedi.
Öte yandan, Aydın Tarım İl Müdürlüğü yetkilileri, balık ölümlerinin sonbahar aylarında suda oluşan azotun çoğalmasına bağlı olabileceğini ifade ettiler.
Bafa Gölü'ne en yakın yerleşim yeri olan Milas ilçesine bağlı Kapıkırı köyü Muhtarı Veli Çakır ise her yıl görülen balık ölümlerinin bu yıl ilk kez bu kadar çok sayıda olmasının düşündürücü olduğunu belirtti.
Dün akşam görülen balık ölümlerinin genelde yavru balıklar olduğuna dikkat çeken Çakır, bugün aynı bölgede levrek cinsi bazı balıkların da ölü olarak karaya vurduğunun köylüler tarafından kendisine bildirildiğini söyledi.Köylülerin yaşanan balık ölümlerinden dolayı endişeli olduğunu da belirten Çakır, Aydın ve Muğla Tarım Müdürlüğü tarafından alınan numunelerin sonuçlarını merakla beklediklerini kaydetti.
Toplu Balık Ölümleri
Denizde Ölmüş Milyonlarca Balık
İnternet Haberleri :
Bodrum'da Şüpheli Balık Ölümleri
Susurluk Çayında Toplu Balık Ölümleri
Aydın İl Çevre ve Orman Müdürü Veli Yorgalı, Bafa Gölü'nde dün meydana gelen balık ölümleri ile ilgili olarak, numunelerin sonuçlarına göre gerekli tedbirlerin alınacağını söyledi.
Yorgalı,Bafa Gölü'nde dün çok sayıda ölü balığın karaya vurması sonrası gelen ihbarlar doğrultusunda ekiplerin çalışmalara başladığını bildirdi.
Balık ölümlerinin kesin nedeninin saptanabilmesi amacıyla Aydın ve Muğla Tarım İl Müdürlüklerinin ortaklaşa çalışma yürüttüklerini anlatan Yorgalı,
''Numunelerin sonuçlarına göre gerekli tedbirler alınacak. Numunelerin sonuçlarının birkaç gün içinde açıklanacağı bildirildi. Biz de gerekli
çalışmalara başladık'' dedi.
Öte yandan, Aydın Tarım İl Müdürlüğü yetkilileri, balık ölümlerinin sonbahar aylarında suda oluşan azotun çoğalmasına bağlı olabileceğini ifade ettiler.
Bafa Gölü'ne en yakın yerleşim yeri olan Milas ilçesine bağlı Kapıkırı köyü Muhtarı Veli Çakır ise her yıl görülen balık ölümlerinin bu yıl ilk kez bu kadar çok sayıda olmasının düşündürücü olduğunu belirtti.
Dün akşam görülen balık ölümlerinin genelde yavru balıklar olduğuna dikkat çeken Çakır, bugün aynı bölgede levrek cinsi bazı balıkların da ölü olarak karaya vurduğunun köylüler tarafından kendisine bildirildiğini söyledi.Köylülerin yaşanan balık ölümlerinden dolayı endişeli olduğunu da belirten Çakır, Aydın ve Muğla Tarım Müdürlüğü tarafından alınan numunelerin sonuçlarını merakla beklediklerini kaydetti.
10.10.2006
Kurbağalar Newsweek'in kapağında
Amerikan Newsweek dergisi bu haftaki sayısının kapağını 'kurbağalara' ayırdı. 'Küresel Isınmanın İlk Kurbanları' başlıklı haberde küresel ısınmanın ilk kurbanlarının ortaya çıkmaya başladığı kaydedildi.
Küresel ısınmanın, birçok farklı iklim tipine ayak uydurabilen, karada ve suda yaşayabilen amfibikleri yok etmeye başladığı kaydedildi.
Dergiye konuşan ekolojist J. Alan Pounds, 25 yıldır bu hayvanlar üzerinde çeşitli araştırmalar yaptığını belirterek "Kitlesel yok olmalar başlamak üzere. Kurbağalar bunun sadece ilk dalgasını oluşturuyor" dedi.
Sabah
Küresel ısınmanın, birçok farklı iklim tipine ayak uydurabilen, karada ve suda yaşayabilen amfibikleri yok etmeye başladığı kaydedildi.
Dergiye konuşan ekolojist J. Alan Pounds, 25 yıldır bu hayvanlar üzerinde çeşitli araştırmalar yaptığını belirterek "Kitlesel yok olmalar başlamak üzere. Kurbağalar bunun sadece ilk dalgasını oluşturuyor" dedi.
Sabah
İnsanlık Geleceğinden Ödünç Alıyor
Hızla artan nüfus ve aşırı tüketim dünyanın sınırlı kaynaklarını tüketiyor. Uluslararası araştırmalara dayanan bir rapor, insanlığın 2006 yılında harcaması gereken kaynakları bugün itibariyle tamamen tükettiğini ortaya koydu.
Çevreyla ilgili bilimsel çalışmalar yürüten Global Footprint Network’ün (GFN) yayınladığı rapora göre, insanoğlu geleceğinden çalıyor.
Yeryüzündeki sınırlı kaynaklar hızla yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
Merkezi ABD’de olan ve çevreyle ilgili bilimsel çalışmalar yürüten Global Footprint Network’ün (GFN) yayınladığı bir rapor, bu yönde yeni bir eşiğin aşıldığını gösteriyor.
Dünya üzerindeki 6 milyarlık nüfus bu yıl kullanması gereken kaynakların tümünü 9 Ekim itibariyle tüketti. Bu bir rekor. İlk olarak 1987 yılında kaynak açığı verilmiş, yıllık kota 19 Aralık’ta tükenmişti.
GFN yetkilileri, insanlığın artık geleceğinden ödünç aldığı uyarısında bulunuyor. Rapora göre, hızlı nüfus artışı ve aşırı tüketim gelinen bu noktanın en önemli nedenleri arasında.
Aşırı tüketiminse en büyük sorumlusu küresel ısınma. Küresel ısınmanın doğal sonucu olan buzulların erimesi, tarım alanlarının yok olması, su kaynaklarının kirlenmesi ve felaketler kaynakları azaltıyor.
Tarım alanlarının yanlış kullanımı, ormanlık alanların yok edilmesi, balık çeşitlerinin fazla avlanma ve yanlış teknikler nedeniyle yok olması da insanlığı dünya kaynakları açısından kritik bir eşiğe getiriyor.
Kaynakların idareli kullanılması durumunda ihtiyacı karşılayacağını vurgulayan uzmanlar, tüm dünyanın Amerikan yaşam tarzını benimsemesi halinde ise ihtiyacı karşılamak için 4 dünyaya daha ihtiyaç duyulacağını belirtiyor.
Ntvmsnbc
Çevreyla ilgili bilimsel çalışmalar yürüten Global Footprint Network’ün (GFN) yayınladığı rapora göre, insanoğlu geleceğinden çalıyor.
Yeryüzündeki sınırlı kaynaklar hızla yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
Merkezi ABD’de olan ve çevreyle ilgili bilimsel çalışmalar yürüten Global Footprint Network’ün (GFN) yayınladığı bir rapor, bu yönde yeni bir eşiğin aşıldığını gösteriyor.
Dünya üzerindeki 6 milyarlık nüfus bu yıl kullanması gereken kaynakların tümünü 9 Ekim itibariyle tüketti. Bu bir rekor. İlk olarak 1987 yılında kaynak açığı verilmiş, yıllık kota 19 Aralık’ta tükenmişti.
GFN yetkilileri, insanlığın artık geleceğinden ödünç aldığı uyarısında bulunuyor. Rapora göre, hızlı nüfus artışı ve aşırı tüketim gelinen bu noktanın en önemli nedenleri arasında.
Aşırı tüketiminse en büyük sorumlusu küresel ısınma. Küresel ısınmanın doğal sonucu olan buzulların erimesi, tarım alanlarının yok olması, su kaynaklarının kirlenmesi ve felaketler kaynakları azaltıyor.
Tarım alanlarının yanlış kullanımı, ormanlık alanların yok edilmesi, balık çeşitlerinin fazla avlanma ve yanlış teknikler nedeniyle yok olması da insanlığı dünya kaynakları açısından kritik bir eşiğe getiriyor.
Kaynakların idareli kullanılması durumunda ihtiyacı karşılayacağını vurgulayan uzmanlar, tüm dünyanın Amerikan yaşam tarzını benimsemesi halinde ise ihtiyacı karşılamak için 4 dünyaya daha ihtiyaç duyulacağını belirtiyor.
Ntvmsnbc
Hangi Ülkelerin Nükleer Silahı Var? İşte Liste...
Kuzey Kore, nükleer silah denemesi yaptığını açıklayarak, bu alandaki çalışmaları nedeniyle uzun süredir gündemde olan İran’ın yerini aldı.
ABD’yi tehdit olarak gördüğünü ve kendisine saldırı olmayacağı hususunda güvence verilmediği sürece nükleer çalışmalarıyla ilgili uzlaşma kabul etmeyeceğini bildiren Kuzey Kore, bu sabahki denemenin doğrulanması halinde, nükleer silah sahibi olduğu bilinen 9. ülke olacak.
Silah Kontrol Derneği ve Nükleer Tehdit Girişimi adlı kuruluşların verilerine göre, nükleer silaha sahip olan veya sahip olduğu sanılan ülkelerle tahmini silah kapasiteleri şöyle:
Kuzey Kore: Yarım düzine kadar nükleer silah üretimine yetecek, atomik parçalanmaya uygun materyali bulunduğu tahmin ediliyor. İlk ve başarılı nükleer silah denemesini bugün yaptığını duyurdu.
ABD: 5 binden fazla stratejik savaş başlığı, stratejik silahlardan daha az etkisi olan, savaş alanında kullanım için üretilmiş binden fazla operasyonel taktik silahı ile stoklanmış 3 bin kadar stratejik ve taktik savaş başlığı bulunuyor. ABD, 16 Temmuz 1945’te yaptığı denemeyle bu alanda ilk oldu.
Rusya: Yaklaşık 5 bin stratejik savaş başlığına, 3 bin 500 kadar operasyonel taktik savaş başlığına sahip. Ek olarak, stoklanmış 11 binden fazla stratejik ve taktik savaş başlığı bulunuyor. İlk denemesini 1949’da yaptı.
Fransa: 350 kadar stratejik savaş başlığı bulunuyor. İlk nükleer denemesini 1960’da yaptı.
Çin: 250 kadar stratejik savaş başlığı ve 150 taktik savaş başlığı bulunuyor. İlk denemesini 1964’te yaptı.
İngiltere: Yaklaşık 200 stratejik savaş başlığına sahip. İlk denemesini 1952’de yaptı.
Hindistan: 45-95 arası nükleer savaş başlığı bulunuyor. İlk denemesini 1974’te yaptı.
Pakistan: 30-50 arası nükleer savaş başlığı bulunuyor. İlk denemesini 1998’de yaptı.
İsrail: Nükleer silah kapasitesi hakkında bilgi vermiyor. 200 kadar nükleer savaş başlığı bulunduğu tahmin ediliyor. Nükleer deneme YAPIP yapmadığı konusunda bilgi bulunmuyor.
ABD’yi tehdit olarak gördüğünü ve kendisine saldırı olmayacağı hususunda güvence verilmediği sürece nükleer çalışmalarıyla ilgili uzlaşma kabul etmeyeceğini bildiren Kuzey Kore, bu sabahki denemenin doğrulanması halinde, nükleer silah sahibi olduğu bilinen 9. ülke olacak.
Silah Kontrol Derneği ve Nükleer Tehdit Girişimi adlı kuruluşların verilerine göre, nükleer silaha sahip olan veya sahip olduğu sanılan ülkelerle tahmini silah kapasiteleri şöyle:
Kuzey Kore: Yarım düzine kadar nükleer silah üretimine yetecek, atomik parçalanmaya uygun materyali bulunduğu tahmin ediliyor. İlk ve başarılı nükleer silah denemesini bugün yaptığını duyurdu.
ABD: 5 binden fazla stratejik savaş başlığı, stratejik silahlardan daha az etkisi olan, savaş alanında kullanım için üretilmiş binden fazla operasyonel taktik silahı ile stoklanmış 3 bin kadar stratejik ve taktik savaş başlığı bulunuyor. ABD, 16 Temmuz 1945’te yaptığı denemeyle bu alanda ilk oldu.
Rusya: Yaklaşık 5 bin stratejik savaş başlığına, 3 bin 500 kadar operasyonel taktik savaş başlığına sahip. Ek olarak, stoklanmış 11 binden fazla stratejik ve taktik savaş başlığı bulunuyor. İlk denemesini 1949’da yaptı.
Fransa: 350 kadar stratejik savaş başlığı bulunuyor. İlk nükleer denemesini 1960’da yaptı.
Çin: 250 kadar stratejik savaş başlığı ve 150 taktik savaş başlığı bulunuyor. İlk denemesini 1964’te yaptı.
İngiltere: Yaklaşık 200 stratejik savaş başlığına sahip. İlk denemesini 1952’de yaptı.
Hindistan: 45-95 arası nükleer savaş başlığı bulunuyor. İlk denemesini 1974’te yaptı.
Pakistan: 30-50 arası nükleer savaş başlığı bulunuyor. İlk denemesini 1998’de yaptı.
İsrail: Nükleer silah kapasitesi hakkında bilgi vermiyor. 200 kadar nükleer savaş başlığı bulunduğu tahmin ediliyor. Nükleer deneme YAPIP yapmadığı konusunda bilgi bulunmuyor.
Toplu Balık Ölümleri
ESKİŞEHİR
Eskişehir'de Porsuk Çayı'ndaki henüz bilinmeyen bir nedenle toplu balık ölümleri başladı.
Mihalıççık İlçesi'ne bağlı Yunus Emre beldesi yakınlarından geçen Porsuk Çayı'nda son bir haftadır yüzlerce balığın öldüğü bildirildi. Yunus Emre beldesinde oturan 60 yaşındaki İlyas Kumrul, çok sayıda ölü balığın kıyıya vurduğunu, balıkların bazılarının da su yüzeyinde can çekiştiğini söyledi.
Porsuk Çayı'ndaki sazan balıklarının toplu halde ölüp kıyıya vurduklarını kaydeden İlyas Kumrul, yetkililerden balıkların ölüm nedenini araştırmalarını istedi.
Balıkların fabrika atıklarından zehirlenerek ölmüş olabileceklerini ifade eden işçi emeklisi İlyas Kumrul şunları anlattı:
“Eskişehir Şeker Fabrikası ile Beylikova İlçesi'ndeki bir deri fabrikası kimyasal atıklarını Porsuk Çayı'na bırakıyor. Balıklar bu zehirli atıklar nedeniyle ölmüş olabilir. Porsuk Çayı'nda son bir haftadır pis bir koku var ve suyun rengi de deşik bir görünümde. Balıkların zehirlenerek toplu halde öldüğünü sanıyorum. Yetkililerin bir an önce gelip burada kapsamlı bir araştırma yapmasını ve sorumluluarın cezalandırılmasını istiyoruz. Ayrıca kıyıya vuran ölü balıkları mevsimlik çalışan tarım işçileri ile köylüler pişirip yiyiyor. Bu balıkları yiyenler de risk altında.”
Hürriyet
ERZURUM ve SAKARYA
Karasu`daki toplu balık ölümleri korkutuyor
Kirlilik, nehirlerde toplu balık ölümlerine yol açıyor. Erzurum`daki Karasu ile Sakarya nehrinde binlerce balık karaya vurdu. Köylüler, balıkları yememeleri konusunda uyarılıyor.
Erzurum`un Kandilli beldesinden geçen Karasu nehrinde toplu balık ölümleri görüldü.
Nehir kenarları, karaya vuran balıklarla dolu. Köylüler, balıkları toplayıp evlerine götürdüklerini söylüyor.
Balık ölümlerine, şeker fabrikası atıklarının yol açtığı öne sürüldü. Ancak fabrika müdürü, "çevreci bir fabrikayız, kirli sularımızı havuzlarda topluyoruz" diyor.
Sakarya nehrinde de benzer görüntüler var.
Nehrin Karadeniz`e döküldüğü Sakarya`nın Karasu ilçesinde, irili-ufaklı binlerce balık karaya vurdu.
Sakarya Tarım İl Müdürlüğü`nün ilk tespitlerine göre, balık ölümlerine kirlilik yol açtı.
Yetkililer şimdi halkın balıkları yememesi için köy camilerinde anonslar yapıyor. Ancak buna rağmen, köylülerin topladıkları balıkları çuvallarla ve kovalarla evlerine götürdüğü görüldü.
CNN Turk
Volkandan fışkıran lavlar 50 köyü yuttu!!
Papua Yeni Gine'nin Matapit Adası'nda bulunan Tavurvur volkanı şiddetli bir şekilde patladı ve çevresindeki Rabaul kentiyle 50 köyü yutup kül yığınına çevirdi.
688 metrelik yanardağın gürültüsü, bölge halkı tarafından 'aç bir ayının' çıkardığı seslere benzetildi.
Pasifik Okyanusu'ndaki volkanın 18 kilometrelik yükseğe kul püskürtmesiyle bölge cehenneme döndü.. Yanardağın gürültüsü, 15 kilometre ötedeki binaların camlarını kırdı.
Şiddetli patlamanın ardından lavlardan kaçan 2 bin ada sakini, şimdi kendilerine sığınacak başka yerler arıyor.
Volkanın patlamasıyla oluşan olağanüstü görüntü uluslararası haber ajansları tarafından dünyaya geçilirken, bölgede yaşayanlar karşı kıyılardan adayı korku dolu gözlerle izledi.
Haber7
9.10.2006
DEPREMLER
ŞİLİ'DE 5.8 BÜYÜKLÜĞÜNDE DEPREM
07.10.2006
Şili`nin kuzeyinde Amerikan Moment Büyüklüğü`ne göre 5.8 büyüklüğünde deprem gerçekleşti. Depremde mal veya can kaybı olmadığı bildirildi.
07 Ekim 2006
ABD Jeolojik Araştırmalar Enstitüsü`nden yapılan açıklamada, depremin merkez üssünün Antofagasta şehrinin 159 kilometre doğusundaki dağlık bölge olduğu kaydedildi.
Amerikan sismologlarının kullandığı Moment Magnitude ölçeğinde deprem sırasında kırılan fay ve açığa çıkan toplam enerji ölçülüyor.
ABD'DE 4.5 BÜYÜKLÜĞÜNDE DEPREM
08.10.2006
ABD’de, Rainier dağı yakınında Richter ölçeğine göre 4.5 büyüklüğünde deprem meydana geldi.
Washington Üniversitesi Sismoloji Laboratuvarı’ndan Tom Yelin, depremin etkisiyle evlerin sallandığını, ancak can ve mal kaybı olmadığını belirtti.
Yelin, dün gece dağın zirvesinin doğusunu sallayan depremin herhangi bir volkanik faaliyet olarak düşünülmediğini kaydetti.
Depremin ardından iki artçı sarsıntı meydana geldiği belirtildi.
TONGO'DA 6.2 BÜYÜKLÜPÜNDE DEPREM
09.10.2006
Büyük Okyanus`un güneyinde Tonga açıklarında Richter ölçeğine göre 6.2 büyüklüğünde bir deprem meydana geldiği bildirildi.
ABD Jeolojik Araştırma Kurumundan yapılan açıklamada, depremin, yerel saatle 01.50`de (TSİ 16.50) Tonga`nın başkenti Nuku`alofa`nın 273 kilometre güney açıklarında, yeryüzünün 10 kilometre altında meydana geldiği belirtildi.
Tonga`daki Felaket Yönetim Bürosu müdür yardımcısı Mali`u Takai, depremde yaralanmalar veya hasar meydana geldiğine ilişkin bir bilginin henüz kendilerine ulaşmadığını kaydetti.
Kaynak : SİSMİKHABER
6.10.2006
Bush 200 Amerikan Kentinde Protesto Edildi
ABD'de, 200'den fazla şehirde yüzbinlerce kişi,George Bush yönetiminin politikalarını eleştiren gösteriler düzenledi
Irak savaşından küresel ısınmaya kadar bir dizi konuda ABD Başkanı Bush'u protesto eden eylemcilerden yüzlercesi, Beyaz Saray önünde de gösteri yaptı.
"Dünya Bekleyemez" adlı grubun organize ettiği gösteriler kapsamında New York sokaklarında toplanan binlerce kişi, Birleşmiş Milletler (BM) merkezine doğru yürüyüş yaparken, Bush rejiminin devrilmesi ve Irak savaşının bitmesi gerektiğini dile getiren pankartlar taşıdı.
Seattle'da barışçı ve renkli geçen gösteride, güzellik kraliçesi kostümlü bir kişinin üzerindeki "Amerika'yı özlüyorum" yazısı dikkati çekti.
Gösteriler sırasında Seattle'da battaniyeye sarılı tüfek taşıyan bir kişi dahil 5 kişi, Oregon'da polisin ikazına uymayan en az 10 kişi gözaltına alındı.
2005 yılında kurulan "Dünya Bekleyemez" hareketi, kuruluşundan bu yana Bush'un ocak ayındaki "Birliğin Durumu" konuşması dahil ülke çapında birçok protesto eylemi düzenledi.
"Dünya Bekleyemez" hareketini destekleyenler arasında barış annesi Cindy Sheehan'dan Jane Fonda'ya, Jesse Jackson'a kadar birçok kişi bulunuyor.
Hürriyet
Ozon tabakasında rekor kayıp
Avrupa Uzay Ajansı’nın Envisat uydusundan elde ettiği verilere dayanarak hazırladığı raporda, özellikle Antarktika üzerinde ozon tabakasında bu sene rekor düzeyde kayıp yaşandığına işaret edildi.
Ozon tabakasında bu sene yaşanan kayıp, en son 2000 yılında tespit edilen 39 milyon tonluk kaybı 40 milyon tonluk kayıp ile geride bıraktı.
1985 yılında keşfedilen atmosferin ozon tabakasındaki ozon kaybı, sanılanın aksine giderek artmaya devam ediyor. Bu yılın başında bilim adamları tarafından ozon tabakasının dengelendiği ve hatta kendini yenilediği yönündeki iyimser açıklamaların aksine, yeni veriler tabakadaki kaybın rekor bir seviyede arttığını gösteriyor.
Avrupa Uzay Ajansı’nın Envisat uydusundan elde ettiği verilere dayanarak hazırladığı raporda, ozon tabakasında bu sene gerçekleşen kaybın 2000 yılındaki rekor kaybı geride bıraktığı belirtiliyor. Rapora göre, ‘delikteki’ bu seneki büyüme 28 milyon kilometre kare ile 2000 yılının 29 milyon kilometre karelik değerinin gerisinde kalsa da, atmosferdeki ozon kaybı 40 milyon ton ile rekor düzeye erişmiş bulunuyor. 2000’deki değerler bu kaybın 39 milyon olduğunu gösteriyordu.
Delikteki büyüme her ne kadar dramatik bir düzeyde olmasa da atmosferdeki ozon kaybı giderek artıyor. Ozondaki kayıp, deliğin kapsadığı alanın ozon tabakasının derinliği ile birleştirilerek hesaplanıyor. Atmosferdeki ozon yoğunluğu Dobson birimi ile ölçülüyor. Ozon tabakasında bu yıl gerçekleşen 100 Dobson dolaylarındaki incelme, 1998’de gerçekleşen rekor incelmeye giderek yaklaşıyor.
Her ne kadar delikteki büyüme 2000 yılındaki kadar olmasa da ve tabakadaki incelme 1998 değerlerine ulaşmasa da, Dobson hesabıyla bu ikisinin birleşimi şu ana kadarki en büyük ozon kaybı seviyesine ulaşıldığını gösteriyor.
Her on yılda ortalama yüzde 3 oranında kaybın yaşandığı renksiz bir gaz olan ozon tabakası, Güneş’ten gelen tehlikeli ultraviyole ışınlarını engelleyen bir kalkan görevi görüyor. Tabakanın incelmesi; cilt kanseri, katarakt, bitkilerin zarar görmesi ve bazı okyanus canlılarının azalması gibi çeşitli biyolojik tehlikelerin ortaya çıkmasına neden oluyor.
Dünya Çöle Dönüyor
İngiliz bilim adamları tarafından yapılan bir araştırma, dünyanın 3'te 1'inin 2100 yılında çöl olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu ortaya koydu
Çevreye aşırı duyarlı politikalarıyla bilinen İngiliz Independent Gazetesi, dünya için alarm zilleri çalan bu haberi, "Küresel ısınmanın etkileri konusunda bugüne kadarki en kaygı verici uyarı" diyerek kapaktan tam sayfa manşet verdi. Gazete, İngiltere'deki 4 ayrı meteoroloji kurumunun ortak açıklamasına paralel bir şekilde "Kurak yüzyıl" başlığını kullandı.
"ÖLÜM CEZASI GİBİ"
Bournemouth'taki İklim Kliniği tarafından açıklanan araştırma sonuçlarına göre, küresel ısınma, sanayi gazları ve su kaynaklarının giderek tükenmesi nedeniyle dünya, milyonlarca kişiyi açlık ve susuzluktan ölümün eşiğine getirecek bir çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyor. Sonuçlar, halen dünyanın yüzde 25'inde hakim olan hafif kuraklığın 2100 yılında yeryüzünün yüzde 50'sini etkisi altına alacağını gösterirken, şu anda yerkürenin yüzde 8'ini etkileyen ciddi kuraklığın 2100 yılında yüzde 40 düzeyine; aşırı kuraklığın ise şu anki yüzde 3'ten yüzde 30'a tırmanacağını ortaya koydu.
Hıristiyan Yardım Kuruluşu Christian Aid'den Andrew Pendleton, "Bu, milyonlarca kişi için adeta bir ölüm cezası" derken, uzmanlar kuraklığın en çok gelişmekte olan yoksul ülkeleri vuracağını belirtti.
TÜRKİYE DE RİSKLİ
Aynı konuyla ilgili olarak Guardian gazetesi, kuraklığın en ciddi biçimde görüleceği coğrafyayı Avrupa'nın güneyi, Kuzey Afrika, Avrasya'nın batısı ve Kuzey Amerika olarak bildiriyor. Türkiye de bu kuşak içinde yer alıyor. Guardian�a göre Afrika'nın orta bölgeleri, Asya'nın doğusu ve kuzey enlemlerinde yer alan ülkelerde de iklimin eskisine nazaran daha yağışlı olacağı tahmin ediliyor.
Çevreye aşırı duyarlı politikalarıyla bilinen İngiliz Independent Gazetesi, dünya için alarm zilleri çalan bu haberi, "Küresel ısınmanın etkileri konusunda bugüne kadarki en kaygı verici uyarı" diyerek kapaktan tam sayfa manşet verdi. Gazete, İngiltere'deki 4 ayrı meteoroloji kurumunun ortak açıklamasına paralel bir şekilde "Kurak yüzyıl" başlığını kullandı.
"ÖLÜM CEZASI GİBİ"
Bournemouth'taki İklim Kliniği tarafından açıklanan araştırma sonuçlarına göre, küresel ısınma, sanayi gazları ve su kaynaklarının giderek tükenmesi nedeniyle dünya, milyonlarca kişiyi açlık ve susuzluktan ölümün eşiğine getirecek bir çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyor. Sonuçlar, halen dünyanın yüzde 25'inde hakim olan hafif kuraklığın 2100 yılında yeryüzünün yüzde 50'sini etkisi altına alacağını gösterirken, şu anda yerkürenin yüzde 8'ini etkileyen ciddi kuraklığın 2100 yılında yüzde 40 düzeyine; aşırı kuraklığın ise şu anki yüzde 3'ten yüzde 30'a tırmanacağını ortaya koydu.
Hıristiyan Yardım Kuruluşu Christian Aid'den Andrew Pendleton, "Bu, milyonlarca kişi için adeta bir ölüm cezası" derken, uzmanlar kuraklığın en çok gelişmekte olan yoksul ülkeleri vuracağını belirtti.
TÜRKİYE DE RİSKLİ
Aynı konuyla ilgili olarak Guardian gazetesi, kuraklığın en ciddi biçimde görüleceği coğrafyayı Avrupa'nın güneyi, Kuzey Afrika, Avrasya'nın batısı ve Kuzey Amerika olarak bildiriyor. Türkiye de bu kuşak içinde yer alıyor. Guardian�a göre Afrika'nın orta bölgeleri, Asya'nın doğusu ve kuzey enlemlerinde yer alan ülkelerde de iklimin eskisine nazaran daha yağışlı olacağı tahmin ediliyor.
Greenpeace : 2 Milyon Kişi Tehlikede
Uluslararası çevre örgütü Greenpeace, Lübnan’da savaş sonrası oluşan kirlilik nedeniyle yaklaşık 2 milyon kişinin yaşamının tehlikede olduğu uyarısında bulundu.
Greenpeace, yayımladığı raporda İsrail bombardımanda yıkılan binaların tozunun hava ve toprağa karıştığına dikkat çekti.
80 kadar köprü ve 9 sanayi bölgesiyle 30 bin yerleşim biriminin yıkıldığını vurgulayan Greenpeace, bombardımanda yıkılan fabrikalardan kimyasal sızıntı olduğunu, bunun da ülkede yaşayan 2 milyon kişinin yaşamını tehdit ettiği uyarısında bulundu.
Greenpeace, savaş sonrası Lübnan kıyılarını vuran petrol sızıntısının denizdeki etkilerini değerlendirmek için bilgi toplamaya ve araştırma yapmaya da devam ediyor.
İsrail savaş uçaklarının Beyrut’un güneyindeki elektrik santralindeki yakıt tanklarını vurması sonucu 110 bin varil petrol Lübnan kıyılarına yayılmıştı.
Petrolün Lübnan kıyılarından tamamen temizlenmesinin 1 yıl alacağı tahmin ediliyor.
Ntvmsnbc
5.10.2006
ESA : Ozon Deliği 28 Milyon km2
Avrupa Uzay Dairesi ESA, Ozon tabakasındaki deliğin bu yıl 28 milyon kilometre kare’ye ulaştığını açıkladı.
PARİS - ESA’dan yapılan açıklamada, Dünya yörüngesindeki uydularının yaptığı ölçümlerde, bu yıl Ozon tabakasının derinliğinin 100 Dobson birimi olduğu kaydedildi. Ozon tabakasındaki kayıp, tabakadaki deliğin yüzölçümü ile derinliğinin hesaplanmasıyla elde ediliyor. Son 10 yıllık süre içerisinde Ozon tabakasının yılda ortalama yüzde 0.3 oranında azaldığı oldu.
Kalabalıklaşan Kıyılar Kirlenecek
BM raporu, kıyılarda yaşayan nüfusun 2025’te bugüne göre yüzde 70 artacağını öngörüyor. Bu süreç kıyılardaki deniz kirliliğini tetikleyecek.
BM Çevre Programı uzmanlarının hazırladığı rapor, özellikle kalkınmakta olan ülkelerdeki sahil ve deniz kirliliğine dikkat çekiyor. BM raporu, gelişmekte olan ülkelerde maddi yetersizlikten dolayı kentsel çöplerin dönüştürülmeden denize bırakılmasının büyük bir çevre kirliliğine yol açtığını vurguluyor.
Rapora göre, tarımdan kaynaklanan fosfor ve azot, sahillerdeki eko-sistemi bozuyor, bu da zehirli yosunların yayılmasına ve oksijensiz ölü bölgelerin ortaya çıkmasına yol açıyor.Raporda, 80’li yılların ortalarından bu yana deniz ulaşımındaki iyileştirmeler sayesinde petrol kirliliğinin önemli oranda azalmış olması sevindirici bir gelişme olarak not ediliyor. Ayrıca, kalıcı kirlilik yaratan kimyasallar, tarım ilaçları ve radyoaktif maddelerin yol açtığı kirlenmenin azalmış olduğuna da dikkat çekiliyor. Rapor, Atlas Okyanusu’nun kuzeydoğusu ve Baltık Denizi’nde iyileşme olduğunu kaydederken, yılda 17 ton civa ve kadmiyumun döküldüğü Hazar denizi ve Pasifik’in güneydoğusunun ise alarm verdiğini belirtiyor.
KIYILARDA YAPILAŞMA DURDURULMALI
BM raporuna göre, dünya nüfusunun yüzde 40’ı, yeryüzünün sadece yüzde 7.6’sını oluşturan dar bir sahil şeridinde yaşıyor. Kıyı bölgelerde 1990 yılında kilometrekareye 77 kişi düşerken, 2025’te bu yoğunluk 115’e yükselecek. Nüfus artışı, insan faaliyetlerinin, sahil ve denizlerdeki eko-sistemin hızla bozulmasına neden olacak. Özellikle bilinçsiz yapılaşma kıyı şeridinde doğayı tehdit ederken, kentleşme denizde geri döndürelemez bir kirlilik yaratabiliyor.
Ntvmsnbc
Kuzeyin 150 milyon yıllık 'Canavarı'
Norveçli bilim insanları, Kuzey Buz Denizi’nde 150 milyon yıl önce yaşamış deniz sürüngenlerinin fosillerini buldu. Bunlar arasında en çok dikkat çeken yunus benzeri 8 metre boyundaki yırtıcı pliosaur.
Kuzey Buz Denizi’nde Norveç ile Kuzey Kutbu arasında yer alan Svalbard adasında bulunan fosil 150 milyon yaşında. Fosilin soyu tükenen plesiosaur ve ichthyosaur deniz sürüngeni türlerine ait olduğu belirlendi. Fosillerden birine devasa boyutları nedeniyle ‘canavar’ adı takıldı. Bilim insanları bu hayvanların derin sularda en yırtıcı türlar olduğunu vurguluyor. Henüz toprak altından bütünüyle çıkarılmamış olan ‘canavar’ın iskeletinin kafatası 3 metre, boyu ise 8 metre.
Oslo Üniversitesi’nden palaeontologlar, fosilleri Svalbard yarımadasında rutin bir kazı sırasında farketti. Kazı üyesi Jorn Harald Hurum BBC’ye verdiği demecinde, adanın kazı yapılan burnunun fosil açısından son derece zengin olabileceğini belirterek; “Her 100 metre’de bir fosil yatıyor” diye konuştu.
Hurum, kazı çalışmalarına 2007 yazında devam edeceklerini belirtti.
Kazı alanında 21 adet uzun boyunlu plesiosaur, 6 ichthyosaur ve 1 adet de kısa boyunlu plesiosaur bulundu. Bulunan fosil iskeletler bütünselliklerini koruyor.
Bu hayvanların öldükten deniz tabanına çöktüğü düşünülüyor; deniz dibinde oksijenin çok az olması bu hayvanların iskeletlerinin bozulmadan korumasını sağladı.
Kimi uzmanlar ise plesiosaur’ların İskoçya’da bir gölde yaşadığı söylenen mistik Loch Ness canavarının atası olduğunu iddia ediyor. Plesiosaur’ların da iki türü olduğu var sayılıyor; küçük kafalı ve uzun boyunlu veya büyük kafalı ve kısa boyunlu. Kısa boyunlu türe ayrıca pliosaur adı veriliyor. Fosili bulunan ve dev boyutları nedeniyle ‘canavar’ adı verilen hayvan işte bu türe ait.
Ichthyosaur türü bugünkü yunuslara benzerliğiyle dikkat çekiyor, ancak bu türün fazla bir üst yüzgeci yön bulmalarını sağlıyordu.
Hawking Evrenin Nedenini Sorgulayacak
Zamanın Kısa Tarihi’ kitabının yazarı Stephen Hawking, yeni kitabında evrenin nasıl ve niçin yaratıldığını inceleyecek.
Cambridge Üniversitesi fizikçisi Hawking, ‘The Grand Design’ (Büyük Tasarım) adını verdiği yeni kitabını 2008 sonbaharında Bantam Dell yayınevi tarafından piyasaya verileceğini açıkladı. Kitapta fizikçi Leonard Mlodinow’un da katkısı olacak. Hawking’in ‘The Grand Design’ kitabı evrenin kökeni ve fizik kurallarının nedeni gibi fizik ötesi konuları sorgulayacak. Tekerlekli sandalyeye mahkum 64 yaşındaki Hawking’in ‘A Brief History Of Time’ kitabı 72 hafta boyunca New York Times’in en çok satan kitaplar listesinde yer almıştı.
Ntvmsnbc
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)