28.02.2006
Geleceğin Kabusu : Kasırgalar
Saatte yaklaşık 200 kilometre hızla esen büyük bir rüzgar, geçen yıl ağustos ayının son günlerinde ABD'de Louisiana, Mississippi ve Alabama'dan geçti. Geçmekle kalmadı, her şeyi sildi süpürdü; geride de büyük bir enkaz bıraktı. Çok sayıda insan, yaşadıkları yerleri terk etti, yüzlercesi öldü, birçok yerleşim yeri sular altında kaldı. Bu büyük rüzgarın adı, Katrina kasırgasıydı. Atlas Okyanusu'ndan doğmuş, ABD kıyılarına çıkmıştı. Ardından başka ölümcül kasırgalar oldu; Katrina'yı yine ABD güneyinde panik yaratan Rita izledi
Afetler her yıl artıyor
Uzmanlara göre küresel ısınma yeryüzünde, dolayısıyla da okyanuslarda sıcaklık artışına neden olacak. Kimi uzmanlar, önümüzdeki yüzyılda özellikle tropikal bölgelerde fırtınalar, kasırgalar ve sellerin daha sık görüleceğini ileri sürüyor. Kimileri de sıcaklık artışının kasırgaların sıklığını değil, şiddetini ya da yağış miktarını artıracağını savunuyor. Okyanusların sıcaklığının artması, kasırga oluşumu için gereken temel koşullardan biri.Bu nedenle birkaç araştırmanın bulgularından hareketle 21. yüzyılda beklenen sıcaklık artışlarıyla birlikte kasırgaların şiddetinin daha yüksek, getireceği yağış miktarının şimdikinden çok olması bekleniyor. 1975 ve 1989 yılları arasında 171, 1990 ve 2004 yılları arasında 269 kasırga olmuş.
Biz şanslıyız
Okyanus kıyısında olmadığımız için Türkiye'nin kasırgalar açısından şanslı bir ülke olduğunu anlatan Prof. Mikdat Kadıoğlu, son yıllarda hortum sayısındaki artışın büyük maddi hasarlar ve can kaybına nedeni olduğunu söyledi.
Son 10 yılda durum
Kadıoğlu, Türkiye gibi tropiklerin dışındaki ülkelerde de, şiddetlenen yağışlardan dolayı, şehirlerdeki ani sellerin sayısında da artış olduğunu belirterek, "Artık deprem, sel gibi tehlikeler, hızla artan çarpık yerleşim bölgelerinde daha fazla afete dönüşebiliyor. Bir hesaba göre, 1990-2000 arasında meydana gelen doğal afetlerin sayısının, 1900-1940 yıllarında meydana gelenlerden 7 kat daha fazla. Yani, insanlık afetlere karşı 7 kat savunmasız ve bir o kadar da doğaya karşı saygısız hale gelmiş. Doğal tehlikeler, hızla artan çarpık yerleşim bölgelerinde, bilimsel uyarıları ve afet yönetimini ciddiye almayan ülkelerde daha fazla afete dönüşebiliyor" diye konuştu.
'Dünyanın sonu gelip çattı bile'
'2012 Marduk'la Randevu' kitabının yazarı Eldem, 'İklim değişimleri, jeolojik hareketlilik ve afetler nedeniyle bizleri zor günler bekliyor' diyor
Dünyayı sizce nasıl bir gelecek bekliyor?
- Bugünkü finans kapital oligarşisi, yani merkezine büyük banka sermayesinin yerleştiği çokuluslu şirketler imparatorluğu, kendi gelişim süreci içinde tükenme ve çöküş aşamasına yaklaştı. Dünyanın içinde bulunduğu "fiziksel değişim" sürecinin de binlerce yıl öncenin güçlü krallıklarını olduğu gibi, bugünün egemenlerini de daha sıkıntılı koşullara iteceği söylenebilir. İklim değişimi, jeolojik hareketlilikler ve doğal afetlerdeki artışın yaratacağı sorunları kastediyorum. "Küresel Lordlar", bunu aşmak ve denetimi ellerinde tutmayı sürdürmek için, önümüzdeki yirmi yıllık dönemde savaşı ve kaos politikalarını sürekli kılmayı planlıyor. Zor bir dönemin bizi beklediğini söyleyebiliriz.
İnsanlar bu geleceği değiştirebilirler mi?
- Elbette, gerçekten isterlerse. Şu an dünyanın egemenleri, yaşanmakta olan ve yaşanacak zor dönemdeki koşulları kendi çıkarları doğrultusunda değerlendirmeyi nasıl düşünüyorlarsa, "yönetilen" konumundaki çoğunluk da, içine girmekte olduğumuz kaosun bedelini sessizce ödemek yerine, söz konusu yeni dönem koşullarını, uygarlığın bu "yanlış gidişi"ni değiştirmek için fırsat olarak kullanabilir.
"Marduk'la Randevu"da bahsettiğiniz geleceğin gerçekleşme olasılığı nedir?
- Anlatmaya çalıştığım şey, birkaç bin yıl arayla defalarca yaşanmış bir fiziksel değişimin ortaya çıkardığı siyasi ve sosyal koşulların güçlü etkileriydi. Yani "dünyanın sonu"ndan falan değil, doğanın ve evrenin tarihindeki uzun aralıklı bazı döngülerin, dünyadaki yaşam koşullarını da ciddi biçimde etkileyebileceğinden söz ettim ve bunun yaratacağı ekonomik, siyasal ve sosyal sonuçların çarpıcılığına dikkat çekmeye çalıştım. Tıpkı İ.Ö. 1600'lerde, İ.Ö 5300'lerde, İ.Ö. 9000'lerde olduğu gibi, yakın gelecekte de bu etkilerle yüz yüze gelecek insanlık; hatta bu süreç başladı bile. Evet, tarihi insanlar yapar ama, bu tarihin belli aşamalarında "doğanın tarihi"nin yaratacağı etkileri de hafife almayıp hesaba katmanız gerekir.
2006 yılının kasırga adları
Kasırga, tayfun ve siklon sözcüklerin üçü de aynı olayı anlatıyor; tek fark, değişik bölgeler için kullanılan sözcükler olmaları. Atlas Okyanusu'yla ilişkili olanlar için "kasırga", Pasifik Okyanusu'yla ilişkili olanlar için "tayfun", Hint Okyanusu'yla ilişkili olanlar içinse "siklon" deniyor. Kasırgalar, daha kolay ayırt edilmeleri için, Dünya Meteoroloji Örgütü'nün önceden belirlediği listeye göre adlandırılıyor. Kasırgalara, 2. Dünya Savaşı'na kadar yalnızca erkek adı verilirken, 1950'lerde sadece kadın adları verilmeye başlandı. 1970'lerde bu durum yerini, kadın ve erkek adlarının sırayla kullanılmasına bıraktı; adların baş harfleri de alfabetik sıraya göre belirlendi. 2006'yı bekleyen kasırgaların isimleri ise şöyle: Alberto, Beryl, Chris, Debby, Ernesto, Florence, Gordon, Helene, Isaac, Joyce, Leslie, Michael, Nadine, Oscar, Patty, Rafael, Sandy, Tony, Valerie, William.
27.02.2006
Ölüm Virüsü
Hint Okyanusu'nda Fransa'ya bağlı La Reunion adasında görülen chikungunya virüsünün (viral hemorajik ateş hastalığı) 157 bin kişiye bulaştığı ve doğrudan ya da dolaylı olarak 52 kişinin ölümüne yol açtığı bildirildi.
Henüz önleyici bir tedavisi olmayan virüsün sivrisinekler tarafından yayıldığı ifade edildi.
Mega Tsunami Dünyayı Vuracak!
İspanya'nın Kanarya Adaları, turistler kadar bilim adamlarının da ilgisini çekiyor. Ünlü tatil adası La Palma'daki Cumbre Vieja Yanardağı'nın ne zaman patlayacağı endişe ve tedirginlikle bekleniyor. Bazı bilim adamlarına göre, bu patlamayla, "Yaşlı Tepe" anlamına gelen Cumbre Vieja'nın yarısı, yani yaklaşık 500 km küplük bir kaya kitlesi okyanusa düşecek ve devasa boyutlarda bir tsunami meydana gelecek. 500 yıldır aktif durumda olan Cumbre Vieja 1949'da patladığında, batı yarısı çökerek Atlantik Okyanusu'nun dibine doğru kaymış ve adada 2 kilometre uzunluğunda derin bir çatlak meydana gelmişti. Bilim adamlarına göre, tarihi kestirilemeyen bir sonraki patlama, yerin dibinden yukarı çıkan magmanın ve patlamaların oluşturacağı baskıyla, yanardağın zaten çökmüş durumda olan batı yarısının bu kez bütünüyle Atlantik Okyanusu'na gömülmesine yol açacak. 500 milyar tonluk bu kütlenin okyanusa gömülmesi, bugüne kadar eşine rastlanmamış, olağanüstü boyutlarda bir "mega tsunami"nin oluşmasına yol açacak.
Nelere yol açacak?
İngiltere'deki Benfield Greig Kaza Araştırma Merkezi bilim adamları Prof. Bill McGuire, Dr. Simon Day ve California Üniversitesi'nden Dr. Steven Ward'a göre, bu "mega tsunami" şunlara yol açacak:
*Dev kütlenin okyanusa gömülmesiyle açığa çıkacak enerjinin gücü, ABD'nin 6 ayda harcadığı elektrik enerjisine eşit olacak.
*Okyanusun üzerinde, 900 metre yükseklikte ve kilometrelerce uzunlukta dev bir "su kubbesi" oluşacak. Bu su kubbesi, çöküp parçalanarak ve tekrar tekrar yükselerek, hızla kıyılara doğru hareket edecek.
*Jet uçağı hızıyla ilerleyecek dev tsunaminin ilk hedefi Tunus kıyıları olacak.
*Tsunami daha sonra ABD ve Karayip Adaları'na ulaşacak. New York, Boston, Washington, *Miami dev dalgaların altında kalacak ve büyük zarar görecek.
*Brezilya'nın kuzey kıyıları da, önüne çıkan dev tsunaminin altında kalacak.
*Tsunaminin daha zayıf ama yine de son derece yıkıcı diğer bir kolu da, İberya yarımadasının batı kıyısı boyunca yol alarak Fransa ve İngiltere kıyılarına ulaşabilecek.ODTÜ'den Doç. Dr. Ahmet Cevdet Yalçıner'in verdiği bilgiye göre, depremler sırasındaki fay kırılmalarına bağlı olarak oluşan deniz taban deformasyonları, heyelanlar, volkanik hareketler, meteor çarpmaları gibi kütle hareketlerinden bir veya birkaçının meydana gelmesi, tsunami için yeterli olabiliyor. Tsunami dalgası ilk oluştuğunda, genellikle tek bir dalga biçiminde olup kısa süre içinde 4 - 5 dalgaya bölünerek kıyılara doğru ilerliyor. Önde giden dalga "centilmen dalga" olarak tanımlanıyor. Ardından gelen ikinci ve üçüncü dalgalar denize geçen enerjinin çok büyük bölümünü taşıyıp, sığ sulara geldiklerinde büyüyor, acımasızca yıkıcı etki yaratabiliyor.Fırtına dalgaları ile depreşim dalgalarının kıyılardaki etkileri birbirinden tamamen farklı; bir insan boyu yükseklikteki fırtına dalgaları üzerinde yüzmek ve sörf yapmak zevkli olabilirken, aynı yükseklikteki tsunami dalgalarının insan üzerindeki etkisi ise, kesin ölüm. Tsunami dalgalarının hızı açık denizlerde saatte 1000 km'ye kadar çıkabiliyor.
İstanbul, İzmir ve Antalya da tehdit altında
Kıyı kentlerinin hızla büyümesi, çarpık yapılaşması da tehlikenin boyutlarını artırıyor. Tsunami tehdidi altındaki mega kentler şunlar: Tokyo, Osaka-Kobe-Kyoto, Manila, Rio de Janerio, Lima, Los Angeles, San Francisco, Seattle, New York, Honolulu, Puerto Rico, Lizbon, Barcelona, Genova, Napoli, Nice, Pire, İzmir, İstanbul, Antalya, İskenderiye, Jakarta, Sydney, Melbourne.
UYGARLIKLARI YOK ETTİ
Yıldız Teknik Üniversitesi Doğa Bilimleri Araştırma Merkezi Sorumlusu Prof. Dr. Şükrü Ersoy'un verdiği bilgiye göre, uygarlıkları bile yok eden tsunamilerin önemlileri şunlar:
*Santorini Tsunamisi: (MÖ 1628, bazı kaynaklarda 1631 veya 1650): Platon'un mitolojik öykülerine de konu olmuş bir afet. Söylenceler kayıp ülke Atlantis'i anlatır. Güney Ege'de volkanik bir ada olan Santorini'de bu tarihte meydana gelen depremin yarattığı mega tsunami, 100-150 metre yüksekliğinde dev dalgalar meydana geldiği ve bu dalgaların 70 km ilerde Girit adasının kuzeyindeki Minoan medeniyetini yok ettiği biliniyor. Hatta dev dalgaların Mısır'a ulaştığı söylenir. Santorini'nin külleri, halen Datça, Marmaris plaj kumlarının altında ve hatta Marmara kıyılarındaki genç çökellerin içinde bulundu.
*Bristol Tsunamisi (1607): İngiltere'nin su baskınlarına uğramasıyla 2 bin kişi yaşamını yitirdi.
*Rodos Tsunamisi (1609): Güneybatı Anadolu kıyılarında 10-12 bin kişi öldü.
*Lizbon Tsunamisi (1755): Tsunami tarihinin en büyük felaketlerinden biri Portekiz'deki Lizbon depreminde yaşandı. Sağ kalan on binlerce Portekizli depremden yarım saat sonra gelen tsunami dalgalarıyla hayatlarını kaybetti. Ölü sayısı 100 bindi ve bu Lizbon nüfusunun üçte birinden fazlaydı.
*Krakatoa Volkanı Patlaması ve Tsunamisi (1883): Patlamaların sesi 3000 mil ötede Rodriquez adasında, Sri Lanka'da, Bangkok'ta, Avustralya'nın batı kıyılarında Perth'te bile duyuldu. 36 bin kişi can verdi.
*Pasifik Tsunamisi (1946): Hawaii ve Alaska'da tsunamiden 165 kişi öldü.
*Şili Tsunamisi (1960): 9.5 şiddetindeki Büyük Şili Depremi'nin ardından meydana gelen 20. yüzyılın en yıkıcı tsunamisi. 25 metreye varan dalgalar bütün Pasifik boyunca yayıldı. 2 bin kişi hayatını kaybetti.
*Vajont Barajı, İtalya (1963): Barajda devasa bir heyelan oluştu. Tetiklenen tsunamiyle birlikte 2 bin insan bir anda hayatını kaybetti.
*Good Friday Tsunamisi (1964): 9.2 büyüklüğündeki Good Friday Depremi'nin yarattığı tsunami dalgaları Alaska, İngiliz Kolombiyası, Kaliforniya ve kuzeybatı Pasifik kıyılarını vurdu. 121 kişi öldü.
*Tumaco Tsunamisi (1979): Kolombiya'da 6 balıkçı köyü yok oldu ve yüzlerce insan hayatını kaybetti.
*Okuşhiri Tsunamisi (1993): Küçük Okişhiri adasında 202 kişi hayatını kaybetti. Yüzlerce insan yaralandı ve kayboldu.
*Hint Okyanusu Tsunamisi (2004): 26 Aralık 2004'de Endonezya'nın Sumatra adası yakınlarında meydana gelen 9.15 büyüklüğündeki depremde oluşan tsunami dalgalarından ötürü 283 bin 100 insan hayatını kaybetti. Tsunami tarihinin en ölümcül olayıydı. Yetkililer bu deprem ve tsunamisinin yaralarının en az 10 yıl sarılamayacağı düşüncesinde
Marmara tsunamiye gebe
İTÜ'den Doç. Dr. Sinan Özeren ve Dr. Nazmi Postacıoğlu Marmara Denizi'ndeki tsunami riskiyle ilgili şöyle diyor:"Marmara Denizi ekstremler içeren bir derinlik dağılımına sahip olduğu için dik yamaçlar üzerinde, azımsanmayacak bir heyelan riski var. Buna örnek olarak yaklaşık 17 bin yıl önce Tuzla açıklarında meydana gelen sualtı heyelanını gösterebiliriz. Bu heyelanda genişliği yaklaşık 11 km olan bir alanda deniz tabanı 1000 metre kaymıştı. Bu olayın çok büyük bir tsunamiye yol açtığı kuşku götürmez. İTÜ'de geliştirdiğimiz simülasyonlarda hem heyelan yönünde, hem de ters yönde hareket eden dalgaların detayını elde ettik. Ciddi deprem riski olan Marmara Denizi'nde, hem fay hem heyelan kaynaklı tsunami tehlikesi kesinlikle var. Üstelik denizin küçük olması tsunami dalgalarının kısa zamanda sahillere ulaşacağı anlamına geliyor."Komplo teorileriDünyada birçok kurum ve kişi doğal felaketlerinin sebebini doğadan başka faktörlere bağlıyor. Bu konudaki komplo teorileri şöyle: 1. 2004'te meydana gelen deprem ve tsunamiyle ilgili komplo teorileri Arap basınında sıklıkla yer aldı. Çıkan haberlerde İsrail ve Hindistan'ın, Hint Okyanusu'nda nükleer denemeler yaptıkları belirtildi. Abutz Sheva'nın haberine göre, ABD ve İsrail de tüm insanlığı yok edebilecek güçte denemeler peşinde. BM Acil Durum Koordinatörü Jan Egeland, düzenlediği bir basın toplantısıyla bu söylentileri yalanladı. Oysa Mısır'da haftalık yayımlanan Al-Usbu'ya göre, katil tsunami dalgalarının sebebi kesinlikle ABD-İsrail-Hindistan'ın ortaklaşa düzenlediği nükleer araştırma.2. Hıristiyan fanatiklerin sitelerinde yakın geleceğe yönelik bolca komplo teorisi var. www.revelation13.net, 2006'nın Müslüman saldırıları beraberinde getireceğini savunuyor. Siteye göre, tsunami, kuş gribi, AIDS, deli dana, çiçek hastalığı, depremler ve dünyaya çarpacak gök cisimleri bu yılın beklenenleri.3. www.danielpipes.org'a göre, Suudi Arabistan menşeli İslam, dünyada birçok felaketi beraberinde getirecek. Site dünyanın çok acıklı ve sıkıcı bir yer olabileceğini söylüyor.
Dünya Yeni Bir Süper-Volkan Olayını Mutlaka Yaşayacak
Dünyanın en korkulu 10 mega felaketinden ikisini volkan patlamaları oluşturuyor. Bilim adamları, bir gün mutlaka süper-volkan patlaması yaşanacağı konusunda birleşiyor. Yaklaşık 50 bin yılda bir gerçekleştiği sanılan böyle bir patlama, sadece meydana geldiği bölgeyi değil, bütün bir kıtayı, hatta dünyadaki yaşamı etkileyebiliyor. Karalar külle, atmosfer ise güneşin geçmesini yıllarca engelleyecek olan bir sülfürik asit tabakasıyla kaplanıyor. Her yer karanlığa bürünüyor, gündüzle gece arasında fark kalmıyor. Bunu, yıllarca süren bir "volkanik kış" dönemi ve dondurucu soğuklar izliyor. Tarihte en çok hasar yaratan süper-volkan 74 bin yıl önce Endonezya'nın Sumatra Adası'ndaki Toba'da meydana gelmiş. Daha yakın geçmişteki son süper-volkan olayı ise 26 bin 500 yıl önce Yeni Zelanda'daki Taupo'da yaşanmış. Prof. Bill McGuire'e göre, önümüzdeki 70 yıl içinde, dünyanın, yeni bir süper-volkan olayına tanık olması çok büyük bir olasılık.Yellow Stone National Park (Sarı Taş Ulusal Parkı), ABD'nin kuzeyindeki "kovboy eyaleti" Wyoming'de kilometrelerce uzanan dev bir doğal alan. Her yıl dünyanın her köşesinden 3 milyon kişi ziyaret ediyor. Kanyonu, şelaleleri, göl ve nehirleri; ayrıca içinde barınan vahşi atlar, bufalolar, geyikler, boz ayılar, kurtlar, pelikanlar ve dev kuğularıyla ünlü. Volkan üzerindeZiyaretçiler kano, rafting sporlarını yapabiliyor, safarilere çıkıyor, kamp kurup civardaki otellerde kalabiliyor. Eski dönemlerde Kızılderililerin başlıca avlanma alanı olan, daha sonraları ABD'nin kovboylarını barındıran bölge, geleneklerini koruduğu için, ziyaretçiler ilginç rodeo şovlarını ve geleneksel festivalleri de izleyebiliyor.Fakat parkı asıl ilginç kılan, jeolojik yapısı. Eski bir volkanik temel üzerinde oturan park, dünyada eşine az rastlanır bazı doğa manzara ve gösterilerini de ziyaretçilerine sunuyor. Sayıları 10 bin civarında olan, belirli dönemlerde havaya roket gibi metrelerce yükseklikte kaynar su ve buhar fışkırtan kaynakları; fokurdayan çamur yatakları; eski yanardağ patlamalarının ardından lavların örtmesiyle oluşmuş "taşlaşmış ormanları", sülfür kokan "Çamur Yanardağı" bölgesi ve kızıl renkli kum tepelerinden oluşan "Kızıl Çöl"ü, bunlardan bazıları.
Ürküten senaryo
BBC'nin bir belgeselinde, 'Yellow Stone bölgesinde dev yanardağ patlarsa neler olacağı' anlatılıyor. Güneş kayboluyor, dondurucu bir "volkanik kış" başlıyorBBC'nin 13-14 Mart 2005'te yayımladığı, bilim adamlarının öngörüleri doğrultusunda senaryolaştırılmış "Süper-volkan" adlı belgesel, insanı dehşete düşüren cinstendi. Yellow Stone bölgesinde dev yanardağ patlamaları meydana geliyor; kilometrekarelerce kaya, kül ve sülfürlü gaz havaya yükselip atmosferi bir bulut gibi sardıktan sonra, yağmur gibi yağarak ABD'nin dörtte üçünü kaplıyordu. Gökyüzü siyah bir perdeyle örtülmüş, güneş gözden kaybolmuş, her yer yıllarca sürecek zifiri bir karanlığa bürünmüştü. Yollar umutsuzca kaçmaya çalışan insanlarla dolarken, yüz binlerce kişi yaşamını kaybetmiş; hayatta kalanlar içinse, besin kaynaklarının yok olması nedeniyle açlık, ve patlamayı takip eden dondurucu bir "volkanik kış" başlamıştı.
Gerçek olabilir mi?
Küresel doğal afetler konusundaki akademik çalışmalarıyla tanınan, İngiltere'deki Benfield Greig Kaza Araştırma Merkezi'nde görevli, Doğal Afet Çalışma Grubu üyesi Prof. Bill McGuire'e göre, süper-volkan olasılığı, büyük bir gökcismi çarpması olasılığından 12 kat daha fazla. Dünya için gerçek bir tehlike ve en güçlü adaylardan biri de Yellow Stone National Park. McGuire, "Yaklaşık her 50 bin yılda bir dünyada bir süper-volkan olayı meydana geliyor. Tarihte en yıkıcı süper-volkan 74 bin yıl önce Endonezya'nın Sumatra Adası'ndaki Toba'da oldu. Patlamayı izleyen volkanik kış ve dondurucu soğuklar 5-6 yıl sürdü. Sonuncusu ise 26 bin 500 yıl önce Yeni Zelanda'daki Taupo'da meydana geldi. Dünya yeni bir süper-volkan olayını daha mutlaka yaşayacak. Bizler de tanık olabiliriz. Küresel hasar oranı, nerede meydana geleceği ve gazların atmosferde ne kadar süreyle kalacağına bağlı. Dikkat edilmesi gereken bölgeler, Yellow Stone ve Toba gibi geçmişte de bu olayın meydana geldiği yerler. Ama hiç beklenmedik bir yerde de oluşabilir" diyor.
Bir gün olacak
BBC'deki yayından birkaç gün önce, İngiliz hükümetine iletilmek üzere konuyla ilgili bir rapor hazırlayan Londra Jeolojik Kurumu'nun uzmanları da aynı görüşte; dünyayı uyarıyor ve önlem almaya çağırıyorlar. Bristol Üniversitesi'nden Prof. Steve Sparks, "Atmosfere yayılan sülfürik asit tabakası, güneş ışınlarını ve dünyadan yükselen ısıyı emer, patlamanın ardından küresel iklim altüst olur ve bu yıllarca sürer" diyor. Prof. Stephen Self ise şunları söylüyor: "Süper-volkanlar bildiğimiz yanardağ patlamalarından yüzlerce kat daha güçlü doğa olayları ve etkileri de küresel çapta çok sert. Kuzey Amerika büyüklüğünde bir bölge harap olabilir, bunu yıllarca sürecek bir küresel iklim bozukluğu izleyebilir. Besin kaynaklarının harap olmasıyla kitlesel açlık baş gösterebilir ve bütün bunlar medeniyetin dokusunu tehdit edebilir. Sansasyonel olmak istemiyoruz, ama bu bir gün dünyanın başına gelecek."
Gözlem altında
Amerikan Jeolojik Araştırmalar Merkezi'nden (USGS) Chuck Wicks, "Yellow Stone'da bu büyüklükte patlamalar 600 bin yılda bir oluyor. Ve son büyük patlamanın ardından 620 bin yıl geçti" diyor. Bununla birlikte, USGS'nin web sitesinde, "Süper-volkan çok büyük bir yanardağ patlaması, etkisi büyük. Ama ne mutlu ki, Yellow Stone'da önümüzdeki birkaç bin yıl içinde böyle bir patlama meydana gelme olasılığı son derece az" bilgisi, içleri rahatlatıyor. Kurum ayrıca, Sarı Taş Volkan Gözlem Evi'nde, Utah Üniversitesi ve Yellow Stone Ulusal Parkı ile ortaklaşa sürdürdüğü çalışmalarla bölgeyi sıkı gözlem altında tutuyor.
500 bin kişi tehlikede
İTÜ Maden Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Mineraloji-Petrografi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ş. Can Genç'in verdiği bilgiye göre, volkanik afetler, MS 1500 - 2000 yılları arasında 260 binden fazla insanın ölümüne neden olmuş. Genç, yoğun olarak aktif volkanların Pasifik Okyanusu'nun iki yakası boyunca dizili olduğunu, bu coğrafyaya, yerbilimleri literatüründe "Pasifik Kenarı Ateş Çemberi" adı verildiğini kaydediyor."Araştırmacılar, günümüzde en azından 500 bin insanın volkanik afet tehlikesi altında olduğunu vurguluyor" diyen Genç, Uluslararası Volkanoloji Organizasyonu'nun aşağıdaki şu volkanları insanlık tarihi bakımından "en tehlikeli volkanlar" olarak tanımladığını belirtiyor:
1. Avachinsky-Koryaksky (Rusya)
2. Colima (Meksika)
3. Etna (İtalya)
4. Galeras (Kolombiya)
5. Mauna Loa (Hawaii, USA)
6. Merapi (Endonezya)
7. Niragongo (Kongo)
8. Rainier (USA)
9. Sakurajima (Japonya)
10. Santa Maria (Guatemala)
11. Santorini (Yunanistan)
12. Taal (Filipinler)
13. Teide (Tenerife, İspanya)
14. Ulawun (Papua Yeni Gine)
15. Unzen (Japonya)
16. Vezüv (İtalya).
Diğer tehlikeli volkanlar: Fuji, Kelut (Japonya); Mayon, Pinatubo (Filipinler); Bezmianny, Sheveluch (Rusya); Popocatepetl, Paricutin (Meksika); Mount St Hellen, Mount Rainer (ABD); Tambora, Krakatau (Endonezya); Neveda Del Ruiz (Kolombiya).
Dünya ısısını değiştiriyor
VOLKANLAR, adını eski Roma mitolojisindeki "Ateş Tanrısı 'Vulcan'"dan alıyor. Bazı önemli volkan patlamaları şöyle:
Filipinler'de Pinatubo volkanının 1991 yılındaki püskürmesi, dünya ısısında 0.1 derece kadar düşüşe yol açmış.
Kolombiya'da Nevado Del Ruiz volkanının 1985'te püskürmesinde oluşan lahar (çamur) akıntısı saatte 30 km kadar bir hızla hareket ederek yaklaşık 50 km kadar uzaktaki Armero kasabasını 3 metre kalınlıkta çamur tabakası altına gömmüş; 23 bin kişi ölmüş.
Java ile Sumatra arasında yer alan Krakatua volkanının 1883'teki patlaması sırasında tsunami dalgaları meydana gelmiş; 36 bin 400 insan hayatını kaybetmiş.
Son 10 bin yılın en şiddetli patlaması 1815'te Endonezya'daki Tambora volkanında olmuş. 90 bin kişi yaşamını yitirmiş. Bunlardan 12 bin kadarı akıntılar, geri kalanı da depremler, patlama sonrası kaos ortamı ve açlıktan ölmüş. Patlamanın başlamasıyla volkanın çevresinde, 200 mil çapındaki bir alan 3 gün boyunca tümüyle karanlıkta kalmış. Bu patlamanın etkisiyle dünyanın bir kesiminde 1816 yılı "yaz'sız geçen yıl" olarak anılmış. Batı Avrupa'da 1 ila 2.5; global olarak 0.4-0.7 derecelik bir sıcaklık düşüşü olmuş.
VOLKAN TETİKLEDİ
Fransız volkanbilimciler Roland Rabattin ve Philippe Rocher, Japonya'daki Asama Dağı'nın ve İzlanda'nın güneyindeki Laki Dağı'nın 1783'te püskürmesinin, dünyayı sarsan, yirmi yıl süren savaşlara ve dolaylı olarak iki asırlık bir kargaşaya yol açan Fransız devrimini tetiklediğini ileri sürüyor.
Türkiye tehlikede mi?
BİLİM adamları, Ege Denizi'nde Yunanistan'a ait turistik Santorini Adası'nın bir volkan olduğunu, patlaması halinde, başta Batı Türkiye, Girit ve Atina'nın büyük oranda etkileneceğini belirtiyorlar.Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Yiğitbaşıoğlu, volkanik afetler bakımından Türkiye'de durumun sakin olduğunu belirterek şöyle diyor:"Püskürme ve patlama evresinde hiçbir volkanımız yok. Ancak bu volkanlara tamamen sönmüş denemez; çünkü çıkan volkanik gazlar yeraltındaki magma haznesinin tamamen soğumadığının kanıtları." Ülkemizdeki önemli volkanlar şöyle: Büyük Ağrı, Küçük Ağrı, Tendürek, Süphan, Nemrut (Bitlis), Göllüdağ, Acıgöl, Hasandağ, Konya Ovası Karapınar, Acıgöl, Batı Anadolu Kula yöresi, Kara Dağ, Erciyes (Kayseri).
24.02.2006
Sekiz Soruda İklim Değişikliği
İklim değişiyor, dünya ısınıyor. Bilim adamları kuraklık, seller ve olağanüstü hava koşulları konusunda sürekli olarak uyarılarda bulunuyor. Giderek artan etkilerin en büyük sebebi ise insan.
İklim değişikliği nedir?
Dünyanın ısısı düzenli olarak artıyor. Küresel ortalama yüzey ısısı şu anda 15 santigrat derece civarında. Jeolojik ve diğer bilimsel kanıtlar, geçmişte yüzey ısısının en yüksek 27 santigrat, en düşük de 7 santigrat derece olduğunu gösteriyor. Fakat bilim adamları doğal dengenin, insanlardan kaynaklanan yoğun bir ısınma süreciyle bozulduğunu ve bu durumun dünyadaki hayatın büyük bölümünün tabi olduğu iklimin istikrarı için önemli çıkarımlara yol açacağını söylüyor.
Sera etkisi nedir?
Sera etkisi, atmosferde oluşan bir tabakanın yarattığı etki. Bu tabaka Güneş'ten gelen ışınların dünyadan yansıdıktan sonra tekrar atmosferin dışına çıkmasını engelliyor. Sera etkisi olmasaydı dünya son derece soğuk bir gezegen haline gelirdi. Sera etkisini artırarak dünyanın normalden fazla ısınmasına neden olan gazlardan bazıları karbondioksit, metan ve azotoksit. Bu gazlar modern endüstride ve tarımda kullanılıyor, fosil yakıtların yanmasıyla açığa çıkıyor. Atmosferin konsantrasyonu her geçen gün artıyor. Örneğin atmosferdeki karbondioksit konstanstrasyonu 1800'lü yıllardan beri yüzden 30'dan daha yüksek bir seviyede arttı. Bilim adamlarının büyük bir çoğunluğu sera etkisi yaratan gazların salımındaki artışın, dünyanın ısısının yükselmesine neden olacağını düşünüyor.
Isınmanın kanıtı ne?
Sıcaklık kayıtları 19'uncu yüzyıl sonlarında tutulmaya başlandı. Ortalama küresel sıcaklık 20'nci yüzyılda yaklaşık 0.6 santigrat derece arttı. Sıcaklığın artmasıyla buzulların erimesi nedeniyle deniz seviyeleri de 10-20 santinmetre arasında yükseldi. Arktik deniz buzları, son birkaç 10 yılın yaz ve sonbahar döneminde yaklaşık yüzde 40'a varan oranda inceldi. Buna karşılık Antarktika'nın bazı bölümleri daha da soğudu. Yüzey ısısı ve troposferdeki ısı arasında bazı çelişkiler göze çarpıyor.
Sıcaklık ne kadar yükselecek?
Sera etkisi yaratan gazların salımı engellenmezse, 2100'e kadar ortalama küresel sıcaklık 1.4-5.8 santigrat derece artacak. Olayın vehameti şöyle açıklanabilir: Medeniyetin ortaya çıkışından beri küresel ortalama sıcaklık sadece 1 santigrat derece arttı. Sera etkisi yaratan gazların salımı hemen kesilse bile, bilim adamları etkinin uzun bir süre daha devam edeceğini söylüyor. Çünkü büyük buz ve su parçalarını da içeren iklim sisteminin normale dönmesi yüzlerce yıl alabilir. Bazı bilim adamları, Grönland buzullarında yaşanan erimenin hemen önlem alınsa bile geri dönülmez olduğunu düşünüyor. Yüzlerce yıl sürecek bu işlem, deniz seviyelerinde yedi metrelik bir yükselmeye neden olabilir.
Hava durumu ne olacak?
Küresel anlamda çok daha sert hava olayları ortaya çıkacak. Kıyı bölgelerde yağış miktarı artarken, iç bölgelerde sıcak havanın etkisiyle kuraklık baş gösterecek. Artan fırtınalar ve deniz seviyeleri nedeniyle daha çok sel meydana gelecek. Bununla birlikte, hava sıcaklıkları bölgelere göre çok büyük farklılıklar gösterecek. Ve bu durumun sonuçları tahmin edilmeyecek kadar güç.
Etkileri neler olacak?
Tatlı su kaynaklarının azalması, gıda üretimi koşullarındaki genel değişiklikler ve seller, fırtınlar, sıcak dalgaları ve kuraklık nedeniyle ölümlerde yaşanacak artış gibi potansiyel tehlikeler gündeme gelecek. Bu durum en çok, hızlı iklim değişimine karşı hazırlık yapamayan yoksul ülkeleri etkileyecek. Yaşam alanlarının hızlı değişimine ayak uyduramayan birçok bitki ve hayvan türünün nesli yok olacak. Dünya Sağlık Örgütü'nün verilerine göre, sıtma ve yetersiz beslenme gibi nedenlerden milyonlarca kişi ölümle yüz yüze gelecek. Ne bilmiyoruz?Isınmaya insan etkisinin ne kadar olduğunu ve ısınmanın zincirleme etkilerinin neler olabileceğini bilmiyoruz. Küresel ısınma, sabit buzulların erimesi ile sera etkisi yaratan metan gazının yüksek miktarda salımı gibi, gelecekte ısınmayı tetikleyecek değişikliklere yol açabilir. Daha sıcak koşullar nedeniyle büyüme hızları artan bitkilerin, büyüdükçe atmosferden daha çok karbondioksit çekmesi gibi ısınmayı hafifletici etkiler de olabilir. Ancak bilim adamları, karmaşık dengenin, bu olumlu ve olumsuz etkilere nasıl bir tepki verebileceği konusunda emin değil. Şüpheciler ne diyor?
Küresel ısınmaya şüpheyle yaklaşanlar bile dünyanın giderek ısındığını inkar etmiyor. Şüphelerinin dayanağını, küresel ısınma etkisinin insan aktiviteleri nedeniyle ortaya çıkmış olması. Bazıları şu an tanık olduğumuz değişikliklerin olağandışı olmadığını söylüyor. Buna en büyük dayanakları ise insan var olmadan önce küresel iklim koşullarında yaşanmış olan değişiklikler. Bazı şüpheci bilim adamları, ısınmayı bir süredir Güneş'te olan yüksek aktivitelere bağlıyor. Bununla beraber, iklimin doğal değişimlerinin en tepesinde bile bir şeyler olduğu ve bunda insanın suçlanması gerektiği yönünde görüş birliği artıyor.
Endonezya'da Sel Felaketi
MANADO - Endonezya’nın doğusundaki Manado kentinin bazı bölgelerinde suların yüksekliği bir metreye kadar yükseldi. Ancak can kaybının daha çok yaşanan toprak kaymaları nedeniyle meydana geldiği belirtildi.
31 kişi yaşamını yitirirken, kurtarma ekipleri toprak altında kalanlara ulaşmaya çalışıyor.Güneydoğu Asya ülkelerinden Filipinlerde Cuma günü meydana gelen heyelanda da bir köy tamamen yokolmuş ve binden fazla kişi toprak altında kalmıştı.
http://www.ntvmsnbc.com/news/362333.asp
Beklenen Doğal Afet : 13 Nisan 2029’da ne olacak?
13 sayısı Batı kültürlerinde uğursuz sayılır; hele bir de bir ayın 13.gününün cumaya denk gelmesi, batıl inançları olan kişiler için bir kabustur. Astronomlar, dünyaya bir göktaşının çarpma olasılığının en yüksek olduğu tarihi hesaplayınca, işte bu tarih çıktı ortaya: 13 Nisan, Cuma, 2029.
Hesaplara göre göktaşı, dünyayı tam olarak 30.000 km yakınından sıyırıp geçecek. Fakat geçmişte yaşanan deneyimlerden, asteroitlerin her zaman beklenen rotada kalmadıkları, birkaç derecelik bir rota değişikliğinin bile çarpmaya sebep olacağı bilinmekte.
320 metre çaplı
Tahminlere göre dünyaya çarpmaması beklenen asteroitin çapı 320m ve bulutlu gökyüzünde çıplak gözle bile görülecek kadar parlak. Fakat bununla birlikte sadece Afrika, Asya ve Avrupa’dan görülebilecek.
Fakat 13’ün uğursuzluğuna inanlar rahat bir nefes alabilirler. Asteroitin dünyaya çarpacak kadar yön değiştirme olasılığı neredeyse sıfır. Bu açıdan bakıldığında bu uğursuz gün gerçek bir fırsat gününe dönüşebilir. Çünkü insanlar daha önce hiç bu kadar parlak bir asteroiti, dünyanın bu kadar yakınından geçerken izlemediler.
Korlaşmayacak kadar büyük
Asteroit 2004 MN4, 2004 Noel’inde keşfedilmiş ve bilim adamları çarpışma rotasını iki gün sonra 13 Nisan 2029 olarak hesaplamışlardı. Fakat kısa bir süre sonra göktaşının dünyaya çarpmadan sıyırıp geçeceği anlaşıldı. "Dünya atmosferini delip geçecek ve tamamen korlaşmayacak kadar büyük" diye açıklıyor asteroiti keşfeden Paul Chodas, www.raumfahrer.net sitesindeki haberde.
2004 MN4 dünyaya çarpacak olsa bile etkisi tüm dünyadan hissedilmeyecek ama önemli zararlar vereceği ve insanları öldüreceği kesin. Bilim adamları çarpışma bölgesi hakkında henüz bir tahminde bulunmadılar.
DÜNYANIN 60 YIL ÖMRÜ KALDI
Alman Bild Gazetesi’nin dün manşetten verdiği habere göre bilim adamları geçen hafta dünya sağlığıyla ilgili ‘kırmızı alarm’ verdi.
Yıllarca global ısınma, sera etkisi konusundaki uyarıların ‘gereksiz panik’ olarak algılanmasının ardından BBC’ye konuşan Prof. Sir David King, ‘Eğer bu kötü gidiş daha da hızlanmazsa bize geriye 60 yıl kalıyor’ dedi. Bilim adamlarının tespitlerine göre Kuzey Kutbu’ndaki buzullar korkunç bir hızla eriyor. Son 30 yılda dünyada ortalama sıcaklık bir derece arttı, bu eğilimin sürmesi bekleniyor. Dünya peş peşe doğal afetlere maruz kalıyor. Fırtınalar, Karayipler, Florida, New Orleans’ta toplam 30 milyar dolarlık hasara yol açtı. Volkanlar faaliyete geçiyor. Şiddetli depremler yaşanıyor.
Bilim adamları bu kötü gidişe çare arıyor. 13 Kasım’da ise Berlin, ‘Petrol’den uzaklaşın!’ isimli bir iklim konferansına evsahipliği yapacak.
BİR YADA İKİ NESİLLİK VAKTİMİZ KALDI
Rapordaki bulgular doğal yaşamın, enerji ile su kaynaklarının ve insan ırkının büyük tehlikelerle karşı karşıya olduğunu gösteriyor
İnsan ırkının kurtulması için bir ya da iki nesillik vakit kaldığına dikkat çeken uzmanlar “hala vakit ve umut var” mesajı veriyor.
-Dünya nüfusunun 1 milyar 2 yüz milyonluk kısmı, yani dünya nüfusunun beşte biri yoksulluk sınırının altında yaşamını sürdürüyor.
- Su kaynakları her geçen gün tükeniyor, bugün dünyada 500 milyon insan kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya. üstelik bu sayı 2025’te beş katına ulaşacak.
- Küresel ısınma büyük bir hızla artıyor,atmosferdeki karbon diaoksit oranı son yirmi yılın en yüksek seviyesine ulaştı.
- Her yıl 300 milyon ton tehlikeli atık ortaya çıkarken dünya ormanlarının yüzde 30’u yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
- Memelilerin dörtte biri kuşların ise yüzde onikisinin soyları tükenmek üzere.
-Her gün sadece sıtma nedeniyle 7 bin kişi hayatını kaybediyor.
Bu bulgular merkezi Washington’da bulunan Worldwatch Institute’ın 2003 yılı dünyanın durumu raporunda yer alanlardan bazıları...
BİR YADA İKİ NESİLLİK VAKTİMİZ KALDI
Enerji kaynaklarının hızla tüketilmesi, hava ve suyun kirlenmesiyle doğal yaşama verilen tahribatın boyutu öyle büyüdü ki Worldwatch Institute, bu yıkımın durması için derhal harekete geçilmesi çağrısında bulunuyor. Raporda insan ırkının hayatta kalabilmesi için sadece bir yada iki nesillik vakti kaldığı uyarısı yapılıyor.
23.02.2006
H5N1, mutasyona uğrayacak
İSTANBUL - ABD’li uzmanlar kuş gribine karşı mücadelede karamsar bir tablo çizdi. Washinghton Üniversitesinden Dr. Carl Bergstrom ile Harvard’dan Dr. Marc Lipsitch’e göre kuş gribinin insanlar arasında bulaşıcı bir hastalığa dönüşmesi yüksek ihtimal.
Uzmanlara göre insanda bir kez mutasyona uğrayan H5N1 virüsü dünyanın birçok bölgesinde salgın haline gelecek.
Ayrıca kanatlı hayvanların itlaf edilmesi ya da bölgelerin karantina altına alınması gibi önlemler hastalığın insanlar arasında salgın hale gelmesini sadece geciktiriyor.
DÜNYA HAZIRLIKSIZ
Uzmanların üzerinde anlaştığı bir nokta da hastalığın salgın hale gelmesi durumunda dünyanın bu duruma karşı hazırlıksız olduğu...
Araştırmalara göre virüsün insandan insana geçmesi durumunda on milyonlarca kişi birkaç ay içinde hayatını kaybedecek.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre de hastalık şu ana kadar 170 kişiyi etkiledi ve 90’dan fazla kişi yaşamını yitirdi
Grönland'ın 1000 Yıllık Ömrü Kaldı!
ST. LOUIS - Bilim insanlarının tahminlerine göre, 2005’te Grönland’dan eriyerek denize karışan su miktarı 1996’daki düzeyinin tam iki katına çıktı. Grönlad buzullarının bütünüyle erimesi halinde tüm okyanuslardaki su seviyesi 7 metre yükselebilir. Grönland’dan yılda eriyen buzul miktarı İstanbul’un yıllık toplam su tüketiminin tam 300 katı.
Yüzey sıcaklıklardaki artışın buzulların hızla erimesine neden olduğu biliniyordu, ancak NASA Jet Propulsion Laboratory uzmanı Eric Rignot ve University of Kansas öğretim üyesi Pannir Kanagaratnam’ın ortak çalışması Dünya’nın kuzey ucundaki buzul erimesinin sanılandan çok daha hızlı gerçekleştiğini ortaya koyuyor.YILDA 220 KİLOMETRE KÜP BUZUL ERİYORABD’nin St.Louis kentinde bir konferansta konuşan NASA’ya bağlı Jet Propulsion Laboratory uzmanı Eric Rignot, Grönland’daki erimenin “her geçen yıl giderek daha hızlanacağını ve insanoğlunun erimenin ve sonuçlarının üstesinden gelemeyeceğini” ifade etti. Daha önce Grönland’ın eriyerek okyanusa karışacağı biliniyordu ancak bunun uzun yüzyıllar alacağı sanılıyordu, ancak son çalışma Grönland’a en fazla 1.000 yıl ömür biçiyor. 1996 yılında Grönland’da yılda 100 kilometre küp buzul erirken, bu rakam 2005’te 220 kilometre küp’e çıktı. Bir karşılaştırma yapmak gerekirse, bu rakam İstanbul’un yıllık toplam su tüketiminin tam 300 katına denk düşüyor (İstanbul yılda 0.73 kilometre küp su tüketiyor). Grönland buzullarındaki erimenin, küresel su seviyesindeki yükselmenin yüzde 17’sini oluşturduğu düşünülüyor. Eriyen buzullardan dolayı okyanuslar her yıl 2.5 milimetre yükseliyor.Uydu kameralardan yapılan ölçümlere göre, Grönland’ın güney kısımlarında sıcaklıklar son 20 yılda yaklaşık 3 derece arttı. Bilim insanlarının buzulların erimesiyle ilgili geliştirdikleri açıklamaya göre, sıcaklıklar önce buzul yüzeyini eritiyor. Bu erimeyle oluşan sular akarak buzulun altındaki kayalık bölüme kadar sızıyor. Erimiş kar suyu, henüz erimemiş olan diğer buzul katmanlarını da kayadan kopararak denize doğru kaydırıyor. Denize doğru akan buzullar buralarda daha sıcak bir iklimle birlikte eriyor.Bilim insanları 1996-2005 aralığında buzul erimesinin haritasını oluşturarak gelecek onyıllar için projeksiyonlarda bulunuyor.Grönland’ın buzul katmanı, 3 kilometre derinliğinde 1.7 milyon kilometre kare bir alana yayılıyor
Grönland eriyor, okyanus taşıyor
Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılan bir araştırma, Grönland'daki buz kütlesinin daha önce sanıldığından daha hızlı parçalanmaya başladığını ve denizlerin seviyesinin daha önce varsayılandan daha hızlı yükselebileceğini ortaya koydu.
Uydu verilerinden faydalanılarak yapılan araştırmaya göre, küresel ısınma Grönland'dan artan hızla parçaların kopmasına neden oluyor.
Buzulların kapladığı alan yaklaşık 1.7 kilometrekare yani, yaklaşık Meksika'nın yüzölçümüne eşit ve 3 kilometre kalınlığında.
Bu da, buz kütlesinin yüzeyinde yaşanan erimenin deniz seviyesinin artmasında çok önemli bir etki yaratması anlamına geliyor.
Son 20 yılda Grönland'da hava sıcaklığı yaklaşık 3 derece arttı.
Bu gelişme ise, Atlas Okyanusu'na akan su miktarını da hızlandırmış oldu.
Bilimadamlarına göre, son on yıl içinde kütledeki erime yaklaşık üçe katlandı.
Grönland'daki bu kütlesinin erimesiyle deniz seviyelerinin 7 metre yükseleceği tahmin ediliyor.
Son zamanlara kadar böyle bir gelişmenin bin yıl alabileceği düşünülüyordu.
Ancak araştırmacılar, son veriler ışığında bunun daha erken gerçekleşebileceği uyarısında bulunuyorlar.
Deniz seviyesindeki yükselmenin yaratacağı en büyük tehlike, deniz seviyesinden yüksekliği pek fazla olmayan adaların risk altına girmesi olacak.
Ancak bilimadamları, bunun yalnızca küçük adalardan ibaret olmayacağını, aralarında Londra'nın da bulunduğu bazı büyük kentlerin alçak kesimlerinin su altında kalmasının da kendilerini kaygılandıran bir ihtimal olduğunu aktarıyor
Not: Araştırmayı konu alan makale Science dergisinde yayımlanmıştır.
Kasırgalar
Katrina KasırgasıMeteoroloji uzmanları kasırgalarının gücünü bir ila beş arasında bir skalada sıralıyor. Bir dereceli olanlar zayıf; beş dereceli olanlar güçlü oluyor. Amerika’da şimdiye kadar beşinci dereceden yalnızca üç kasırga kayda geçirilmiş. Chris Landsea, son yıllarda gücünü arttırma eğilimindeki kasırgalara küresel ısınmanın bir katkısı olup olmadığını araştırıyor. Landsea, Katrina ve Rita gibi kasırgaların Atlas Okyanusunda 25 yada 40 yılda bir oluşmasının beklendiğini söylüyor. 1970 ila 1990 yılları arasındaki kasırgaların çoğu zayıftı ve büyük hasara neden olmadılar. Ancak 1990 yılından bu yana bu durum değişti. Bugün Amerika’nın güneyinde, Meksika körfezi kıyı şeridinde büyük yerleşim alanları var... Şiddetli kasırgalar deniz seviyesinin sekiz metreye kadar yükseltebiliyor ve rakımı düşük kentlerde büyük yıkıma yol açabiliyor.
'2006'DA KASIRGALAR 2005'TEN DAHA YOĞUN OLABİLİR'
Amerikalı meteorologlar, 2006 yılında kasırgaların 2005'ten bile daha yoğun olabileceği konusunda uyarıda bulundu.
Federal Okyanus ve Atmosfer Yönetimi (NOAA) yetkilisi Conrad Lautenbacher, ''2006'nın daha sakin bir sene olacağını söylemek isterdim, ancak bu mümkün görünmüyor. Tarihsel eğilimler, atmosferik karakteristiğin ve artan su sıcaklıklarının, daha yoğun bir kasırga mevsimi için gerekli durumları yaratmaya devam ettiğini gösteriyor'' dedi.
Milli Meteoroloji Hizmetleri Direktörü David Johnson ise, ''muhtemel yeni kasırgaların dünyayı daha güçlü vurma olasılığının çok yüksek olduğunu, bu gerçeği şimdiden kabullenmenin ve buna göre önlemler alınmasının önemli olduğunu'' kaydetti. Uzmanlar, güçlü kasırga aktivitesinin uzun yıllar boyunca Atlantik kıyılarını etkileyebileceği uyarısında da bulunurken, 1 Haziran 2005'ten bu yana Kuzey Atlantik'te 26 tropik fırtına kaydedildiğine, bunlardan 13'ünün kasırgaya dönüştüğüne, bu kasırgalardan 3'ünün, en yüksek derece olan 5 gücüne ulaştığına dikkati çekti. Milli Kasırga Merkezi (NHC), dün yaptığı açıklamada, ''Epsilon'' adı verilen tropik bir kasırga beklendiğini belirtmişti.
DEPREMLER
Depremlerin önemli bir bölümü yeryüzünden yaklaşık 12km derinliklere kadar uzanan elastik kısımda üst kabuk içinde meydana gelmektedir. Bu derinlikten daha derinliklerde sıcaklık 400 derecenin üzerinde olduğu için yerdeğiştirme hareketi depremsiz, krip denilen yavaş plastik şekil değiştirme enerjisi şeklinde yutulur. Buna karşılık elastik üst kısımda ise her yıl birkaç cm'lik yerdeğiştirme yüzyıllarca birikerek birkaç metre birden büyük bir depremle meydana gelmektedir. Depremler sırasında ilk kırılma başlangıcının bu elastik alan sınırında meydana geldiği anlaşılmaktadır.
Deprem yer içinde fay olarak adlandırılan kırıklar üzerinde biriken biçim değiştirme enerjisinin aniden boşalması sonucunda meydana gelen yerdeğiştirme hareketinin neden olduğu karmaşık elastik dalga hareketleridir. Bu yerdeğiştirme miktarı depremin büyüklüğü ile doğru orantılı olup özellikle sığ depremlerde belli bir büyüklükten sonra faylanma ile ilgili kırıklar yeryüzünde görülmektedir.
Faylanma Teorisi :
A) İki yönden sıkıştırılan kaya
B) Bu kuvvet altında kayanın zamanla şekil değiştirmesi
C) Kaya aniden kırılarak fay oluşur ve ortaya çıkan enerji deprem dalgaları halinde yayılır. Hareket yatay olduğu gibi düşey de olabilir. Kırılmanın olduğu noktaya "Odak" (iç merkez) denir. Odak noktasının düşey olarak yeryüzüne rastladığı noktaya "Episantr" (dış merkez) denir.
Fay Çeşitleri :
Normal faylanma genelde yerkabuğunun yatay çekme kuvveti sonucu oluşur. Ters faylanma basınç kuvveti sonucu oluşur. Yatay sıyırmalı faylanmada, bloklar birbirlerine nazaran yatay hareket yaparlar. Yatay faylanama hareketinin sağ veya sol atımlı olduğu faya üsten bakılarak anlaşılabilir. Üstten bakıldığında, relatif yerdeğiştirme sağa doğru ise sağ atılımlı, sola doğru ise sol atılımlı olarak adlandırılır.
Normal faylanma arasındaki blok çökerse buna "Graben" (çöküntü) denir. İki ayrı normal faylanma arasında bir yükselti bloğu kalırsa buna "Horst" (yükselti) denir.
Hangi Şiddet Ne Etki Doğurur?
Depremin ölçüsünü belirlemek amacıyla depremlerin etkilerinin sınıflandırılmasıyla ortaya çıkmış bir ölçek türü olarak "şiddet" kullanılıyor. Belli başlı 12 şiddet grubu ve etkileri ise şöyle gruplanabilir:
Depremler, sismograf adı verilen aletler tarafından kaydediliyor. sismografların olmadığı dönemlerde, depremin ölçüsünü belirleme amacıyla depremlerin etkileri sınıflanmış ve "şiddet" adı verilen ölçek ortaya çıkmış. Ülkemizde kullanılan MM (Değiştirilmiş Mercalli) ölçeği, 12 şiddet grubuna grubuna ayrılmıştır.
Şiddet 1, 2, 3 ve 4'te sallantılar olsa bile binalar ve eşyalar zarar görmez.
Şiddet 5 : ise mutfak eşyalarından ve pencere camlarından bir kısmı kırılabilir.
Şiddet 6: Herkes tarafından duyulur. Pencere camları ve cam eşyalar kırılır. ağır eşyalardan bir bölümü yerinden oynar. Sıvalarda çatlaklar oluşur.
Şiddet 7: Ayakta durmak zorlaşır. Asılı cisimler düşer. Eşyalar hasar görür. D türü yapılarda (kerpiç, taş gibi zayıf malzeme, kötü harç, standart dışı işçilikle yapılmış binalar) çatlak ve hasarlar oluşur. C türü yapılarda (alelade işçilik ve harçla yapılmış binalar) çatlaklar oluşur.
Şiddet 8: Araba kullanmak zorlaşır. C türü yapılarda kısmen yıkılma, B türü yapılarda (iyi işçilik ve harç donatılı) az hasar oluşur. A türü yapılarda (iyi işçilik, harç ve tasarım) hasar olmaz. Zayıf duvarlar ve heykeller, kuleler ve bacalar yıkılır. ağaç dalları kırılır. Ağır eşyalar ters döner. Kayalar düşer ve heyelanlar olabilir.
Şiddet 9: D türü yapıların tümü yıkılır. C türü yapılar ağır hasara uğrar. B türü önemli derecede hasar görür. Yeryüzünde büyük yarık ve çatlaklar oluşur. Yeraltındaki borular kopar.
Şiddet 10: B, C ve D türü yapıların büyük çoğunluğu yıkılır. İyi yapılmamış ahşap karkas, iyi yapılmamış betonarme yapılarda büyük hasar görülür. Baraj ve bentlerde önemli hasarlar oluşur. Yeryüzünde büyük çatlaklar ortaya çıkar, raylar bükülür, heyelanlar olur.
Şiddet 11: Pek az yapı ayakta kalır. Köprüler yıkılır. Yeryüzünde büyük çatlaklar oluşur. Yumuşak zeminde yer kaymaları olur. Raylar çok fazla eğilir.
Şiddet 12: Tüm yapılar yıkılır. Deprem bölgesindeki yeryüzü biçimi değişir. Cisimler havaya fırlar. Yeryüzünde deprem dalgalarının ilerleyişi görülür. Ufuk ve yataylık kavramı yok olur.
En Büyük Depremler
Dünyada kaydedilen en büyük deprem: 1900 den bu yana kaydedilen en büyük deprem, 22 Mayıs 1960'ta Şilide olmuştur (magnitude 9.5 Mw)..
Türkiyede kaydedilen en büyük deprem: Aletsel dönemde ülkemizde kaydedilen en büyük deprem 26 Aralık 1939 Erzincanda olmuştur. Geceyarısı olan depremde yaklaşık 33 000 kişi ölmüştür.
Kaynak: Kandilli Rasathanesi Araştırma Enstitüsü
Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü
http://www.koeri.boun.edu.tr/
Deprem İzleme Dairesi :
http://angora.deprem.gov.tr/buyukdeprem.htm
Büyük Depremler ile ilgili siteler :
http://www.zaman.com.tr/2004/05/21/deprem/
Ulusal Deprem İzleme Merkezi :
http://www.koeri.boun.edu.tr/sismo/default.htm
Tsunami Nedir?
Merkezi deniz dibinde olan derin depremlerden sonra zemin çökmesi ve taban kaymasıyla oluşan dev dalgalara Tsunami denir. (Japonca)
Japonca’da “liman dalgası” anlamına gelen tsunami sözcüğü, 15 Haziran 1896’da 21 bin kişinin hayatını kaybettiği “Büyük Meiji Tsunamisi’nden” sonra Japonlar’ın yaptığı yardım çağrılarıyla dünya dillerine yerleşti.
Tsunami ilk oluştuğunda tek bir dalga, ama kısa bir süre içerisinde üç ya da beş dalgaya dönüşerek çevreye yayılmaya başlıyor. Bu dalgaların birincisi ve sonuncusu genelde çok zayıf oluyor. Fakat diğer dalgalar, etkilerini kıyılarda şiddetli biçimde hissettirebilecek bir enerjiyle ilerliyor. Bu nedenle, depremlerden kısa bir süre sonra kıyılarda görülen yavaş ama anormal su düzeyi değişimi ilk dalganın geldiğini gösteriyor. Bu değişim, arkadan gelecek olan çok kuvvetli dalgaların ilk habercisi de olabiliyor.
Tarihteki en büyük Tsunamiler
-1 kasım 1755: Portekiz'in başkenti büyük Lizbon Depremi ile yıkıldı. Atlas Okyanusu dalgası Portekiz, İspanya ve Fas kıyılarını altı metre yüksekliğinde süpürdü.
-27 ağustos 1883: Endonezya-Krakatao Yanardağı patladı, Java ile Sumatra kıyılarını süpüren tsunami, 36 bin insanı öldürdü. Yanardağın patlaması o denli şiddetliydi ki dünya gök kubbeleri uzun geceler kızıl lav külleriyle ışıldadı. Norveçli ressam Edward Munch, '20 bin kilometre öteden', başkent Oslo'da kasım 1883-şubat 1894 arasında geceleri parlayan göğe bakarak 'Çığlık' resmini yaptı.
-15 haziran 1896: Sankriku Tsunamisi, Japonya'yı vurdu. Dini bayram için toplanan kitlenin üzerine 23 metre yüksekliğinde çöken tsunami 26 bin insanı öldürdü.
-17 aralık 1896: ABD'de California-Santa Barbara Deniz Seddi'ni tsunami yıktı. Ana cadde dalga altında kaldı.
-31 ocak 1906: Büyük Okyanus'un deprem dalgası, Kolombiya'da Tumaco kentinin bir kısmını, Ekvador-Rioverde ile Kolombiya-Mikay arasında kıyıda tüm evleri yıktı. 1500 kişi hayatını kaybetti.
-1 nisan 1946: Alaska Kuzey Burnu Deniz Feneri'ni beş kişilik personeliyle yutan tsunami, Hilo-Hawaii'ye yürüyerek 159 insanı öldürdü.
-22 mayıs 1960: 11 metre yüksekliğindeki tsunami, Şili'de bin, Hawaii'de 61 can aldı. Dev dalga Pasifik'in öte yakalarına yürüyerek Filipinler ve Japonya-Okinava Adası'nı sarstı.
-28 mart 1964: ABD-Alaska'da 'Paskalya Hayırlı Cuma' tsunamisi üç köyü haritadan sildi. 107 kişi hayatını kaybetti. Oregon ve California'da da 15 kişi öldü.
-16 ağustos 1976: Pasifik tsunamisi Filipinler'in Moro Körfezi'nde 5 bin can aldı.
-17 temmuz 1998: Papua-Yeni Gine'nin kuzeyinde yer sarsıntısı dalgası 2 bin 313 insanı öldürdü, yedi köy yok olurken binlerce insan evsiz kaldı.
-26 aralık 2004:Endonezya'da okyanusta ki 8.9'luk deprem sonrası Güney Asya’da gerçekleşen ve 225 binin üzerinde kişinin ölümüyle sonuçlanan tsunami bu felaketlerin en büyüğü olmuştur. Bu büyük felaket sırasında, yeraltındaki büyük levhaların hareketi sonucu oluşan 1000 kilometrekarelik kırılmalar ve kıtaların yer değiştirmesinin yarattığı büyük enerji, okyanuslarda meydana gelen çok büyük enerjiyle birleşip, Güney Asya ülkelerinden Endonezya, Sri Lanka, Hindistan, Malezya, Tayland, Bangladeş, Myanmar, Maldiv Adaları ve Seyşel Adaları'nı hatta 5 bin km uzaklıktaki bir Afrika ülkesi olan Somali sahillerini dahi vurmuştur.
22.02.2006
Süper Volkan : Yellowstone
YellowStone'un patlaması senaryosu üzerine 16 Şubat 2006'da NTV'de güzel bir BBC belgesi vardı. Patlama 9 gün sürüyor. Trilyonlarca kül püskürüyor ve ABD'nin %80'i ilk 4 gün içinde yokoluyordu. Etkiler tabi bununla da bitmiyor. Kükürtdioksit gazının tüm yerküreye yayılmasıyla dünyada "Volkanik Kış" başlıyordu.2004 yılında ani hayvan telefleri, ağaçların kuruması, kaynak sularının ısınarak çoğalması gibi bazı garipliklerle karşılaşınca burada tekrar püskürmenin zamanlaması masaya yatırılıyor. Zira buradaki en son lav fışkırmasının 640-650 bin yıl önce meydan geldiği tahmin edilliyor. Ondan önceki fışkırmalar sonucu çevrede oluşan yeni katman, krater yapılanmasının (caldera ya da cauldron) izlerinden, buradaki etkinlik periyodunun 600 bin yıl civarında gerçekleştiği varsayılıyor. Dolayısıyla, İstanbul'da beklenen deprem gibi Yellowstone bölgesinde de benzer bir risk var
Yasli Gaia her zaman küresel felaketleri yasadi ve yasayacak...
Güneşteki Anormal Solar Aktivite*
Güneşin manyetik etkinliği, "Güneş Lekesi Çevrimleri" (sunspot cycles) olarak bilinen 11 yıllık döngüye bağlı olarak, yükseliş ve düşüş dönemleri içeriyor. Yani 11 yılda bir hem güneş lekesi sayısı hem de manyetik etkinlik, doruğa çıkıyor. Buna göre, son "solar maksimum" dönemi, yani güneşin etkin olduğu evre, döngünün genel seyrine de uyumlu olarak 2000 yılı sonlarında yaşanmıştı. Dolayısıyla, bir dahaki doruk noktaya 2012 yılı başlarında ulaşılması bekleniyordu. Bu durumda, döngünün orta noktasına rastlayan ve "solar minimum" olarak işaretlenen 2005 yılının, oldukça "sessiz" ve durgun geçmesi öngörülüyordu. Ne var ki bu bir türlü gerçekleşmiyor ve güneş açıklanamayan bir biçimde, son derece hareketli bir grafik çizmeye devam ediyor.
2005 yılı, bütün beklentilerin aksine, daha yılbaşı günü gerçekleşen büyük bir X-sınıfı güneş patlamasıyla başladı. O günden bu yana da dört şiddetli jeomanyetik fırtına ve 14 X-sınıfı patlama daha kaydedildi. "Bu gerçekten çok fazla bir etkinlik," diyor, NASA uzmanlarından David Hathaway. Bir önceki "solar maksimum" dönemi olan 2000 yılında, üç şiddetli fırtına ve 17 X-sınıfı patlama yaşandığını anımsatıp, 2005'in her iki kategoride de aynı değerleri yakaladığına dikkat çekiyor ve ekliyor: "Solar minimum, solar maksimum oldu."
Bir önceki "solar minimum" döneminin 1996'ya rastladığını ve o yıl her şeyin beklendiği gibi gittiğini söyleyen Hathaway, Eylül 2005'in son 14 yıl içinde güneşin etkin olduğu ay olarak ortaya çıkmasını açıklayamıyor. "Güneş hakkında henüz çok az şey biliyoruz, dolayısıyla neyin tipik, neyin anormal olduğunu söyleyemeyiz" demekle yetiniyor yalnızca. Kısacası, son beş yıldır güneşe neler olduğunu bilmiyoruz; tıpkı, yine son beş yıldır iklime neler olduğunu bilemediğimiz gibi.
* http://2012.burakeldem.com sitesinden alınmıştır
Üç Volkanda Hareket
Endonezya'da Deprem
Endonezya’nın doğusundaki Banda Denizi'nde 7.7 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi.Can ve mal kaybının olup olmadığı henüz bilinmiyor. ABD Yerbilim Merkezi, Türkiye saatiyle 18.58'de Ambon kentine 195 kilometre uzaklıkta Banda Deniz’inde 342 kilometre derinlikte depremin meydana geldiğini açıkladı. ABD Yerbilim Merkezi şu anda tsunami tehlikesi bulunmadığını açıkladı. Pasifik Okyanusu’nda kurulan Tsunami Erken Uyarı Merkezi de bu aşamada Pasifik Okyanusu’nda ya da başka bir bölgede tsunami olasılığı bulunmadığını belirtti. Endonezya Ulusal Deprem Merkezi’nden bir yetkili, depremin denizin derinliklerinde olduğunu belirterek, “tsunami olasılığı çok düşük” dedi. 230 bin kişi ölmüştü Güney Asya'da 26 aralık 2004'te meydana gelen 9.0 büyüklüğündeki deprem ve tsunami felaketinde 230 bin kişi hayatını kaybetti. Felaketin ardından 2 milyon insan da evsiz kalmıştı. Deprem ve tsunamiden şu ülkeler etkilenmişti:
Bangladeş
Doğu Afrika (Kenya, Seyşel Adaları, Somali, Tanzanya ve Madagaskar)
Hindistan
Endonezya
Malezya
Maldivler
Myanmar
Sri Lanka
Tayland