29.09.2006

Filipinlerde Tayfun : 48 Kişi Hayatını Kaybetti


Filipinler'in kuzey kesimini etkileyen Xangsane tayfununda ölenlerin sayısının 48'e yükseldiği bildirildi. Yetkililer seller ve toprak kaymalarında onlarca kişinin de kaybolduğunu belirtti.
Yetkililer, başkent Manila ile Bicol bölgesinin iç kesimlerinde etkisini gösteren güçlü tayfunun neden olduğu seller ve toprak kaymalarında onlarca kişinin de kaybolduğunu belirtti.

Yetkililer, önceki gün çıkan tayfundaki can kaybının çoğunun başkentin güneyindeki Laguna bölgesinde olduğunu kaydetti. Saatteki hızı 150 kilometreye kadar ulaşan tayfunda 28 kişinin öldüğü bildirilmişti.
Haber 7

Şiddetli Sağanak Ege ve Trakya'yı Vurdu

İzmir'de dün akşam saatlerinde başlayan ve aralıksız devam eden sağanak yağış, çok sayıda ev ve işyerinin sular altında kalmasına neden oldu.

Seferihisar'da dere taştı, mahsur kalan 40'ı çocuk toplam 74 kişi belediye ekipleri tarafından kurtarıldı.İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, İZSU Genel Müdürü Hasan Fehmi Mani ile taşan derelerde ve su baskınına uğrayan yerlerde incelemelerde bulundu.

İzmir'in Bornova İlçesi'nde Üniversite Caddesi Ağaçlı Yol'da devrilen ağaç, itfaiye ekipleri tarafından yoldan çekildi. Bornova Sanayi Caddesi'nde de petrol istasyonu yanında bulunan ağaca yıldırım isabet etti. Yola devrilen ağaç itfaiye ekipleri tarafından çekildi.

Sağanak yağış, Konak İlçesi'nde asfalt yolun çökmesine neden oldu. Park halindeki kamyonet, oluşan çukura düştü. Yağış nedeniyle Basın Sitesi 9208. Sokak'taki asfaltın altından geçen kanalizasyon taştı ve yolda çöküntü meydana geldi. Asfalt yoldaki çökme sırasında yol kenarında bulunan aydınlatma direği ile park halindeki plakası belirlenemeyen kamyonet, oluşan büyük çukura gömüldü.

Adnan Menderes Havalimanı'ndan yapılan seferler yağışlar nedeniyle 15-30 dakikalık rötarlarla gerçekleştirildi.

SEFERİHİSAR'DA 15 ÇADIRI SU BASTI


İzmir'in Seferihisar İlçesi'nde Kocaçay deresinin taşması sonucu 15 çadırı su bastı. Çadırlarda yaşayan ve mahsur kalan 40'ı çocuk, toplam 74 kişi belediye ekipleri tarafından kurtarıldı. Seferihisar Belediye Başkanı Hamit Nişancı, “tam bir afet. İlçemizde bugüne kadar böylesine yağış görülmedi” dedi.

Seferihisar İlçesi'nde Sığacık Kaleiçi bölgesi ile Öğretmenevleri semtinde çok sayıda evi su bastı. İtfaiye ekipleri motopomplarla su tahliye işlemi yaptı.

MANİSA'DA YOLLARDA SU BİRİKTİ

Ege Bölgesi genelinde dün akşam bastıran sağanak yağış, Manisa'da da yaşamı olumsuz etkiledi.Manisa İtfaiye Müdürü Ali Gül başkanlığında 50 kişilik itfaiye heyeti su basan ev ve iş yerlerine yetişmeye çalışırken, Manisa Belediyesine bağlı araçlar doğal gaz çalışmaları nedeniyle tıkanan rögar kapaklarını açarak kent merkezinde yağmur sularının birikmesini önlemeye çalıştı. Manisa'da yağmurdan en fazla etkilenen bölgeler 75. Yıl mahallesi, Yeni Manisa projesi çerçevesinde yapılan siteler, TOKİ konutları C blokları, imara açılan ve inşaatların sürdüğü Lalapaşa, Akıncılar, Narlıca, Akmescit oldu.

TRAKYA'DA ŞİDDETLİ YAĞIŞ HAYATI OLUMSUZ ETKİLİYOR

Trakya'da dün başlayan sağanak yağış etkisini attırarak devam ediyor. Edirne’de sağanak yağış nedeniyle sabah işlerine gitmek isteyenler zor anlar yaşadı.Sağanak yağış nedeniyle Edirne’de henüz bir su baskını yaşamazken, yollarda oluşan su birikintisi nedeniyle araçlar trafikte ilerlemekte zorluk çekti.

Sabah saatlerinde oluşan sis nedeniyle görüş mesafesi 4 kilometrenin altına düştü. Tarihi Selimiye Camii ise adeta siste kayboldu. Edirne Meteoroloji Müdürlüğü yetkilileri, son 24 saatte kentte metrekareye 37.5 kilogram yağış düştüğünü ve sıcaklığın 21 derece olduğunu belirtti.

Edirne’ye gelen ve yağmura yakalanan Yunanlı turistler ise yağmura aldırış etmeden Selimiye Camini görüntüledi.

Kırklareli’nde 24 saat içerisinde metrekareye 21.6 kilogram, Tekirdağ’da ise metrekareye 37.3 kilogram yağış düşerken, sağanak yağışın yarına kadar sürmesinin beklendiği bildirildi.

28.09.2006

Büyük Okyanus'ta Deprem ve Tsunami

Büyük Okyanus'un güneyinde yer alan Samoa ülkesi yakınında Richter ölçeğine göre 6,7 büyüklüğünde deprem meydana geldiği bildirildi.
ABD Jeolojik Araştırma Merkezi yetkilileri, depremin merkezinin, en yakın yerleşim merkezi Pago Pago kentinin 300 kilometre güneybatısında denizin 43 kilometre altında olduğunu kaydetti.
Merkezi Hawaii'de bulunan Pasifik Tsunami Uyarı Merkezi de tsunami tehlikesinin bulunmadığını, ancak bu depremlerin kıyı şeridinden 100 kilometre uzaklıktaki bir alan içinde olması halinde büyük dalgalar yaratabileceğini belirtti.

TSUNAMİ OLUŞTU, KIYILARA YAKLAŞIYOR

6,7 büyüklüğünde depremin tsunamiye yol açtığı bildirildi.
Merkezi Hawaii'de bulunan Pasifik Tsunami Uyarı Merkezi, deniz seviyesi üzerinde yapılan okumaların, depremin tsunamiye neden olduğunu gösterdiğini açıkladı.

YIKIMA YOL AÇMADI

Deprem ve bu sarsıntının yol açtığı tsunaminin herhangi bir yıkıma yol açmadığı bildirildi.
Merkezi Hawaii’de bulunan Pasifik Tsunami Uyarı Merkezi, depremin merkez üssünün yakınında deniz seviyelerinde 8 santimetrelik bir artış gözlendiğini, ancak depremin karadan çok uzakta meydana gelmesinin tsunaminin yıkıcı olmasını engellediğini açıkladı.
Açıklamada, tsunaminin depremden sonraki 2 saat içinde vurmaması halinde bunun tehlikenin geçtiği anlamına geleceği belirtildi.
Samoa Meteroloji Dairesi yetkilisi Sam Ahsan da depremin üzerinden üç saat geçtiğini ve herhangi bir bölgede tsunami olduğuna ilişkin bilgi almadıklarını söyledi. Ahsan, depremde can ya da mal kaybı olmadığını da kaydetti.
ABD Jeolojik Araştırma Merkezi yetkilileri, depremin merkez üssünün, en yakın yerleşim merkezi Pago Pago kentinin 300 kilometre güneybatısında denizin 43 kilometre altında olduğunu kaydetmişti.
Milliyet

27.09.2006

'Dünya Farklı Bir Gezegen Olacak'


Bilim insanları, Dünya’nın son 30 yılda 0.2 derece ısınarak ve yeryüzünde yıllık ortalama sıcaklığın 16 santigrat derece’ye çıktığı sonucuna vardı.

Araştırmayı yürüten Rutgers University uzmanı Alan Robock ve NASA Goddard Enstitüsü uzmanı James Hansen, küresel sıcaklığın öngörüldüğü gibi 1 santigrat derece daha artması halinde, son 1 milyon yıldaki en üst ısı seviyesine ulaşılacağı uyarısını yapıyor. Robock, insan eliyle meydana gelen küresel ısınmanın giderek daha tehlikeli ve geri dönülmez bir sürece girdiğini vurguluyor.

Rutgers Üniversitesi’nin ABD Çevre Koruma Dairesi ile ortaklaşa yürüttüğü araştırma, insan eliyle üretilen sera gazlarının 50 yıldaki aşırı ısınmanın başlıca nedeni olduğunu savunuyor. Fosil bazlı yakıtların tükeetilmesiyle açığa çıkan karbon dioksit gibi gazlar, Güneş ışınlarının atmosferde hapsolmasına neden oluyor. Atmosfere hapsolan Güneş ışınları, bir serada olduğu gibi yeryüzünün fazladan ısınmasına yol açıyor; bu olaya ‘sera etkisi’ deniyor.

BUSH’UN UMARSIZ İNKARI
Bilim insanları, yeryüzünün 1 derece ısınacağına dair uyarı niteliğinde birçok araştırma yayınladı. Kyoto Protokolü, 2012’ye dek sera etkisine yol açan gazların salınımının 1990 seviyesine çeekilmesini öngörüyor. Ancak, ABD Başkanı George W. Bush, küresel ısınmanın bilimsel olarak kanıtlanmadığını iddia ederek, bu uluslararası anlaşmaya imza atmaya yanaşmıyor. Sera etkisine yol açan gazların yüzde 30’a yakınını ABD salıyor.

FARKLI BİR GEZEGEN OLACAK
Robock, 2000’li yılların ilk 5 yılının son birkaç bin yılın en sıcak dönemi olduğunu belirterek, “Buz Çağı’nın bitiminde de Dünya bugünküne yakın derecede sıcaktı, ancak korkulan olur ve 2 veya 3 santigrat derece daha ısınması halinde, alıştığımızdan farklı bir gezegende yaşıyor olacağız” diyor. Araştırma küresel ısınmanın en çok kutba yakın bölgelerde hasara yol açacağını, buzulların erimesine ve deniz seviyesinin yükselmesine neden olacağını vurguluyor. Dünya’nın bugünkü kadar sıcak olduğu, 3 milyon yıl önceki orta Pliosen çağında da deniz seviyesi bugünkünden 25 metre yüksekti.

HAYVANLAR KUZEYE KAÇIYOR
Güneş ışınlarından en az etkilenen bölgeler yüksek platolar veya dağ sıraları olacak, dolayısıyla yüzbinlerce yıldır belli sıcaklıklarda yaşamaya alışmış hayvanlar, mecburen yüksek bölgelere göç edecek. Bilim insanları, yaklaşık 1.700 çeşit hayvan ve bitkinin, her 10 yılda bir 6 kilometre kuzeye akın ettiğini vurguluyor. Ancak hayvanların bu kaçışı dahi küresel ısınmanın yarattığı sıcaklık dalgasının gerisinde kalıyor; zira son 30 yılda, Dünya en sıcak dönemini yaşıyor.
Ntvmsnbc

12 Bin Yılın En Yüksek Sıcaklığı!!!


ABD'li bilim adamları, karaların sıcaklığının yaklaşık 12 bin yıldan bu yana en yüksek seviyede olduğu ve bu ısınmanın son 30 yılda iyice hızlandığı uyarısında bulundu.

Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi'nin (NASA) önde gelen iklim bilimcilerinden James Hansen'ın da bulunduğu bilim adamları, son 30 yılda yerkürenin sıcaklığının, her 10 yılda 0.2 derece artarak çok hızlı bir yükseliş gösterdiğini ve yaklaşık 1 milyon yıldan bu yana karaların sıcaklığının en az 1 derece civarında arttığını belirtti.

Termometredeki bu yükselişin, yerkürenin 12 bin yıl öncesinden bu yana en yüksek sıcaklığı yaşadığı anlamına geldiğini belirten Hansen, "belirtiler, iklim değişikliğinin başlıca nedeni olan sera gazı etkisine yol açan karbondioksit gibi gazların son yıllardaki artışından ötürü insanlığın neden olduğu tehlikeli bir kirlilik seviyesine doğru yaklaştığımızı gösteriyor" dedi.

"Isınmadaki artış 2-3 derece olursa Dünya değişir"

"Eğer ısınmadaki artış iki veya üç dereceye varırsa, büyük olasılıkla bildiğimizden farklı bir Dünya göreceğiz" diyen Hansen, yerkürenin yine böyle sıcak dönemi olan, insanın atalarının iki ayak üzerine kalktığı yaklaşık üç milyon yıl önceki 'Pliocene' çağında okyanusların seviyesinin bugünkünden 25 metre aşağıda olduğunun tahmin edildiğini belirtti.

Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'nin bugün yayımlanan yıllık bülteninde de yer alan araştırmanın sahipleri, İngiliz bilim dergisi Nature'da 2003'te yayımlanan bir raporda, 20'nci yüzyılın son yarısından bu yana bin 700 değişik bitki ve hayvan ile böcek türünün 10 yılda 6 kilometre hızında bir ritmle Kuzey Kutbu'na
doğru göç ettiğinin belirtildiğini anımsattı.

Bilim adamları, son araştırmalarında okyanusların da büyük bir hızla ısındığını tespit etmişlerdi.
CNN Turk

26.09.2006

Konya Ovası Alarm Veriyor


Konya havzasındaki göller, yağış azlığı ve yeraltı sularının bilinçsiz kullanımı sonucu birer birer kuruyor. Çekilen göllerde ise ya hububat yetiştiriliyor ya da ya da hayvanlar otluyor.
Konya havzasındaki göller, yağış azlığı ve yeraltı sularının bilinçsiz kullanımı sonucu birer birer kuruyor. 'Nasreddin Hoca'nın maya çaldığı göl' olarak bilinen Akşehir gölü, neredeyse mera haline geldi. Bir zamanlar balıkçılıkla geçinen köylüler artık suları çekilen gölde ya hububat yetiştiriyor ya da hayvancılık yapıyor. Meke krater gölü de bataklığa döndü. Her yıl binlerce yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği göl, çevresindeki canlı çeşitliğini de kaybetti.

Türkiye'nin 'buğday ambarı' olarak bilinen Konya Ovası çölleşme tehdidiyle karşı karşıya. Havzadaki göller ve sulamada kullanılan akarsular birer birer kuruyor. 'Nasreddin Hoca'nın maya çaldığı göl' olarak bilinen Akşehir gölü, neredeyse mera haline geldi. Bir zamanlar balıkçılıkla geçinen köylüler artık suları çekilen gölde ya hububat yetiştiriyor ya da hayvancılık yapıyor.

Doğa harikası Meke krater gölü de bataklığa döndü. Her yıl binlerce yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği göl, çevresindeki canlı çeşitliğini de kaybetti. 10 yıl önce 200'den fazla kuş türünün bulunduğu göldeki son pelikanlar da geçtiğimiz yıl göç etti.

Yetkililere göre, göller, bilinçsiz tarımsal sulamanın kurbanı oluyor. Konya Ovası'nda sulama amaçlı açılan 27 bin kuyudan 15 bininin kaçak olduğu belirtiliyor. Denetimsizlikten yakınan uzmanlar, "önlem alınmazsa ova yok olacak" diyor.

UMUT SONDAJ KUYULARINDA

Bölge halkının tek umudu ise gölü besleyecek sondaj kuyularının bir an önce açılması. Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü Orta Anadolu 2'nci Bölge Müdürlüğü tarafından açılacak sondaj kuyusu Meke krater gölünü tekrar eski haline döndürecek.
CNN Turk
Konyadaki Göller Çöl Oluyor

Türkiye'nin ‘Buğday Ambarı' olarak bilinen Konya Ovası, son yıllardaki yağış azlığı ve çiftçilerin yeraltı suyunu bilinçsiz şekilde tüketmesi nedeniyle çölleşme tehtidiyle karşı karşıya bulunuyor.

Havzadaki göller ve sulamada kullanılan akarsular, birer birer kurumaya başladı. Nasreddin Hoca'nın maya çaldığı tarihi Akşehir Gölü tamamen kurudu. Balıkçılık ve kamışçılıkla geçimini sağlayan 80'e yakın köy, artık kuruyan gölde hububat yetiştirip, hayvanlarını otlatıyor.

Meke Gölü'nde ise reklam çekimlerine konu olan büyüleyici mavilik yerini bataklığa bıraktı. Yayılan kötü koku nedeniyle Meke'ye artık turist de gelmiyor. Konya Ovası ve Tuz Gölü'nü besleyen nehirler de birer birer kuruyor...
Devamı : Hürriyet

İlginç 'Gökkuşağı'


Binlerce yılda bir olacak olay Haziran Ayı başlarında gerçekleşti. Washington`ın 600 metre üzerinde gerçekleşen olayda Güneş ışınları buz parçacıkları taşıyan bulutlara belli bir açıyla vurunca ortaya olağanüstü bu görüntü çıktı.

“Ateşten Gökkuşağı” adı verilen bu olayın gerçekleşmesi için onlarca faktörün sırayla gerçekleşmesi gerekiyor..!
Bulutlar 600 metre yüksekte olacak, güneş ışınları bulutların içindeki buz taneciklerine dik değil., 58 dereceyle vuracak ve gökyüzü bunu görüntülemek için açık olacak..
Haber 7

Deprem Haberleri

Endonezya'da 5.7 Büyüklüğünde Deprem

Cakarta - Endonezya`nın güneydoğusunda okyanus altı, Richter ölçeğine göre 5.7 büyüklüğündeki depremle sarsıldı.
ABD Jeolojik Araştırma Kurumu`nun internet sayfasında yer alan bilgiye göre depremin merkez üssü, Sulavesi Adası`ndaki Manado kentinin 192 kilometre güneydoğusundaki Maluku Denizi`nin dibi olarak belirlendi.
Tsunami yaratacak kadar güçlü olmadığı belirtilen depremde, can kaybı ya da hasar olup olmadığı henüz bildirilmedi.
Haber TNN
Arjantin'de 5.7 Büyüklüğünde Deprem

Buenos Aires - Arjantin`de Richter ölçeğine göre 5.7 büyüklüğünde bir deprem meydana geldiği bildirildi. ABD`nin Colorado eyaletine bağlı Golden kentindeki Jeolojik Araştırma Kurumu`ndan yapılan açıklamada, depremin merkez üssünün Mendoza kentinin 225 kilometre kuzeydoğusundaki Gualagay Dağları olduğu bildirildi. Depremin yol açtığı hasarla ilgili henüz bir açıklama yapılmadı.
HAber TNN
Japonya'da 5.2 Büyüklüğünde Deprem

Japonya`da bugün Richter ölçeğine göre 5.2 büyüklüğünde bir deprem meydana geldiği bildirildi.
Japonya`daki Meteoroloji Ajansından yapılan açıklamada yerel saatle 07.06`da (TSİ 01:08) meydana gelen depremin merkez üssünün İç Deniz bölgesinin güneybatısında, İyonada eyaletinde yerin 70 kilometre altı olduğu belirtildi.
Depremde yaralanmalar veya hasar meydana geldiğine ilişkin henüz bir açıklamada bulunulmadı.
Hürriyet

25.09.2006

Alerji Yapmayan Kedi ÜRETİLDİ!!!


Başlık yanlış değil doğru okudunuz ÜRETİLDİ!! Egemen insan düşüncesinin yeni bir gösterisini daha dehşetle okudum, genetiği değiştirilmiş (GDO) bitkiler [Yılan geni eklenmiş salatalık,akrep geni eklenmiş domates gibi,babam ziraat mühendisiydi emekli olmadan önce baba "canavar buğday'ı" göstermişti, daha fazla verim almak için Araştırma Geliştirme Laboratuarlarında üretilen mutant bitkiler...] Haberin linkini aşağıda göstericem yalnız buraya bi kaç alıntı yaparak dehşetinizi körüklemek istiyorum.. bu yolla belki sinirlerinizi bozar genlerinize saklı şaşırma,bağırma,isyan etme,karşı çıkma,sabote etme duygularınızı tetikleyebilirim. Haber alıntıları italiktir

"Dünyanın ilk özel olarak üretilmiş kedileri Amerika Birleşik Devletleri'nde satışa sunuldu..."

uzun süredir zaten petshop'lar adı altında canlı hayvan alım satımını kanıksamıştık,dünyanın efendisi değilmiydik zaten, "yaratılan" ve "yaratılacak" herşey zaten bizim emrimize sunulmamış mıydı? O halde sorun yok dimi. Herşey üzerinde alabildiğine tahakküm gücüne başdöndürücü bir pervasızlıkla sahiptik. Hayvanlar üzerinde deney yapmaktan çekinmiyorduk. Çünkü hayvan biz onu nerede "kullanacaksak" o yerin bir metasına dönüşüveriyordu. Dolayısıyla hayvanın çekmiş olduğu ıstırab önemsizleşiyordu. Yaşam alanlarını işgal edip kovduğumuz sonra modern,uygar kentlerimizde evlerimize hapsedemediğimiz (evde besleme) hayvanları sokağa bırakıyorduk. elbette onlar da uygarlığımızın şeytani yüzüyle karşılaşmakta gecikmiyorlardı. Zehirliyorduk,dövüyor,işkence ediyor,tecavüz ediyorduk. Oda olmazsa çöp kamyonlarına atıp presliyoruz.. İnsanca.. Pek insanca!..

"..Amerikalı biyoteknoloji şirketi Allerca, alerjik tepkileri tetikleyen belli bir protein türünün azaltıldığı kediler üretmeyi başardıklarını belirtti..."

"Yaklaşık dört bin ABD doları fiyat biçilen kedileri edinmek isteyenler çok önceden sıraya girdi.Allerca, ilk siparişleri 2004 yılında aldı."

Hayvanları üretip (production) onları satma (marketing) aşamasına da nihayet ulaştık. Uygarlığımızla ne kadar gurur duysak azdır. Ne kadar ilerledik değilmi insanlık olarak,bilimde teknolojide,harika şeyler başarıyoruz.. Sıra geldi "mutant" insanlara,onlarda olur canımızı sıkmayalım. Önce burjuvalarımız şu kediciklerle biraz oynasınlar canları sıkılana kadar çevrelerine "alerji yapmayan kedimiz" var havasını atsınlar bi hele baksanıza 4 Bin dolara üretilen kedileri almak için sıraya girmişler bile...

Biz önemsemedikçe hayvanlar acı çekecek,üretilip satılacak,kesilip yenilecek,giyilecek... biz önemsemiyoruz.. şiddet sürüyor.. şiddete ortak oluyoruz.. Şiddet karşıtlığımız bile sadece insan üzerinden sürüyor...

Kemal Mete

Haber : BBC Turkish

4 Kasım Küresel Isınma Eylem Günü.. Hazırlıklar Sürüyor

3 Aralık 2005'de tüm dünyada eş zamanlı olarak düzenlenen uluslararası küresel ısınma eyleminin bir parçası olarak Türkiye'de de büyük eylemler gerçekleşti. Türkiye'deki eylemleri Küresel Eylem Grubu örgütledi. Küresel ısınma sorunu sürüyor ve dünyadaki tüm canlıları artan oranda tehdit ediyor. İklim değişikliğinin önüne geçmek için acil olarak önlem almak gerekiyor. Ancak başta ABD ve çokuluslu şirketler olmak üzere, sorunun başlıca sorumluları, bu gerçeğe sırtını çevirmiş durumda.

Türkiye de Kyoto’yu imzalamayan bir avuç ülke arasında. Bu nedenle iş başka bir dünya, daha iyi bir dünya isteyen aktivistlere düşüyor. 4 Kasım'da küresel bir eylemin parçası olarak İstanbul’da bir eylem düzenlenecek. Çevreye ve gezegenin geleceğine duyarlı herkesi bu eyleme katılmaya, çabalarımıza destek vermeye çağırıyoruz.



Küresel Isınma Eylemi’ne katılacak ülkeler şunlar:

ABD, Almanya, Arjantin, Avustralya, , Bangladeş, Belarus, Belçika, Birleşik Krallık, Bolivya, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Danimarka,Filipinler, Finlandiya, Fransa, Hırvatistan, Hollanda, İrlanda, İspanya, İtalya, İsveç, İzlanda, Kamerun, Kanada, Kenya, , Kuzey Afrika, Kuzey İrlanda, Kuzey Kore, Meksika, Nepal, Nijerya, Norveç, Polonya, Portekiz, Romanya, Rusya, Slovenya, Tayvan, Türkiye, Yunanistan, Yeni Zelanda



Çalışmalarımızı cuma günleri Karakedi Kültür Merkezi’nde haftalık toplantılar yaparak yürütüyoruz. Bunun dışında 30 Eylül – 1 Ekim tarihleri arasında gerçekleşecek olan Türkiye Sosyal Forumu’nda da iklim değişikliği konusunda bir toplantı düzenleyeceğiz. Çalışmalarımıza katılmak veya destek vermek isteyen arkadaşlar için aşağıdaki aktivite programını paylaşmak istedik.



Haftalık toplantılar:



Tarih: Her cuma (29 Eylül günü TSF hazırlıkları nedeniyle toplantı olmayacak).

Saat: 19.30

Yer: Karakedi Kültür Merkezi, İstiklal Caddesi, Büyükparmakkapı Sokak, No: 8, Kat: 4 (Pandora Kitabevi’nin karşısı), İstanbul.

Katılmak ve bilgi almak isteyen arkadaşlar Gökşen’le ilişkiye geçebilir: 0535-439 21 93



Türkiye Sosyal Forumu Toplantıları:



Türkiye’nin Enerji Sorunları- Nükleer Enerji Santralleri, Küresel Isınmanın Yarattığı Sorunlar ve Nedenleri



Düzenleyen Kurumlar: BEKSAV, Küresel Eylem Grubu (KEG), TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası, TMMOB Maden Mühendisleri Odası

Tarih: 30 Eylül 2006, Cumartesi
Saat: 10.15-12.15

Yer: Darphane-i Amire (Büyük Salon), Sultanahmet - İstanbul



Küresel Isınma Eylemi:



4 Kasım 2006, Cumartesi, İstanbul. Eylemle ilgili ayrıntılı bilgi ekim ayı başında açıklanacak.

Fırtına ve Kasırga Haberleri

Bangladeş’te 1788 balıkçı kayıp

Gıda Yardımı ve Doğal Afet Yönetimi Bakanlığı, şiddetli fırtınadan 6 gün sonra 391 balıkçı teknesinin hala kayıp olduğunu açıkladı. Açıklamada “823 balıkçı, arkadaşları ve kıyı koruma tarafından kurtarıldı; ancak 1788 balıkçı halen kayıp” denildi.

Şu ana kadar 36 kişinin cesedinin bulunduğu belirtilirken, fırtınadan 6 gün sonra bile kurtarma operasyonlarına engel olan kötü hava koşullarından ötürü kayıp balıkçıların hayatta kalma şanslarının zayıf olduğu kaydedildi.

Bangladeş’in güney kıyıları ve Bengal Körfezi’nde çarşamba günü çıkan şiddetli fırtına bölgeyi vurmuştu
...::::::::::::::...
Gordon fırtınası İspanya’dan geçti

Atlantik Okyanusu üzerinden gelerek İspanya ve Portekiz’i etkileyen Gordon tropikal fırtınası kuzeydoğuya doğru ilerliyor.

Portekiz ve İspanya’nın kuzeybatısındaki Bask bölgesini etkileyen fırtınadan çok sayıda ev ve işyerinin elektriği kesildi, 2 bin okul kapandı, dev ağaç ve vinçler devrildi. Santiago de Compostella ve La Coruna kentlerinde uçuşlar iptal edildi.

İspanya Ulusal Meteoroloji Enstitüsü sözcüsü Angel Rivera, Galiçya bölgesinde zaman zaman rüzgarın hızının saatte 165 km’ye çıktığını söyledi
...::::::::::::::...
Fırtına Antalya'yı Vurdu : 1 Ölü 3 Yaralı

Antalya`da yaklaşık iki saat etkili olan yağış ve fırtına nedeniyle bir alışveriş merkezinin tavanı çöktü. Olayda göçük altında kalan 5 kişi itfaiye ekiplerince kurtarılırken, 3 yaşındaki kız çocuğu hastanede hayatını kaybetti.
BU yıl 43`üncüsü düzenlenen Altın Portakal Film Festivali etkinliklerinin devam ettiği Antalya`yı fırtına vurdu. Dün saat 23.00`te başlayan ve 3 saat etkili olan fırtınada bazı binaların çatıları çöktü, bacalar uçtu, festival için kurulan barkovizyon ekranı devrildi. Bir alışveriş merkezinin çöken çatısının altında kalan 1 çocuk ölürken, 11 kişi de çeşitli yerlerinden yaralandı.
Turizm kenti Antalya, fırtına ve hemen ardından başlayan sağanak yağmura teslim oldu. Çok sayıda ev, yağış sırasında sular altında kaldı. Şiddetli fırtına, evlerin bacalarını uçurdu, apartman önlerindeki açık garajlarını yıktı, ağaçları devirdi, binaların tavanlarını çökertti. İlk kaza 43’üncü Altın Portakal Film Festivali nedeniyle festival etkinliklerinin yapıldığı Antalya Kültür Merkezi (AKM) önüne yaşandı. Kültür merkezinin girişinde bulunan barkovizyon, fırtınayla birlikte devrildi. Nuri Bilge Ceylan`ın yazıp yönettiği ve başrolünü Ebru Ceylan ile paylaştığı ‘İklimler’ filminin gala gösteriminden hemen sonra yaşanan kazada, festival için İstanbul`dan gelen görevliler Musa Kısa, Zeynep Özfırıncı, Ali Topay ve Enis Ulutaş barkovizyonun altında kaldı. Çevreden gelenler, çelik kontrüksiyonların altında kalan öğrencileri çıkardı. AKM salonuna taşınan ve ilk müdahaleleri yapılan yaralılar, ambulansla Antalya Devlet Hastanesi`ne kaldırıldı.
3 YAŞINDAKİ MERVE ÖLDÜ
Bunun hemen ardından Dokuma Semti Fabrikalar Mahallesi’ndeki Tesco Kipa Alışveriş Merkezi`nin tavanı çöktü, 8 kişi göçük altında kaldı. Yaralılardan 20 yaşındaki Kadir Kıvırcık ve 19 yaşındaki Mehmet Musaoğlu, kendi imkanlarıyla enkazdan çıkarken Nasuh Yılmaz, Mustafa Çelik ve 3 yaşındaki kızı İlayda Çelik, Fatime Taş ve 3 yaşındaki kızı Merve Taş ile 50 yaşındaki Huriye Hayran, çevreden yetişenler tarafından enkaz altından çıkartıldı. Yaralılar, ambulanslarla Antalya Devlet ve Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanelerine kaldırıldı. Göcükten annesi Fatime Taş ile birlikte yaralı çıkartılan Merve Taş, kaldırıldığı hastanede öldü.
VALİ YÜKSEL OLAY YERİNDE
Antalya Valisi Alaaddin Yüksel, şiddetli yağış ve fırtına ardından 2 kazanın meydana geldiği yerlerde incelemelerde bulundu. İlk olarak AKM`ye gelerek kazayla ilgili bilgi alan Vali Yüksel, ardından alışveriş merkezine gelerek yetkililerle görüştü. Vali Yüksel, şöyle dedi:
“Saat 23.00`te hızı saatte 70 kilometreye varan rüzgârla birlikte şiddetli yağış meydana geldi. Fırtınada nedeniyle alışveriş merkezi çatısının çökmesi sonucu 3 yaşındaki bir kız çocuğumuz hayatını kaybetti. Diğer yaralıların durumları iyi. Şehrin birçok bölümünde elektrik kesintisi meydana geldi. Çok sayıda elektrik direği ve Altın Portakal Festivali`nin panoları düştü. Telefon hatlarında kesintiler yaşandı. Çökmelerin nedenini teknik olarak araştırıyoruz. Son derece üzgünüm.”
Yaralıları kaldırıldıkları hastanelerde de ziyaret eden Vali Yüksel, ‘Geçmiş olsun’ dileğinde bulundu.
GÜLEN KIZIMI GERİ GETİRMEZ
Alışveriş merkezinde çöken çatının altında kalarak ölen Merve Taş`ın Karayolları`nda işçi olan babası Çetin Taş, olayın şokunu uzun süre üzerinden atamadı. Eşinin, küçük kızı Merve ile birlikte alışverişe çıktığını belirten Çetin Taş, “Haberi alınca beynimden vurulmuşa döndüm. Büyük kızım, evde kalmıştı. Eşim, telefon açıp, çıkmak üzereyken yağmur başladığını ve bir süre beklemek istediklerini söyledi. Yağmur hafifleyince çıkmak istemişler. O sırada kaza olmuş” dedi.
Yetkililerden hesap soracağını, ancak hiçbir cezanın etrafa gülücükler saçan kızını geri getirmeyeceğini kaydeden Çetin Taş, “Acımdan bir şey diyecek halim yok. Olmaması gereken bir inşaat yapılmış. Neden bu inşaatlar denetlenmiyor? Böyle büyük bir alışveriş merkezinin tavanını ince borular ayakta tutuyor. Haftasonu olsa daha fazla insan ölecekti. Bunları yapanlardan hesap soracağız. Ancak hiçbir ceza, etrafına gülücükler saçan kızımızı geri getiremez” diye konuştu.
Alışveriş merkezi tavanının kısa süren yağış sonucu yıkılmasına inanamadığını söyleyen Merve`nin amcası Metin Taş ise bu inşaata izin ruhsatı veren Kepez Belediyesi`ne, inşaatı yapan firmaya ve Kipa Alışveriş Merkezi`ne tazminat davası açacaklarını söyledi. Metin Taş, “Biz yandık başka ailelerin canı yanmasın` diye davadan alacağımız parayı da Çocuk Esirgeme Kurumu`na bağışlayacağız. Bize sadece belediyeden biri gelip ‘Başınız sağolsun’ dedi. Bizim karşımıza geçmeye yüzleri yok” diye konuştu.
12 YERDE SU BASKINI
Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanı Ali Fuat Uslu, sağanak yağıştan sonra, 12 ev ve işyerinin su baskınına uğradığını bildirdi. Antalya Otogarı çatısında hasar meydana geldiğini bildiren Uslu, su boşaltma çalışmaları yaptıklarını söyledi. Meteoroloji Bölge Müdürlüğü yetkilileri ise Antalya kent merkezinde dün gece metrekareye düşen yağış miktarının 3 kilogram olduğunu ifade etti. Diğer yandan Antalya Havalimanı`nın pistinde oluşan su birikintileri nedeniyle de bazı uçaklar, alana inmekte güçlük yaşadı

İngiltere'de Öldürücü Grip Alarmı

İngiltere’de gelecek aylarda öldürücü bir grip salgını olabileceği, bu durumda bütün ilk ve orta dereceli okulların kapatılabileceği uyarısı yapıldı

İngiliz yetkililer kaçınılmaz görünen grip salgınının hızla yayılacağını ve aylarca etkisini sürdüreceğini açıkladı. Salgın sırasında 700 bin kişinin hayatını kaybedebileceği belirtiliyor.

Salgın halinde öğretmenler de dahil tüm kamu personelinin mümkün olan en yeterli kadroyla hizmete devamının hedeflendiğine işaret eden yetkililer, “Yetişkinler bu tür salgınlara karşı daha dirençli, ancak çocuklar solunum yolu enfeksiyonlarının yayılmasında önemli bir taşıyıcı olabiliyor. Bu nedenle okullar kapatılarak, enfeksiyonlardan etkilenen çocuk sayısının sınırlı tutulmasına çalışılmalı” uyarısında bulundu.
Ntvmsnbc

Buzulda 'Devasa' Kırık!!


Buzul tabakasında Avrupa'nın kuzeyinden kutba kadar uzanan devasa bir kırık tespit edildi

Fotoğraflar ve Ayrıntılı Bilgi İçin : Division of Earth and Ecosystem Sciences
Avrupa Uzay Ajansı (ESA) yetkilisi Mark Drinkwater, kurumun internet sitesinde yayımlanan açıklamasında, Avrupa'nın kuzey ucundan kutba kadar uzanan çatlağın İngiltere'den büyük olduğunu belirtti.

AA -ESA yetkilisi, bu durumun, buzulların daha önceki erime mevsimlerinde gözlemlenenden farklı bir durum olduğunu kaydetti.

ESA uzmanları, bu çatlakları 23-25 ağustos arasında alınan uydu fotoğraflarını inceledikten sonra fark etti. Fotoğraflarda, Norveç'in uzak kuzey ucundaki Svalbard takımadalarıyla Sibirya'nın Severnaya ve Zemlya adalarından kutba uzanan bölgede geniş bir kırık belirlendi.

Uzmanlara göre, normalde hiç erimeyen buzul tabakasının yüzde 5 ila 10'u yaz sonu fırtınalarıyla kırıldı. ESA'ya göre, bu kırılma buzul tabakasının ince ve kırılgan olduğunu gösteriyor.

Drinkwater, kutupta bu eğilimin sürmesi halinde, Avrupa'yla Asya arasındaki deniz yolunun daha uzun sürelerle açık olacağını ve 20 yıla kadar yelkenlilerin yazın kutup okyanusundan geçerek dünya turu denemeleri yapmasının mümkün olabileceğini kaydetti.
Net Haber

20.09.2006

Deniz üstünde ölmüş milyonlarca balık


İHA - Antalya'nın Demre İlçesi'ne bağlı Beymelek Beldesi'nde, Akdeniz Bulvarı kenarındaki 8 kilometrelik sahil kıyı şeridi, ölü balıklarla doldu. İddiaya göre, Beymelek deniz açığında da deniz üstünde de milyonlarca ölü balık olduğu belirtiliyor. Balıkların nasıl öldüğü bilinmiyor. Beymelek'te balıkçılık yapan Sadullah Kuşakçı, "Denizin birkaç kilometre açığında, denizin üstünde ölmüş milyonlarca balık var. Sabah sahilde hiç ölü balık yoktu. Ancak öğleden sonra, kıyıya ölü balık vurmaya başladı. 2 gün içinde milyonlarca balık sahile vuracak dedi.

NET HABER
(19 Eylül 2006 Salı)

Yeni Deniz Canlıları Bulundu

Endonezya'da yüzgeçleri üzerinde yürüyen köpekbalığı keşfedildi [Nedense tüm gariplikler anormal yer hareketleri,yanardağ patlamaları Endonezya civarında olmaya başladı.. düşündürücü...K.M.]

Endonezya'da bilim adamlarınca yeni tür deniz canlıları keşfedildi. Bunlar arasında yüzgeçleri üzerinde yürüyen köpek balığı da var.

Endonezya'nın Papua eyaleti kıyılarında araştırma yapan bilim adamları, 52 yeni deniz canlısı türü keşfetti. Yeni keşfedilen deniz canlıları arasında bir de yürüyen köpek balığı var.

Okyanusun derinliklerindeki kayalıkların düzlüklerinde yaşayan, 90 ila 120 santimetre boyundaki bu küçük köpekbalıkları, göğüslerindeki büyük yüzgeçleri üzerinde yürüyebiliyor.

Yeni keşfedilen deniz canlıları arasında 24 balık ile, 20 mercan ve 8 karides türü de yer alıyor.

Bilim adamları, dünyadaki biyo-çeşitliliğin en fazla olduğu yerlerden biri olarak niteledikleri bölgede, mercan kayalıklarında bin 233 tür balığın yaşadığını söylüyor.
TRT

Akdeniz'e Tsunami Uyarı Sistemi

Sofia Angelidis DHA

ETNOS Gazetesinde yer alan habere göre, UNESCO’nun desteği ile bütün Akdeniz ülkelerini kapsayacak bir tsunami uyarı sistemi kurulacak.
Ege ve İonya denizlerinde yerleştirilecek olan sistemlerle 2007 yılının sonuna kadar Yunanistan tsunami uyarı merkezine sahip olacak. Yapılan araştırmalara göre Akdeniz’de her on yılda bir zararlı tsunamiler oluşuyor ve her 30 yılda bir ise mahfedici tsunamilere rastlanıyor. Yunanistan’da en son zararlı tsunami 1963 yılında Korintos Körfezi’nde yaşandı. 1956 yılında ise Amorgos adasında oluşan tsunami en son mahfedici tsunami idi.

"Gaia" nın İntikamı.. Geri Dönüş Yok!


DÜNYA haber sayfalarında sıradanlaşan iklim değişikliğinin etkilerini her geçen gün daha fazla yaşamaya başladı.

Independent'ın haberine göre 30 yıl önce James Lovelock adlı biliminsanının dünyada çevreyi yaşanabilir kılan ve Gaia adını verdiği gezegensel ölçekte bir kontrol sistemi olduğunu iddia etmiş ve bu iddia geniş çevrelerce kabul görmüştü. Ancak Lovelock, iklimdeki değişimin belli bir sınırı geçtiğini belirterek, artık dünyanın insanlık için hiçbir zaman eskisi gibi olmayacağını vurguluyor ve şöyle diyor:

"Bu yüzyıl sona ermeden milyarlarcamız ölecek. Geri kalan çok az sayıda insan ise o dönem için yaşanabilir yer olarak kalan Kuzey Buz Denizi civarında yaşayacak."

Lovelock'a göre insanlığın dünya üzerinde yarattığı tahribat, bu güne kadar bir şekilde geri besleme mekanizmasına sahip olan gezegenimizin kontrol mekanizmasını işlevsiz kılıyor ve dünya eskisi kadar serinlemiyor. Bu fenomeni 'Gaia'nın intikamı' olarak nitelendiriyor
Birgün

18.09.2006

İklim Değişiminin Suçlusu Güneş Değil

Güneşin yaydığı enerjideki değişiklikler, yeryüzündeki iklim değişikliklerinin nedeni değil.

Nature dergisinin son sayısındaki makaleye göre, ABD'li, İsviçreli ve Alman bilim adamları, en azından 17'nci yüzyıldan bu yana güneşin dünya ikliminin değişmesinden sorumlu olmadığını düşünüyor.
Uzmanlara göre, güneşin parlaklığı ya da enerjisi, 'leke çevrimine' bağlı olarak binde 1 seviyelerinde azalıp artıyor. Bu değişiklikler ise yeryüzündeki iklimi etkileyecek kadar güçlü değil.
Sayıları sürekli değişen güneş lekeleri, ışıkkürede ortaya çıkan şiddetli manyetik bir alana sahip. Leke etkinliğinin en üst seviyeye ulaştığı iki çevrim arasındaki süre 11 yıl. 80 yıllık bir çevrim daha olduğu da biliniyor.
Uzmanlar, "güneş enerjisinin, dünya ikliminin yüz, bin ya da bir milyon yıla yayılacak tarzda değişmesine yol açabilecek şekilde değişebildiğini gösteren herhangi bir işaret bulamadıklarını" vurguladı.
Morötesi ışınlar ve manyetize olmuş gaz emisyonlarını içeren daha
karmaşık süreçlerin iklimleri değiştirebileceğini düşünen bilim adamları, bunun doğrulanması gereken bir varsayım olmaktan öte gitmediğine işaret ediyor.
Araştırmacılar, insanların son yüzyıl içindeki faaliyetlerinin iklime
etki bakımından güneşteki değişiklikleri çok aştığını vurguladı.
Bilim adamlarına göre, son yüzyıl içinde dünyanın ısınması belirgin şekilde
arttı. Sera etkisi yaratan gazların üretimi de bunda etkili.
İklim değişikliklerinin yeryüzü iklim sisteminin doğal seyrinden kaynaklandığını veya güneş enerjisindeki değişikliklerin bu değişikliklere yol açtığını düşünenler de var.
BUĞDAY.ORG

Yoksullara Kötü İlaç...


Batı pazarında alıcısı olmayan, yan etkisi fazla olan ilaçlar gelişmekte olan ülkelere satılıyor. İlaç Kampanyası adlı sivil toplum örgütü, yarardan çok zarar getiren bu ilaçların yoksul ülkelere pazarlanmaması için müceadele ediyor. Alman Radyolar Birliği’nden Angelika Hornig’in haberi.

Yan etkileri çok fazla olduğu için Batı’da satılmayan olmayan, piyasadan kaldırılan ilaçlar yoksul ülke pazarlarına sürülüyor. Almanya’nın Bielefeld kentinde 25 yıl önce kurulan İlaç Kampanyası adlı sivil toplum kuruluşu da buna karşı mücadele ediyor. Zira yan etkisi fazla olan ilaçların gelişmekte olan ülekelere satılması ender rastlanılan bir durum değil. İlaç Kampanyası’nda çalışanlar, kimi ilaçların yan etkilerinin de ‘korkunç’ olduğunu belirtiyor. Örneğin 80’li yıllarda, Schering firması tarafından üretilen Fortabol adlı bir ilaç, yetersiz beslenmeye karşı Filipinler’de satışa sunuldu. Ne var ki Fortabol’un önemli bir yan etkisi vardı: Çocuklarda gelişmeyi durduruyordu...

İlaç Kampanyası’nın sorumlularından Dr. Christiane Fischer, buna benzer başka pekçok vakanın daha belirlendiğini söylüyor. Dr. Fischer, “Kötü ilaçlara örnek olarak, özellikle Bayerstonic’i verebilirim. Bu ilaç yüzde 10 oranında alkol ve bazı vitaminler içeriyor. Yetersiz beslenen bir çocuğa bunu hergün her verdiğinizde, aslında her gün küçük bir bardak alkol sunmuş oluyorsunuz. Bu ilacı kullanan çocuklar ve yetişkinlerde sonuç olarak siroz hastalığı gelişebiliyor,” diyor.

Halk bilinçlenmeli

Gelişmekte olan ülkelere ‘kötü ilaç pazarlayan’ birçok Alman ilaç firması tespit edilmiş bugüne kadar. İlaç Kampanyası’ndan Jörg Schaba, Alman tüketiciyi de aydınlatmaya önem verdiklerini belirtiyor. “Almanya’da sıradan vatandaşın bilgilenmesini sağlayacak büyük bir enformasyon açığı var. Pek çok dergi ve broşürü edinmek mümkün, ancak bunların tarafsız olduğunu, reklama alet edilmediğini söylemek mümkün değil,” diyen Schaba, bu nedenle ‘İyi Hap - Kötü Hap’ adında bir dergi yayımladıklarını anlatıyor. Bu yayında, fiyat karşılaştırmaları ve ‘gizli reklam’ uyarılarıyla halk bilinçlendirilmeye çalışılıyor.

Sınır Tanımayan Doktorlar örgütünden Tido von Schönangerer de ilaç endüstrisinin yoksul ülkelerde mevcut hastalıkların tedavisi için gerekli araştırmaları yapmadığını belirtiyor. Avrupa’nın doğusunda, veremin yeniden hortladığına dikkat çekerek, bu konuda ilaç firmalarına baskı yapılması gerektiğini kaydeden Schönangerer şöyle diyor: “Aslında vereme karşı bir aşı var. Ama bu aşı, tıpta sahip olduğumuz en etkisiz aşı. Verem mikrobunun giderek daha direnç kazandığını gözlüyoruz. Tedavisini HİV-tedavisiyle uyumlu kılmak oldukça zor. Bu yüzden geri plana itilmiş bazı hastalıkların tedavisi alanında daha fazla araştırma yapılmasını talep ediyoruz.”

500 milyar dolarlık pazar

IMS Health adlı kuruluş tarafından yapılan araştırmaya göre, dünya ilaç pazarının hacmi 500 milyar doları aştı. Satışların 230 milyar dolarlık kısmı kuzey Amerika'da oluyor. Bunda Amerika Birleşik Devletleri'nde ilaç fiyatlarının, Avrupa dahil, tüm dünya ülkeleriyle kıyaslanamayacak oranda pahalı olması önemli rol oynuyor. Dünyada en çok satılan iki ilaç kolesterol düşürücüler. Bu ilaçlardan, Pfizer firmasının ürettiği Lipitor'un pazar payı 10.3 milyar dolar. İlacın ABD'deki satışından ise 6.8 milyar dolar elde ediliyor. Onu izleyen ve Merck firmasınca üretilen Zocor adlı ilacın küresel satış hacmi 6.1 milyar dolar. İlacın Amerikan piyasasındaki payı ise 4.4 milyar doları buluyor. En çok satan üçüncü ilaç ise psikolojik hastalıkların tedavisinde kullanılan Zyprexa. Eli Lilly firmasının ürettiği bu ilaçtan tüm dünyada 4.8 milyar, ABD'de ise 3.2 milyar dolarlık satılıyor

Şanşan Tayfunu Japonya'yı Vurdu

Şanşan Tayfunu
Japonya'yı vuran Şanşan tayfununda 7 kişinin öldüğü, yüz dolayında kişinin yaralandığı bildirildi.

Tayfun Japonya'nın güneybatısındaki Kyuşu adasını şiddetli yağışlarla birlikte etkisi altına aldı.

Tayfun, Nobeoka şehrinde otomobillerin devrilmesine, binaların hasar görmesine, 3 kişinin ölümüne ve 100 kadar kişinin yaralanmasına neden oldu.

Kentte, bir trenin de şiddetli rüzgarın etkisiyle raydan çıktığı belirtildi.

Saga bölgesinde yağmurun sebep olduğu toprak kayması yüzünden 3 kişi ölürken, Hiroşima'da kurtarma ekipleri bir itfaiyecinin cesedini buldu.

Birinci kategorideki tayfunun şiddetinin 12 saat içinde azalarak tropik fırtınaya dönüşmesi bekleniyor.
BBC Turkish

Endonezya'da 6.2'lik Deprem


Endonezya'nın doğusunda Richter ölçeğine göre 6,2 büyüklüğünde bir deprem olduğu bildirildi.

Endonezya Jeofizik Kurumu, depremin merkez üssünün Moluk adalarının başkenti Ambon'un 190 kilometre kuzeydoğusundaki Seram adası olduğunu açıkladı.

Seram adasını sallayan depremin herhangi bir zarara yol açmadığı, tsunami tehlikesinin de bulunmadığı belirtildi.
Haber 7

Hazar Gölünün Dibinde 'Batık Kent"


İstanbul Teknik Üniversitesi'ne bağlı bilimadamları, Kültür Bakanlığı'nın izniyle Hazar Gölü'ne dalış yaptı. Bir yıl süren çalışma sonrasında gölün dibindeki yerleşimin 11. yüzyıla ait bir manastır olduğu belgelendi.

Tamamı tuğla ve horasan harç ile yapılmış şehir duvarları, kullanılan malzeme açısından bölgedeki ilk ve tek örnek.

Batık yerleşim, gölün güneybatısında Sivrice Kasabası'na 3 km uzaklıktaki Kilise Adası ve kara arasında bulundu. Burada 19. yüzyıl başlarına kadar Gölcük adında 50-60 haneli bir köy olduğu, suların yükselmesiyle köyün karşı kıyıya taşındığı biliniyor. Suların alçalmasıyla binaların bir kısmı tekrar görünür hale geldi. Bizans İmparatorluğu'nun güçlü olduğu dönemlere ait batık şehrin kuzeydoğusunda kalan Kilise Adası üzerinde ise 12 -13. yüzyıla ait seramikler bulundu. Yerleşimin 13. yüzyıla kadar aktif olarak kullanıldığı, fay hattının üzerinde olmasından dolayı şiddetli bir depremle sulara gömüldüğü düşünülüyor

"Türkiye Kadar Buzul Kayboldu!!"


Bir NASA uydusu, Kuzey Buz Denizi'ndeki buz kütlesinin 2004'ten 2005'e büyük bir hızla değiştiğini ortaya koydu.

Richard Black
BBC çevre muhabiri

Kutupta yıl boyu erimeyen kalın buz tabakası, bir yılda yüzde 14 küçüldü.

Bir diğer deyişle neredeyse Türkiye ya da Pakistan büyüklüğünde bir buz kütlesi kayboldu.

Son yıllarda kutupta yazın varolan buz miktarı her yıl yüzde 0,7 oranında azalıyordu.

Kalın buz tabakasındaki büyük erime, bir ölçüde 2005'teki olağandışı rüzgar hareketlerine bağlanıyor.

Ancak Kuzey Buz Denizi'nde artan sıcaklıklar da bir diğer etken olarak görülüyor.

Jeofizik Araştırma Mektupları dergisinde yayımlanan araştırmaya göre Kuzey Buz Denizi, dünya ortalamasından iki kat hızlı ısınıyor.

Kuzeydeki buz kütlesi, 1978'den beri uydularla düzenli olarak ölçülüyor.

Bu kütle geçen eylülde, ölçümler başladığından beri görülen en küçük yüzeye ulaştı.


Yaz buzu - sabit buz

NASA'nın California'daki merkezinde yapılan son araştırmaysa yaz buzunu değil, yıl boyunca sabit kalan buzu konu alıyor.

Sabit buz kütlesi kimi yerlerde üç metre kalınlığa kadar ualşıyor, ayrıca en az bir yaz erimeden kalıyor.

Araştırmayı yürüten ekibin başkanı Doktor Son Nghiem, "Sabit buzda daha az tuz vardır" diye açıklıyor, "İçinde daha fazla hava baloncuğu vardır, yüzeyi de daha serttir."

Doktor Nghiem'in ekibi, 2004 Ekimini izleyen bir yıl içinde sabit buzun 730 bin kilometrekare azaldığını tespit etti.

Bu kaybın hemen tümü Kuzey Kutbu'nun Rusya ve Avrupa'ya komşu olan doğu bölümlerinde meydana geldi.

Denizin batısında, yani Atlantik Okyanusu ve Amerika kıtası yakınlarındaysa buz arttı.

Buzun kaybı, dünya iklimi açısından vahim sonuçlar doğurabilir.

Buz Güneş'in enerjisini uzaya geri yanısıtır; okyanus ve denizlerse bu enerjiyi emer.

Dolayısıyla da daha az buzu olan bir gezegen daha hızlı ısınır - bu da küresel ısınmanın etkilerini sanılandan çok daha çabuk göreceğimiz anlamına gelebilir.

13.09.2006

Yoğun Kasırgaların Nedeni İnsan!


Richard Black
BBC çevre muhabiri
Florence kasırgası, Atlantik'de Bermuda Adaları'nı güçlü rüzgarlarla sarstı geçtiğimiz saatlerde.

Sezonun altıncı en büyük kasırgası olan Florence, bazı yerlerde saatte 150 kilometre şiddetle esti, yüzlerce ev elektriksiz kaldı, binaların çatıları havaya uçtu.

"Bu kez tehlike ucuz atlatıldı" diyor Amerikalı yetkililer ve ekliyor: "Ölen ya da yaralanan olmadı."

Peki ama bu kasırgalar hep böyle mi devam edecek?

Bilim adamlarına bakılırsa bu sorunun yanıtı " Evet."

Çünkü pek çok uzmana göre, giderek daha da şiddetlenen fırtınalara insan faaliyetleri yol açıyor.

Yeni bir araştırmaya göre, kasırgaların yoğunluğunun artması, insanoğlunun atmosfere saldığı sera etkisine yol açan gaz emisyonlarına bağlı.

Bilim adamları son dönemde, kasırgaları tetikleyen deniz sıcaklıklarındaki artışın üçte ikisine insanların yol açtığını tahmin ediyor.

Geçen yıl yayımlanan bir araştırmada, en güçlü kasırgalar arasında kabul edilen dördüncü ve beşinci kategoride kasırgaların, son 10 ilâ 20 yılda arttığına dikkat çekildi.

Bununla beraber, bazı bilim adamları da kasırgalara ilişkin tarihi kayıtlarda hatalar yapılmış olabileceği görüşünde.

Kasırgalar, genellikle tropikal iklim kuşağında ya da sıcak sularda oluşuyor.

Deniz suyunun sıcak ve havanın da soğuk olmasıysa kasırgayı güçlendiriyor.

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü MIT uzmanları geçen yıl yetmişlerin ortasından itibaren Kuzey Pasifik ve Kuzey Atlantik'te görülen tropikal kasırgaların süreleri, maksimum rüzgar hızı ve açığa çıkan enerjinin arttığını belirledi.

Bundan birkaç ay sonra da Georgia Teknoloji Enstitüsü bilim adamları, dört ve beşinci kategoide kasırgaların sayıca arttığını...

Son araştırmada ise bilgisayar ortamında oluşturulmuş 22 model kullanılarak deniz yüzeyi sıcaklığıyla insanların yol açtığı küresel ısınma arasındaki olası bağlantı incelenmiş.

Uzmanlar "Yüzde 84'lük bir oranda insan faaliyetlerinin, deniz yüzeyindeki sıcaklıkların artışında yarısından fazlasına yol açtığını" belirtiyor.

En önemli bulgulardan biri ise deniz yüzeyindeki sıcaklığın artışının bir tek doğal olaylara bağlanamayacağı yolunda olmuş.

Endonezya'da Talang Yanardağı Patladı


Endonezya'daki Talang yanardağı, yeniden faaliyete geçerek sıcak kül ve lav püskürtmeye başladı.

Endonezyalı yetkililerden Dalipa Marcusi, Batı Sumatra'da bulunan ve 2800 metre yükseklikteki yanardağın faaliyetinin son birkaç gündür arttığını, bugünse 2 koldan lav ve sıcak kül çıkışı başladığını açıkladı.

Yanardağın aktif hale geçmesi nedeniyle şu ana kadar herhangi bir can ve mal kaybı meydana gelmediğini belirten Marcusi, bölgedeki halkın tahliye edilmesine yönelik bir planın da olmadığını kaydetti. Talang'da geçen yıl bir depremin tetiklediği yanardağ faaliyeti nedeniyle bölgedeki 2500 kişi tahliye edilmişti.

12.09.2006

44 Yıl Sonra Önce New York Sonra Londra Sular Altında Kalacak!

Avrupa Çevre ajansının önceki gün yayımladığı rapor küresel ısınmanın önümüzdeki yüzyılda ne boyutlara ulaşacağına dair felaket senaryolarını içeriyor.

ABD'yi dev dalgaların kapladığı "Yarından Sonra" isimli ünlü filmindeki manzaraları hatırlatan öngörüler bilim adamlarına göre önlem alınmazsa gerçek olacak. Küresel ısınmaya bağlı olarak değişen iklim koşulları Avrupa ülkelerinin büyük bir bölümünde tarımı etkileyerek üretimi son 3 yıl içinde yüzde 30 oranında düşürdü. Avrupa genelinde sıcaklık ortalamanın yükselmesi İsviçre Alpleri'ndeki buzul oluşumlarının yüzde 75'inin 2050'ye kadar yok olmasına yol açacak. Küresel ısınma ve sonucunda gelen yağmurlar deniz seviyesini de yükseltiyor. Dünyanın ilk sular altında kalma tehlikesi yaşayacak metropollerinin ise ABD'nin New York ve New Orleans kentleri ile İngiltere'nin başkenti Londra olacağı tahmin ediliyor. 2002 ve 2004 yıllarının yaz aylarında yaşanan büyük sel olayları felaketin habercisi olarak gösteriliyor.

Öte yandan İspanya Çevre Bakanlığı tarafından hazırlanan bir rapora göre küresel ısınma ülkenin plajlarını 2050 yılına kadar 15 metre daraltacak. Deniz seviyesinin yükselmesiyle meydana gelecek bu olayın turizm konusunda İspanya'ya önemli kayıplar verdireceği tahmin ediliyor. Sun gazetesine konuşan İngiliz hükümeti bilim danışmanı Sir David King "İklim değişiklikleri insanlık tarihinin son 5 bin yıldır karşılaştığı en büyük tehlike" diyor.

Lübnan’dan İsrail’e ‘ekoloji’ davası


Lübnan, savaş sırasında yol açtığı ekolojik zarar nedeniyle İsrail’e karşı Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde dava açacağını açıkladı.

Lübnan Çevre Bakanı, İsrail’den Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin 8’inci maddesi uyarınca tazminat isteyeceklerini söyledi. Bu madde, doğal çevreye uzun vadeli zararın bir savaş suçu olarak kabul edilebileceğine işaret ediyor.

İsrail’in Lübnan’daki bir elektrik santralindeki yakıt tanklarını vurmasının ardından 15 bin ton mazot Doğu Akdeniz kıyılarına akmıştı. Denizin alt katmanlarına kadar yayılan mazotun bir çok balık türüne de zarar vereceği belirtiliyor. Uzmanlara göre, mazotun temizlenmesi en az 50 milyon Euro’ya mal olacak.
Ntvmsnbc

11.09.2006

Sakarya Nehri'nde Rekor Su Seviyesi Düşüşü


Sakarya nehrinde su seviyesi HİÇ BU KADAR düşmemişti

Son yılların en sıcak ve kurak yazını yaşayan Türkiye'de nehirlerdeki su seviyesi giderek düşüyor. Uzun süren kuraklık nedeniyle Sakarya Nehri'nde su seviyesi tarihinin en düşük seviyesine indi.

İHA - Mevsim normallerinin üzerinde seyreden hava sıcaklıkları ve kuraklık nedeniyle Sakarya Nehri'nin debisi 15 metreküpe düştü. Suyun çekilmesiyle nehir üzerinde adacıklar oluşmaya başladı. Kuraklığın devam etmesi halinde ise kirlilik sebebiyle Sakarya Nehri'nde birçok canlının ölebileceği kaydedildi. Devlet Su İşleri (DSİ) 32. Şube Müdürü Abdüsselam Eldemir, nehir debisinin 15 metreküp/saniyeye kadar düştüğünü belirterek, "Nehir seviyesi şimdiye kadar bu ölçüde düşmemişti. Neredeyse 4 aydır bölge yağış almıyor" dedi.

Eldemir, nehir kenarındaki bazı sanayi tesislerinin atıklarını nehre bıraktıklarını ve kuraklığın sürmesi durumunda kirlilik unsurlarının nehirdeki canlıların hayatının sona erdirebileceğini kaydetti. Eldemir, "Nehir kenarındaki tesisler ne yazık ki atıklarını nehre bırakıyor. Nehirdeki su seviyesi azaldıkça kirlilik oranı da artıyor. Kuraklık belli bir süre devam eder yağış olmazsa, kirlilik sebebiyle nehirdeki balık ve diğer canlılar ölebilir. Bu sebeple DSİ olarak Sakarya, Bolu, Bilecik ve Eskişehir valiliklerine yazı yazarak nehrin kirletilmesini engellemelerini istedik. Bu tesisler mutlaka arıtma yaptıktan sonra atık sularını nehre deşarj etmelidir. Aksi takdirde büyük bir çevre felaketi yaşanabilir" diye konuştu.

Nehrin bazı yerlerinden yaya olarak karşıdan karşıya geçilebilecek kadar su seviyesinin düşmesi balıkçıları da şaşırtıyor. Nehir kenarında avlanan balıkçılar, Sakarya Nehri'ni daha önce bu kadar çekilmiş görmediklerini belirtti. Bir balıkçı, nehrin normal akıntıya sahipken bulunduğu kıyıyı gösterirken, 15 metre civarında nehrin kıyıdan çekildiğini söyledi. Balıkçılar, zaman zaman nehirde ölmüş balıklar da gördüklerini ifade etti.

Adapazarı'nın içme suyu ihtiyacını karşılayan Sapanca Gölü'nde de durum farklı değil. Kuraklık sebebiyle göl yer yer 10 metre içeri doğru çekilirken, bu gölde de tehlike çanları çalıyor. Adapazarı Su ve Kanalizasyon İdaresi (ADASU) Başkanı Rüstem Keleş, gölü besleyen 12 derenin tamamen kuruduğunu söyledi. Keleş, bu yıl kuraklık sebebiyle Çark Deresi'ne gölden su veremediklerini de dile getirerek, "Yeraltı suları da kurumaya yüz tuttu. Eğer kuraklık böyle devam ederse şehre kısıtlı su vermek zorunda kalacağız" şeklinde konuştu.

Bu arada, Sakarya Üniversitesi Çevre Mühendisliği'nin de nehir ve gölde inceleme başlatacağı bildirildi.
Net Haber

Küresel Isınmada Dinazorlar Çağına Dönüş!


Norwich (AA)- Önde gelen bir İngiliz bilimadamı, küresel ısınmanın bu yüzyılda giderek ivme kazanacağını ve sıcaklığın dinozorlar çağındaki düzeyine döneceğini savundu.

York Üniversitesi'nden Chris Thomas, bir bilimsel toplantıda yaptığı konuşmada, sıcaklık artışıyla birlikte yeryüzündeki canlı türlerinin çoğunun ortadan kalkacağını söyledi.

Thomas, ''Atmosferdeki karbondioksit oranının son 24 milyon yılın en yüksek düzeyine çıkmasıyla yetinilmeyecek, hava sıcaklıkları da son 10 milyon yılın en yüksek düzeyine yükselecek'' dedi.

Bugünkü canlı türlerinin çoğunun geçerli atmosfer koşullarına göre evrim geçirmelerinden ötürü, ani sıcaklık artışının türlerin yüzde 10 ila 99'u arasındaki kısmının ortadan kalkmasına yol açacağını savunan Thomas, ''Belki de türlerin kitlesel biçimde tükenmesi sürecinin hemen kıyısına gelmiş bulunuyoruz'' diye konuştu.

Bazı bilimadamlarının tahminlerine göre ortalama küresel sıcaklık 2100 yılına kadar 2 ile 6 derece arasında artmış olacak.
Mynet Haber

Hayat Ağacında Garip Olan İnsan!


Yeni bir araştırmaya göre evrimin doğal akışında insan mutlak sonuç değil. Modern insanın ataları varsayılanın aksine diğer canlı türlerine göre, farklı bir şekilde bugüne evrildi.

Neandertal’lerin Hayat Ağacı’nda garip bir canlı türü olduğu düşünülür. Ancak yeni bir araştırma, aslında modern insanın Hayat Ağacı’ndaki canlılar dizisinde mutlak sonuç olmadığını öne sürüyor. Washington University-St. Louis profesörü Erik Trinkaus, bugünden geriye bakıldığında insanın doğal bir sonuç gibi değerlendirildiğini, ancak evrimin kendi akışı içinde insanın atası Homo türüne kıyasla Neandertal’lerin evrimin akışına daha uygun bir tür olduğunu vurguluyor.

Neandertal’lerin tarih sayfalarında kalmasına karşılık, insanın bugün gelişmiş bir uygarlık kurmuş olmasını ise Trinkaus, insanın evrim sürecinde daha yüksek ‘direnç’ göstermesine bağlıyor.

NEANDERTAL VE İNSAN FOSİLLERİ
Değişik türlere ait sayısız iskelet fosili inceleyen Trinkaus, bilim dünyasının Neandertal’lere karşı yanlış bir açıdan baktığını düşünüyor. Trinkaus, Neandertal’lerin evrim sürecinde ne ölçüde bir ayrışma temsil ettiğini ortaya çıkarmak amacıyla, Neandertal ve insan fosillerini karşılaştırdı.
Neandertal iskeleti solda

Çalışmada kafatası, çene, diş, kol, bacak ve kalça özelliklerinden bir veritabanı oluşturdu. Neandertal-insan kıyası, aynı zamanda insanın da diğer canlılara göre yerini de ortaya koyacaktı. Trinkaus, araştırmasında iskelette genetiğe bağlı özelliklerle, yaşam tarzı ve doğal çevreye bağlı gelişen özellikleri karşılaştırdı. Bu karşılaştırmada Trinkaus, modern insanın atasının Neandertal’lere göre 2 kat daha fazla kendine has özelliğe sahip olduğunu farketti. Bir başka deyişle, Neandertal’ler Hayat Ağacı’nda diğer canlılara daha çok benziyor; insan diğerlerine kıyasla daha ‘garip’ kaçıyor.

İNSANIN YÜZÜ DAHA KÜÇÜK
Trinkaus, evrim tarihi küresel bir bakışla incelendiğinde, insanın diğerlerinden oldukça farklı olduğunu vurguluyor. Modern insanın atası, örneğin, diğer insansı türler arasında genetik olarak en ufak yüze sahip; gözler arası aralığı en kısa. Trinkaus insanın diğer türlere göre ‘garip’liğini, “Bizler en küçük yüze sahibiz, burun deliklerimiz ve içindeki sinüs tünelleri en dar olan da biziz. Bunlar daha sayısız farklılığın birkaçı” sözleriyle niteliyor.

Not: Araştırma Current Anthropology dergisinin Ağustos sayısında yayımlanmıştır.

Meksika Körfezinde Deprem


Meksika Körfezi’nde Richter ölçeğine göre 6 büyüklüğünde deprem meydana geldi.

ABD Jeolojik Araştırma Ajansı, depremin, Louisiana’dan Florida’ya kadar olan bölgede şok dalgalara neden olduğunu ancak tsunami uyarısı başlatacak kadar güçlü olmadığını kaydetti. Herhangi bir zararın görülmediği depremin merkez üssünün Tampa’ya 418 kilometre uzaklıkta olduğunu belirtildi.
VOA News

8.09.2006

Akdeniz'de büyük tsunami bekleniyor


Bilim adamları, 21’inci yüzyılda Akdeniz bölgesinde özellikle de Yunanistan civarında büyük bir tsunami olacağını tahmin ediyor.

İsviçre'nin Cenevre kentinde düzenlenen Avrupa Birinci Deprem Mühendisliği ve Sismoloji Konferansı’nda, Akdeniz'de yaklaşık her 136 yılda bir büyük bir tsunami olduğu belirtildi.

Son büyük tsunaminin Ege denizinin güneyinde 1956 yılında olduğu, dört kişinin öldüğü felakette gemilerin ve kıyıların zarar gördüğü hatırlatıldı.

Atina Jeodinamik Kurumu’ndan bilim adamı Gerassimos Papadopulos, Akdeniz'de son 50 yılda artan turizm faaliyeti ve turistik tesisler nedeniyle olası tsunaminin sonuçlarının ağır olabileceğini söyledi.

"Birkaç dakikada kıyıları vurabilir"

Akdeniz'deki tsunaminin, havzasının doğal yapısı nedeniyle, 2004 yılının sonunda Pasifik Okyanusu'nda 220 binden fazla insanın ölümüne neden olan tsunami kadar güçlü olmayacağı ve denizin tamamında etkili olmayacağı da belirtildi.

Papadopulos, Yunanistan ve İtalya yakınlarında çıkacak bir tsunaminin çok hızlı hareket edeceği ve birkaç dakika içinde kıyıları vurabileceği uyarısında da bulunarak, insanlar ve mülkler için riskin gözardı edilemeyeceğini, kıyılarda yaşayanların tsunami tehlikesi altında olduğu konusunda şüphe bulunmadığını ifade etti.

Papadopulos, küresel istatistiklere göre dünyadaki tsunamilerin yüzde 10'unun kaynağının Akdeniz olduğunu hatırlattı.

Akdeniz'e erken uyarı sistemi

BM, Asya ve Afrika'da tsunami erken uyarı sistemi için yaptığı çalışmaların bir benzerini Akdeniz'de başlatırken, AB'nin de gelecek ay Akdeniz bölgesinde olası tsunami kaynaklarının haritasının çıkarılması için 3.5 milyon euroluk bir projeyi başlatacağı bildirildi.

Akdeniz'deki en ölümcül tsunami 1908 yılında Sicilya'nın Messina kentini vurmuştu.

60 bin kişinin ölümüne neden olan depremin tetiklediği tsunamide bin 500 kişi hayatını kaybetmişti.
CNN TURK

7.09.2006

Türkiye'de daha önce bulunmayan hayvanların varlığı artıyor


Kırım Kongo hastalığı taşıyan kene, canavar balık piranha, et yiyen örümcek derken Türkiye'de daha önce bulunmayan hayvanların varlığı artıyor. Bugün de Dadaşlar diyarında iki et yiyen örümcek bulundu.

Et koparan olarak bilinen solifugae cinsi örümcek Erzincan Merkez'e bağlı Demirkent beldesi ve Erzincan canlı hayvan pazarı civarında görüldü.

Çocuklarını Demirkent beldesinde bulunan halı sahaya top oynamaları için götüren Kıbrıs gazisi Muhlis Baş (52) yolda hızlı hareket eden, kendisine doğru gelen örümceği öldürerek incelenmek üzere tarım il müdürlüğüne götürdü. Aynı örümceğin bir benzeri de Erzincan canlı hayvan pazarı alanı civarında bulunarak yine incelenmek üzere tarım il müdürlüğüne götürüldü.

Erzincan Tarım İl Müdürü Abdulbaki Şahin, hemen her gün vatandaşların yakaladıkları örümcekleri kendilerine getirdiklerini belirtti. Örümceklerin birçok çeşidi bulunduğunun altını çizen Tarım İl Müdürü Abdulbaki Şahin, örümceklerin tam olarak zararlı olup olmadığı konusunda üniversitedeki öğretim üyelerinden sağlıklı bilgi alınabileceğini vurguladı.

Öte yandan gündüzleri saklanıp dışarı çıkan ve et koparan olarak bilinen solifugae cinsi olduğu belirtilen örümceğin daha önce de başka illerde görünmesi üzerine yapılan incelemelerde insanları zehirleme özelliğinin olmadığı ifade edildi. Şeffaf kutu içerisine konulan her iki örümcek önce kutuya konulan sinekleri yedi daha sonra ise örümceklerden biri öldü. Ölen örümcek diğer örümcek tarafından parçalandı.
Haber 7

6.09.2006

Hindistan Cola Yasağını Kaldırmıyor!


Hindistan’ın Kerala eyaletinde mahkeme, Coca Cola ve Pepsi ürünlerine konan yasağın kaldırılmasına ilişkin başvuruyu reddetti.

Colalı içeceklerde yüksek seviyede böcek zehiri belirlenmesi üzerine Coca Cole ve Pepsi’nin satışları yasaklanmıştı

Kerala mahkemesi, yasağın 11 Eylül’deki duruşmaya kadar geçerli olacağını bildirdi. Hindistan’ın altı eyaletinde kolalı içeceklerin tüketilmesi yasak.

Cola şirketleri zehir iddialarını reddediyor.
VOA News

Kuzey Kutbu Hem Fail Hem Kurban


Küresel ısınmayla, eriyen buzulların denize karışmasıyla Kuzey Buz Denizi giderek daha az tuzlu hale geliyor. Buna karşılık, Sibirya’daki buzul örtüsünün varsayılanın çok üstünde metan gazı saldığı ortaya çıktı.

Kuzey Buz Denizi, küresel ısınmanın yol açtığı olumsuz değişimle milyonlarca yıldır barındırdığı canlılara artık evsahipliği yapamayacak. ABD’de Marine Biological Laboratory uzmanı Bruce Peterson, Kuzey Buz Denizi’nin son 40 yıldaki meteorolojik geçmişini, ırmak, deniz ve kara buzulu erime verilerini inceledi. Bu faktörlerin deniz suyu tuzluluğunda yarattığı etkiyi hesaplayan Peterson, yağmur ve eriyen kar sularının, 1965-1995 yılları arasında denize 37.000 kilometre küp tatlı su kattığını ortaya çıkardı

Araştırma sonuçlarını NewScientist dergisine değerlendiren Peterson, küresel ısınmanın buzulları eritmesiyle denizlerdeki tuzluluk oranın ciddi oranda değiştiğini, okyanuslarda tuzlu suyun dağılımında küresel bir değişim olduğunu vurguladı. Peterson, bunun bölgedeki canlı hayatı olumsuz etkileyeceğini, kaçabilen canlıların kaçacağı, kaçamayanların ise akıbetinin belirsiz olduğunu ifade ediyor

SİBİRYA DURDUĞU YERDE METAN YAYIYOR
Buna karşılık, Sibirya’daki göl ve bataklıkların, tahmin edilenden daha fazla metan gazı çıkardığı, bunun da yeryüzündeki iklimin ısınmasına neden olduğu ortaya çıktı. Nature dergisinin son sayısındaki makaleye göre, bilim insanları, Sibirya’da buz örtüsü kalkan sulak alanların önceki varsayımlardan yüzde 10 ila 63 daha fazla metan yaydığını tespit etti. Rus araştırmacılar, yeni teknikler kullanarak yaptıkları ölçümlerle, donu çözülen Sibirya göllerinden yayılan metan gazının, atmosferdeki metan gazlarının önde gelen kaynağı olduğunu belirledi.

Metan gazı ve karbon gazlarıyla birlikte, atmosferin Güneş ışınlarını hapsetmesine neden olan sera etkisini yaratıyor. Sibirya gölleri ve kutuplardaki donmuş topraklar, organik maddelerin oksijensiz kalarak çürümesiyle metan gazı meydana getiriyor.
Ntvmsnbc

Disaster Capitalism: How to Make Money out of Misery

The privatisation of aid after Katrina offers a glimpse of a terrifying future in which only the wealthy are saved

Naomi Klein
The Guardian

The Red Cross has just announced a new disaster-response partnership with Wal-Mart. When the next hurricane hits, it will be a co-production of Big Aid and Big Box. This, apparently, is the lesson learned from the US government's calamitous response to Hurricane Katrina: businesses do disaster better.

"It's all going to be private enterprise before it's over," Billy Wagner, emergency management chief for the Florida Keys, currently under hurricane watch for tropical storm Ernesto, said in April. "They've got the expertise. They've got the resources." But before this new consensus goes any further, perhaps it's time to take a look at where the privatisation of disaster began, and where it will inevitably lead.

Article continues
The first step was the government's abdication of its core responsibility to protect the population from disasters. Under the Bush administration, whole sectors of the government, most notably the Department of Homeland Security, have been turned into glorified temp agencies, with essential functions contracted out to private companies. The theory is that entrepreneurs, driven by the profit motive, are always more efficient (please suspend hysterical laughter).

We saw the results in New Orleans one year ago: Washington was frighteningly weak and inept, in part because its emergency management experts had fled to the private sector and its technology and infrastructure had become positively retro. At least by comparison, the private sector looked modern and competent.

But the honeymoon doesn't last long. "Where has all the money gone?" ask desperate people from Baghdad to New Orleans, from Kabul to tsunami-struck Sri Lanka. One place a great deal of it has gone is into major capital expenditure for these private contractors. Largely under the public radar, billions of taxpayer dollars have been spent on the construction of a privatised disaster-response infrastructure: the Shaw Group's new state-of-the-art Baton Rouge headquarters, Bechtel's battalions of earthmoving equipment, Blackwater USA's 6,000-acre campus in North Carolina (complete with paramilitary training camp and 6,000-foot runway).

I call it the Disaster Capitalism Complex. Whatever you might need in a serious crunch, these contractors can provide it: generators, watertanks, cots, port-a-potties, mobile homes, communications systems, helicopters, medicine, men with guns.

This state-within-a-state has been built almost exclusively with money from public contracts, including the training of its staff (overwhelmingly former civil servants, politicians and soldiers). Yet it is all privately owned; taxpayers have absolutely no control over it or claim to it. So far, that reality hasn't sunk in because while these companies are getting their bills paid by government contracts, the Disaster Capitalism Complex provides its services to the public free of charge.

But here's the catch: the US government is going broke, in no small part thanks to this kind of loony spending. The national debt is $8 trillion; the federal budget deficit is at least $260bn. That means that sooner rather than later the contracts are going to dry up. Insiders call it the "homeland security bubble".

When it bursts, firms such as Bechtel, Fluor and Blackwater will lose their primary revenue stream. They will still have all their hi-tech gear giving them the ability to respond to disasters, while the government will have let that precious skill wither away - but now they will rent back the tax-funded infrastructure at whatever price they choose.

Here's a snapshot of what could be in store in the not-too-distant future: helicopter rides off rooftops in flooded cities at $5,000 a pop ($7,000 for families, pets included), bottled water and "meals ready to eat" at $50 a head (steep, but that's supply and demand), and a cot in a shelter with a portable shower (show us your biometric ID, developed on a lucrative homeland security contract, and we'll track you down later with the bill).

The model, of course, is the US healthcare system, in which the wealthy can access best-in-class treatment in spa-like environments while 46 million Americans lack health insurance. As emergency-response, the model is already at work in the global Aids pandemic: private-sector prowess helped produce life-saving drugs (with heavy public subsidies), then set prices so high that the vast majority of the world's infected cannot afford treatment.

If that is the corporate world's track record on slow-motion disasters, why should we expect different values to govern fast-moving disasters such as hurricanes or even terrorist attacks? It's worth remembering that as Israeli bombs pummelled Lebanon not so long ago, the US government initially tried to charge its citizens for the cost of their own evacuations. And, of course, anyone without a western passport in Lebanon had no hope of rescue.

One year ago, New Orleans's working-class and poor citizens were stranded on their rooftops waiting for help that never came, while those who could pay their way escaped to safety. The country's political leaders claim it was all some terrible mistake, a breakdown in communication that is being fixed. Their solution is to go even further down the catastrophic road of "private-sector solutions."

Unless a radical change of course is demanded, New Orleans will prove to be a glimpse of a dystopian future, a future of disaster apartheid in which the wealthy are saved and everyone else is left behind.

· Naomi Klein's book on disaster capitalism will be published in spring 2007.

No Logo

4.09.2006

İklim Değişimi Yeni Hastalıklar Yarattı


İklim değişimi yüzünden Avrupa'da normalde görülmeyen hastalıkların ortaya çıkmaya başladığı bildirildi

ngiltere'deki East Anglia Üniversitesi profesörü Paul Hunter, Bilim Festivali konferansında yaptığı konuşmada, "Sellere ve kuraklığa neden olan değişken hava, bulaşıcı hastalıkların tekerrüründe de değişikliklere yol açacak" dedi.

Hunter, ABD'nin körfez eyaletlerinde görülen bir deniz organizmasının neden olduğu "Vibrio Vulnificus" adlı hastalığın, Baltık denizine giren 3 kişide görüldüğünü belirterek, Danimarka'da da bir kişinin bu hastalıktan öldüğünü bildirdi.

İtalya sahillerindeki halkın da "Ostreopsis ovata" adlı organizmanın bulaşması tehlikesiyle karşı karşıya olduğu, ısınan deniz suları sayesinde bu organizmanın habitatını genişlettiği belirtildi. Hunter, 100 kadar tatilcinin ishal, deride kırmızı noktalar ve ateş gibi belirtilerle hastaneye kaldırıldığını söyledi.

Kırım Kongo Kanamalı Ateşi'nin de son yıllarda, daha önce herhangi bir sorunun olmadığı yerlerde ortaya çıktığına dikkat çekildi. Hunter, bunun yazların daha sıcak olmasından ziyade, kışların eskisi kadar soğuk olmamasından kaynaklandığını belirtti.

Hunter, bulaşıcı hastalıkların iklim değişiklikleri yüzünden değişime uğradığı yönünde çok açık işaretler bulunduğunu kaydetti.

Amerika Kasırga Sezonu Başladı


Ernesto tropikal fırtınası, ABD kıyılarında etkisini sürdürürken, Meksika kıyılarında ise binlerce kişi John tayfunundan kaçıyor.

Amerika Birleşik Devletleri’nin Kuzey Carolina ve Virginia kıyılarında, şiddetli yağışlar su baskınlarına yol açtı. Yüzlerce kişi, evlerinden tahliye edilerek geçici barınaklara yerleştirildi. Yağış nedeniyle bazı yollar kapanırken, binlerce ev, elektriksiz kaldı. Bölgede acil durum ilan edildi.

ABD Ulusal Meteoroloji Merkezi, daha önce etkisini yitireceği belirtilen Ernesto kasırgasının hızını azaltarak, Pennslyvannia ve New York’a doğru ilerlemesinin beklendiğini açıkladı.

Öte yandan Meksika ise John tayfununun etkisi altında. Tayfun nedeniyle 10 binden fazla kişi evlerinden tahliye edilirken, uçuşların iptal edilmesi üzerine ülkelerine dönemeyen yabancı turistler geçici sığınaklara yerleştirildi. Tayfunun yarattığı rüzgarın saatte 175 kilometre hıza ulaştığı belirtiliyor.
Ntvmsnbc

3.09.2006

Büyük yokoluş kutuplardan çöllere artarak sürüyor


Gezegenimiz üzerinde bilim insanları tarafından belirlenen her beş canlı türünden ikisinin soyu yok olma tehlikesiyle karşı karşıya!..

Son dünya raporu, yeryüzünün hemen her köşesinde giderek çok daha fazla sayıda canlı türünün yeryüzünden silinme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu gösterdi.

Bu çarpıcı saptama Dünya Doğal Varlıkları Koruma Birliği (IUCN) tarafından kısa bir süre önce yayımlanan "Soyları Tehlikede Olan Canlılar ile ilgili Kırmızı Liste" verilerinden kaynaklanıyor.

Yeryüzündeki toplam 16,119 hayvan ve bitki türü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Her 8 kuş, 4 memeli ve 3 ikiyaşamlı canlı türünden birinin soyu yok olmaya yüz tutmuş durumda.

Kayıtların tutulmaya başlanmasından bu yana, 784 canlı türünün yeryüzünden silinip yok olduğu belirtiliyor. IUCN genel başkanı Achim Steiner, "Biyolojik çeşitlilik artacağına, giderek azalıyor," diyor.

Bunun başlıca nedenlerinden biri, her zaman olduğu gibi, biz insanlar. İnsanoğlu yeryüzündeki bitey ve direyi hem doğrudan, hem de dolaylı olarak etkiliyor.

Avcılık ve yetişme ortamlarının (habitat) yok olması canlı türlerini olumsuz etkilerken, küresel ısınma da ciddi bir tehlike olarak karşımıza çıkıyor.

Geri dönüşü yok

Steiner bu eğilimin artık geriye dönüşü olmadığına, bu yüzden de korumanın işe yarayabileceğine dikkat çekiyor. 1990’larda sürdürülen koruma çalışmaları beyaz kuyruklu kartal (Haliaeetus albicilla) sayısının iki katına çıkmasını sağladı.

Hint Okyanusu’ndaki Noel Adaları’na özgü bir kuş türü olan ve sayıları gerek yaşam ortamının yok olması gerekse bölgeyi sarı deli karıncaların (Anoplolepis gracilipes) basması yüzünden her geçen gün azalmaya başlayan Papasula abbotti’ler artık yeniden çoğalıyorlar.

Bu kuşlar şimdi durumları kritik canlılar arasında değil, tehlikede olan türler arasında yer alıyor.

Steiner yeryüzündeki biyolojik çeşitliliğin salt çevrecilerin çabalarıyla kurtarılamayacağına, güç ve kaynaklara sahip herkesin bu sorumluluğu üstlenmesi gerektiğine inanıyor.

KUTUP BÖLGELERİ: AYILARIN SAYISI AZALIYOR

Kutup ayıları öylesine güçlü yüzücüler ki, dirimbilimcilerin büyük bir bölümü bunların karadan çok denizde yaşayan canlılar kapsamında ele alınmaları gerektiğine inanıyor. Ne var ki, küresel ısınma Kuzey Kutbu’ndaki buzulları erittikçe bu hayvanların büyük bir çoğunluğu açlıktan ölecek ya da sularda boğulup yok olacak.

Kutup ayıları: Kutup ayılarının bel bağladığı yaz mevsimindeki deniz buzları her geçen gün hızla azalıyor. Yapılan ölçümler buzulların yüzölçümünün önümüzdeki yüzyıl içinde en az yarı yarıya azalacağını, hatta tümden yok olabileceğini ortaya koyuyor.

IUCN Kırmızı Liste ofisi görevlilerinden Craig Hilton-Taylor bu durumun kutup ayıları üzerinde feci bir etki yaratacağına parmak basarak, "Bunlar yılın büyük bir bölümünü buzun üzerinde avlanarak geçiriyorlar. Buzların erimesi durumunda kutup ayıları nüfusunun önümüzdeki 45 yılda 25 binden 17,500’e düşmesi bekleniyor," diyor.

Uyarı sinyalleri: Uyarı sinyalleri şimdiden geliyor. Alaska’nın kutuplara açılan kıyısında kısa bir süre önce havadan yapılan bir inceleme sonucunda Beaufort Denizi’nde yüzen dört ölü kutup ayısına tanık olundu. A.B.D İçişleri Bakanlığı Maden Araştırma Bölümü yetkililerinden Charles Monnett 16 yıldır yapılan bu tür incelemelerde ilk kez cansız kutup ayılarına rastlandığına dikkat çekiyor.

Monnett çoğu kişinin ayıların buzlardan kıyıya yüzerken güçten düşüp boğulduklarına inandığını, ancak kendisinin bu görüşe katılmadığını belirtiyor. Açık sularda yaşam koşullarının giderek güçleşmesinin bunda çok daha etkili olabileceği sanılıyor.

Uzmanlar kutup ayısının (Ursus maritimus) geleceğinin, görünüşe bakılırsa, buz denizinin geleceğiyle yakından bağlantılı olduğunu düşünüyorlar.

IUCN Kırmızı Liste’ye göre, son on yılda nüfusunun yaklaşık %80’i yok olan dama ceylanlarının günümüzdeki sayısı 300’ü bile bulmuyor. Şimdi yok olma tehlikesi ciddi boyutta olan türler arasında yer alan dama ceylanlarının bir zamanlar 12 Sahel ülkesi ve çevresinde çok yaygın oldukları belirtiliyor.

Bir antilop türü olan kılıç boynuzlu oryx’in soyu yeryüzünden artık tükendiği gibi, bir zamanlar Moğolistan’dan Orta Asya’ya, Türkiye’den Arap yarımadasına dek uzanan topraklarda yaşayan en yaygın canlı türlerinden biri olan guatrlı antilopların sayıları da hızla azalıyor.

IUCN antilop uzmanlarından ve Manchester Metropolitan Üniversitesi görevlilerinden David Mallori bu durumun öncelikle avcılık ve habitat yitiminden kaynaklandığına dikkat çekiyor.

Antilop avcılığının bir bölümü geçim amaçlı olsa da, büyük bir bölümünün eğlence amaçlı olduğu belirtiliyor. Mallori Körfez ülkelerinden buralara akın eden insanların düzenledikleri kitlesel av eğlencelerinin bölgenin doğal dengesini altüst ettiğine parmak basıyor.

IRMAK VE OKYANUSLAR:

Deniz ürünlerine ve suya duyduğumuz açlığın giderek yoğunlaşması gezegenimizde yaşayan su canlıları için giderek ciddi bir tehlike oluşturuyor. Sığ suda yaşayan balık türleri azaldıkça, balıkçılar da gözlerini derin sulara dikiyorlar ve böylece oralarda yaşayan canlıların geleceğini tehlikeye sokuyorlar.

IUCN’nin son listesinde en az %20’sinin soyu tükenmekte olan 547 köpekbalığı ve vatoz türü yer alıyor. IUCN köpekbalığı uzmanı Sarah Valenti bu türlerin çok yavaş büyüyüp olgunlaştıkları için özellikle duyarlı olduklarına dikkat çekiyor.

Söz gelimi, yaklaşık 16 yılda olgunluğa erişen dişi köpekbalığı türü nüfusunun aşırı avlanma nedeniyle kimi bölgelerde %95 oranında azaldığını belirtiyor.

Tatlı su balıklarının durumu ise biraz daha iyi. Akdeniz ülkelerinde içme suyu ve sulama amaçlı su kullanımının yanı sıra, kimi öldürücü canlı türlerinin ortaya çıkması yüzünden bu balıkların yaşam ortamları giderek yok oluyor. Yöreye özgü türlerin yaklaşık %53’ünün tükenme tehlikesiyle karşı karşıya oldukları belirtiliyor.

Afrika’da içme suyuna duyulan gereksinimin daha nice canlı türünün de geleceğini tehlikeye atması bekleniyor. Uzmanlar bu bölgelerde köklü önlemlerin alınmaması durumunda balık kaynaklarının ve bunların sağladığı besinlerin de giderek yok olacağına dikkat çekiyorlar.

ÇÖLLER: ÇÖL CANLILARI ZOR DURUMDA

Yeryüzündeki çöller giderek genişlese de, bu çöllerde ya da yakınlarında yaşayan hayvanların durumu hiç de iç açıcı değil.

Çöl ortamına elverişli beden yapıları ve metabolizmalara sahip çok sayıda ceylan ve antilop türü şimdilerde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
(Hürriyet - Bilim)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...